25 Ekim 2009 Pazar

bazen

...söz bazen kifayetsizdir. karşındakinin algısı seni hep kendi penceresi içerisine çekmek istiyorsa, ne söylersen söyle o seni istediği gibi algılayacaktır.

İş - İşçi - Patron

Ana İş




Performans Ödülü


 



Maksimum Kazanç
 

23 Ekim 2009 Cuma

paşa paşa uyuma...

...apolitizasyon kötü birşey.

Politikayı bir birey sevmeyebilir, ama yaşadığı coğrafyadaki olaylara tamamen yüz dönmesi kötü bir durumdur. Tarihsel bilincin, okulda verilen veya televizyon kültüründen aldığı ile, kendini sınırlayan  toplumların yaşadığı bir süreçteyiz. (Bu kısır ve cahil zamanın doğmasındaki en büyük olgudur.)Herkes dolu şeyleri savunduğunun sanrısında olsa da tek(çürümüş sistem) taraftarı oldukları açıktır. Çünkü bu olgunlaşmamış olduğu halde çürümeye başlayan fikirleri, hiç bir şekilde öznel değildir. Söylemeye çalıştıkları, ailelerinden aldıklarıyla sınırlandırılmış onların düşünceleri/önyargıları dir/dır. Ya da sistem koruyucusu olarak atandıklarının düşünceleridir, dile getirip sürekli geveledikleri bu söylemler...

Bu yüzden özgür olmayan ve bağımlı bireylerin oluşturduğu apolitik bir toplumun bireyleriyiz bizler. İçler acısı ki bunun, böyle olmasına sebep olan darbelerin bilincinde bile değiliz. Buyrun buna bir örnek:

Bir röportaj yapılıyor geçtiğimiz zamanların birinde. Bir dergi İstanbul Taksim' deki Atlas Pasajı' nda 26 yaşındaki bir öğrenciyle darbe ve Kenan Evren üzerine konuşuyor. Konuşma parçalı olarak kısaca şöyle:

- 12 Eylül deyince aklına ne geliyor? Darbe mi? Darbe nedir?

- Halkın ayaklanmasına karşı yaptırılan yaptırımlar...

- Darbe iyi bir şey mi?

- İyi bir şey, sağ sol savaşları ekonomiyi bozduktan sonra bu tarz yaptırımlar iyi oluyor

- Sağ sol çatışması hakkında ne biliyorsun?

- Bana göre aslında sağ sol yok. Onlar eskidenmiş. Üniversitelerde kimlik arayanların sağı solu seçmesiymiş. Şimdiki punkçılarla hiphopçular gibi...

- Askerliğini yaptın mı?

- Yapacağım. Çünkü sürekli karşıma çıkıyor. Kız vermiyorlar. Çevredekiler gay muamelesi yapıyor.

- Kenan Evren'i biliyor musun?

- Eski cumhurbaşkanı, asker ve ressam

...bu alıntıdır. 

İçler acısı bir durumdur. O dönemlerde liğme liğme edilmiş kişileri hatırladıkça ve çektikleri ızdırabın ne olduğunun farkına varılmasıyla, gerçekten çok kötü bir halde olduğumuzu azda olsa anlayabiliriz.  Arkadaşın söyledikleri ne hale geldiğimizin apaçık bir göstergesidir. Bu ülkenin böyle bir hale bürünmesinin sebepleri ve onları bu hale sokanların kimliklerini anlayamamız, televizyon ve salt eğitim süreci ile yetinmemizle ilişkilidir. Birey olabilmek için ve hayata karşı donanımlı kişiler olabilmemiz için yazılanlar, yaşanılanlar, çekilen filmler mevcuttur. Fakat tüketim toplumu olan bizlerin koyunlaşması ile geldiğimiz nokta, bu kadar çürümekle yetinmeyip daha da kötü bir hale gelmektedir. Yine yaşamamız gereken sistematiğini vurgusu ile evrilen toplum, bu bizim için tasarlanmış mekanik sistemin uzvu olmamızdandır. Çünkü, hep onların istediklerini tüketiyoruz, özgürleşemediğimizden. Bugün Cumartesi Anneleri veya Plaza del Mayo'cuların neyin savunduklarını bilmeyenlerin suçlusu rahat uyumasın diyoruz. bu yüzden sende bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın deme ve paşa paşa uyuma. Dünya bir kümes ise o yılan bir gün diğerlerini tükettiğinde seni de sindirecektir kendi bünyesi için.  Tıpkı bugün kültürel, sosyal ve özgün yaşamını elinden aldığı gibi...



18 Ekim 2009 Pazar

Sessiz(ce)


ürküyorum...

