30 Temmuz 2008 Çarşamba

Biz ve totalitarizm...

Biz ve totalitarizm...

Tam bir tehlike. İnsanlık bu tehlikeyi görmemektedir. Bu yüzdendir ki sürekli olarak kendilerine yönetim sistemleri kurmakta ve bunların boyunduruğu altında, tepkisiz olarak hayatlarını idame ettirmektedirler. Kendi tasarımları kardan adamlara karşı.

Daha önceleri buna dair, bir çok karşıt manifesto yayınlansada, bunu göremeyenler her zaman kendilerini yönetemeyecekleri ürkünçlüğünü, dip diri tutmayı başarmışlardır.



İşte bu sanrı totalitarizmi dinç tutmuştur yıllardır....

(...) Bu tehlikenin çıkardığı acı verici sonuç ise bütünlüğünü yitirmiş bir toplumdur. Anti - Ütopik radikal tabulara sahip, bölünmüş toplumun bireyleri, bu tehlikenin hiçbir zaman olmadığını savunacak kadar da cesaretlidider. Ki bunlar bazı zamanlarda şu provakatif eylemlerini kabul edilirmişçesine toplum içerisinde gerçekleştirmişlerdir. Çünkü toplumun zamanla şuursuzlaşmasından yararlanmaktadırlar.

Bu eylemler şunlardır:

Eleştiriyi silah olarak kullanıp, kökenlerini yitirmiş düşünceleri ile sürekli anti - totalitaristleri asimile etme yolunda maşa olmuşlardır.

Bu tehlike ardından doğan gerçeklik ise; böyle bir düşünce sistemine dahil olmuş toplumların, tehlikenin mikropları haline gelme yolunda, başkalaşım geçirdiği gerçeğidir.

Öyle bir mikroptur ki insanı doğadan koparmış, onu yok etme yolunda hızlıca adımlar attırmaktadır bireye- Çarpık kentleşmeler, yakılan ormanlar, çevre kirlilikleri, yüksek tahribat gücü olan kimyasal ve biyolojik silahların, doğada denenerek doğaya tecavüz edilmesi bunlardan bir kaçıdır-

Doğanın insana hesap sorma gününde, insanlığın önüne sunacağı fizibilitenin ufak bir kısmıdır bu eylemler. İnsanın ona yaptıklarına bağlı olarak...

Kendi benliği olan doğaya, bu tecavüzü yapan bireyler hümanizmadan nasıl bahseder bilinmez. Ya da bu söylemlerin absürd olduğunu, gerçeği yansıtmadığını nasıl dillendirdiklerinde şakşakcıları tarafından poh pohlanmaları beni hep dehşete düşürüyor bugün. Benliğini yitirmiş bireyler bunlar.

Anlayamadıklarını yeren bu kişiler, nasıl samimi olduklarını savunurlar, bu da ürkütücü.(...)

(...) Benliğini yitimiş insanlık acınacak haldedir günümüzde.

Biz diyip, bireysel özgürlükleri dahil, kendi adlarına bişeyler yapamayanlar, nasıl da ellerine tıkılan düşünce paketlerini sorgusuz-sualsiz beyinlerine yüklenmişlerdir. Korkutucu. Bu enjeksizyon ile, bu mekanizmanın birer değişilmez parçası haline geldiklerini görmezden geliyor, ve farkındalıksız hazır hayatları idame ettiriyorlar.

Bu kişilerin özgürce düşünemeyişleri ile, nasıl da acınacak halde bile olmadıklarını göstermektedirler. Çünkü onlar bu bilinsizleştirme eylemlerinin mücahitleri olmuşlardır. Bundan dolayıdır ki yitirilmişlerdir bugün bu kişiler(...)

(...)böyle toplumlarda; kişisel düşünceler yokulmuş, özgün fikirler üretilmez ve insanların adları zamanla kaybolmaya mahkum hale gelmiştir.

Bu aşırı sınıflanma dürtüsü ile, kalçalarına yiyecekleri barkodlar ile yönlendirilmiş kuvvetlerdir bu bireyler. Zamanla toplumda kendiliğinden oluşan uyanma anlarına bağlı olarak. Bunlar dengeyi kurmaları için sürekli toplumun bağrına sokulan düşünce paketleridir: Bu düşünce paketleri yöneticilerin, güç odaklarının ve metalaştırdıkları tarafından üretilmiş, empoze edilmiş hazır temalı promosyon ürünleridir sadece. Günü geldiğinde yokolmaya mahkumlardır.(...)

(...) topumun bu yıkımı yaşaması sonrasında doğan yaşam akışı ise; saydam, cam duvarların arkasında yaşayan insanların, her dakikası yönetilmekte ve nasıl davranılması gerektiği, yüklenildikleri bilgi paketleri tarafından kendilerine aşılanmıştır zaten.

Erkek ve dişi ayırdımı yoktur. Git gide herşey reçel gibi karmaşık bir hal alamaya başlamıştır. Cinselliklerini bile öz(gür)ce yaşayamamaktadırlar artık. Kutu kolaya tecavüz misali, kapağın şiddetle açılması ile gelen o anlık serinlik geçidir unutmayın. Gerçekler acıtıcı ve yakıcıdır.

Edebiyatın radikal söylemlerini bu kişiler anlamazlar. Edebi radikalleri ise toplumdan uzak tutarak, topluma anlık endorfin salgılayıcı aşk-sevgi-hümanizma söylemleri altında safsataları gerçek gibi kabullendirtirler.

Ama bu değişmeye mahkumdur.

Bugün imkansız gibi görünse de. Toplumun devinimle birlikte, sistemin yıkımı ile değişeceği gerçeğini görmektedirler isyancılar. Bu hale gelmiş bir toplumun düşünce yenilikleri olan - başı-sonu belli algoritmalar-yıkılacak ve yerlerlerini eleştiriye açık, gelişime aç, karşılıklı anlaşmaya dayalı kanunlara yerini bırakacaktır.

Bu gelen karşılıklı toplumsal sözleşmeler gibi anlaşamaya dayalı kanunlar, halkın iradesini içerisinde barındıran ve toplumsal mzgürlüğü savunarak bireysel özgürlükleri temellendiren kanunlar bütünüdür.

Bu antlaşmaların, kanunların , sözleşmelerin bizi bizden uzaklaştırdığını, totaliter bir yapının kabul edilebilinir birşey olduğunu hala savunabilirmisiniz?

Savunursanız neye bağlı olarak...

LiberterKedi

Hiç yorum yok: