Hiç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hiç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Ağustos 2012 Pazartesi

mutlu/luk

"dünyanın en büyük mutluluğu başlamaktır" - pavase



aynayım
senin hayallerine, içerlerimde baktıkça
hatırladıkça
kırılıyorum,
kanıyorum,
ağlıyorum.
...
...
...
seneleri biten,
yolları hatırlatan bir şuur bende,
seni hatırlatan,
pencerelerimi nemlendiren 
şuur 
amorf bir bilinç
var bende
yüreğimde bir sızı
aklımda senin çamurdan izlerin
kendimi vaftiz ediyorum
başladım.

14 Kasım 2011 Pazartesi

bir/e

hata/

siyatik/nefrotik
bir hal
çöz bağlarımı
dil kesildi
ruh düştü
yaman 
bir ruhiye

/düşünmek 

keskin bir dizi
sızıyla ayrılmış his
ağırlaşan ufuk
güneşi jiletlemek


/bulmak ölümdür/

.hataya düştüğünde, 
çektiğin acının halet-i ruhiyesidir bu. 
kimine göre yaşanılmaması gerek, 
kimine göreyse;
olgunlaştırma 
gerçekliğidir. 

bir manası var.
ne!


her açılmak:
- yeni bir ölüm, yeni bir doğuştur! -

...bitişe...


9 Haziran 2011 Perşembe

algıda açlık!

açlık bizimkisi...

ruhumuzun fahişe hallerini seviyoruz. pazarlanmak ve satılmanın hazzına ulaşmak için kendimizi tüketiyoruz. tükettikçe çürüyen hayallerimizin peşinden şizofrenleşiyoruz. çürüyoruz. susuyoruz. ve sürekli doğanın ardıllarını yok ediyoruz. doğanın katliamını izliyoruz. nehirlerin bacak arasına yerleşerek, üzerlerine kendi tahakkümümüzü kuruyoruz. sömürüyoruz gücünü. alıyoruz içersindeki ruhu olan canlılığını...bilmem kaç kw' lık enerji için... 



ne için?

...kendimizin şah damarını boynumuza urgan yapıp intihar ediyoruz. gün be gün maskelerimiz, kılıflarımız oluyor. üstümüze örttüğümüz ölü tabakamız kalınlaşıyor. ters bir evrim sürecini yaşıyoruz. teknoloji gelişiyor, insan modernizimin doruklarında yaşıyor. ama istekleri her daim daha da ilkelleşiyor. yaşıyoruz. patronların kevaşesi olup, onların libidolarının temizlenmesi için yeri geliyor sadık bir fahişe,  yeri geliyor tertemiz bir peçete olarak  hayata doluyoruz. 

neye?

...derimiz üzerindeki bu ağır his, çürümüş ve kokuşmuşluktan başka birşey değil. yatak odasında, sokakta, işte her yerde pis bir koku yayıyor. dayanılmıyor... git gide duygularımızın zihnimizden kopmasıyla, pavlov' un köpeği gibi sistemin, sadık ibneleri veya lezbiyenleri oluyoruz...

hepimiz kendi yarattığımız homofobi ve milliyetçilik gerektirmeyen yerlerde voltalar atarak, onları ilaheleştiriyoruz. üzerimize çullanıyor bu aptal dava... bu  toplumsal diş olan halkı, bir arada tutmuyor. kış estikçe biz değişiyoruz. 

acı.

sur' u çaldı israfil. 



peşinde cellatlar, gökyüzünü baltalıyor ve melekler yeryüzüne dökülüyor. -bu bir alemettir-. insan... korkularının sadık köpeği oldukça, birilerinin boyunduruğu altında ezilmeye daimi olarak muhtaç olmaya devam edecektir... üzerine düşütüğümüz korkularımızın, karınlarını parçaladıkça hayallerimize gebe olan korkularımızın karnından mutluluklarımızı sezeryanla alabiliriz. 

yeter ki farkında olabilelim.

C. Pavase'nin dumanını soluyalım son kertede. haydi söyle: "..hepimiz iğrenciz bu dünyada, ama bir gülümseyen, gülümseten, içten bir iğrençlik var, bir de çevresinde bokluk yaratan, başka, yalnız bir iğrençlik. Gel ki sonuç olarak, en aptalcası da değil." 

umarsız piçlerin saçmalama sanrılarıyla... biz algıladıklarımızla yaşatıyoruz bu dünyayı. hadi eyvallah.


19 Ocak 2011 Çarşamba

hipotalamussuz bir dün

ruhumun delik deşik, dejenere olmuş kılıfını çıkartıp, gökyüzüne doğru tuttuğumda şefaflaşan hayallerin ardında yaşadığımın farkına varıyorum. her acının 31 kere maşallah ibaresi olması oldukça ironik bir telafuz.

beş yüzyıllık bir telafuzun "nasılda evrim geçirip, dinsel duvarlarla toplumdan soyutlandırılması gerçekleştirilmiştir "denilirse bu ancak ve ancak yerleşik yaşamla olmuştur diyebiliriz. mülkiyetçilik hırsızlıktır denilir. bu çok klişe bir kelam gibi görünsede gerçekten mülkiyetçi zihniyet yüzünden dünyanın hegemonyası bozuluyor. bu sistemsizlik bizlerin deformasyonunu oluşturdu. susmak çaresizlik değil, insanca yaşamı kaybetmemek için oluşturulan bir eylemsizliktir.

kim beni kimyon kokulu annemin çorbası kadar sıcak ve samimi olarak kaldırabilir derlerse size işaret edeceğim., ufuk noktasındaki inceliktir derim....

kederin belinde kemer olmak...