...dışarıdan baktığımda,
kemiklerimin kırıklığında,
kanayan geceye boşalıyorum.

korkuyorum...

daha bi sesiz,
daha bi fırtınalı
bu hal(sizlik)...


susuyorum...

...süreksizlik mevcut yaşamın bacaklarında.
çarpık ve zayıf...
en kısa mesafeli koşularda bile,
nefesi tıkanıp,
dalağı şişmekte hayatın.
esiri olduğumuz
kadın/adam,
yaşam...

konuşuyorum...

tecavüze uğramış,
zorla kirletilmiş,
süt dişleri oluşmamışken,
avlanma öğretilmiş insan
acınacak haldesin.

ölüyorum...

sesiz-
.ce.

Liberter Kedi

Toplum Korkusu ve Kuşak Oluşumuna Dair...

İnsan doğası gereği bazen kendini keşfetmeye yolculuklara çıkmaktadır. Tarih bunu içerisinde oldukça fazla göstermektedir. Fakat bazen insanın bu yolculukları sırasında, iktidarın işine gelmeyen keşiflerde bulunduğunda, insan hemen susturulur. İşte bu susturulma yöntemleri, bireyin daha sonraki yaşamını etkilemekte ve ondan sonra gelecek olan kuşakların davranış biçimlerini oluşturmaktadır.

Kabul etmeyede biliriz bunu.

Genellemerin yanlış olduğu, istisnalar ile bozulur / bozguna uğratılır. Ama tümel bir gerçek vardır ki: Zaman bize kuşak davranışlarının nasıl geliştiğini, içerisinde hep göstermektedir. Bir örnekle açıklayalım:

Coğrafyamızda görülen 12 eylül 1980 darbesi ve sonrasında insanlar maddi / manevi geleceklerini düşünmeye zorunlu bıraktırılmış ve ailelerini koruma güdüsüyle ellerinden özgürlükleri çalınmıştır. Bunu yaparken uygulanan bireysel şiddet, sistematik korkutma, toplu katliamlar gibi etkin şiddet eylemleri, toplumun geleceği oluşturması için bir yönlendirme olmuştur. Buradan yola çıkarak, 1980' den sonraki kuşaklarda etkin bir halde, apolitik bir gençlik oluşmakla beraber, emo dediğimiz arabesk kültürü veya modernist gözle bakılan batı çürümüşlüğünü almış ilericileri görebiliriz. Ya da bunu biraz daha sınıflandırmadan uzak tutarsak teknolojiye bağımlı olmuş asosyal bir toplum mekanizması oluşmuştur. -Bu oluşturulurken kullanılan araçlar bilgisayarlar ve cep telefonları dejenerasyonda en büyük etkendir.- Bu kuşak şimdi 20-30' lu yaşlar arasında(-düz hesap-) ve kendini ifade etmeyi, korku psikolojisi içerisinde sağlıklı olarak yapamıyor. Çünkü ifadesiz ve itiraz etme eylemlerinde yoksun bırakılmış ya da korku ile güdülmüştür.

Peki hiç mi toplumda bu genellemenin içerisinden sıyrılan birey?

..elbette var. Buda, ezilenlerin pedagolojik gelişmişliğinde, kendi olabilmiş bireylerde var. Sanatla ruhunu arındırmış ve birilerinin etkisi altında olmadan özgür düşünceleriyle ne aradığını bilenlerde var. Ya da yaşamın, bilgisayar başında değilde, dışarda dolaştığını, nefes aldığını, terlediğini, emek sarfettiğini bilip bu politik şiddetten sıyrılıp ona direnenlerde var.-Bu direnme sokaktaki gerçeklik ve görüntülerden çıkarılan düşünce metalarıyla alakalıdır- Bağlantılı olarak yakın zamanda bunun örneklerini gördük.


Sonuç olarak, bizler bir düdük olmadıkça ve üzerimizden yükseltilecek toplum tasarımına istenilen yönde şekil vermeleri için tahakküme izin vermedikçe özgür olabiliriz. İster bunu topluca, isterde bireysellikle yapalım. Ama burada önemli olan metafor, birilerinin peçetesi olmamak(!)

Saçma Ve İntihar(Albert Camus)


17 Ekim 2009 Cumartesi

Merkezsiz ve Topraksız...



Merkezsiz ve Topraksız...

"Merkezsiz ve topraksız yönetim aygıtı" tanımlaması önemli bir problem. Ulus devletlerin bütünüyle gücünü kaybetmesi demek göreli (relative) bir şey.

Negri İtalyan, Gladio' nun kuruluşunu görmüştür. İtalya' da en az Türkiye kadar uluslararası kapitalizmin deney ülkelerinden birisidir.

