30 Eylül 2008 Salı

İmitasyon Mutluluk...


Hangi şiir yaşamıma
mütercim olur?
Hangi şarkı kulağıma
küpe olur?
Hangi söz dilime
pelesenk olur?
Bilmem, ama gördüğüm bişey varki,
biz hep unutuyoruz?
Tıpkı yaşamımızda
unuttuğumuz cehennem,
yaşamak istediğimiz
mazileşmiş cennet
gibi.

İmitasyon mutluluklardan uzaklaştıkça, gerçeğin farkına varıp irkileceksin. İşte o zaman dediğimi anlayıp elimden tutacaksın.

Sevgilerimle orjinal amonyak...

LiberterKedi

Agamemnon


Agamemnon Yunan Mythos' unda tektir, eşsiz bir tiptir. Yalnız İlyada' da değil, efsaneler boyunca onun simgelediği kavramı onun kadar etkin ve belirgin ni­teliklerle canlandıran başka bir kişi yoktur.

Agamemnon kraldır, krallar kralıdır, her biri bir bölgenin yönetimini elinde tutan birçok derebeylerinin başında, onları ordularıyla bir­likte yöneten başkomutandır. Buyruğuna tek sınır, bölgesel kralların toplantısında çizilir, bu kurultay da da başlıca kural danışmadır. Yunan Mythos' u tanrılar tanrısı Zeus' un üs­tünde, ondan üstün bir güç bulunduğunu gös­terdiği gibi, krallar kralı Agamemnon' un kişi­liğinde de krallığın hem erdemlerini, hem de eksik ve zayıf yönlerini önümüze serer.

Bu bakımdan destana olduğu kadar, tragedyaya da esin konusu olmuştur Agamemnon. İlyada' nın üçüncü bölümünde Helene surla­rın üstüne dizilmiş, savaş alanına bakan Troyalı ihtiyarlara en başta eski eniştesi Agamemnon' u "Hem iyi bir kral, hem güçlü bir savaşçı" olarak tanıtır.

Agamemnon' un kral­lık yetkisi Zeus' tan gelmiştir. Homeros onun asasının, kral değneğinin tarihçesini çizerken, soyunu Pelops' a kadar götü­rür, başka bir efsane koluna göre Agamemnon'un ilk atası Tantalos' tu. İlyada' da Pelops oğullarının kan davasından söz edilmez, krallık normal yoldan Pelops' tan Atreus' a, Atreus' tan Thyestes' e ve ondan Agamemnon' a aktarılır.

Atreus ile Thyestes arasındaki kardeş düşmanlığı ve onun sonucunda işlenen korkunç suçlar daha çok tragedyaya konu olmuştur Atreus. Ama destan Agamemnon' u bir krala özgü bütün nitelikle­riyle canlandırır. Bu kral portresi üstünde durmaya değer. İlyada' nın konusu, Agamemnori ile Akhilleııs arasındaki kavga Agamemnon yüzünden kopar. Ve bu kavgada krallar kralının tutu­mu, karakteri ve kişiliği bütün açıklığıyla ortaya serilir. Agamemnon kraldır ve her kral gidi kendi çıkarını, istek ve buyruklarını emrindeki insanlannkinden üstün görmekte ve bu İnanışa göre davranmaktadır. Tutsağı Khrysels' i geri vermek istememesi, vermek zorun­da kalınca Akhilleus' unkini almakta hiçbir sa­kınca görmemesi kavganın asıl nedenidir. Bu olayda karşısına çıkan kim olursa olsun pay­lar, tersler, hiçe sayar.

Kalktı hırsla gücü yaygın Agamemnon, yiğit Atreus oğlu, kapkara bir öfkeyle doluydu yüreği, yanıyordu iki gözü yalım yalım...Apollon' un Akha' lara gönderdiği salgının nedenini bilen Kalkhas, bu öfke karşısında çekinir gerçeği söylemeye yeltendiğinde: Kızdıracağım biliyorum Akha' ların saydığı adamı, o adamın bütün Argos' lulara her yerde sözü geçer. Kral azgın olur kızınca ayak takımından birine, bir zaman öfkesini yenerse de, unutamaz kinini, dışarı vurana dek taşır yüreğinde onu. Ama Agamemnon ne Kalkhas' ı dinler, ne de onun sözlerine uyulmasını salık veren Akhilleus' u, bildiğini yapar. Bu davranışı tepki uyandırır. Tepkinin, yalnız kavgaya tutuştuğu Akhilleus' tan gelmemesi, ordunun alt tabakasını simgeleyen bir askerin de kralı en ağır sözlerle kınaması dikkati çeker. Halkın yöne­ticisini eleştirmesi dünya yazınında ilk kez gö­rülmektedir burada. Bu eleştiri Akhilleus'un ağzından şöyle dile gelir.

"Ey doymak bilmek adam... Seni gidi edep­siz, çıkarma düşkün yürek... Seni şarap fıçısı,seni it gözlü, seni geyik yürekli... Halkını kemiren bir kralsın sen"

Ama yiğidin sözlerinden daha da şaşırtıcıdır Thersites' in, halktan bir adamın kralı kına­ması gibi. Bu eleştiri yalnız kralı degil, feodal Akha düzeninin tümünü kapsamakta­dır. Gene mi bir fisteğin var, Atreus oğlu, Barakaların tunçla, kadınla dolu. Bir şehri alır almaz biz Akhalaronları sana verdiydik ilk peşin. Bir de altın mı istiyor canın şimdi? Tutup getirelim Troya' ya Mardan birini, gelsin babası kurtulmalık versin sana, altınla versin sana, öyle mi? Taze bir kadın mı istiyorsun yoksa, düşüp kalkmaya, bütün gözlerden uzakta, kapatmaya kendine? Başbuğsun, yakışık almaz Akha oğullarını yıkıma sürüklemen. Size diyorum Akha oğulları, hey, Akha oğulları denmez size artık, Akha kadınları demeli, sizi aşağılık herifler sizi, hadi yurda dönelim gemilerimizle, tek başına bırakalım Troya' da onu, otursun onur payının üstüne. Yardım etmeyelim de görsün sonunu.

Saygısızlık etti Akhllleus' a, en üstün yiğidimize, aldı onur payını, yoksun bıraktı onu. Akhilleus' un içinde büyük bir kin yok gene de; hem gevşek davranmasaydı sana, Atreus oğlu, bu senin son küfrün olurdu ona. Bu sorunu Akha ordusunun nasıl çözümle­diği de ilginçtir. Athena' nın verdiği esinle...

Odysseus sıraları dolaşıp şöyle yatıştırır herkesi.

..bilemezsin Atreus oğlunun niyeti ne?

Akha oğullarını yokluyor şimdi o, ama ezecek yakında başlarını...Öfkelenip de Akha'l ara yıkım getirmesin sakın, Zeus' un beslediği kralların amansızdır öfkesi...daha güçlüdür onlar senden. Sense savaştan anlamaz korkağın birisin. Ne kurultayda geçer sözün, ne savaşta geçer. Hem biz burada hepimiz kral değiliz ki. Her taraftan bir ses çıkarsa iyi olmaz, bir tek baş olmalı, bir tek kral. Kurnaz Kronis oğlu şu değnekle bütün yetkileri size krallık etsin diye verdi Agamemnon' la

....Agamemnon gene de bir zorba olarak gös­terilmez ilyada' da, aslında talihsiz bir adamdır: Akhilleus' u kırdığına bin pişman olur, ba­rışmak için ödün vermeye razıdır. Yiğidin olumsuz tepkisiyle karşılaştıktan sonra, bir daha aynı uysallığı gösterir ve özür dileyerek barışır (İl. XIX, 85 vd.). Her davranışında sanki bir sakarlık vardır Agamemnon' un: Aulis' te avlanırken Artemis' i kızdırması, bu yüzden kızı İphigeneia' yı kurban etmek zorunda kalışı bu kralın hatalarını ne kadar pahalıya ödediğini gösterir. Karısının ve onun âşığı olan kendi amca oglunun elinden öldürülmesi bile aynı yarı komik, yarı trajik kaderin belirtisidir. İlyada onun kahramanlıkları ve öldürdüğü Troyalı yiğitlerin adıyla doludur, ama Aga­memnon burada da tam başarılı değildir, ne savaşta bir Akhilleus ya da bir Aias olabilir, ne de kurultayda bir Nestor ya da Odysseus gibi üstün bir akıl gösterebilir. Onun kişiliğin­de Homeros ve yolunu izleyen bütün ozanlar krallık kurumunun kusur ve eksikliklerini ortaya sermek istemişlerdir sanki.