7 Aralık 2010 Salı

mimlenmemiş acılar

"acı: afrikadaki akbabanın dimağını renklendiren bir deri bir kemik kara tenli, kara bahtlı çocuğun hayatıdır. acı bedeninin yanı sıra kişiliğini de başkalarına göre şekillendiren süngerimsi hermafroditlerin hayatlarıdır. kısacası acı tanrısı olamadığınız hayatlarınızın terazisidir."


Not: bu mim listemdeki tüm dostlarıma gitsin. sorum: acının tarifi nedir sizce?

21 Ağustos 2010 Cumartesi

özlem

her gecenin örtüğü günahkar dünya da iyi bir umut düşlerine düşer. susar ağlarsın. içkin içkin, sesizce haykırırsın. bekler durursun. cümleler tamlamaz onu anlatmaya. en haz alınan yarandır. yalnızlığında mazoşizme dönüşür. susarsın. karanlık düşlerinde, uzaktaki deniz fenerindir. hızla kulaç atarsın ona. yaklaştıkça uzaklaşır. bıkkınlık geldikçe sana doğru yaklaşır. kara gözlü zeytin güzelliğinde olsa da yüreğindeki pırıltıdır umutlarına. yalnızlığına bir kötektir onun hayali. savaşmak onun varlığıyla yaşayabilme sanrısıyla palazlanır. 

gerçek anlam ise onun içindedir. umutlarına mülkiyet açacağı düşünceleridir. seni böyle kuş yüreğine mahkum etmesi sırf bundandır. 

bekle, 

geleceğim. sana daha fazla, seninle dolmuş olarak karşında duracağım. ve kopartacağım bu günahkar yer küreden seni. umutlarımıza, hayallerimize doğru...

eylül özlemim. 


8 Ağustos 2010 Pazar

post-modern köle

toplumsal ayaklanmanın günümüzdeki hali sakatlaştırılmıştır. 

daha kötü olanı; bu ülkede her şeyi çok bilen, sanal aktivist hareketlenmeyle new age isyanlar doğurmuştur. tam bir tahakküm isteği isyan. bu eylemsicik, gerçeklikten uzak toplumsal koyunların yaratılmasında etkin bir rol almaktadır. herkes acayip bir sanrıda. "bak kapitalizmi internetten çökertiyoruz". ya da "bak nasılda sistemi çürütüyoruz"...diyorlar. evet uyandırma adına insanların ulaşamadıklarına ya da dayatılanların acaba doğru olup, olmadığını irdeleme adına güzel metaları mevcut sanal dünyanın. ama bu farklı bir kişilik bozukluğu. acayip ciddi bir sorun bu.ulan nasıl bir şuursuzluk ki insanlar şunun farkında olamıyor: "popüler neşriyatlar dayatmadır"...değil de nedir?

bu uyuşturulmuşluktan öte geliyor. geçmişimizin ve günümüzün popüler uyuşturucularının yanına eklenen internet ciddi bir kıran toplum yaratmıştır. internet tahakküme köpekleştirilmiştir. nasıl mı, şöyle: denilene bak

- sanaldan ses duyururuz. 

duyurursunuz hocam. ama onlar istediği için bunu duyurursunuz. oturduğun yerden değişim yapmak, acayip bir uyuşturcunun halüsünojik etkisidir abi. hemde kapitalizmin metalarını kullanarak değişim yapmak. onları kullanırkende, anarşizmi evcilleştirilmiş bir fino sanarak değişim yaptığını söylemek, zır cahillik. ulan kapitalizm sizi anüsünüze kadar ele geçirmiş. oksimoron tayfa.

gidinde önce sokaktaki sizin özel yaşamınıza kadar izleyen kameralara direnin, açlık sınırının sınırsızlaştırılmasına çözüm üretin. heslerle doğanın anasını belleyen sisteme karşı yaşama hakkınızı savunun. üçüncü dünya ülkesi olan topraklarınızda, köle gibi çalıştırılıp, insanlıklarını yitiren silikozis hastalarına yardım edin.

...fazlasını yazalımda, yazalım neye fayda. edilgen gergedan, burnundaki boynuzuyla kendini soluyor. yazık.

kısacası: asosyallik ayaklanmayı değil, köleliği doğurur. ama biline.

7 Ağustos 2010 Cumartesi

ak)t(ı

savurduğum düşlerimin
peşindekiler.
dişlerimin arasında sıkıştırdığım
rüzgar
içerisindeki toz kadar
büyük kişiler
emir kipiyle yaşama
kaşınmak.
bitti.

5 Ağustos 2010 Perşembe

yasal tecavüz

 füsun' un
derdine gir,
mehmet' in
üstünde dur,
bir genelev monologu yaşam
fermente etmek
düşünceleri
dumansız koku
yaşam
sessizce dinle
açlık orduları isyanda.
libido
cinsellik
uyuşturucu
eş anlamların sınırları
yumuşak beyinler.
uyuyor
heterosesüel sapkınlıklar
damaklar,
dimağlar,
deformasyonun eteğinin altındaki el
okşa
karıştır,
sulandır
kaç
..
.

20 Temmuz 2010 Salı

omurgasız yaşam

ne kadar dil döksende anlaşılmadıkça, daha çok sevişeceksin kelimelerle. üzerlerine tohum tohum dölleneceksin. korkusuzca. sessizce. hedonist olarak tokatlıyacaksın. içerisinde gidip - geleceksin. arı olup, coğrafya coğrafya batacaksın.



