30 Mayıs 2008 Cuma

Neyin farkindasiniz!

Bene bencilce yaklasim,
soze girmis bencilliktir.

Kalin kapakli cizgisiz defterler,
siz ne kadar anlayabilirsiniz ki
hayati sacmaliga binayen
yaziyorsunuz duygularinizi

Her askinsizliklariniz ile
oldurdugunuz geyik muhabbetiniz ile
bugun bir kadin daha,
bir cocuk daha
bir uretilmis daha tuketildi.

Neyin farkindasiniz!

LiberterKedi

29 Mayıs 2008 Perşembe

Zamansızlaşma

Zamansızlaşma,kum tanelerinin her aşağiya doğru kendini bırakması,bir nevi intihardı....onlar için her yalnız düşünüş,özgürlüğün sınırsızlaşmasının olabilirliğini keşfedişti...Yıkılmaların ardından,yığılmış fikirlerden yeniden bir doğuş mümkünmüydü...?

Damlaların her düştüğü noktada çıkardığı tınılar kulaklarını tımalıyordu...tek bir damladan oluşan zerreler tekrar eski hallerini alabileceklermiydi???Damla misali olmuş fikirlerim,düşüncelerim,yaşadıklarım her çarptıktan sonra parçalandığı noktanın etrafında yeni bir form alarak değişimin deviniminden etkileneceklermiydi zamanla????Beynimdeki çatışmalar yaralıyordu,birbirlerine acımıyorlardı ...olguların sorguculuğu her kafamı koyduğum yastığımın üstünde volta atıyorlardı fikirlerimin üzerinde...doğru,gerçek,fikir ne kadar özgürdü zamanın akıcılığında!!!Tiyatral bir eda ile çatışan düşünceler belkide bir dramın sonunu görüyordu son perde ama intihar eden kum taneleri peşlerinden o kadar çok ide'yi sürüklüyorduki farkında olamıyordum kimi zaman....

Zaman yığılıyordu varisli bacakları ağrılarını göçebe bir kavim gibi gezdiriyordu bedenimde....kum tanelerinin intiharları ile özgürlük empozesini yapabilecekmiydi hümanite üzerinde!!!Asimile edilmiş olgular yeniden bir vücuda bürüneceklermiydi...diriliş mümkünmüydü değişimin deviniminden yararlanmadan tabulaşmış idelerin...Dengesizleşmiş yaşamın sebebi bu değişim deviniminden etkilenmeden çıkmış bir yaşamı savunan idelermiydi...tabutlaştırmak değilmiydi yaşamı değişmeden,gelişmeden yaşamak...!!!!

Sebebi neydi acaba,kum tanelerinin intiharının.Hiç düşündünüz mü kaybedilen her kum tanesinin ardından kazanmamız gereken yada yaşantımıza katmamız gereken idelerin beynimizdeki yokluluğunu,istediniz mi değişimin devinimini yaşamak?