Kaynak: Mitoloji Sözlüğü

29 Eylül 2008 Pazartesi

Tyler bunu biliyor....

Dilimle silahın namlusuna açtığımız susturucu deliklerini hissedebiliyorum. Bir silahın çıkardığı sesin en önemli bölümünü genleşen gazlar oluşturur, ve de kurşunun çıkardığı ince sonik bir patlama duyulur, çünkü kurşun çok hızlı gitmektedir. Susturucu yapmak için, silahın namlusuna sadece delik açmanız gerekir, bir sürü delik. Bu delikler gazın kaçmasına ve kurşunun hızının, ses hızının altına düşmesine sebep olur. Delikleri yanlış açarsanız, silah elinizi uçuracaktır.
"Bu aslında ölüm değil." diyor Tyler. "Efsane olacağız. Yaşlanmayacağız." Namluyu dilimle yanağıma doğru alıp, Tyler sen vampirlerden bahsediyorsun diyorum.

Üstünde durduğumuz bina on dakika içinde burada olmayacak. Buharla dezenfekte
edilmiş nitrik asidin yüzde doksan sekiz konsantresini alırsın, ve bu aside üç kat fazla sülfürik asit eklersin. Bunu buz teknesinde yapmalısın. Göz damlası ile damla damla gliserin
eklersin.

Nitrogliserinin olur. Ve patlamaya hazır.

Bbbbbuuuummmmmmm....

Bunu biliyorum çünkü Tyler bunu biliyor.


...yukarıdaki, replik dövüş klübünden. İzlemeyeniniz yoktur bu filmi. Bir eleştiri filmidir. Bir çok kişinin söylemiyle; ilk defada anlaşılması zor deniliyor. Bunun sebebi bizlerin filmlere sadece görüntüden ibaret olduğunu sanmamızdan, geçen replikleri irdelememizden ötürü gelmesiyle ilişkili olduğunu düşünüyorum. Tyler bunu bildiği içinde, repliklerde insanlara gerçek hayattan ürkütücü bir çok anekdot sunuyor...

Perki sizler filmleri ne gözle izlersiniz?

27 Eylül 2008 Cumartesi

Şizofren Aşk İle Monolog...


Ardımda durma ne olur,
karadenizin karasında
ölümü soluyorum sensiz.

Ne istiyorsan söyle de
bileyim: Sadece seni
seviyorum bil.

Sararmış mevsimlerin
isem ve mücadelesiz
kalıyorsam sence, artık bil:
Ben bıraktığın yerde değil,
beni düşünmediğin yer olan:

ARAFTA SEVİYORUM

seni elma şekerim.

Eğer benden gidiyorsan artık. Açıklıyorum:

Aşk benden ölümü istedi. Ve kendimin gölgesini düşürdüğüm kelimelerim karalayacak sana olan duygularımı. Başlıyorum:

- severken çiz bana ölümün görüntüsünü

....diye.

Kalemi aldım elime şimdi yaşarken nasıl ölüneceğini çizcem size. Bu sonu bitecek olan safsatalarımın son yazısında.
...
..
.
.

- Hadi geliştirelim...


...herşeyimiz bir umut diyerek başladı. İlk elini tuttuğunuz da ki o ürkek vücdunun sizin üzerinizde bıraktığı vaftiz edici etki ile, gözlerinde kaybolmamla başladı. Büylendiğim gözleri benim lethe'mdi, ama bilmiyordu.

Yanaklarının vişne kızıllığı ile en taze mevsim meyvelerini andırması, hep bende artımlı bir halde ilerledi. Bir eroin bağımlısı haline gelmiştim. Her saniyem de onu isterek, özlemini titrek bir çocuk gibi yaşayarak, elma şekerim diyerek; elimden alındığını hissettiğim anlarda yokluğun ile göz yaşlarımda boğularak yitikleşiyorum bugünlerde sensiz...

Karşılık beklemeden seviyorum artık!Tıpkı eskiden yaptığım ama sana itiraf etmediğim gibi...

Acıyı, umutsuzluğu yenerek, şizofren bir aşkı yaşamam işte bu kopuşlarını bana hissettirmen ile oldu sevgilim. Ben bende seni sensizce yaşamayı yaşamayı öğrendim. Mutsuzluklarımda mutlu olmayı, zihnimde tasarladığım tasvirlerin ile öğrendim. Aslında herşey sadece sevmek istemekle başladı, tek taraflı gitti belki de. İnanmasan da bilmemen gerekirdi, ya da bunu kendinin çıkarması gerektiğini düşündüğüm için(Çünkü gerçek sevgi hissedebilmektir.) gündelik yaşamım şöyleydi senin haberin olmadan:

Her sabah onunla uyanarak başlamak. Onunla güne devam etmek, onda yüreğinizi bırakarak yaşamaya devam ederek. Kelimelere onu ve sevginizi filizlendirerek anlamlar yüklemek. Onu bencilce herkesten gizli tutmak....her daim, her an onsuz bir hayatın noktanız olduğunu vurguladığınız halde. Onun anlayışsızlıklarında yaşamak. Kabullenmek, karşılıksız sevmek, radyoda bir tek ezginiz olan gelevera deresini dinleyerek ağlamak...

Nasıldır bilirmisiniz?


İşte ben böyle sevmiştim. Ondan habersiz. Ondan ses olmadan...

(...)

Her gece beynimden çıkardığım hayalini kucaklayarak, onun çilek gibi ekşimsi, ama bir o kadar tatlı dudaklarına ufak bir öpücük dokunduruyordum rüyalarımda. Sırf onu ürkütüp de kaçırmamak adına, bu dokunmanın verdiği mutluluk hazını artımlaştırıyordum kendimde. Bozuklukları bütünleştiriyor, onun benden çaldığı ve veremediklerinin parçalanmışlıklarını kendimce dolduruyorum bugünlerimde. Farkında değil. -SADECE ONU SEVİYORUM KARŞILIK BEKLEMEDEN-Ardından hayalini avuçlarımın arasına alarak, onları birbirine kenetleyerek, başımın altına koyarak uyuyordum, her gece, ama her gece...

Yağmurlarla ağlayarak camına çarpıyorum, rüzgar eserek saçına dolanıyorum, güneşle tenine işleyerek derisine kazıyorum kendimi. Ama haberi yok!


Çünkü onu rahatsız ederim korkusu vardı...

Bir gece de...

İzinsiz kapısını aralıyor, odasına süzülüyorum. Bozulmaz dediğim bu büyüyü, ona üflüyorum uyurken. Zaman diye söylemlediğimiz bu sunağı, kötü akmaya çalıştıkça kırıyor, kanımı damarlarımdan boşaltarak içine. Ona hayallerimi kurban ediyorum. Hayallerimi kırmadan kırıyorum bizim için. Sırf onunkiler onda kalsın diye. Onunkilere kıymamak adına: Onun hayallerini yakmadan kendileriminkini yakarak; ısıtıyorum düşlerimizi. Hiç sıcaklığını yitirmesin uğraşısı ile.

(Suçlumu araştırılmalı, mücadelemi edilmeli özverili olmak için.)

İşte sonu gelemeyen bitmemiş safsatalarımda gizli hayat ezgimin acısı, kaosu bu dingin yazıda açık.

Sevgim istediğim gibi karşılık görmese bile, ona platonikçe sahip olmak adına, gizli yaşıyorum artık. Beni kaşımaya çalışsa da üzerinden, ben onun beni sevdiğinin görünmeyeni kadar seviyorum. Tıpkı:

Afrodit ve İnanna' dan beri
aşkın benden istediği
değişim gibi
hiç bir şey
değişmesede
gücün dışında
değil,
gönlümün esiri olmayı sevdim
sevdim...
sevdi...
sev
sade
ce...
beni isteyerek sabır eyle....

...Ve bilse ki böyle oluşumdaki tek gizli yan o. Belki beni daha çok sevecek. Ama ben istemiyorum tıpkı onun gibi kendisi çözsün beni diye...

