21 Haziran 2011 Salı

mekanik hayat...

  Kelimeler kifayetsizdir. Açlık orduları büyürken, robotlaşanlara.....
Hunger: No Needs Comments

19 Haziran 2011 Pazar

özel mülkiyet yıkılacaktır!

özel mülkiyet yıkılmaz diyen, toplumsal koyunların savunduğu iktidar onları uyuşturmuştur. işçi sınıfı bunu yıkacak güçtedir. en temeliyle...




17 Haziran 2011 Cuma

göz bebeklerine....

yapabileceğimi biliyordum... 
ama onlara 
hiç söylemedim. 
korktum. 
birileri bir kez öğrenince... 
seni düşürebilmek için 
herşeyi yapıyor. 

bir ormandan yükselen ağıtın içindeki umut sesleriyle dinle...


sana şimdi itiraf ediyorum.

 dinle: 

sardunyalarla dolu toprak bir yolda, üzerime ahmak ıslatan cinsinden bir yağmur yağıyor bugün. nemlenen toprakta ayaklarım yavaş yavaş batıyor bileklerime kadar. nefesime dolanan o toprak kokusuna uzanıyor ruhum. saçlarıma yapışıyor çiğ taneleri... söyleyemiyorum bir türlü ruhumun bu öksüz hallerini sana.


 
- hisset. -

belki de bir garip hayal bu. ruhumun bölünmüşlüğüne dolanan umutlarımın sararıp bedenime düşmesiyle çoğalan kırılgınlıklarım...

delice!

hepsi ölmüş bir ruhun gölgesinde ketumlaşan düşüncelerin sesleri. bunları konuşarak çoğalttım. aramızdaki ayrılığı sayarak çoğalttığım günleri tamamladım bugün. ve sana söylediğim bu satırların içerisinde, manik depresif bir ruh bozumunu çürütüyorum. korkunun kokusu değil bu. bu olsa olsa yükselen göz yaşları...



olsa olsa kirpiklerimin arasına çektiğim tüle sinen sigara dumanıyla nemlenen dimağımın tedirgin serçe telaşıdır.  yağmur durdu ve şimdi kış bitiyor, çünkü sen benim olmanın eşiğindesin. meğersem ben bir garip düş pişiminin taşma noktasındaymışım.

oysa gerçekti benim için bu.

şimdiyse durdum.

bak: kimse yokmuş dışarda. içim dışıma vuruyor sardunyalı yolda. su vermekle unutamadığımız çiçekli rüyanın adıymış karşılıklı aşk: ve alnından bir günaydın gibi düşürdüğüm sabah, sağ yanımda unuttuğun kedermiş beni sana kenetleyen sevgili.



bu bir olmanın arefesi...

bu:

benim için herşeyi barındıran eşsiz bir mitos.
anım, amacım, yaşamım... bu kaygılarım...
geçer...

dinle yalan söyledim,
geçmez değişir.
artar ve tükenmez.

gelde öp söz öbeklerimden...

sevdim.

12 Haziran 2011 Pazar

all street have to live with childs

hepimizde piç bırakılmış bir çocuk hikayesi var...

neresinden tutarsan tut, bu boktan hayatın bir noktası eline yapışıp pişmanlığı doğuruyor. bir sokak hikayesi: 

bu hikaye acı bir ağıt içermektedir. insanlığın ağıtını içermektedir. bu ağıt çürümeyle gelen deformasyonun nasıl bir etkiye sahip olduğunu bize buram buram dayatmaktadır. kısaca bu hikaye sokakta başlar, evlerimizin içerisinde devam eder... evveliyeti olan düşüncesizliklerin önüne geçilmediği zaman hayat zararlarını toplumdan çıkarır. zaman geçmişten günümüze gelmektedir. gök yüzü giderek ağır bir sanayi kokusuyla sevişmektedir. bu kokuyla sevişmekten öte, kapitalin tecavüzüne uğramaktadır hayatlarımız. ve bizler suskun saksağanlara dönerek şakıyamıyoruz doğruluklarımızı. nasıl başladı derseniz çok basittir; 

sokaktan... 