ölmekten korkmak, pısırıklığı doğuruyor.

buna bağlı kalmadan, özgürce, korkusuzca, inatla üzerlerine yürüyeceksin. parmaklarını onların mutlu yaşamlarının göğüs kafesine sokup, ortadan ikiye ayıracaksın. irin irin dolmuş pislik bedenlerini, kundaklayacaksın. ruhlarını yakacaksın. sessizliklerini kendi acılarıyla bozacaksın. acı uyandırma şeysidir. korkma ve yap...


bir toplumun parçalanmış teması. omurgasızlaştırılımış halkların dik durması. korkunç bir şekilde insanların mekanikleştirilmesi. kitle iletişim araçlarının içerisine aşılandırılmış transkilizanlar. kullanılan metaların bazılarıdır. bunlarla uyku hali dayatılmaktadır. çünkü anestezide bir bedeni parçalamak, hiçte vicdan gerektirmiyor. toplumların parçalanması da buna açık bir örnektir. en tehlikeli uyuşturucular; ne mantarlar, ne otlar ne de lsd veya başka uyuşmaya neden olabilecek maddelerdir.

en tehlikeli uyuşturucular; düşünmemek, uyku halini getiren televizyon programları, sürekli ezberleri öykünen gazetelerdir. hatta bunların kalemşörleri konumundaki, aydın geçinen gölgelerde bu çemberin merkezini oluşturmaktadır.

bir birey buna direnmek için öncelikle: zihinsel ametemlerini kurmalı. klişe bir söz "insanın en iyi doktoru kendisidir" değil mi?

bu yüzden, ilk yapılması gereken kendimiz olabilmektir. bu uğurda düşünmek mücadelesini verebilmek, vicdani bir yükümlülüktür. doğa insanı eşit kılar, yapay sistemler ise onu kategorize eder. kötü katledilmesi gerekli en temel subjedir.

...
..
.

toplumsal ameliyatlar, ayrışmanın tezahürüdür. siyasetçilerin kullandıkları neşterler hep aynıdır. milliyetçilik - din - futbol - etnik kimlik, keskin bıçaklardır. ayrıştırma aletleridir bu boktan ürünler. ayrışmak ise sınıfsal toplumların kaderinde vardır. sınıf ise yönetimler için var olması gereken şartların en başında gelir. yıkılması gereken ise yapay farklılıklardır. sınıfsız toplumlar, insani değerlerin ön planda olduğu yaşamlardır. neyi çürütür. açık birşey vardır ki totoliter toplumların ikamesi, sınıfsal toplum yapısından ileri gelmektedir. kaçın. farklı görüşlerin oluşması yönetilme hayvanlığından gelişmemiş, kokuşmuş modernizmin en piç halindendir.

ne kökeni bellidir. ne de varacağı nokta.

ama görmeyene.

görene göre açıktır ki kapitalizm insanı kullanır. hatta direnişi bile kullanır. hisler, duygular fahişedir onun için. köleleştirilmiş fahişelerdir. tıpkı kendini patronların hazzına köle etmiş statikocular gibi...meddahtır. insanı hamuru olarak kullanan, sahnesi dünya olan bir meddah...

çözüm yapılan toplumsal ameliyatlarda, kısır bırakılan toplumların bozulan fizyolojisini görebilmekle mümkün....

omurgasının önce sinirleri dikkatlice kesilerek çıkartılmış bir toplum, istenilen alanlara kaydırılır. durağan bir cismi hareketlendirmek, istediğin yönde evriltmek kolay olandır. bu yüzden bu cerrahiler uygulanır. çünkü yumuşak vücudun istediğin şekilde yönlendirilmesi kolaydır. sinir yoktur. sinirleri olmayanların omurları tek tek çıkartılır. acı hissetmez. yatay bir zemin üzerinde dünyaya alttan bakmaları sağlanır bireylerin. bu şekilde halk gösterilen ya da programda ne varsa amorf bir yapıda izlerken tepkisiz kalır. bu sürecin getirdiği çürümeyle ilişkilidir....

yapılanlardan, şüphe etmemeniz için beyincik ile beyinimiz arasındaki sevişgenlik kesilir. böylelikle artık mekanik bir robotuzdur. his bu noktada öznel olmadıkça sizi diğeri olmaktan kaçınılmaz bir hale getirir. acı başlar. ve bir daha zihinlerden çıkmaz. işte buda ebedi köleliği getirir.

zincileri dişlemek yerine, onları yanımıza çekmek gereklidir. sonra etraflarında dolanarak, ayaklarına bu zincirleri dolamak yapılabilinecek bir seçenektir. susku kötüdür. bir yerden ayağa kalkıp, önündekine tekme atmak gerekiyor.

sonuç: takım elbiseler yakılmalıdır. onların zahiri düşüncelerinden kurtulmalıyız. omurgasız bir yaşam kukla olmayı, köle kalmayı, kediye itlik yapmayı getirir. bu yüzden kalk(!)