Sadece KARŞILIKSIZ SEVİYORUM. SADECE ONUNLA ARTIK MUTLULUKLARIMI PAYLAŞACAĞIM GİBİ....

(Ölüm gelir
son perdenin
sesinde.
İnançsızlık dizimi
kırsa da.
Gökyüzünden yağmurla
akacağım tenine.
Rüzgarla savrulan yaprakta
taşıyacağım bedenimi
toprağa,
bir başka mevsimde
yeniden doğmamak adına
soruyorum sana:
Beni Seviyor musun
Elma
Şekerim?
.
.
.


Not: Bir başka mevsimde olmayacağım..Sevmiyorsan...İtiraf et acımı palazlandırim şimdiden..Kendimde yaşlanım senin hayalinle bencilce. Elveda deyişinle. Sadece bir söz.

C: Seviyorum
E:Sevmiyorum

artık...)
LiberterKedi

25 Eylül 2008 Perşembe

Umursamamazlık Nedir?


Umursamamazlık ile gelen yalan kopuş...

Bu zamanla gerçekleşen ve taraflardan birinin öyle olmadığı söylediği bir olgudur.

Bir insan ne olursa olsun değişebilir. Sadece unutkanlık vardır bunu sekteye uğratan, ama mutlaka değişir-eğer seviyorsa-.

Daimi unutkanlık bir hastalık, anlık bir olgu, ihmal vb. değil. Kısadan hisse umursamazlıktır. Bunun en yaşanmaması gereken yer karşılıklı(veya öyle olduğunu zanneden birisinin olduğu) ölümüne gidebilecek sevgilerdir.

Acı örneği ise birbirlerini sevdiğini söyleyen 2 kişi arasında ki umursamazlık, değişmeden, azalmadan ilerliyorsa: İlişkiye bulaşan çevresel etmenlerin sebep olduğu yalanlarla birlikte, kopmalar meydana gelir. Veya kişi sıkıldığı kişiyi yıpratmamak adına diye onu oyalıyorsa bu ona yapılacak en büyük umursamazlıktır. Bunun ardından işte kişi kendini düze çıkarmak için umursamaz bir tavırla, karşısındakini kendisinden soğutur veonun ölümüne sebebiyet verir.

Sizce asıl umursamazlık nedir?

Sahte tavırlarla karşıdakini soğutarak, kendinden koparmak mıdır?

Latent kişiliklerini haklı çıkarmak için, karşındakini suçlayıp pes etmek midir?

Yoksa sorunların üzerine elele giderek birlikte çözerek ömür boyu mutlu olmak adına, diğerlerini göze almama gereğimidir?

Sizce nedir?

Aktivist Dadaist Eylemce(Yıkım)

Yok etme tutkusu, aynı zamanda yaratıcı bir tutkudur.
(Bakunin)


Kardan adamların bulundukları sistemde, güneşin yitirilmesi ile, insanların ortamlarına tecavüz etmesi....

Nasıl bişey yahu. Böyle saçma bişey mi olur efenim...

Olur efendim olur. Şöyle olur.

Perde aralanır ve mevsimsiz bir ortamda yüzyıllardır gerçekleşen bir trajedinin ilk sahnelerinin dialoglarını görürüz yaşamımızda. Sürekli bu diyologlarda bir taraf olduğumuzu düşünsekte daha sonraları aslında bir monologta sadece bir biblo olduğumuzun gerçekliğini ispatlarız yaşadıklarımızla. Fakat hala bunun farkına varamamızın sebebi ise, bizlerin uyuşturulmasından ötürü gelir.

-Düşünün insan doğaya tekmelendiğinde yalnız başınaydı.

İlkel çağ dediğimiz bu dönemde, deneme yanılma yoluyla kendi yaşamını idame ettirirdi. birey Bu bireyin bireysel özgürlüklerinden vazgeçip, toplumsal özgürlükleri umursamaz hale gelmesi ise git gide toplumsal kalabalıklığın gerçekleşmesi ile doğmaya başladı. Genele yayılan bu bencilliği ile hümanite; açgözlülüğünün getirdiği bir genel davranışının doğmasına sebep olmuştur.

Bu davranış daha da fazla isteme ve herkesin birey olamayacağı safsatısını savunması ile ortaya çıkmıştır. Böylelikle sınıfsal ayırımlar ortaya çıkıp, bireysel özgürlükler imkansız bir olguymuş gibi yansıtılmıştır. Bunun bu gidişata yol almasına sebep ise, bizim tahakküm etme yetimiz ile başımıza getirdiğimiz "KARDANADAMLARIN" latent kişiliklerinden ötürü gelir. Bunlar toplum üzerinde gidip geldikçe, menilerini bireylerin damarlarına enjekte etmişler. Halüsünojik bir etkiye sahip bu hareketin farkına varamayan insanlık, bu yüzden yüzyıllardır bir trajedinin piyonu olmuş.

Bu oyunda aslında herşey insandır...

(....)

...bir trajedinin senaryosunu yazarken yazarı da biziz, süflorü de biziz. Fakat bunun unutulmasına ve farkına varılamamasına kaynaklık eden olgu ise, bizlerin makam ve yerlerimize duyduğumuz bu tahakküm aşkı ile gerçeklenir. Ellerimiz ile tasarımlarını gerçekleştirdiğimiz bu yapıları yıkmak bizlerin elindedir. Değişmeyen tek şey, ön yargılarımızın yıkılamayacağı kansıdır. Tek gerçek ise insanın düşünmekten, çalışmaktan, uğraşmaktan, acı çekmekten korktuğu ve mücadele etmekten kaçındığı gerçeğidir. Gorgias' ın inkarlarını ele alan ve onları kullanarak gerçeklere gitmeyenler, toplumda şüpheyi, sosyolojik olarak olması gereken, yaşanım gereksinimi haline getirmiştir. Bu olguların üzerinde yükseldiği sanrılar, zamanla kendini tüketmektedir.

Tüketecektir....

(...)

Tükenme nasıl gelecektir...

...tükenme günümüzde yaşanmaktadır. Sadece bir ölüyü hortlatmaya çalışanların ellerindeki maddiyatla gerçekleştirdiği son eylemler, günümüzde son demlerinin hükmünü sürmektedir. Yıkım geldiğinde doğacak olan kaotik ortam, herşeyin daha sağlam bir ölçü de gerçekleşmesini sağlayacaktır. Bunu yaparken besleneceği etmenler ise düşünme, yaratma, eşitlik, karşılıklı antlaşmalar, çalışma, çabalama, uğraşısı ile mücadele unsurlarıdır.

Yanılgıya yer vermeme adına, bu olgular üzerinde yaşamın yol almasına sebep olacak olan bu etmenler; toplumun kaygan unsurları olmayacaktır. Toplumun üzerinde ilerlemesine kaynak teşkil edecek gereçler olacaktır.

(...)

Yıkım nasıl gelecek yahu...

...sanatta, edebiyatta dadaist eylemlerle gerçekleşeceğini size söyleyebilirim.

Nasıl mı?

Mesela sürrealist tasarımların, çizgi dünyasına yansıması gibi. Ya da üretilenlerin yapı bozumunu kullanarak değiştireceğimiz yapıları ile, yeniden elde edilen bilgi nesnelerinin kazandığı yeni formlarının, toplumun ihtiyaclarına göre tasarımlanıp ortaya sunulması gibi... Bu sayede üretimsizliklerini sanatın karnına sokan, onun bakirliğini elinden almaya çalışan tecavüzcülerde; kendi kendilerini asimile edeceklerdir. Bu gelen yıkım işte bizim birer buz kütlesi olan, bu seçim süreci içerisinde kendi yarattığımız tahakküm düşkünü kardan adamların da eriyip yitikleşmesine sebep olacaktır.

Bu yüzden şunu unutmayınız ki: Kardan adamların birer güç aşıklığının simgesidir.

Gözlerine konulan kömür parçalarının karası ise: Dünya’da acımanın gereksiz olduğunu, herşeyi yalanla dolanla, yönetmenin gerekliliğini gerçekmiş gibi algılanıp, eşitlikçi karşıtı, hiyerarşi düşkünü bireylerin sahip olduğu erimeye mahkum geçici yargılardır.

Herşey eriyip buharlaşıp, yeniden düzenlenebilir. Bunu gerçekleştirecek olan yine bizleriz. Dadaist eylemce buna bir örnektir.

