LiberterKedi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
LiberterKedi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Aralık 2012 Cumartesi

kıç üzerinden flütler...

acı insanoğlunu, kendinde tutar.

kaybolduğumuz zamanlarda her daim bir kalp kırıklığı ile düşünürüz, mesnetsiz. nedir bizi bu kadar düşünceli eden. sorumlu insan acısının içerisinde bıraktıklarına takıntılı yaşamak yerine, yapamadıklarının korkusuzluğunda onun için savaşır. bir anlam bütünlüğü yok hayatımızda. insanın hep muzdariplikleriyle birlikte fakirleşen beyni artık, devletler için bir ütü masasıdır. 



sosyal medya denilen batakhaneler, görünen kerhanelerdir. bu ortamda her istediğiniz türden ruh kevaşesi insanlar görebilirsiniz. kendilerini en renkli fahişelerden bile daha renkli gösterip, kendi etleri üzerine pislemekten başka hiçbir şey yaptıramazlar. sosyal medya diye dayattıkları ardı belli olmayan, sokakları boşaltan bu alan insanların özgürlüklerini daha bir daraltığı halde,  bir çok kişi bunun farkında bile değil. bizler şizofrenleştiğimizin bu alanların ince elenip, sık dokunması ardından farkındalığına erişceğiz. 

aile artık birlikteliğin en çekirdek kurumu olmaktan çıkartılmıştır. önce televizyonlarla, insanlık duygusal açıdan iğdiş edilmiş ve ardından birbirinden uzaklaştırılmıştır popüler kapitalist silahlarıyla. internet bir anlamda insanlara sınırsız görünen bir sınırlılık sağlarken, diğer yandan bizi daha bir güçsüz hale getiriyor. yapamadıklarımızın verdiği pişmanlıklarımızı yıkmak için, sürekli bir kevaşe halde ruhlarımızın dolandırıcıları halindeyiz.

kuru nane bile artık endüstriyel bir meta olmuş. laboratuarların cellatlığında insanlığın her bir sorununa karşılık yeni bir engel çıkartmayı çok iyi becerebiliyor kokuşmuş modernite. bir türlü temeli oluşturulmadan savunulan görüşler ile, insanlar özünden saptırılıyor. daha çok şey biliyoruz ama daha az gelişiyoruz. bu nasıl bir ironinin, tragedyasıdır bilinmiyor. 

ama bilinen bir gerçek vardır ki, mumu bile kül eden bu modernite, hayatı değiştirmeye yeltendikçe daha kötü ediyor. düşünmek işte böyle bir olgu. ceplerimizde taşıdığımız hayatlarımız beyinsiz askerleri olmamak ümidiyle...

korku acı'yı tünetmez kıçı üstüne!

24 Ekim 2012 Çarşamba

postmodern köle ve aynası


toplum zıvanadan çıkmış. cinayet cinayeti kovalıyor. akıl susmuş ve mefhumlar cehennem! 

bir raks içinde tepinip duruyor. sloganlar yönetiyor insanları. ideolojiler yol gösteren birer harita değil, idrâke  giydirilen deli gömlekleri. aydın dilini yutmuş; namlular konuşuyor. bir kıyametin arifesinde miyiz acaba?  

dünyayı şeytan mı yönetiyor?  

düzeni büyücüler mi bozdu? 

bu kördüğümü çözecek iskender nerede?



tarihlerin tanımadığı bir tahrip cinneti karşısındayız. sosyal bir kuduz veya kanser. bu sinsi, bu kancık, bu  sürekli boğazlaşmaya anarşi demek hata. anarşi saman alevi gibi yanıp söner. her ülkede, her çağda, her düzende belirebilir: fitne, fesat, kargaşa. 

anarşizm desek düpe düz münasebetsizlik.  