temeli sokaktan çocukların koparılmasıyla başladı. mekanik bir sistem. önce çocukları kopardı sokave ktan. sesi yok etti kaldırımlarda. toza bulanmış bir gençliği yok şimdilerde kimselerin. kaldırımlar piç bırakıldı. çöpleri değerlendiren bir guruh yok yollarda. sigara paketleriyle oyunlar düzen, kutu kola paketlerini toplayıp onlardan para kazananlar yok. uçurtmalar yapıp, gökyüzünü renklendiren bir coşku kalmadı hayatta. herşey giderek mekanikleşti ve modernize bir hal almaya başladı. bu beraberinde asosyalizmi, sanal deformizmi doğurdu. 

herşey gelişiyor, herşey modernleşiyor ama insanlar daha ilkel bir konuma evriliyor. ters bir gelişim sürecinden öte birşey değil bu...

unutmamak gerekir ki; her tohum kendi kökenine evrilir. 

sonuç: isyan çocukların sokaktan kopartılmasıyla ütopya haline getirilmiştir. 

hadi güle güle...


11 Haziran 2011 Cumartesi

köle

biz yaşamın kölesi olmayı arzuluyoruz. birilerine olan bağımlılıklarımız bizi köleleştiriyor. isteyerek ya da istemeyerek...

9 Haziran 2011 Perşembe

algıda açlık!

açlık bizimkisi...

ruhumuzun fahişe hallerini seviyoruz. pazarlanmak ve satılmanın hazzına ulaşmak için kendimizi tüketiyoruz. tükettikçe çürüyen hayallerimizin peşinden şizofrenleşiyoruz. çürüyoruz. susuyoruz. ve sürekli doğanın ardıllarını yok ediyoruz. doğanın katliamını izliyoruz. nehirlerin bacak arasına yerleşerek, üzerlerine kendi tahakkümümüzü kuruyoruz. sömürüyoruz gücünü. alıyoruz içersindeki ruhu olan canlılığını...bilmem kaç kw' lık enerji için... 



ne için?

...kendimizin şah damarını boynumuza urgan yapıp intihar ediyoruz. gün be gün maskelerimiz, kılıflarımız oluyor. üstümüze örttüğümüz ölü tabakamız kalınlaşıyor. ters bir evrim sürecini yaşıyoruz. teknoloji gelişiyor, insan modernizimin doruklarında yaşıyor. ama istekleri her daim daha da ilkelleşiyor. yaşıyoruz. patronların kevaşesi olup, onların libidolarının temizlenmesi için yeri geliyor sadık bir fahişe,  yeri geliyor tertemiz bir peçete olarak  hayata doluyoruz. 

neye?

...derimiz üzerindeki bu ağır his, çürümüş ve kokuşmuşluktan başka birşey değil. yatak odasında, sokakta, işte her yerde pis bir koku yayıyor. dayanılmıyor... git gide duygularımızın zihnimizden kopmasıyla, pavlov' un köpeği gibi sistemin, sadık ibneleri veya lezbiyenleri oluyoruz...

hepimiz kendi yarattığımız homofobi ve milliyetçilik gerektirmeyen yerlerde voltalar atarak, onları ilaheleştiriyoruz. üzerimize çullanıyor bu aptal dava... bu  toplumsal diş olan halkı, bir arada tutmuyor. kış estikçe biz değişiyoruz. 

acı.

sur' u çaldı israfil. 



peşinde cellatlar, gökyüzünü baltalıyor ve melekler yeryüzüne dökülüyor. -bu bir alemettir-. insan... korkularının sadık köpeği oldukça, birilerinin boyunduruğu altında ezilmeye daimi olarak muhtaç olmaya devam edecektir... üzerine düşütüğümüz korkularımızın, karınlarını parçaladıkça hayallerimize gebe olan korkularımızın karnından mutluluklarımızı sezeryanla alabiliriz. 

yeter ki farkında olabilelim.

C. Pavase'nin dumanını soluyalım son kertede. haydi söyle: "..hepimiz iğrenciz bu dünyada, ama bir gülümseyen, gülümseten, içten bir iğrençlik var, bir de çevresinde bokluk yaratan, başka, yalnız bir iğrençlik. Gel ki sonuç olarak, en aptalcası da değil." 

umarsız piçlerin saçmalama sanrılarıyla... biz algıladıklarımızla yaşatıyoruz bu dünyayı. hadi eyvallah.