Anarşizan Bir Tavır!


İnsanlığın “ilkel dönem” diye adlandırılan döneminde, kişi sorununu kendi çözerdi, ve mücadelesi sadece kendine karşıydı. Merakı peşinden bilmediğini öğrenme arzusunu güdüyordu bu dönemde!

Ve zaman ilerledi “uygarlık“ile birlikte “toplumsal sözleşmeler” yapıldı ve ardından "Ceza" çıktı. Ceza verme görevini ise seçtiklerimiz üstlendi! Ve bunlara bağlı olarak ceza uygulayıcılarını, bizi yontmak için, başımıza yerleştirdik. Peki, cezacıların bizleri yönetenlerin, koydukları her kuralı ezen ve ardından verilen her "Ceza" olay mağdurunun hasarını onarıyormuydu?

...intikam isteğini dindiriyormuydu, barışa imkân veriyormu?

Ya da verilen "cezalar" tecavüz edilen kadınlardaki yarayı sarabiliyormuydu?

Tabiki “Hayır

İmkansızın kıyısında öfkeli ve eğri bir hayat yaşamayı seçmiş olan biz toplum düşmanları, hayatlarına isyan eden “Beyaz Zenciler” bizleriz.

Neden kurallar ile sınırlandırılmaya mahkum edilmek zorunda bırakılıyorduk acaba?

...düşünemiyorlar mıydı cezacılar. Verdikleri cezalar ile günümüzde bıraktıkları dünya yaşanabilinir bir dünya mıydı!

Dünyada şimdi süre giden;

Yalnızlık, yabancılaşma, şiddet, pornografi, tüketim ve şöhret açlığı içerisinde sürünen insanoğlu. Ne kadar da acınacak halde. Ama farkında değil bu bedbah durumun!

Kirlenmiş ve hiçbir şeyin dolduramadığı bir boşluk olan televizyondan kazanılmış kişilikleri ile daha ne kadar bu monoton yaşamınızda bir gösteri kızı gibi havalanıp, insanları hor görecek.

Buna boyun eğip kabullenenler. Sizi perde arkasından acı bir tebessüm ile izleyenleri ne kadar daha görmezden geleceksiniz. Kapitalist dünyanın karakterleri, kişilik pazarlayıcıları ne zamana kadar pazalıyacaksınız kendinizi.

Ürkütücü tüketim, popülerlik çılgınlığına ilişkin karanlık bir taşlama size göre bu yazı belkide!

Ama çırpınmayın daha fazla gerçekliğin içerisinde boğulacaksınız. Medya, şöhret ve popüler kültüre yönelik eğilimleriniz ile yarattığınız sahte cennetinize, girmeyenler olduğunu görünce, elinize aldığınız abaların altından salladığınız sopa darbeleri ile unutmayın ki bize ulaşamazsınız.!

Ulaşsa da yıkamazsınız, yıksanızda ezemezsiniz, ezsenizde toprağa karışıp bir çınarın bünyesine asırlarca sürer gideriz bizler. Tıpkı Fransa’ daki toplumsal hareketlerden, Filistin’ deki özgürlük mücadelesine, Amerika’ daki Kara Panterler Hareketine, Türkiye’ deki verilmiş anti-emperyal mücadele gibi çok sayıda mücadeleyi ne kadar görmezden gelsenizde, biz tarihin her anında ve her böyle mücadelesi içerisinde, sizin kurallarınıza karşı anarşizan bir tavırla karşı duracağız sizlere !

23 Eylül 2008 Salı

Postmodern, kabulenilmeyen aşk yapısı

Aslını inkar eden gündüzün sonu, adım adım dağlar ardına kaçan güneş ile geldi. Uzaklaşanın tek umudu ise "daha kötüsü olursa hayalini yakarım onun" diye iç geçirmesidir. Elindekinden git gide yokolma sorunsalını, hep aynıydım savı ile çürütme safsatasının son bulundurulması ancak gece-gündüz ilişkisi ile açıklanır.

...işte bu gerçeği gizleyenlerin anlayamayacakları, yıldızların yerinde uzun süre asılı duramayacağıdır. Gökyüzünden indirdiğimi bile sorgulayacak kadar cesaret sınırlarını aşarken, tek gördüğüm gerçek "İnsanın inandığı olduğudur" mantığını gerçeklediğidir.

- Siz hiç mucizelere inanırmısınız Amca?

- Geçmişte tükettim evladım.

...neden buna inanıyor amca diye hiç düşündünüz mü ona kızmak yerine. Tabi ki yok. Buna bağımlı bir bireyin yoksunluklarının tek gerçeği gördükleridir. Yaşamından nadasa yatırdıklarını irdelemeyenler Araf'ta kalmış ölüler gibidir. ya Kerberos gelecek çekecek onları, ya da lethe'de su içeceklerdir. Kaçınılmaz kaderci durağan zihniyet bunu gerektiriyor çünkü.

(...)

...insan sevdiği zaman kum tanesinde bir intiharı yaşar, bir dünya kurgular, yaşamını tek başına da idame ettirir. Şizofren bir iç geçirme olsa da bu sanrılar, söz edimlerinin hayali isyanına, gerçeğin gösterdiği izdüşümlerdir. Ellerinde sonsuzluğu tutanlar ise işte bu paramparça sevgilerin, ünsüz uluyucularıdır her dolunayda. Kulak zarınızın beyninize efil efil estirdiği korku dolu, ürkünçlük bundan kaynaklanır.

Postmodern, kabulenilmeyen aşk yapısı da bu izdüşümsel bencil aşk kalıntılarının, yaşantısal olmadığı görüşüdür. Ya tanımlanan yaşadıklarımız ve yaşattıklarımız yaşatacaklarımızın göstergesi değil midir?

Bunu anlamanın tek yolu mücadele ve denemedir. Yansımasıda şu replikteki gibidir:

Mükemmel değilsin. Seni şüpheden kurtarayım tanıştığın o kız da mükemmel değil. Asıl soru birbiriniz için mükemmel olup olmadığınız. Önemli olan bu. Dünyadaki her şeyi bilebilirsin ama bunu öğrenmenin tek yolu denemektir.

Can Dostum Filminden
Buna inanmayanlara tek sözüm, gidin aydınlıklarınızda gizli şeytanlarınız sizi mutlu etsin.

Yokum ben bu oyunda!

20 Eylül 2008 Cumartesi

Gizli Haz


Tüm aşklarda gizli olan,
gizemli bir beraberliktir.
Olamadığın anların sana verdiği
acıya katlanmandır.
Yasak meyveyi bilerek yemek,

dayanılmaz busesinde
zehirlenmektir onun.

İşte yasak aşk böyle bişey...

Kaburgadan var olma safsatasının, gökten indirileni yerde balçık ile sıvanarak ironik bir biçimde savunulması mıdır...

doğru etik olan, nedir?

(...)

...yazarken ellerinin titremesi, kalbinin damarlarına sımsıcak kanı pompalamasıyla onu arzulamandır. Ellerin onda, gövden başka bir yerde. Bağlanmaman gerekir, onun hayallerine iyice sokulup, dudaklarında nefes almak istesende, farklı bir hayat damarın olmasını istesende, iç hesaplaşmalarının diyetini gidermelisin önce.

Acıtmak kolayı. İradesinin güdümünde olan eşşeklik ediyordur belki de. İrade otonomisi hislerin aynısıdır. Gönlünde yer alan titreşimlerin onunla konuşmalarında, sende bıraktığı haz ise sana özel.

En güzel olanı yasak platonikliktir.

Karşılayamama...

İçinde çevirmek için aldığın onca bozukluklardan hayallerimi kullanamayışının maksadını kendin bile bilmemelisin. Çıplaklık; kölelik ise, öpüşmek senin ona tapınmandır. Tapınmak istemen fakat inançlarının tabulaşmaya karşılığı ile düştüğün kuyunun belli olmayan huyu git gide silikleştiriyor.

Zaman geçiyor ve hata duygusu yalnızlıklarında sana sorgulamalar yapmanı fısıldıyor. Gönlünü gıdıklıyor, onu gömerken illegal bir iş yaptığını bildiğin halde neden içerisinde yer alıyorsun bilemiyorsun.

Gizemli, isli bir birlektilik.