anarşizm, bir dünya görüşüdür. tutarlı bir felsefesi, gözüpek havarileri, ölümle alay eden kahramanları vardır. anarşizm, hürriyet aşkıdır; insanın asaletine ve yüceliğine inanıştır; tek kusuru hiçbir zaman gerçekleşmemiş    ve gerçekleşemiyecek olması. anarşizm avrupa' nın rezil ve yalancı medeniyetini yok edip bahtiyar bir çağın yaratıcısı olmak hülyâsıdır.



nihilizm?

nihilizm, anarşizm' in çarlar rusya' sında aldığı isim. 

batı, bizim yaşadığımız faciaya şahit olmamış ama  başlayacak diye tir tir titrediği bu felâketin adını koymuştur:  anomi.  anomi: şuursuzluk. anomi, bütün değerlerin tepetaklak olması, çürüyüş, çöküş...



aydının görevi: karanlıkları aydınlatmak. yazık ki o da kasırganın içinde. sokaklarda kardeşleri, çocukları  boğazlaşırken soğukkanlılığını nasıl koruyabilir!

evet, ama görev görevdir. önce kafalardaki keşmekeşi dağıtmağa; metafizik birer orospu olup çıkan kaypak, hain, aldatıcı mefhumlara ışık tutmağa çalışalım. bu  araştırma  zifiri  bir  karanlıkta  çakılan kibrit... 

kuledeki nöbetçinin feryadı:

şeytan' ın gücüne inanmak lazım. gördüklerimizi şeytan' ın işi diye vasıflandırmaktan başka çıkar yol yok. mavera inancını yıktı şeytan. insanları kibirlerinden yakaladı. tanrı' dan ne farkımız var demeye başladılar. ve şeytan içimizde uyuklayan aşağılık insiyakları şahlandırdı: "hırs, tama'ı, altın aşkı." bu insiyakların doludizgin at koşturacakları bir iktisat düzeni ilham etti: kapitalist ekonomi.



...bir facianın kronolojisini çiziyor meriç. yaşamımız git gide metalaşıyor. birbirmize pragmatist ilişkiler ile yaklaşıyoruz. insan kendi doğasına zarar veren yegane düşüncesiz canlı. bunun temelindeki olgu ise doyumsuzluk. bedenindeki doyuramadığı o sapık azgınlık'ı, sosyal yaşamına yansıttığından bu duruma geldik. güç ve iktidar çatışkısı.

foucault'u dinlerken: cinsellik ve cinsiyet konusunda burjuvazi kendini önceleri görkemli bir bedenle, itibarlı bir hakikate adamış olsa bile daha sonra bunları toplumun geri kalan kesimlerine sıradan bir hakikat ve alın yazısı olarak kaktırmıştır. bu simülark burjuvazinin teni üzerinden, muhtemelen cildini de eriterek akıp gitmiştir. bu yeni sarmal ya da cinsellik simülasyonu. bu, birincisinin yerini almış olan yeni cinsel gerçeklik, yitirilmiş gönderenler sistemi* (*muhtemelen pornonun varlık nedeni tam tersine o grotesk hipergerçekliği sayesinde, bir anlamda, gerçek cinselliğin hala yaşadığını kanıtlayabilmek amacıyla bu yitirilmiş referans sistemlerinin yeniden harekete geçmesini sağlamaktır.)  -gerçekte belli bir biçime sokulmuş olan, bilinçaltı adlı mitin uyumlu görüntüsünden başka bir şey değildir. ne kadar da büyüleyicidir.

sonuç olarak. bugün insan yarattığının kölesi olmayı çok iyi başarabiliyor. ölümler kölelikle başlıyor. ve milyonlarca postmodern köle doğuyor bu kapitalist sistemde.işte böyle bir köle

padişah' ın kölesidir
tilkiden kurnazlığını çalmış  
maymundan oyunculuğunu aşırmış  
köpekten kuyruk sallamayı öğrenmiş  
kediden yaltaklanmayı 
yılandan soğukluğu çekip almış  
kargadan leş yemeyi kaldırmış  
sinekten pis olmayı 

işte böyle bir köle 
padişah' ın kölesi 
kötünün kötüsü 
bir köle 



kaynaklar: bir facianın hikayesi - cemil meriç / foucault' yu unutmak - jean baudrillard / destanlar - afşar timuçin