LiberterKedi

28 Mayıs 2008 Çarşamba

üçüncü meleğim

Nasıl bir duygudur bilemezsin sen.senden öncesi tanımsız senden sonrası anlamsız.ne kalbimde başkası ne umurumda.hayatımın en uzun süren umudusun.hayallerime ilham bedenime ve ruhuma sahip olan sen dudaklarımda iniltiler halinde nağmelere dönüşürken ben sokakların hoyratlığına müptela,sürükleniyorum her rüzgarda..yanmanın hislerime nasıl hal verdiğini bilsen…kendinden oldukça uzak bir güneşin en ıslak anlarda bile yakan sıcağına vurgun olmanın ne demek olduğunu da anlardın.İstanbul’a her gün yenilmenin nasıl bir haz verdiğinin farkında olmak aslında içimdeki İstanbul’un sultanına olan gurbetten başka bir şey değil...sisli gecelerde kıyıya çağıran ışık gibi,engin bir bozluğun orta yerindeki ıslak yeşil gibi..öyle taze ve canlı ki ölmesi gereken birçok şeyi bile hayatta tutuyor.temeli masumluk sonrası da ızdırapla varedilen bir iç dünya düşün.her nefes alışımda yeniden ölmemin mimarısın sen.ardında bıraktığın yıkılmışlığın da…çölde serap gören bir bedevi gibi her anda senin silüetini gördüm…sensiz defalarca yorgun düşen yüreğim ve bedenim yeniden senin kokunla dirildi.haykırmanın en büyük sessizliğini beni duymamanla tanıdım.her gün kendimden kaçmak aslında içimdeki sana boynu bükük birer ilticaydı…güneşin karanlığını seninle tanıdım…acıkan bir sokak kedisi gibi dolandım durdum kapılarda senden bir iz bulmak için…damgalarını silmek çok zor göğsümden…yerlerde ve göklerde yankılanıp dururken acımın cırtlaklığı sen acımazsızlığın tok sesliliğiyle dik heryere ruhsuzluğunun heykelini…sen başka bir yürekte mutlu olmanın gururuyla yaşadığını zannederken ben seni sevmenin gurursuzluğunda boğuluyorum..perişanlığımın resmini çizecek bir ressam bulmak için çıktığım her arayış suratıma inen birer tokat gibiydi…sen! küçük meleğim aslında seni ne kadar büyütmüşüm ki içime sığmayıp heryerini sarıverdin,en güzel anları bitiverirken bahçesindeki güzel çiçekleri solmaya yüz tutmuş sarayımın.büyük bir yüreğin herkese verilmediğinin resmisin.ne olur gözümün önünden hiç gitmeyen meleğim karşıma çıkma..çıkma ki şeytan yüzünü gören masumiyetim bende başka bir sen yaratmasın.çünkü bendeki seni öldürmene izin veremem...gel demek geliyor içimden ne olursa olsun yeter ki gel gayri gel ki daha fazla tükenmeye kalmadı takatim…kendime acıyorum artık o koca sevgisizliğini göremeyecek kadar kör olduğum için.nedir bilmiyorum..kalbimin bütün kapılarını sana açık başkasına kapalı tutan.ne seni film şeridi gibi gözümün önünden geçecek anılarla ne de bana sevgiyle baktığın bakışlarla hatırlayamıyorum çünkü bunları yaşayamayacak kadar büyüktü aşkım..haykırıyorum işte haykırıyorum seni hala çok seviyorum..

Haliçte savurur gemiler dumanın semaya,
Hergün;
Puslu bir pencereden bakıyorum özlenen simaya,
Hergün.

Yazar : yemre

18 Mayıs 2008 Pazar

Saç(ma)yaptı

Yarına düşen bir sanrının yanılsaması...

Üç kişilikli bir adam neresinde hayatının acaba. Dünden kopmuş, bugünü bitirmiş, yarına imgeler kuran edası ile. Ürkünç bir yaşamın ardındaki o eşsiz doku. Dokuya bağladığı umutları sarmış dört bir tarafını, onu ümide düşürerek...kötülük ve hiçlik arasındaki ince urgan, gönül telindeki kaos ezgsi belkide onu gerçeğe itiyordu uyanması için uykusundan... Bacaklarında ki o ruhu gıdıklayan vücuduna yayılan eşsiz ve bir okadarda mistik olan o üperiş fısıldıyor-Hadi uyanda gel artık terkettiğin kabuğuna-diyerek bir sanrıdan onu koparmaya çalışıyor...

Gerçek ne?

Acı mı,

Duygu mu?

Bilinmezin elçilerinin getirdiği bu sorun dünyanın en eski sorunu...

İyi uykular

Uykusuzluk bu olsa gerek. Damarlarında ki adrenalinin beynnde canlandırdığı sıkıntıların ondaki sende bıraktığı iz. İz olan sen mi, o mu?

Ne, niçin, neden sorun fırtınasındaki nihilistik eda ile yalnızlık, belki de onu azad etmeni vurgulamasıyla bir hiç olmanı sağlayacak. Ondaki sen bir hiç, hiçe dair borges'in karalamalarındaki imgelersin sen unutma. Ve kabuklaştırdığın fikirlerini çıkarttığın için suçlusun bil!

İyi uykular...

Sanatçı ve Dünya Sorunsalına Dair...

"Yeni değerler bulanların çevresinde döner dünya: sessizce döner."

Ama içerisinde kopardığı fırtınalar ile isyanını sembolleştirir aslında bu sakin duruşu ile. Yalan söyleyemeyen sanat yapamaz unutma! Çünkü kabul etmese de düşüncesizler; "gerçekleri anlatmak için yalanı kullanır her sanatçı biliniz!".