Yasağı yoksunluklarından çıkarımların ile belirlediğin doğru ve yanlışların. Hangisidir acaba gizli aşklarda kabul edilebilir. Yorumsuz bırakılan kelimelerin acısı ile nehir kenarında bir çok defa öldürdüğün duygularını. Daha ne kadar göz ardı edecesin?

...bu yasak aşkta merak ediyorum

LiberterKedi

19 Eylül 2008 Cuma

Zellig S.Harris

1909-1992 yılları arasında yaşamış ünlü dilbilimcidir.

Harris, Noam Chomsky, Naomi Sager, Jean-Pierre Paillet, Thomas Ryckman gibi çok sayıda dilbilimcinin hocasıdır. En önemli çalışmalarından biri olarak Transformational Grammar' ın temelini oluşturmasını gösterebiliriz. "Dilbilimsel Bilgi" teorisi gibi çok sayıda teoriyi de Harris' e borçluyuz.

Hayatından kısaca bahsedecek olursak: 1909 yılında Ukrayna' nın Balta kentinde doğmuştur. Dört yaşında iken ailesi ile birlikte Pensilvanya' ya gelmiştir.Daha sonra yaşamına burada devam etmiştir. Eğitimini burada sürdüren ünlü filolog üniversite eğitimini Pensilvanya' da gerçekleştirmiştir. 1930 yılında mezun olup, Master'ını 1932 yılında tamamlamıştır. Ve Doktora' sınıda 1934 yılında tamamlayarak daha sonra linguizm üzerine çalışmıştır.


Amerika' da ilk dilbilim bölümlerinden birinin kuruculuğunu üstlenmiştir. Yaşadığı dönemde pek çok açıdan yanlış anlaşılmış, kuramları temelsiz biçimde çürütülmeye uğraşılmıştır. Harris' in özelliklerinden biri, kendisine dilbilim alanında yöneltilen eleştirilerin bir çoğuna hemen hiç yanıt vermeyişidir. Ööğrencileriyle çok iyi iletişim kurduğu, başarılı bir öğretmen olduğu ve alçakgönüllü kişiliği sıkça anlatılılanlar arasındadır.

Harris, akademik dünyada ünvanı ne olursa olsun, konusuna hakim herkese eşit muamele etmesiyle de, yaşıdığı dönemin farklı akademisyenlerinden biri olarak öne çıkmıştır. Öğrencileriyle makaleler üzerinde saatlerce konuşabilen Harris hiçbir zaman onların üzerinde baskıcı bir eğitimcilik anlayışıyla onları yönetmemiştir. Uydurma tartışmalara girmekten kaçınması onun en belirgin kişilik özelliklerindendir. Ve genelde kaçınmıştır bu tip tartışmalardan.

Zellig Harris, anlambilimin gramerin içinde olduğunu vurgulamış, anlamı dilbilgisinden ayıran tezleri çürütmüştür. Leonard Bloomfield' ın 1930 - 1950 yılları arasında geliştirdiği yapısalcı dilbilim kuramlarını Harris ileri götürmüş, bunları yer yer sorgulayarak dil analizlerinde yeni kapılar açmıştır.

Dili matematiksel bir biçimde analiz etmesi ise bir çok kişiyi büyülemiştir. Dili, matematik mantığında kurallar üzerinde açıklayabilir. Çeroki dilinden çağdaş İbraniceye varıncaya dek, çok farklı diller üzerinde çalışmış, böylece dil ailelerine sıkışıp kalmış dilbilimci yönelimlerini de yıkmıştır. Uluslararası iletişim sorunlarının savaşlara, ırkçılığa yol açtığı konusundaki fikirleri de dilbilim eksenli sosyolojik çıkarımlara önemli örnek teşkil eder.

Son olarak ünlü dil kuramcısı 1992' de 83 yaşında hayata veda etmiştir. Ardında çok önemli kişileri bırakmıştır. İlk başta da ifade ettiğimiz gibi: Noam Chomsky, Naomi Sager, Jean-Pierre Paillet, Thomas Ryckman gibi bir çok değerli dilbilimciyi yetiştirmiştir.

Hakkında daha fazla bilgiye ulaşmak istiyorsanız ve çalışmalarını incelemek istiyorsanız;Burdan yada buraya bakarak yazar hakkında daha fazla bilgi edinebilirsiniz.

Bu yazarı paylaşmamdaki sebep Noam Chomsky'dir. Onun gibi insanların yetişmesinde kaynak teşkil edenlerdir. Bu insanların tek bir ortak paydası var oda insan ve insan için yaşamdır.

17 Eylül 2008 Çarşamba

Gözden Süzülen Melek...

Ağlamanın gözünüzden çıkan bir melek olduğunu unutmayın.

Sizler acılarınızı bu yüzden nemli şeikllerde yaşıyorsunuz. Varlığınızı tüketen zamanın ruhunu kirlettiğinizde, benliğiniz siliniyor. Herşeyin rengini elinizdeki sabun temizler, düşüncelerinizdeki girgin eylemler yaptığı yanlışları düzeltmezse, o gün bir meleğinizi daha kaybedeceksiniz. Daha çok yüzünüze tükürmek için, gözlerinizi oksijensiz bırakarak yaşartıyorum, sırf bunun farkına varın diye...


Yeryüzü Ayetler Paraf -3-

Yanal Yalan

Yanal Yalan: Ardıllı olayların sonrasında insan metabolizmasının gösterdiği tepkidir. Sevgilerin genelde buhranlı dönemlerinde tarafların birinin kaçmak için zamanla gösterdiği reaksiyondur.

Örneğin: Kalemi kırılmış umutlarım bugün öldü. Yoksulluk ardılı varlık görüntüsündeki fakirlik, ben şimdi lambamda gizliyorum umutlarımı.

Rüzgarın yüreğime jiletlediği o eski münazaralarımı özlüyorum. En azından varlığımı onuyordum senle. Yalansız bir kaç kelime bile yetiyordu anlaşmaya. Anlaşılmama güdüsünü taşımadan yoksulluğum zenginleşiyordu. Karşılıklı diyaloglarımızdan.

Yalan bir ironidir.

Sözlere işlese de içerisinde barındırdığı terslikler bize gerçekleri üfürüyor.

Ama

gör
-e bil
e
n
e
....

...bu yüzden burdaki serzeniş aslında sevgilinin kaçacağı düşüncesinden ötürüdür. Yani ardıllı olatların gideceği noktanın görünürdeki kaotik yaşanmak istenmeyen yerdir. Getirisi için yapılan uğraşta, kılıflandırılmış yalanlar yumağı. Biz ve sen ayrılmamalıyız bunun tersinin olabileceğini göstermemek için.

-Azıcık özveri yetiyor.

LiberterKedi

Kabus...

Ezo'ya dair.

mit-ti...

O lethe iken, ben kerberostum, susadım eğildim onu içtim kana kana. geldiği gibi yön-etti, verdiğini götür/dü. geldiği
g
i
b
i
git/ti
ve
bir sona
gel
..
me
d
e
n
bi/tti.

Diyemeden gitmeye çalıştı. Uyandım. Korktum.Terlemiştim, yüreğimde ürkünç bir korku ile bu vakıa'yı bi daha yaşamamak için uyumadınm. Gerçek kabus buydu..

Çünkü manasını yitiren bir kelimenin, sözlükte yeri olur mu?

16 Eylül 2008 Salı

İkircikli Ölüm Hali


....bir göz yaşı döküldüğü yer olan sende sonlanır.

...kimsenin anlayamayacağı bir durum bu. Sevdiğini giderek artımlı sevmek, bağlanmak, sarılmak. İnanılmayan aslında bireyin kendisine olan güvensizliğidir. Çünkü hiç bir sevgi, olduğu yerden kalkıp ilerletilmek ve bir daha geri dönülmeme adına bağımlı hale getirilemez. Popüler sevişme aşkları için geçerlidir bu yargı. Ama yer eden bu popülist sevme tipi herkes tarafından kabul gören bir olgu haline gelmiş günümüzde.

...gündüzleri geceyi yaşamak senin olmadığın vakitlerde mümkündür, şizofren bir aşk için.