7 Mayıs 2012 Pazartesi

d/b ilimin delisi

delilik sevgilim,



benim sevgimdir delilik. bir sözcük üzerine kurulmuyor, var olanı dürtüyor, eşeliyor, o bölge de yer ediniyor. içerisinde bir ateş ile harlanıyor. kıvılcımları öyle bir hal alıyor ki gözlerime gelinceye kadar, damla damla yanaklarıma serpiliyor. ardından bir iç çekme ile kendimi herkesden kaçırıyorum....



martıların çöpleri karıştırmayı sürdürdüğü sabahlar. kedilerin deniz üzerine kanatlanıp, patileriyle volta attıkları anlarda, garip bir dejavu ile güne yeniden koloninin içerisinde başlamak. onların yaşadıklarına göre hayatını şekillendirmek. onların talimatlarına uyum sağlamak... deliliğe olan sevgimi pekiştiriyor.



sikini eline alıp, duvar diplerine işeyen çocuklardır gerçek hayat. annesinin ağzından dökülen sövgülere rağmen okuldaki deli gömleğini çıkarıp, evin bir köşesine cesaretlice savuran ve sokağa akan çocuktur gerçek hayat. tarlaların içerisinde kamelyalar inşa ederek ortak bir paylaşım alanı yapabilme uğruna çırpınmaktır hayat...

hayat, herşeye inat delice ortak yaşamdır.



fakat bizler, toplumun sadık itleri için,



bir sabah uyanıp, bedenimizin tüm hücrelerini ele geçirmiş devingen bir acıyla uyanız. tek tip toplumsal bireyizdir. tıpkı tahakkümün istediği gibi. ondan sonra böyle, nereye baktığını bilmeyen gözlerimizle her karşılaştığımızda katlanacak bir acımız mevcuttur yaşamımızda, her kendimizle bakışımızda suntadan yapılmış, otorite piçleriyizdir.

jiletin damarımda pabuç süzdürmesiyle....hayat benim zihinmde:



seni sürükleyeceğim. sürükleyeceğim ki, açığa çıkarılamayacak derinliğe hapsedeceğim. poseidon'u kapına bekçi edeceğim. tanımlanabilir gün ve gecelere maledilemeyecek bir sevi karabasanından aldığım pay ile seni zihnimde fahişeleştireceğim.

saygısını bulsun kendi içkin dünyasında herkes. belirsiz "ben"in. yaslı yüreğimin utangaç itirafı:



"SİZİNLE HER YAŞADIĞIM GÜN, BİR GÜN DAHA YİTİRİYORUM..."


16 Kasım 2011 Çarşamba

termometre



bu video modern toplumlarda insanların nasıl pasifize edildiğini çok iyi göstermektedir. bugün, 22 kasımda seçmek özgürlüktür saçması altında bize devlet seçim yapmamızı sunuyor. onların istediklerini izleyecez, onların istediklerini konuşcaz. post - modern bir dikta yönetimidir bu. herkes belirli zamanlarda buna karşı çıksa da şuan herhangi bir tepki mekanizması yok. sesini duyurmaya çalışanların sesine ise ses olan yok. bu ayrışma ve deformasyonun aleni bir örneğidir.

iyi kabuslar!