17 Temmuz 2010 Cumartesi

ruh hali/şekilsiz

  1. şekilli dünyanın insanlarına, şekilsiz düşüncelerle dalmak istiyorum ...
  2. ayazda titreyen güneşin etrafını sarıp, vücut sıcaklığımla onu ısıtmak istiyorum...
  3. kaybettim diyebilmenin cesaretiyle, bileklerini traşlayıp, damarlarımı dişlemek istiyorum...
  4. gerçek, korkmamaktır. zifiri karanlıkta evinizin dışında yer alan tuvalete, tek başına gidip, titremeden sıçabilmektir yaşam.
  5. sessizlik çok konuşanların oluşturduğu gürültü kirliliğine ortak olmamaktır...
  6. neşe bakireliği bozulmamış embesil insan profilidir[tikky diye yaftalanan insanları devlet bu hale getirmiştir]...
  7. huzursuzluk kaçınılmaması gereken, itekleyici bir güçtür...
  8. acı herşeyi tüm çıplaklığıyla gösteren kızılötesi bir gözlüktür...
  9. ön yargı, insanın argo manada 
  10. öküz olmasına yol açan unsurdur...
  11. korku bencilliği getirir.
  12. sınıflanma ihtiyacı tamamen tahakküm aşkından kaynaklanır...
  13. popüler kültür süngerimsi beyinlere emdirilen kusmuktur...
  14. insan...
sonuç?

kesin bir şey değildir. amorf bir yapının içerisindeki manasız hayattır sonuç. yalnızlık, soğukta çatlayan ellerin güneşi çekip, onu göğüsünün tam ortasında palazlandırmaktır. ukalalıktan uzak kalarak, topluma etkileyici görünmekten vazgeçiştir intihar. yalnız kalmayı göze alıp, inatla karanlığı aydınlatmaktır korkmamak. bilmek, ukalalık yapmamaktır. sürekli neşeli hayat, kandırmacadır. huzursuzluk sentez yapıp, mücadele etmektir. acı uyanıştır. titremeden, umutla yaşamadan, sessiz kalmadan, bireyi öze alarak tüm iktidar kuvvetlerine ve onun metalarına dik durmayı getirir acı. önyargı, ön yardım ile yıkılabilecek, olmadı onun silahıyla katledilebilinecek bir unsurdur. her daim faşizmin unsurları köle edilmelidir. korkunun sizi kullanması, ben merkezciliği doğurur. yabancılaşma ve asosyaleşme gelir. herkes yönetmeye aşık olur. onun bacak arasına girip, meme uçlarını ısırır. ya da onu kölesi ederek, istediği halde donup, taş olmasına yol açacak kadar medusa bakışları fırlatır. estetik görünüş güzel ile çirkinin sentezidir. öznel bir bakıştır. sınıflanma tamamen yönetme arzusundandır. itaat bu noktada afyondur. popülerizm, yediklerimizden şişinmek, içten içe istemsiz gerçekleştirilen peristaltik hareketler bütünüdür. dışa vurumu mide bulandırıcıdır. her şeyiyle ötekileşmektir.

kısacası ruh hali insanın zahiri görüntüsüdür. şekilsizliği bilinçsizlikten, düşünememekten, idrak unsurlarını belli kalıplar etrafından ayıramamaktan kaynaklanır. kölelik bağımlılıktır. özgürlük kerberostan korkmadan kaçmak, lethede balık tutmaktır.



8 Temmuz 2010 Perşembe

sağnak

çan sesiyle inleyen bir sokakta,
karton altındaki hayat....

özgürsün.



tüm inançlarını yitirmiş, umutlarıyla kalp rektumunu temizlemekte. nasıl inanmasını beklersin. yağmur şiddetiyle birlikte, onun üzerine çöker. çöpler üzerindeki korunağı olmuştur. yaşamıda çöplük. olan bu. böyle bir kişinin bataklık dünyadaki yeri; en dip. hadesin deliği. susmak, ondaki anlamıyla konuşmanın en tezahürlü halidir. kim(lik)siz yaşamın içerisinde hayat idame ettirmek. umutlarını façalayıp, kanatmayı öğrenmiştir yanlız kişi. insanların maskesiz halleri, sokaklardaki imitasyon kişilikler. yıldız savaşlarındaki klonlar gibi, moron bir yaşamı emirler boyunduruğunda sürümek.


kötü.
kokuşmuş.
yoksul.

yedi tepenin yamacında sıkışmış hümanizma: lahana gibi kendini sarmış-sarmalamış. özgür/özgün olamayacak. bir şeylere bağımlı yaşamak. korkuyu ve statik bir yaşamı getirir. soğuk duracaksın insanlığa bazen. delirmek değil bu. yorum, zeytin yağı gibi çeşitli formalara girebilir. ben sizin kadar eskiyim. yüreklerindeki umut sadece ötekisinin bolluğundan. ben yalnızım. sizlerin türettiği bir sefaletim.

nasıl mı?

örnek: diyarbakır' da ramazan kumanyasıyım. yardım arzusuyla çamura saplanan hançerim. toprağı yürekten yaran insanlık balgamı olan kumanyayım. insanlık ise çamur. bir kamyon, anne sırtında bir çocuk. kamyon içerisinden insanlara fırlatılan yardımlar, ruh fahişelerinin hazzı. meni. unutulmamalı...dedikçe unutulanlar. alzaymır kişilikler. istençli, unutkanlık. kötülük bunları unutmak lazım. ama güç yarattıklarımızda. para para para. ekranlardaki yaşamlar...kahrolsun televole. insanlığa attığın rövaşata hala arşta dolanıyor. düşmeli. içindeki helyumu, söndürülmek gerek. balon yaşam. bu yüzden inançsızım sosyal mühendislik ürünü ideolojilere...

kendi türettiğinin esiri, tanrının topuk kiri insan. şişindikçe patlamaya zamanlanıyorsun. korkuyorsun yarattıklarınla hissizleşerek tüketiyorsun. domuzsun. çamurun ise beyinler. tepsi gibi dümdüz beyinler. üzerine ne koyarsan itinayla taşıyorlar. gözünü yukarı kaldır. uyan. dünya gidiyor. bizlerde içerisinde küflenmiş yemyeşil dogmalar arasında varoluşumuzu kısırlaştırıyoruz.

elveda.