Geceleri ise tekrardan doğmak, tıpkı akşam sefaları gibi onun sesi ile. Lirik bir seromoni olduğunu bilmiyor, benim için. Ama boşver en güzeli bencil sevmek. Gösterimli aşkların kirletildiği bu zamanlarda bazen sevdiğinin bile bundan bi haber yaşaması, göz yaşlarına bağımlı duyarsızlaşmasının sonucu yaşadıklarınla ispatlanıyor. İşte böyle anlar, akşam sefalarının ölüm anlarıdır. Geceleri kabuklarına kapanırlar, açmak için tomurcuk tomurcuk efillendikleri kabuklarında onca yaşadıkları heyecan buna bağımlı olarak buharlaşır. Ve ölüm -ce- der. Çünkü sevdiği ondan uzaklaştıkça, onun yaşamında bi mana kalmaz. (Epik bir şiir dinletisinin, sonu getirilemeyen senfonisi ise bunun farkında değil.)

Kısa bir öykü buna dair: Evvel zaman içinde, geçmişten güne düşen dünün artıkları içerisinde, anlatılan kaosların anlamlandırmak istediği birşeyler dökülüyordu kelimelere. Küçük akşam sefasının yaşamına dairdi bu süzülmüş korkular.... Fakat onun gelişimini sağlayan lirik seramoni, bunu bilmiyordu. Bilmiyordu bu aşkın onsuz geçen zamanlarında, stomalarında başlattığı nefes darlığı ile yaprak kurumaya yüz tutmuştu. Ama direniyordu rüzgarlara, onu biçmek isteyen sert ayaza. Sona kalan yaprakların kaderidir, tıpkı göçer bir kırlangıç olmak. Yaşamak ardı sıra karşılıksızca beklemek. Bıkılgan bir halet- i ruhiye gibi.

Seni sensizce yaşamak&ölüm gibi bişey...

...bir avuç darıyı göğe serpen ellerimle, meddet umduğum bana bir yol göstermese de. Ben bensizliklerimi yaşıyorum şu aralar. Kimsesizleştirildiğim islerimde zor olanı ise senin sevginden gizlediklerim.

Açlıktan ölsem de tükettmeyeceğim senin gibi seni kendimde. Çünkü onlar benim bozuk paralarım değil, sevgimin varoluşuma karşı getirdiği tanımlamalarım.

(...)

...anlamdıramayacakları kadar azım ben, anlayabilecekleri kadar çokumda aynı zamanda. Ama kimine göre bir is(e düşmüş) düşünsüz bir sisim ben. İçime girmeye tenezül etmeyen sen ise atmosferim olmuşsun. Korkusuzca çekip gidiyorsun bu güvenirlilikte. İşte bu yüzdendir ki ben:

Gölgesini ayaklar altına alabilmiş bir korkuyu soluyorum geçmişimle bağlı olarak,
yaşanılmayacak kadar kirletilmişim sizler tarafından,
doğrusu ise eylülde ölmek.


Yaşayabilecek misin?

Deniz fenerlerinin yaptığı gibi.
Beş parmaklı yoncamı,
yüreğimde gizlediğim
yerden bulup,
çıkarabilecek
kadar
cesaretli(mi)sin.
Hiç sanmıyorum.
kah
ve
leş
t
i
m
.
.
.

...ölümüm dilimde, ikircikli bir hal almış.

İnsan görülebildiği kadar yargılanır,
görülemediği kadar da fazlaca yerilir.
Bu yüzden
"telveleşmiş hayatların bekçileriyiz"
biz.
Ölüm ise tüm parçaları yerine oturtur,
bu oyunun sonunda.

...bu yüzden inanmıyorum artık kimsenin samimiyetine. Zaman insanı soğuttuğunu anlatmaya çalışsada, insan eğilimleri hep kaçmaya alışık. Çünkü korku paylaşılmaz günümüzde, mutlulukların paylaşıldığı gibi.
LiberterKedi

14 Eylül 2008 Pazar

Göz(LEM)ler

Gerçeklerini didikle)rsen.
Özgürlüğünü sorgularsın.
Zoraki yaşıyorsan,
Latent bir kişilik olduğumu düşünüyorsan,
Evrelerimi tamamlayamadıysan,
Rengahenk bir hayat istiyorsan,
İnanmaya çalıştırıldıklarınsan.
Menisine aşık birinin sahteliğinde kaybolursun, ben bu olamam.

ANLA / MIYOR.

yalın-ca sızı,
hakaret dol)
umlu bir edim.
BÜYÜK
FIRTINALAR
S
U
S
K
U

İLE
D
OLU
Y
O
R...

11 Eylül 2008 Perşembe

Şiddetle Sansür Devam...

Sansür hayatımızın her anında hüküm sürmeye başladı. Sanal alemde her alana yayılan sansür fırtınası bu seferde İmeem Müzik Sosyal Ağı' nı vurdu.

Fazla söze gerek yok:

Şiddetle Sansür Devam...

Kırmızı Ölüm

....kırmızı bir ölümü istedim ben. Kimseye açıklama yapmadan anlaşılabilmek için.


Bazen çok bunalırsınız. Hayatın parmaklıkları arasında onun soğuk demirlerine yasladığınız yüzünüz, üşümeye başlar. Soğuyan teninize düşen titreme ile, birden sıkılıverirsiniz. Damarlarını parçalayıp, bahçevan gibi kendinizi biçmek istersiniz. Ölümün kokusu bu düzeyde menekşe kokusu gibidir. Uzaktan çok hoş görünür ama yaklaştıkça ürpertir. Titremede bıçağın yüzünü, bileğinize çevirip ağzını açması ile cesaretinizin gitmesi ile gerçekleşir. Tıpkı tektonik hareketler gibi.

...işte bu zamanlarda, bütün vucudunuzu sarar ölüm korkusu ile titreme bu zamanlarda.

Anlamsızca ve neler oluyor dersiniz değil mi?

Bu düşünceler absürd ve deliliğin göstergesi siz ve önyargılarınızca.

İşte bu zamanları yoğunlukta yaşadığım bir dönemdeyim, ayırdımlarımı nereden yapmam gerektiğini artık bilemiyorum. Çokça karışımlı bir hayatım yok aslında. Ama insanlar baktıkları gibi görmeyi yeğliyorlar. Onlara göre bu doğru. Çünkü zordur karşındaki gibi bakmak, olaylara yamuk bakmak, iç içe girmiş griftleşmiş olarak bakmak. Neden mi. Belli. Düşünmemek, irdelemekten yada bencil olmaktan kaynaklanıyor. Düzenin getirdiği yalanların yaşanmasını kabullenen toplumlar, dişlileri gayet iyi bir şekilde belirli bir ivme ile hareket eden sistemleri değiştirmekten kaçınırlar. Yalan ile gerçeğin farkına varamaz ve gerçeklere yalanları ört bas ederler.

Neden mi?

Yorumum şudur: Kanunları ile genellemeler yapan Roma' lılar aslında kendi konsüllerine ihtiyadi bir sınırlama getirmişlerdir. Yönettikleri toplumun çıkarlarını korumak, onları belirli sınırlamaların çemberine dahil ederek yaşamlarını idame etmelerini sağlamak için, yazdıkları kurallar bütünüyle bir sıradanlaşmayı başlattılar. Halk düşünmekten, düşüncelerinin gerçekliğini, irdelemekten uzaklaştı. Toplumsal sözleşmler ile bütüne dayalı bireysel özgürlüklerin engellenmesine karşı bir duruş gerçekleştiremez halde, bitkisel bir hayatı sürmeye başladı. bu noktadan sonra sınıfsal farklar oluştu, toplum katman katman oldu. İçerisinde bulunduklarınızdan kurtulma adına tepkisiz kaldı.- pardon göz açıp yumma eylemi hariç-Ve bu düzeye erişildiğinde sıradanlaşma kendisini göstermeye başladı.

Nasıl mı. Örneğin;

...kişinin yanlış düşüncesini, kendisinin düzeltememesi gibi.

(...)

...takriben bu olaylar zaman dilimleri içerisinde birçok kişinin başında tahakküm kurmakta. Ve onun gelişmeye kapanmasına sebebiyet vermekte. İşte bu yüzdendir. Kırmızı bir ölümün kıyısında kulaç atıyorum. Parmaklarımı nemlendiriyor, umutsuz bir bekleyişe girdim. Acaba kim senin için sorgusuzca değişebilir. Eğer değişimsizlik bu fedakarsızlıkta benimde payım varsa kırmızının içerisinde, gözümde göz yaşlarımla boğularak ölümü solim.