11 Kasım 2011 Cuma

günce için

günceye yeni sayfalar ekledim. demişkilerde tümceler, tınısal'da kulağımızı dolduranlar ve kitaplık'ta aylık kitap paylaşımları olacak artık çeşitli paylaşımlar yapacağım.

kitaplıktaki ilk kitap: gilles deleuze - kant üzerine dört ders adlı kitabı okuyabilirsiniz.

tınısalda ise şimdilik şu parçaları dinleyebilirsiniz: abdal - ervah - ı ezel / sertab erener - seyr-ü sefer / theatre of tragedy - a distance there is / siya siyabend - ağrı dağından uçtum

demişkilere: ekleyebilirsiniz sizde.

9 Kasım 2011 Çarşamba

bu - şu - o' na gönderme...

umut etmeyi hayata annemin karnından dünyaya kovulduğumda, öğrenmiştim. yanaklarımdan süzülen göz yaşlarım bile olmamıştı.

toplumsal geleneklerden. 

erkek adam ağlar mı lan! 

...diyen bir çok adem & havva oğlunun  arasında onların anlattıklarını dinlemeyi severdim. çünkü toprak adamı dedem; hiçbir daim bağırmaz ve çocuklarına verdiği öğütleri bizede verirdi arada. "...doğa dinlendikçe kucağındaki tohumlarını hayatına serpiştirecektir" ...derdi. tabi ki anlayabilene. bunu anal yoldan anlayanların yarınları affedersiniz otoriteye kondom olmakla geçti / geçiyor. bu aslında onların maddiyat ile toprağın verdiklerini sömürme mantığından ötürü geliyordu. onlara bu yargıyı kazıyan ise toplum denilen o boktan sinsile yumağı sarmalamıştı. herşey topluma göre doğruydu çünkü. gel zaman git zaman bizlerde bu toplumun içerisinde yaşamayı öğrenmeye çalıştık. başarısız ve sürekli kaybeden olduk. bizce böyleydi. 

onları mutlu etmek için yaptıklarımız başarısızdı. çünkü alışık değillerdi aşklarımıza, sevgilerimize veya yaptıklarımıza... neden çünkü topluma göre bunun değeri ... gibiydi. piç bırakıldık. herşey şekillendiriliyordu topluma göre. topluma göre bir taraf olmanız gerekiyordu. topluma göre sevginizi göstermeniz gerekiyordu. topluma göre yaşantınızdaki, değerli kişilerin bir ayırdımı olmaları gerekiyordu. topluma göre bir ahlak yapınız olması gerekiyor ve topluma göre toplumsal bir birey olmanız gerekiyordu gibi gibi bir çok boktan sınıfın içerisinde dönen çarkın maymunu olmanız lazımdı. bunlar yüzyıllardır o kadar fazla kökleşmişti ki herkes onun adeta apollosu olmuştu. toplum apolloları, eğer ona karşıt birşey yaptığınızda, sizi hemen cezalandırıyorlardı. düşünmeden saldırarak. adeta ilkel bir hayvan gibi... oysa ki işlerine geldiklerinde düşünebilen hayvan olduklarını dayatıyorlardı. işte bunun altında, bizlerde yeri geldi tekrar umut etmeyi ve hayal etmeyi istedik. 

saçma ve absürttü. 

insani duyguların merakını, topluma göre şekillendirip yaşamak bir hayat kaybedişiydi. aradığımız birşey var. ama ne olduğunu bilemeyecek kadar uzaklaşmışız kendimize... neydik. neyi arıyorduk... tek aradığımız şey doğarken, sonucuna varacağımız ölümü kabullenmeyişimizdi. hepimiz birer tecavüz sonucu, dünyaya gelmişiz gibi bir sanrı mevcut hayatta. pekte haksız sayılmayacak bir önerme. kimsenin seçme hakkı mevcut değil. doğarken bile anne ve babalarımızın tercihleri sonucu dünyaya kovuluyoruz. bazılarımız mutlu ve toplumsallık kurallarını, erekte etmeyen ailelere kavuşuyorken, onları bile hayatımıza yeterince teneffüs edemeyen bağımlı bireylere evriltiyoruz.(örn: okulların yıkıcılığı üzerine....) çünkü acıyı seviyoruz. dünyaya gelirken sancılarıyla mutsuz ettiğimiz annemizin loğusa döneminde, bizden nefret etmesi bundan olsa gerek...