2 Temmuz 2010 Cuma

yaşamı boynundan kırmak

ölmek...

beyninizde kendinizi bitirmek kadar kolay birşey yoktur. boşlukta kendi boğazınızı keser gibi, düşüncelerin gırtlağını parçalayarak onlarla akmak. kendinizi terk etmek ve gitmek. karanlıklarınıza ve yalnızlığınıza. kimseyi düşünmeden, kimseye bağlı kalmadan, günahkar olmak gerek. intihar edip, beyninizde oluşan boşluklara hamamböceklerini koymak. en güzelidir. karartılmış ruhunuzu, ağustos böcekleriyle aydınlanmasını arzulamak, gerçeklerden kaçmaktır. hiçleşmiş yaşam, çürüyor. unuttuğumuz bu. toplumun delilik olarak yaftaladığı düşüncelerle, el ele gitmek. yalnızlığa, karanlığa.

korkmadan, kaçmadan...

arzulanmayan yaşam krokisinde, kendinize defalarca onlar için tecavüz ederken duyduğunuz suçluluk mazoşistliktir. çünkü kimse sizi düşünmez ve içerisinde bulunduğunuz durumun önemini göremez. sadist ruhları her yere dolar. işte bu , insanı ölüme götüren acı bir eylemdir. hemde yasaklanmış bir ölüme, intihara götürür. anlamı ince, ateşli, korkulu ve sert bir hayatla sentezlenmiş ölüme...onların tek yaptıkları ise arkanızdan üç - beş timsah göz yazşı dökmektir. yüreğinizi parçalayarak, tekrar yapıştırmak. üzerinizde tepinerek libidolarını düşürdükten sonra göz yaşlarınızla gusül abdestlerini alacak kadar gerçekçidir hayat. bu yüzden boynundan kırmalı yaşamı.

kimine göre pembe, kimine göre siyah olan

 -tüm renklerin kolajı beyaz olan yaşamı. kirletmek,
kirletilmek.

tamamen yaşamınızdaki müdahilliklerin getirisidir.

bu yüzden yaşamdaki en büyük totoloji: bir kolajdır"...büyüdükçe küçülen hayallerin peşinden koşuyoruz. tüm umudunuzu kaybetmek özgürlüktür."...deyimiyle betimlene bilinicekbir kolaj.

ne kadar kabullenmesekte, bu böyle değil mi?

öl/öldü...

30 Haziran 2010 Çarşamba

yaş[at]ıyorum.com

yaşadıkça yoruluyorsun artık. hayatındaki günlük kelimeler ağzından cımbızla alınıyor. günün yorgunluğu, hissizleştiriyor seni. hergün bir önceki günün imitasyonu oluyor. giydiklerinle bir başkasının aynası oluyorsun. toplumu etkilemek zorunda olduğun dayatılıyor. para kazanmalı, ruhunu ortaya koyarak ticaret adına kevaşeleşmelisin. işte bu şekilde: mekanik bir varlık haline geliyorsun. tanrı adına konuşuyorum / yaşıyorum diyorsun. ama halbuki kendi kendine öykünüyorsun. 

mekanikleşmenin izdüşümleri... 


gölgede ise bunlar, onların kelimeleri, söz öbekleri, betimledikleri öykünmeler. tıpkı okulda, dışarda, evde içine nüfuz ettirilirek ilahlaştırılan öykünmeler gibi.

inançsız olmalısın.
yıkım güzeldir böyle bir aptallık için.

unutma: hepsi senin zihninde. engellemek bireyin tercihidir. yani bu dayatma masal cinnetle yıkılacak. topluma karıştırma onları. "tanrı adına konuşuyorum..".. diye, bunu kendine görev addediyorsan, kokuşmaya başlamışsındır. ama sadece sana ait olan şizofreni bu.

uyanmak gerek. herkes sokakta bir azize / aziz. ama içerisinde birşeyleri bızıkladıkça, her şey buharlaşıyor. dogmalarla bezenmiş fikirler, kolonya ıslaklığı gibi zihinde gelip geçici etkiler yaratıyor. bunlara karşı körleşmeliyim. sorgulamadan kabul etmeliyim. susmalıyım. konuşmamalıyım. ama ben tanrıya inanmıyorum ki...

totaliter hayat şizofrenisi...

her yerde huzursuzluk, mutsuzluk, acı ve yorgunlukla sinesi kabarmış insanlar var. korkuyorlar, korkuyu yaratanlar tarafından korunuyorlar. içerisinde zaman zaman ellerine zorla savaş metalarını tutturuyorlar. düzen  ötekisi gibi olmayı seslendiriyorlar. marşlarla, uygun adımla, yüksek sesle...

ironi değil de ne bu?

umursamazlığın getirdiği etikle... 
hareketsizliğinizle: 
baskı, 
zulüm, 
cinnet, 
katliamlar, 
sınıfsal farklar ve insanların buna kayıtsız kalışı. 

acayip bir sentez bu. has kokuşmuş dünya tragedyası. hadi alkışlayın insanlar. sizden üstünü yok. üzerinde yaşadığınız ekolojiyi, hergün değişik pozisyonlarda ilişkiye zorlayarak kirletiyorsunuz. nükleer denemeler. çevreye atılan çöpler. atmosfere salınan gazlar. okyanusların kalbine saplanan petrol platformları. genetiği piç edilmiş organizmalar. kısacası dengesi, kapitalizm uğruna sikilen doğa. neleri gösteriyor, neleri...

ya bizler...

puslu bir camın üzerindeki buğu kadar etkiliyiz.