Gladio' nun hedefi, İtalya' yı kapitalizmin av sahası haline getirmekti. Negri' nin içinde bulunduğu hareket çok radikal olmasa da, Gladio' nun devletle işbirliği içinde olması sonucu kendisi de hedef oldu. Gladio' nun amacı solu illegaliteye itmekti. Sendikalara müdahale edilmesi de bundan. Türkiye bunu 12 Eylül darbesiyle yaptı. Negri vaktinde böyle bir güçle muhatap olduğu için mücadeleyi ulus devlet zemininde düşünmek istemiyor.

Gladio denilen şey, CIA bağlantıları da olan, global bir şey, yani merkezsiz ve topraksız.

Ne olduğunu tam olarak bilmiyoruz ama Türkiye' ye geldiğini de biliyoruz. Yani Negri' nin içinde bulunduğu ortama dair yaptığı gözlemler, mücadele perspektifini ulus devlet ekseninden ayırıp "dünyasallaştırmıştır" diyebiliriz.

Ulus Baker : Hayvan Dergisi , Cilt:6, Sayı: 41, Sayfa: 68–69 

Not: Ustadan kısa ve öz bir değerlendirme...

16 Ekim 2009 Cuma

Ada / Island



Fyodor Khitruk yapımı, 1973 yılında Altın Palmiye, 1974 yılında Cannes film festivalinde ödül almış bir film ADA.

Kapitalist yaşamı çok iyi betimlemesi ve insanların içerisinde nasıl birbirlerine karşı yabancılaştığını anlatan, etkileyici bir filmdir. Militarizm, sermaye-hammadde algısı içerisinde insan değeri, sosyal yaşam ve benzeri konuları, yaklaşık 10 dk.'ya sığdıran ve anlatan mükemmel bir film...

14 Ekim 2009 Çarşamba

Karikatür...

Politik bir söylemce ve insan doğasını yansıtması açısından, sanatın en masum militanıdır karikatür bence...

Kapitalizm...



Hamid Bahrami...




Dağıstan Çetinkaya...



Victor Zuev...


Borisiav Stankovic...


Musa Kayra...


Kaynağı Belirsizler...



  









Bana...

özgür...
...yaşamak 
kadar gerçek,
bağımsız...
....düşüne bilmek 
kadar olanaklıyım.
 uçuyorum...
şimdi uçuyorum
ve ben 
"Tanrı" yım.
görmesenizde,
duymasanızda
imgelerimde...
...sözcüklerimin öbeklerine kadar attığım
kırbaçlarla..

haykırıyorum...

Sana...

10 Ekim 2009 Cumartesi

Düşünmek Tehlikelidir

Düşünmek Tehlikelidir.

Zaman bunun örneklerini canlı gösterse de bu eylemi tehlikeli yapan düşüncesiz insanlar aydınlatılmalıdır, eylem ve etkinliklerle. Direnme ve düşünme eylemini yapamayanlar otoritenin kurşunudur.

Bu yüzden düşüncelerinizin tehlikeli olduğunu hissetsenizde, onları ifade etmekten kaçınmayın. Gerçekler, tehlikeleri, idam sehpalarından geçerek yenmeyi başarmıştır!





Görsel: Ahmet Vahit Akça...

6 Ekim 2009 Salı

Yaratıcı Varlıklarız Vesselam!

Charles Manson' ın çok güzel bir tümcesi vardır:

Bana yukarıdan bakarsanız bir aptal görürsünüz; bana asağıdan bakarsanız tanrınızı görürsünüz; ama bana karşıdan bakarsanız kendinizi görürsünüz....
...diye. Peki iş bu kadar basitken neden birilerini tanrılaştırıp onlara taparız.
Sanrım bunuda en iyi Montaigne açıklıyor:

Biz daha bir solucan yaratamazken, milyonlarca tanrı yarattık...

...diye. Haklı!

4 Ekim 2009 Pazar

kOYUNlaştırılmış Birey!

boğaza tecavüz...

...biz çok akşamları, bu filmin seyircisiydik.

Boğazın apışarasında gidip gelen gemilere seyirci olmak....bir nevi bizim libidomuzu da düşürüyordu. - ulan bi ben mi düşüncem dünyanın geleceğini...- geçirirdik günü işte, koy götüne hayatın bebek sahilinde. Şarap şişelerini okşayarak, yaşadıklarımızın iğrençliğini avuçlarımıza kusardık dostum...

...işte isminide, "yan gelip, rahat rahat yatmak" koyardık, bu boktan kuklalığın!

dil ile söz / düşünceyle de eylemi böyle fahişeleştirdik...

