28 Eylül 2011 Çarşamba

çöl

gökyüzünden bir umut dolmuyor günün cebine...
göğün tepesinden düşen güneş dalgaları,
vücutları kavuruyor bu iğrenç yerde... 
çevremizde ne kırlar,
ne bozkırlar mevcut, 
alabildiğince kurak bir çöl
ve monotonlaşmış insanlar
sıçrayıp duruyor... 

kıyasıya / kırasıya. 

gürültü patırtı karşısında susuyor her şey. 
karşıda arafın korkusu... 
arafat dağı ağıtını dinlediğim zamanlar. 
soluk almadan dinlediğim bir donmuş sessizlik...
yılkı bir at sırtı yaşam.
öl
çöl.

20 Eylül 2011 Salı

nok

medeniyet dediğin herkesin yalaştığı ve seviştiği bir garip transkilizan, toplumsallık genelevi...

herkes birbiriyle sevişme derdinde. kızın göğüslerine bakıp, onun hakkında fanteziler kurma. erkeğin kıza verdiği seratoninle, kızı etkileyip sonra onun üzerinde bütün fetiş duygularını şahlandırmasına köleleşen kadın psikolojisi... bir garip yatak öykünmesi.

hadi arala bacaklarını dünya, girip çıkıyoruz birçoklarının hayatlarına ve ölüm kokusu çağıldıyor hayatlarımızda. her bir boku yiyipte 40 tas su ile arınanların üzerine işemek gerekli...

her yokluk, yokoluşluk değildir...


19 Eylül 2011 Pazartesi

haz/dır

birer birer eksilen parçalarımı birleştirince oldukça katılaşıyorum. 

zaman denilen ödlek, yavaş ve sinsice insana sırnaşıyor. önce yıpratıyor ve sonra en beklenmedik anda çalımını açarak insanı katılaştırıyor. çok yavşak ve karaktersizce bir davranış...gibi düşünsenizde bizlerde öyle değilmiyiz bizlerde. birilerinin yaşamına girer ve onu yavaş yavaş tüketiriz...bu hayatın teması haline geldi. tüketilmeye alışkınız. çünkü insanlar birbirlerini kullanmaktan ve sömürmekten oldukça zevk alırlar..bu hedonistlikten başka nedir.