sessizlik: küresel ısınma. türlerin kırılıp yok olması. denizlerin, ırmakların, çayların, derelerin kızmasıyla buharlaşıp ardından asit yağmurlarıyla tepemize akamaları...

bizim yarattıklarımızın yansıması...

bizlere doğa tarafından biçilen bir kefendir bu.

korkun.

asıl bundan korkun. ürkün, ağlayın. hatta değersiz yaşamınızı sonlandırın. intahar edin. yanarak ölün. bu şekilde gideceğiniz yere alışmış olarak gitmiş olacaksınız.bu yüzden, yükseldiğiniz yerden korkuyla düşün. çünkü  zaten ölüsünüz. ölümü hergün kendiniz hazırlıyorsunuz: doğaya sahip çıkmayarak, insanlığınızı terk ederek.

alternatif asosyol yaşam şeysi, buyrun burdan alın: www.yasiyorum.com


24 Haziran 2010 Perşembe

soru



ölüm, hayat, insan. 

bu üç boktan olgunun içerisinde yürüyen insan...

....neden hep sakat.


19 Haziran 2010 Cumartesi

yağmur kokulum...

ah! 
düş olmayan bir şey var mıdır gündüzleyin. 
gözlerinde geçmişten gelen bir ışıkla, 
çevresine bakan kişi için? 

edgar alan poe


öpücüklerle hayallerimi uyandırıyorum.

seni barındırıyorlar. ne kadar yumuşak hisler bunlar. pamuk gibi. korkmuyorum yanında. ellerim ellerinde kenetli halde. susup, ağlıyorum. göz yaşlarım emekliyor yanaklarımdan aşağıya. sen parmaklarınla kaldırıyorsun onları yanaklarımdan. dudakların, dudakların dudaklarımla dans ediyor. titriyorum. ilginç bir duygu bu. yazdırıyor bana seni. seyyah ediyor beni, kelimelerde seni arıyorum. tanımlamak için. uğraştıkça, şizofrenleşiyorum. kişiliklerim oluşuyor. bilinçsizce tüm  harflere, tüm dillere, tüm toplumların aşklarına sarılıyorum. seni bulmaya, tanımlamaya çalışmak adına. deliriyorum. suskunum. neden bilmiyorum. 

ama artık değiştim. 

kelimeleri yiyorum, duyguları kokluyorum. bulamıyorum. nasıl bir sentez yapmalıyım. dünyanın en güzel tanımı için. en güzeli, en özeli, hiç yapılmayanı bulmaya çalışıyorum. benciliğimsin. kıskançlığımda faşistleştiğim kölemsin. hayalimdeki obezliğimsin. açlığım, doyumsuzluğumsun. sadece bana aitsin. sadece duygularımdasın. gizlisin. bilmeyeceksin. seni seviyorum. anlıyorum ademi. havva'ya olan duygularla, elma' yı bende yerdim. günah sensen. en günahkar benim baranım*.


ben sana dokunmak istiyorum. 

rüzgara karışmış béhn*'im. kokla. dokun gökyüzüne. yıldızlara bak akşamları. çünkü ben gökyüzünü okşuyorum. elliyorum yıldızları, ayışığında aralıyorum galaksileri. ardından sana doluyorum kayan yıldızlarla. dilek tut. 

ben sanırım sana aşık değilim. 

aşık olmanın çok ötesindeyim. gözlerin tenime izdüşümler gönderdikçe, çenemin bir buçuk karış altında, sol tarafta bir yerlerde; derin bir sarsıntı oluyor. ben seni ölümüne seviyorum. 

neden?

nasıl?
niçin?

yağmur kokulum...

düşüm/sün

baran: yağmur(kürtçe)
béhn: koku(kürtçe)

deliliğim neresindesin hayatın

linç et beni...
kalbim kaşarlaşmış
beynim kevaşeler pazarlıyor.
özlemimsin vahşet
metayım topluma.
yokluk her şeyimizde.
dilenciyiz günaha
diablonun soytarısıyım ben
koptukça, birleşiyoruz.
parçalandıkça, tamamlanıyoruz.
korkuyu mıknatıslıyoruz...
oyuna müdahil misin
linç et beni tanrının çekici.
köpeğim ben.
kerberos' u dişliycem.
ölüm olmalı bu yazıda.
deliliğim neresindesin hayatın.

18 Haziran 2010 Cuma

muşlu geçmeyen masal

hepsini öldürmek istesemde yapamıyorum...

katletmek istiyorum aslında. evet evet kesinlikle öldürmek istiyorum. benim olmayanı, benimkiymişçesine dayatmak ve beni köleleştirmek isteyen herkesi.



ismi köleliştirme olan eylem zincirini giyinmek ister misiniz sizler?

yaptırımların, sizin insiyatifiniz dışında, sadece onların yararına yapılmış olmaları çürüme değilde nedir.  yaptırımların eş anlamlısı köleleştirmek değilde nedir?

dayatmadır. dayatma, direnme gerektirmez. çünkü dayatılması gerekenin mutlaka kabul edilmesi gerektiğinden; dayatan onu hayvani güdüleriyle, savaşırcasına empoze eder. 

kötüdür.  

yapılması gereken ise: 

saçından tutup boğazını gerginleştirmekle başlar. hafif boyununda sıkışma hissettmesini sağlayacaksın. nefesi hırıltılanmaya başlayacak. suratı kızaracak. boynundan geçip, beynine giden damarlar iyice belirecek. işte o anların sürekli tekrarlanır hali hayatlarımızdaki dayatmaların, bize yaptığıdır. sadece ruhumuza tekrarlatır bu eylemleri. intihar düşünülür o anlarda. ölüm ustaca kazınılır, hayatımıza. o ana kadar geldiğiniz zaman dilimi birden "delirmiş" yaftasıyla örtülür. 

ya önündeki sebepler, 
nedenler. 
bunlar önemsiz midir?