marquis de sade, seninle hardsex yapmak istemiyorum...

acılarını sevgilerimin içerisinde uygulamaya koyulduğumdan beri, yeterince mutlu sevgililerim. 

bu bize gösteriyor kaybettiğimizi / anlayamadığımızı. umut etmenin sonundaki mutluluğu, arzularken karşılaştığımız somut mutsuzluk bize üzüntü veriyor da neden soyut mutluluğu arzuluyoruz. anlamıyorum. hayat çisil çisil giderken ardından hep geçmişte bıraktıklarımızın üzüntüsünü çekiyoruz. bu işte bir başka mazoşistliğimizi gösteriyor. damarlarımızdan akan bu sebebini sorguladığımız boktan hayata direnmek ürkekçe bir güvercin korkusundan başka birşey değil. mutluluk ve mutsuzluğun en iyi örneği hayattır. bakmak ve bakabilmek. okumak ve okuduğunda satırlar arasında damarlarına atılan jiletleri görebilmektir. 

---bir kesin neşter ---

Mutluluk!

Kimine göre, tanımlı gündelik ihtiyaçların karşılanması, kimine göre, ayrıntılardan yoksun, kaba sayılabilecek doğal bir güvenlik duygusu, kimine göre ölümsüzlüğe uzanan gerçekleşmeyecek düşleri görme özgürlüğü.

Ya mutsuzluk?

Mutluluğun eksik kalan kısmı olmalı. Hiçbir zaman kağıda dökülebilecek ya da resmi yapılabilecek ayrıntılı bir mutluluk tanımı olmamıştı. Bildiği, mutluluğun, soyutun düşmanı olmasıydı. Soyut olmayan bir yaşamın ise, eninde sonunda sıradanlığa sürükleneceği ve bundan daha büyük bir mutsuzluğun olamayacağıydı. Mutsuzluk hayvan türleri arasında yalnızca yaratıcı insan soyuna bahşedilmiş bir ayrıcalıktı.(Yürek Sürgünü,syf: 345)

---bir kesin neşter ---
...

söz keskin bir neşter dizgesinde yaralayıcıdır. bilmenin pedagojisi, hayatımızın sürgünü içerisinde yaşadıklarımızdan temasını edinir. kimilerince bu saçma olsa da önemli olan bizim anlayışımız ve fikirlerimiz olmalıdır. ne kadar diğerine göre yaşarsak, o kadar ötekileşerek benliğimizi yitireceğiz.(örnek: BU) bu yüzden istediğin gibi olmak, farklı görünmek veya estetik açıdan diğerlerinden somut bir görünüm almak değildir.

farklı olmak, kendince bu sonucu belirlenmiş yaşamda istediğin gibi yaşayabilme mazoşistliğidir. toplumsallık ise kayıp puslu yaşamın, bağımlılık halidir. 

tip not: marijuana ile endorfin salgılamak, oksijenle endorfin salgılamanın yanından bile geçemez!

bağıntılı iller haritası: ŞU


6 Kasım 2011 Pazar

geleceğe doğru gölgeleme...e' ye(+ 18 leştirilmiş duygulara)

konuştuklarımı bir deftere yazıp, defterin sayfalarıyla tüm vücudum da vadiler açsam. 



yeniden başlarken...

kan damlaları şahlanıpta, birbiriyle anal seks yaparaktan çarşaf eder vücudumu. intiharın neden cehennemle cezalandırıldığını düşündün mü hiç. sana bileğimi kestiğim o gün nasıl buraya geldiğimin anekdotunu parçalamaya çalışacağım, kelimelerin üzerine boşalarak.