Her şey yıkılır, her şey biter, sonrasın da döner varolabilme ve varolana dair anlayabilme sorunsalı başlar. Her şey ölse de sembollere dair, ölene bağlı olarak yeni olgular oluşacaktır. Yaşanılabilecekler için çiçeklenip ardından, sorunsuzca ilerleyecektir fikirlerin sembolik versiyonları. Varlık düşkünleri, iktidardakiler ise farkında değiller ağaçların budanmalarına rağmen her baharda ki gerçekleşen tomurcuklanmalarının...

Buna bağlı olarak gözardı edilse de ağaçlar(Sanatçılar), bu yüksek dağda yalnız duruyor en dipte sorun etmeden vaziyetlerini. Ve boyları, insanlar ve hayvanları aşsada konuşmuyorlar hiç bir zaman. Eğer konuşmak isteselerdi, onları anlayacak kimse de bulunmazdı, gerçeklerini görebilecek. Kanıtı da üretimlerine, sembollerine dair vurulan sansür darbeleri ile hiç bitmek bilmeyen "dünya sorunsalı "olsa gerek.

Onlar şimdi gölgelendiriyorlar dünyayı, parıltıdan uzakta gerçekleri görebilmemiz için, o kadar boyutlandırmışlar ki idelerini, bir değil bir çok pencereden açılmamızı sağlıyor dünyaya sanat ile...
Sanatçı tepkisini kalemiyle, kelimesiyle, kiliyle, notasıyla sembolikleştiriyor dünya sorunsalı için. Ama dünya ne yapıyor?

Bekliyor!

Neyi bekliyor dünya?

O, bulutlara yakın bulunuyor, kurtarabilecekken kendini; galiba ilk yıldırımı bekliyor diğerleri için varolabilme sorunsalının çözümüne ulaşabilme ümidi için!

4 Mayıs 2008 Pazar

Hiçlik Sonrası Bir Kargaşa.

Hiçlik sonrasıbir kargaşa.
Bir hiçlik ardından gelen kaos
Sonrasında görünen tek şey
Bir Hiç

Kum gözlerime kaçtı,
ve peşi sıra sulandı
gözlerim.
Yaktı yüreğime
düşen bu kargaşa
beni.

Yüzümü gösteremem,
İnsan olunca gelirim,
diyen ses; ne anlatmak
istiyordu bana,
kestiremedim.

Güneşin pencereme
şavkıdığı zamanlarda,
her sabah ile yeni bir
güne başlarken, ki
Güneş bile; oraya ne zaman,
niçin, nasıl çıktığını bilmezken?
Galiba sorunsuz, sorgusuz
askıntıydı sadece orada.

Görevlenmiş ve hizmetine
düşkündü güneş.
Gülümsese de her sabah olmadı.
Dudağı aralanmadı,
bişey demedi son demde
Neden suskundu bilinmiyordu.
Acaba yokluğumu, yoksa onda ki
hiçliğimi onu
susturuyordu böyle.

2 Mayıs 2008 Cuma

Güz mevsimi ile güzelleşen aşk!

Güz mevsimi ile güzelleştirilmiş
iki ısırgan otu,
çitlerin engellemelerine ragmen
acıların arasında ormanda yürümekteler.
Bu onlar icin başlangıcın bir zaferiydi.
Ama ne alkış isteyerek,
ne de birilerinin sırt sıvazlanmasına ihtiyac duymadan
yaşanan bir duyguydu bu!
Sözcükler köklerinden, ta derinlerinden ayrılınca
sıg bir hal aliyordu.
Bu aşki anlatmak icin yetmiyordu
betimlemeler.
Ve sonrasi olmayan bir yolculugun
duragina geliyorlardi her seferinde.
Ve tek bildikleri ise;
Her özne yüklemine
boyun eysede yasanilan
en güzel duyguydu aşk.

LiberterKedi

Güz mevsimi ile güzelleşen aşk!

Güz mevsimi ile güzelleştirilmiş
iki ısırgan otu,
çitlerin engellemelerine ragmen
acıların arasında ormanda yürümekteler.
Bu onlar icin başlangıcın bir zaferiydi.
Ama ne alkış isteyerek,
ne de birilerinin sırt sıvazlanmasına ihtiyac duymadan
yaşanan bir duyguydu bu!
Sözcükler köklerinden, ta derinlerinden ayrılınca
sıg bir hal aliyordu.
Bu aşki anlatmak icin yetmiyordu
betimlemeler.
Ve sonrasi olmayan bir yolculugun
duragina geliyorlardi her seferinde.
Ve tek bildikleri ise;
Her özne yüklemine
boyun eysede yasanilan
en güzel duyguydu aşk.

LiberterKedi