önemsizdir. insan yaşamı değersiz bir çöplüktür. diğerleri için böyledir. bir gün, iki gün. hafta, ay, yıl. ya da her neyse. söz söylemek istemez kimse. susmak ve nedensellikten uzak yaşamak aşılanır. böylelikle kölelik sisteminin daimi hali gerçekleştirilir. giden gitmiştir... onlar için önemli değildir kimse. tek varlık onlardır. hayat işte bu kadar sıradandır. yaşanılmamasını öğütler. maskeleriyle günü birlik yaşarlar. askıya astıkları hayatları monoton ve sıradanlıktan ekşi bir ter kokusu gibi kokar.

yine de diyorum ölüm olmalı. ama acım içimde. büyüyor büyüyor, yine büyüyor. içimde harlansa da bir üflemeyle ateşleniyor yine. yakıyor tüm hislerimi. içim üşüyor. ruhum üreperdikçe titriyorum. susmak en iyisi değil işte. kimileri rahat ederken, kimileri ciddi bir distimik edayla hayata bakarken; yenilgiyi kabul edip, ölmek en ilahi eylemdir.

bu yüzden kölelik, körelmiş toplumu salık veriyor. 

peki biz bunu yaşadıklarımızı, neden hala sürdürüyoruz?

son söz: hayatım boyunca tek vakıf olduğum olgu gibi, bu da bir hiçlik türküsü gibi notsal satırlarda yanacak. yat. öl. körel. en güzeli buymuş masalda...

3 Haziran 2010 Perşembe

ilişkiler



ölümün kokusu dolaşıyor sokaklarda...

kan akıyor ağızlardan. yerlere kilim gibi yayılmış insanlık kendini ezmekte. tanrının ayakları gibi itilmiş dünyaya, sürünüyor. elma lanet olsun sana. neden bu kaosa sebep oldun. çocukların günahı neydi. insanın  hazzına köleleşmesi.ağlıyorum, bize miras bırakılan dünyaya sahip çıkamadığımızdan dolayı. hep bunu yapmıyormuyuz. hep hata, hep ağlama. ya eylem adına, düzeltmek adına ne yapıyoruz. kolay. "ÖLDÜRÜYORUZ."

ismine toplum denilen oluşum... 

içerisinde yaşamamız ve ahlaki değerlerine boyun eğmemiz öğretilen örgüt: çürümenin en uç noktasında(!) o kadar umutsuz ki, sanal bir aktivizm mevcut. fakat gerçeklikte? korku, herşeye engel. herkes, herşeye isyan halinde, ama ses yok. neden bu statik hal bilinmez. bas bas bağıran insanlık, ölmüş. ağıdını kendisi duymayan zombiler: sokakları çevrelemiş ve fütursuzca dolaşmakta. yaşasın günü yaşama dangalaklığı. yaşasın yarattıklarıma tapınma bağımlılığımız. herşeye tapınma, sorgusuz, tahakküm etmeyi ruhlarımıza prangalamış. kokuyoruz, klonel bir hale bürünerek.

uyku süresince....

yatamıyoruz. uykusuzluk. görüpte seslendirmediklerimiz. gözaltı torbalarımızda birikmiş. yüzümüze çullanıyor her gündoğumunda. giyindiğimiz kostümlerimiz, birbirimizin imitasyonu. yapay ve yansımayız. kin, nefret, katliam, kavga, dinlemeden yargılama, ukalalık, trans halindeki insanlık: bu cinnet değilde ne(!) 

tedavi etmek gerekiyor bu toplumu.... 

ya da kundaklamak gerekiyor. bireyi kurtarabilmek adına. insanlık kötü bir epidemi halinde. salınmış dolaşıyor gölge gibi. ölümün karanlığı gömülmüş içine suskun. izliyor. gülerek, cipsini ve kolasını tüketiyor. ekran olmuş dünya, dünya olmuş ekran. obezleşmiş insanlar. estetik maymunlar, kıllarını traş etmiş, sokakları arşınlıyorlar. emeksizce, tüketerek. yoksunluk, yoksuzlaştırılmış insanlığın aynası. ama görebilene.

hayat-i memnu....

sessizlik. parçalanmışlık. uzadısıya, dallandırılmış hayat. dini bütün bir gecenin bızırındaki meni. kaygan ve içeri doğru kuyruk sallayarak ilerlemekte. ıslak ve karanlık. upuzun bir yol. gebe insalık.neye(!) televizyona, internete. tüketim metası haline gelmiş herşey. kapitalizmce fahişeleşmiş hisler. giyindiğimiz kişiliklerimiz bizim değil. suskun ve yorgun, kırış kırış hayaller pazarlanmakta. 

kendi hayatımızın kiracılarıyız... 

ikiye, üçe, dörde, bilmem kaç sınıfa kümelenmişiz. içerisi dolu, hep aynı kümeler. kendimizin üzerinde gidip geliyoruz. tecavüz ediyoruz gün boyu inandığımızı koruma sanrısıyla, kendimize. bacak aralığı, kurba kişnemesi melodimizle, doğamızı tüketiyoruz. ölüm dışarda.

ben size mecaz yapmıyoruz. gerçek ve dışarıyı yansıtıyorum. erk'e bağlı olmak günü yaşamaktır. geleceğin mirastır. unutma. topukları üzerinde bale yapan fil. insan.