İşte ben bu böyleyse bunu istiyorum. Kırmızı bir ölüm içerisinde gül yaraları ile, göz yaşında boğulmak.

...belki ruh cünüplükleri böyle giderilir.

LiberterKedi

10 Eylül 2008 Çarşamba

İşaretle(dik)


Toplumun en büyük sorunu korkularından dolayı kaçtığı gerçekleridir.

Sürrealizm; aslında bir çoğumuzun kafasında başka yargıların uyanması ile görüntülerini çizemediklerimizi ayrı bir forma sokarak daha da anlamsızlaştırmaktır mı?

Tabi ki değil.

...sanat asla toplumun en büyük korkularına kaynaklık etmemiştir. Kültürel düzeyi yüksek toplumlarda yazma, okuma, araştırma kabiliyetine yüksek bireyler her daim toplumu aydınlatmıştır. Buna en iyi örenk bugünkü sanal ortamda tutulan günlüklerdir. Örneğin bunların bir kaçı:

Kara Kedinin Günlüğü, Aydan Atlayan Kedi, Duru Görür.

...bunlar toplumun bir bireyi olduğunun farkında olan kişilerin zaman zaman içerisinde bulunduğu ortamdan çıkarımlarının, analiz edilmesi sonrasında, günlüklerine kelimeler, metaforlar, söz edimleri ile sessiz ve kelime bağırmaları ile ifadelerini belirtmişlerdir. Kültürlülük bu noktadan sonra devreye giriyor.

...edebiyat ve sanat ayırdımı yapılamadan birleşme köprüleri, hayatımızda yaşadıklarımızdan elde ettiklerimiz ile sonuçlarını gün ışığına çıkarıyor yazılarda. Bu kişiler ayrı forma soksa da kimilerine göre yazılarını. S.Dali' nin zaman kavramını anlatıyorlar aslında. Farkında olmadan. Eğilimli, bükümlü zaman.
Zaman baktığınız gibi ilerlemez, gördüğünüz gibi akar....

Yani göreceli değişimler genele yorumlandıkça başarısızlığı getirecektir. Oyüzden insan bildikleri ile değil, bilmediklerinin oluşturduğu kaos ortamında doğruyu araştırmalıdır. Herşey akar bir hal almıştır. Hiç birşey durduğu yerden değişmeden, etkilenemeden yani kısacası belli kriterlere göre hep aynı kalamaz. Gerçek dünyanın tepsi gibi olduğuyken bugün dünya'nın nasıl olduğunu biliyoruz. Ve bunların dahası bilimle değiştirilecektir. Yeter ki sapkın, tutkun, değişime kapalı olmayalım.

Hiç birşey olduğu gibi kalmaz....

LiberterKedi

9 Eylül 2008 Salı

Aşk De(neme)si


Yağmurdan sonra gelen damlalar,
gökyüzünden seni
fısıldardı toprağa.
Toprağın kulağına
eğilip, aşkımızı
anlatırdı
usulca.

İçimden serile serile
kokarda
gelirdi.
Göz yaşlarım(lan)
nemlen
-dir
diğim
sözler
i
m...

Usulca bekleyip,
haylazca sabırsızlanırdım.
Seni göreceğim
o günü
düş(ü)n
dükçe
kaybolu
ver
dim
.
.
.

Ansızın dudak dudağa,
dilini dilime dolamamla
kayboldum.
Nefesimin buğusunda,
camın koyusunda iken.
İşte bu zaman(larda
seni çizdim
imgelerimin,
metaforlarımın,
teşbihlerimin
içeri
sin
d
e
.

Tıpkı: Yağmurdan sonra gelen,
damlaların toprağın kulağına
seni fısıldadığı
gibi.
Sence
yapa

bilecek
mi
y
i

m

.
.

.

LiberterKedi

İnsanlığa Dair(Yeryüzü Ayetleri)


Ayın sarayında yaşayan
şişman adamın,
daha da
şişinme
mesin
-e bağlı
ol
ara
k
.
.

Tahakkümü içeriden yıkmak...
-6-

Güç ilişkilerinizi toplumun geneline egemen kılıp, herkesin eşit olması için tahakkümü kabul edin. Sözleşmelerinizi bu yönde gerçekleştirerek özgürlüğü getirin. Aksi taktirde bireyci güç egemenliklerinin sonuna, kibrit suyu dökülüp yakılacaktır tarafımızdan.

Şenlikli bir toplumun kuruluşunda, en önemli unsurlar; kültür&sanat, düşünce ve tefekkür, inandığının toplumun yararına gerçekleştirme uğraşısı içerisinde, bunların gerçekleşmesinin imkansızlaştırılması...statik bir hal almasına karşı olarak, savaşmayı size olağan gösteriyoruz.

Toplumda egemen kılınması gereken olgular açgözlülük, çıkar, rant sağlama, aldırış etmeme, özel yaşamın dejeneresi, bireysel özgürlüklerin kısıtlanarak toplumsal gelişmenin önüne engel konulması gerçekleşse de. Unutmayın ki yaşam devinimsel bir mekanizmadır. Okumak, araştırmak, düşünmek, irdelemek, fütürist bir yaklaşımla, mantıklı bir kaç adımla hayatlarınızı bu bedbah durumdan sıyırabilirisiniz...Bunu gerçekleştirdiğiniz takdirde:

Otoriter/totaliter/hükümcü toplumsal tasavvurlar reddedilerek; "zor"a değil, kendini sürekli sorgulayan, yeni bir "etik" anlayışına dayanan "gönüllü birliktelikler" savunulacaktır. Tahakküm bu yolla, kılıfındaki anlamından(sıradanlaşmış, güç tutkunu hazzından) sıyrılacaktır. Ve hayatın tinsel doyumundaki eksikliklerinide gidererek, rasyonalist manifestosunu duyuracaktır evrensel bir eksende...

Yeryüzü Ayetleri - Parşömen 2 (Paraf 2) -

LiberterKedi

8 Eylül 2008 Pazartesi

Yeryüzü Ayetleri


-1-

Sizler bu dünyayı bu hale getirdiniz. Kurtarmak için düşünmek yeterliyken, savaşlara göz yumdunuz. Bu yüzden insan yaptıklarını çekecektir.

-2-

Siz düşünce ve tefekküre karşı olanların göremeyecekleri tek olgu "Özgür Ol/abilmek"tir.

-3-

Yazının egemenliğini kitabın diktatörlüğü kısıtlasada. Düşüncenin; karşıt ve kural tanımazlığının önüne, sayfalar, kapaklar, satırlar engel olamayacaktır.

-4-

Medeniyetin ilk şartı adalettir. - Sigmund Freud

...bu yüzden eşitlikçi, özgürlükçü ve dürüst olun. Sıyrılın beklentilerinizden ve bir başkasının sırtından yükselme güdülerinizden. Bu sizi hayvan olmaktan arındıracaktır.

-5-

Okuyun, araştırın, sorun, sorgulayın ve sadece unutmamak için yavaş hareket edin, toplumsal özgürlük için hızlanın. Savaşların önüne, sömürünün üzerine, tahakkümün dibini ancak böyle kurutup, yok edebileceksiniz.

(Yeryüzü Ayetleri [Sahife 1])

Not: Bunlar tümce şeklinde, kişisel fikir sözleridir.

LiberterKedi

7 Eylül 2008 Pazar

Biri-kim-lilik

o
kadar
çok yanan
hayal var ki
kuyularında efil
efil esen özlem kokusu,
kuş ötüşlerinde doğaya dolduruyor seni.
yüreğime kazıyıp, hayallerimde biriktiriyor seni.

...son durağına gelmiş bir sevgisiziliğin, ilk isteğinin son kez gerçekleşmesi. Tanrıyı ağlatan bu sevdanın hayalimsi bir hatıra gibi olması.

Acı.

Nehirlerin yataklarına serilip,
kıvrıla kıvrıla
akarak
sana
beni getirmesi.
Çarptığım kıyılarda, taşlarda
sana gecikmem ile.
Sana karşı olan
özlemimi
daha da
biriktiriyor
sevgili
biliyor
mu
s
u
n
.
.
.