...dilimizden sözcüklerimize fışkırmış meni gibi, yapışkan ve kaygan düşüncelerimizin ardında duramayacak kadar cesaretsiz(iz). Düşüncenin, o eşsiz doğurganlığını; onun yumurtalıklarını, değişimsiz ideolojik tabularımızla bağlayarak katlediyorduk. Ardından, her ona yaklaşmamız ile bize fısıldadığı bakireliğini. Dilimizle yalayıp, salyamızla kirletiyorduk. Bunun temel anlamı ise koyun olmamızdandır. Bu yüzden yaşamasın koyun toplumlar...!

Sebastian's Voodoo

 Özgürlük, fedakarlık ister...!





Özgürlük üzerine yapılmış, kısa bir film. Yönetmeni ise Joaquin Baldwin' dir...

Toparlama (C.Bukowski)



Pazartesi sabahları otelde,
hasta, kira parası yok,
ve aç, aylardır aç,
ve bir sonraki şişeydi
tek kaygımız,
zirveydi,
Tanrı'ydı.

iş bulur
bir-iki hatta
üç-dört gün
çalışırdım..
Ama kalkıp işe gidemeyeceğim gün gelirdi
ve bazen hemen öderlerdi paramı
ama korkunç bir bekleyiş olurdu
genellikle,otel idaresini
oyalamak zorunda kalırdık, her gece
iki-üç kez otel odamızı arayıp şarkıları,
küfürleri, kırılan eşya gürültüsünü
lütfen
kesmemizi isteyen otel
idaresini.

pazartesi sabahlarının keyfine doyum olmazdı ama,
bir ninni ve 11.30 gibi
kalkıp aşağı iner,
çöp bidonlarını karıştırır,
iki pazar gazetesini de bulup
yukarı çıkardım ve yatakta
beraber okurduk; karikatürleri,
dünya haberlerini,
seyahat ve eğlence bölümlerini,
küçük ilanlar ve
eleman aranıyor sayfaları
dışında
herşeyi...

birbirimizden güç alıyorduk sanırım
hiçbir şeyi umursamamak gibi bir
eğilimi vardı ve
onun yolundan gittim
ben de.

sabah gazetelerinden sonra sokağa çıkardık,
ne çifttik ama! sigarasının etrafında öksürüp duran o
ve taranmamış saçlarımla
bir iç ve
dış alemde yitmiş
ben.

çalacak kapılar bulurduk: kaçık Rus mesela, şansı
yaver giderdi bazen,
veya arada sırada hala iş bulabilen
bir mankenle yaşayan
Tek Diş Lily - içki kıyağı
çekerlerdi bazen;
veya barodan atılmış avukat
Eddie.

bir yerden içki gelirdi mutlaka,
birileri dört ayak
üstüne düşerdi mutlaka,
ve biz nasıl onlara
gidersek,
onlar da bize gelirler
bizi bulurlardı.
ve içecek neyimiz
varsa paylaşırdık
onlarla.

ve anlatacak bir şeyler olurdu hep,
kodese girip çıkmak
veya ölenlere dair daha çok:

"hep girişteki tabureye oturup o iğrenç puroları içen yüzü yanık adamı anımsıyor musunuz?

işte o artık...
"

bir yerde oturup konuşurduk,
genellikle
Pazartesi sabahları:
"Marty üç gün
üç gece eve uğramamış ve kapıyı
açtığında Edna iskemlede oturuyormuş,
kaskatı,
öleli iki gün olmuştu,
herhalde..."

bilmiyorum, iyi zamanlardı sanki, güneş
sıcak ve sürekliydi ve en iyisi
gecelerdi, karanlık ve ilginç geceler,
çünkü içki etkisini göstermiş olurdu
ve dünya
katlanılabilirdi
neredeyse.

yine de, tuhaftır, en iyi pazartesileri anımsıyorum, herkesin
iş-haftasına başladığı günü, sanayi düşüne takılmışlardı,
artık gerekli olmadıklarında
onları tükürecek bir sanayinin
düşüne

biz kendimizi tükürmüştük bile, düşlere
inanmayarak korkunç patronlarla bağlarımızı
koparmıştık, özgürlüğe çok yakındık, pazartesi
milyoneriydik ve asla kaybedemiyeceğimiz
bir şeydi bu.

o ufacık odada oturup güler,
konuşur, boğulur ve içerken
birkaçımız
beraber -
mükemmele yakın, tam değil ama
neredeyse bilerek herşeyi
ziyan ettiğimizi - bizi
yaratandan neredeyse daha
öfkeli -
yaptık
yaptığımızı

Çeviri: Avi Pardo