30 Mayıs 2010 Pazar

hamamböceğine tecavüz(+18)


....kimse kendi inançlarının doğru olduğunu kanıtlayamaz

-dünyanın bızırının üzerine acımı fışkırtacağım. 

klitorisini dişleyip, kanatacağım. acı çektireceğim. dudaklarım arasında tuttuğum parçasını sertçe tüküreceğim yüzüne. sen istemeden ben bacaklarını aralayıp, içine gireceğim. hamamböceği gibi kaçacaksın benden. bende kocaman ellerimle ezeceğim seni. içerisindeki pisliği çıkartacağım. anüsünden sahip olup, günahkâr edeceğim kendimle birlikte seni. hergün içip, içip sarhoş olacağım. ardından sokaklarında, kaldırımlarının üzerlerine kusacağım. günahlarımla arınacağım. daha önceleri yapmaktan hep kaçındığım günahlarımla(!)

-iğrenç dünya. 

kusurlu, özürlü, kırık bir dişin üzerinde gezinen dil gibi histerikleşmiş dünya(!) üzerine hergün aynı kıyafeti giyip, dolaşan insanlık: birbirinin imitasyonu kişiliklerden oluşan toplum, çürümüş ve kokuşmuş haldesiniz egolarınızdan dolayı(!) kireç döksek bu mikrop kırılmaz. hiçbir dezenfektan işe yaramaz sizi temizlemek için. tanrının ayak topuğunda olan kirsiniz. estetik ile fiziksel bozukluklarınızı maskeleyemiyeceksiniz, işlediğiniz sevaplarınız ile yarattığınız kusurlu dünyadan iyi bir varlık olarak ayrılamayacaksınız. süslü, boyalı, polemik ve yalan ile örülmüş olan zihinsel zayıflığınız, üzerinize yığılacak. kaçmayın.

-kurtuluş yok(!)


çünkü seni bir köpek gibi görüyorlar. cogito ergo sum. belki olabilir. ama sen olamazsın. yoksun, yokolacaksın. 3 gün ağlanacak ardından. ilk önce yıkayacaklar, götüne pamuk tıkayıp, bembeyaz bir kefene saracaklar.-insan bir doğduğunda, bir öldüğünde arıymış gibi...- sonra toprağın taneleri üzerine yığın yığın atılacak. sevdiklerin tarafından. ilk önce kokacak, sonra çürüyeceksin. ardından vücudunda istemesende başka organizmalar hüküm sürecek-sanki daha önce başkaları yaşamadı mı üzerinde?-

-ahlaki değerleriniz, yaşam felsefeleriniz, ideolojileriniz....

hepsi üzerlerinize giydirilen kılıflardan ibaret.çürümenize sebebiyet onlar. hiçbir farklılığa sahip değilsiniz. sahip olanlarınızın tek farkı, yansımalar sonrasındaki insanın zihnindeki yanılsama. illüstrasyon. emin olun. mutlak tek gerçek bu. david copperfield dahi olsanız, kaçsanız yakalanacaksınız, özünüz tarafından. saklayamadığınız özünüzce. onu değiştiremiyorsunuz. olmuyor. yalan, pislikle sıvanır. estetik örtmez onu. uyanın. ya da geberin. en doğrusu bu. çünkü hergün yeni bir tanrı yaratıyorsunuz tapmak için. önce güç, sonra mülkiyet, şimdi para, yarın da bir başkası olacak...

-toplu bir kundaklama gerekiyor böyle bir dünyaya...

ben sizin yerinize zaten bunu yapacağım. zamanla olacak. bütün piçleri örgütleyeceğim.onlar yapacak bunu-farkında olmasanız da sizde bir piçsiniz- her düşüncenin söylendiği andan itibaren olduğu gibi. piç. düşünceler yorumlarla, kabuk bağlar. yaralasada, karalasada, kökten yıksada kabul edilmez. piç bir çocuk gibi. bu yüzden ötekileştirilir. başka bir deyim ile; piçleştiriliyor sizler tarafından düşünceleriniz. çünkü sizlerde, kendinizi kabul edemeyen öğrenme duyusu körelmiş. birer hayvansınız. ebeveynleri belirsiz fikirlere sahipsiniz. sizin zihninizden çıkan fikirlere. günah katrelerisiniz. kabul edin. etmesenizde her birey yaşamında en az bir tane piç fikre sahiptir.örnek mi: kaynağını bilmediğiniz fikirlerden gebe kalıyorsunuz hergün. sınıflanma, mülkiyet, para, genel ahlak. yetmez mi. fanusunun dışına çık ve nefessiz kalmaya çalış. 


anlayacaksın(!)

-ben seninle zorla olacağım dünya. 

tıpkı beni bu dünyaya zorla getiren annemin, zorla bedenine girildiği gibi. zorla bana dayatılan kurallara saygı duymam gerektiğinin öğütlenmesi gibi. zorla saygısızlık yapana, saygı duymam ve olmadığı bir kişiymişçesine, davranmamın nasihatlandırılması gibi. zorla birlikte yaşamamın gösterildiği, ölü bir toplumun bireyi olmam gibi. (V)b gibi. farkında değilsiniz. beni canileştiren sizlersiniz. ama artık şunun farkındayım: "..insanlar bu söylediklerimi, yaptıklarımı, yapacaklarımı unutsa da onlara hissetireceklerimin korkusuyla titreyecekler."

ürkek hamam böcekleri unutmayın....


"...asil bir cesaretle öngördüğümüz kötülüklerin, yarısıyla karşı karşıya gelme riskine girmek; olabileceklerin endişesiyle yaşamaktan ve onlara karşı korkakça, kayıtsız kalmaktan daha iyidir."(Herodot)