...sakin ve ürkeklikle kaybolduğum, imgelerimde, dizelerimde, teşbihlerimde kelime kelime bana kokuyorsun. Buram buram söz öbeklerimde dolanıyorsun dilime.

Dudaklarım seni dışarı çıkarmadan, kendine kapardı gizli köşelerinde bencilce. Beynim seni rüyalarıma savurarak, tanımadığım tenine karıştırırdı bu ahir zamanlarda. Bundan sonraları ise;


...ben elma şekerine,
iki elle sarılmış
bir çocuk gibi.
Dalında yeni
filizlenmiş
bir gülün
kokusunu
içine
çeker
gibi,
birikti
rir
dim

(im)
de
se
ni
..
.

LiberterKedi

6 Eylül 2008 Cumartesi

Arafta Kalmış Ölü

Arafta kalmış ölü..
ses bir
yana

geç

.
.

.



"Satırlar arasında öldürmek istediğim
çok sefer oldu yaşamımda
kendimi.
"

Hayatımda neden bu kadar kendimi gizledim / saklayarak herşeyimi, yoluma devam ettim, bilmiyorum. Hep özlem vardı, ama özlem kimindi, kim buna layıktı bu tartışmalıydı. Bunun kaosu hep beni fırtınalara itti. Sandalım defalarca alabora oldu. Bencildim, hep kendim vardım bu anlarda, tek başıma, kimsesizce.

Kimseyi bilerek götürmedim, götüremedim. Denizlerin üzerinden süzülen dalgalar, kayığımı tutsa da, beni içlerine çekmeye çalışsada, posseidon mızrağı ile hep kustu beni kıyıya. Acı çeksemde hep, ebedi bir son dalış için bi gün posseidonu yeneceğim. Elindeki mızrağını kalbime saplayıp, içimdeki bu dipsiz kuyuyu akıtacağım içine denizin.

...elimden bıraktığım o kadar sayfa var ki. Nerelere dağılmışta, haberim yokmuş. Bu anlarımı dile getirdikçe farkına varıyorum. Ölümün bu kadar istenmesi bir akıl hastası için bile anormal bir durumken, nereden doğuyor böyle anlamıyorum. Toparlayamamak, boşlukları dolduramamak, yardıma açık, yardım etmeye kapalı bu testileri ne ile doldurcaz. Tam bir kaos!

Monologlarımın karmaşıklığı bazen dışardan tuz gibi katı, limon gibi ekşimsi bir tat ile, kekremsi bir hal almış gidiyor. Beni mahoş bir havaya soksada ben artık yitirilmiş bir gökyüzünde, yerinden kaydırılması için zamanını bekleyen sönmüş bir yıldızım. Hiç bir zaman bitiremeyeceğim gizlerimde, isli bir sesizlikle, gözyaşalrımda yanmaya, dilimde ölmeye hazır bir diyoloğa hazırlanıyorum tanrı ile.

Yokum artık bitiremediğim safsataların öbeklerinde...

Bitmemiş Safsatalar Sarımsağı(Paraf 3)

LiberterKedi

3 Eylül 2008 Çarşamba

Soytarı

Çember içerisinde mutlu ve genişlemeye karşı yapımız ile gelişmeye kapanmışız. Sebebi nedir sizce.

En iyi ardıl cevap ise:

Tüm sınırlamalar kişiyi mutlu kılar. Görme, etki ve temas alanımız ne denli dar ise o denli mutlu oluruz; ne denli geniş ise o denli sıklıkta kendimizi azap içinde ya da ürkütülmüş duyumsarız. Çünkü bu alanla birlikte kaygılar, istekler, ürkünç şeyler de çoğalır ve büyür.

Schopenhauer


...budur sanırım bu yargıya verilecek en güzel cevap.

...dünya panayırında yer alan diş kovuklarını dolduran şaklaban, soytarılarız biz. Tanrının çobanı, ruhların sahibi, sürekli yinelenen hiyerarşi aşığı güç düşkünü soba camındaki is)-i-(z biz. Yanmadıkça hiç bir yere yayılamayız bu korkularımızla.

Farkında değiliz.

...karanlık bir sevişme ise bu yanlış tutku, acın ile taçlanınca umarım uyanırsın bu soytarılıktan. Sıyrılda dal cehennemlerine dünyanın. Açlık, kokru, savaşlar arasında ölümün kokusunu tenine dolada gör bakalım ne kadar komik. Çomağını soktuğun yerlerin düzenini bozduğunda, çokça neşter fikir bedenlerini ameliyat edecek. Direm direm azalıp yok olduğunda.

-Sen kralsın arzunun kamçısını fikirlerinin önünde tutabildiğin için diyecekler.

...işte bu doğrultudan sıyrıl. Sıyrıl ki zehirli mantarların inceleştirilmiş parçalarının verdiği o halüsünojik etkilerin uyuşukluğundan uyan.

Ve artık soytarı olma, onların sofrasında!


2 Eylül 2008 Salı

Absürd Rüya

Absürtleşmiş bir rüya bu.
Uğurlu mu, uğursuz mu
belli bile değil ki.
Uyanmak için
kaç kere azrail
yoklamalı,
kaç gece
besmele
çekip yatmalı.
Yoksa düş pişiminde
bir diş çekimi mi
bilmi
yor
um
.
.
.

Rüya...

Yıldızların arkasına savrulmuş, gökyüzünde bir o yana bir bu yana kayan güneşim nerdesin?

...adresi belli olmayan sokaklarda gölgen olmuş arıyorum seni usul usul. Taşların üzerinde süzülen ince bir sızı bu ayrılık vakitleri. Sur diplerinde tüttürülen cigaralar bile unutturamaz seni. Çünkü yağmur olmuş tenime kazınmış gözlerin. Belki de beklemenin verdiği bu dayanılmaz acı bende öbek öbek işlenmiş olan sevigini tanımlandırıyor bana, bilmediğim halet-i ruhiyeni imgeliyor yokluğunda ne dersin?

Perde aralığından sabahın ilk ışıkları ile içime akarsın, tıpkı geceleri perdenin aralığından ay ile aktığın gibi.

Battaniyeme dolarım her sabah ve her gece senin düş imlerini. Bir daha penceremden akıp gitmemen için. Uyuşuk ellerimi yastığımda gezdirir, kollarımı kenetlerim üzerinde. Ve öpücükler koklatırım hayallerine, imgeler vururum tanımlayamadığım bedenine, ardına kalbimi savurarak sürüklenirim peşin sıra. Tıpkı eski düğün arabaları arkasına takılan tenekeler gibi...

Teneke...

Teneke yüreğim
eline geldiğinde,
hayallerinde naylonlaşmış
umutlarım vardı
söz öbeklerimde.

Yüreğimin kenarına
dökülen mum damlaları,
gözlerimin ardındaki
özlemi kaplayamaz
unutma.

Ben seni benim
tanımlayamadığım
gizlerimde saklıyorum.
Ben seni dilimin
içerisinde söz
köklerinde kokluyorum.
Ben sadece senin
benimle olduğun vakitleri
özlü
yor
u
m
.
.
.

Uyanacak mıyım bu absürd rüyadan sence!

LiberterKedi

Sessiz Haykırışlar - Perde 1 -

Dillendirmek istediklerimizi, genelde resimlerle ifade edeceğiz bu dizinimizde.














Resimlerin sahiplerini tam isimlerini bulamadığım için yayınlayamıyorum. Bu durum için özür dilerim...

1 Eylül 2008 Pazartesi

Protesto

Bu tipte egemen olduğumuz dünya' nın yaşanmaz hale gelmemesi adına bu afişte dillendirilmek istenen baskı, şiddet, zulüm, fiziksel darbelere ve egosunu tatmin etmek isteyen her ezik aşağılık hem cinslerimi protesto ediyorum.

Ve unutmayın:

Kelebek beyinliler; kavga ile şiddetle yönetir kendini, etrafındakileri. Çizgisiz defterlere benzeyen beyinlerinde hiçbirşey bir yerde duramaz. Çünkü günlük yaşarlar. Bu yüzden şiddete maruz kalan kadınlarımıza şiddet, baskı, zorla kabullendirme sürekli hüküm sürmeyecektir. Bu kelebek beyinlerin, anlık yaşayabilecek baskılı boş düşüncelerinin ölmeye mahkum oluşundan dolayı...