benim gövdem iri ama kalbimin ailesel darlığını genişletendi o.- bu yüreğimi paspas edip, nefretimi kendime kusturandı... - rüyam olduğunu, hayatıma giripte nüfusuma can katacağını dillendiriyordu. çekingen, dokunduğumda elmaya dönüşen o bebek pembeliğindeki yanaklarıyla...

olmadı. ve gitti.



geriye bakıpta göz kapaklarımın içinden dışarı süzülen çiğ damlaları, yanaklarımı yalar da dudaklarıma iner usulca. sesim düğümlenir ve hep içte eskide, dışta günü arşınlayan bir şizofren hale dönüşürsün. ya ben işte bunu sonrasında bir hayli sert bir şekilde yaşadım... bir hastalık monologudur bu. karşındakinin dinlemeyişi buna yöneltir seni. nefret tek kişilik dayandırma ve suçunu başkasına yaftalama şizofrenisinden başka birşey değildir. 

aslında siz üç kişi başlarsınız ilişkinize. bir sen, bir o ve birde çevre....

önce iki kişi olarak başladığınızı sanıp, alice' in renkli dünyası gibi çeşitli imgelerle dolar hayalleriniz... gerçekliğinizde birbirinizi kavrar ve sürekli meraklanmalar, titreşimler, öpüşürken çeşitli kasılma reaksiyonları gerçekleşir. 

hayat bu nokta da müşterek ve müteşekkir gözükür gözünüze. ama diğer yandan zaman acayip bir morfindir. herşey değişir ve gelişir....


irkilmenin z halidir. bir döngü. başlangıç ile sonun arasında gidip gelmedir. mastürbasyon yaparken utanıpta onun hayalini kurmaz ama bir çok tanımadığınız insanın hayaline tecavüz edersiniz. onlarla fiziksel olmasa da zihinsel sürtüşmelerle hayatınıza teneffüs etmelerini olanaklı kılarsınız. olgunlaşma sürecinde gösterilen bu negatif gelişimin sebebi gizli yaşama, toplumsal kurallar, ahlaki genellemelerdir...

sizi bir kılıfın içerisinde, sınırların gerisinde tutar. 

hayatınız artık çevrenizin yaşamıdır. onların dedikleri, düşündükleri, söyledikleri, kuralları sizsiniz / öyle olmalısınızdır. bir devlet memuru mantığıdır bu. ne kadar biat, o kadar cihatın sessiz halidir diye kendini avundurur, insanoğlu. karşı koymak dogmalarla birlikte sadece garip bir marijuana mutluluğu verir. onlara göre.



ölüm başlar. sıkça camın kenarına gelirsin ya da sakat kalıpta ölmezsem diye geri çekilirsin. bireysel silahlanma için karşıt dururken hayatın mutluluğuna karşı, bir silah ile toplumun bireyi olmaya doğru giden yola düştüğün için kendini suçlar ve alnında metalin dilinden gelen o soğuk havayı hissedersin. en güzeli ne diye ararsın. bir noktada bağımlılıklarından feragat ettin mi kararını verirsin. işte bende o gece verdim ( verecemde )

en güzeli bıçaklamak. kendini bıçaklamanın hazzı bir başkadır. karnına doğru inceden, bedeninin perdesini aralayarak girer. bir sıcak his dolar teninde. acayip bir sıcaklık hissidir bu. suskun ve yavaşça gelen. birden soğuk ve mat bir duyguya döllenirsin. sonunda ise cenabet gidersin. işte buda intiharın sonucunu cehennem ve günahla ilişkilendirir. abdestlenmeden, kefensiz ve duasız gömer bu sittiğimin toplumu seni...

we need break mate...

kim cenabettir sence...

bekle...

[geleceğe doğru gölgeleme...e'ye (pafta a)]


7 Aralık 2010 Salı

mimlenmemiş acılar

"acı: afrikadaki akbabanın dimağını renklendiren bir deri bir kemik kara tenli, kara bahtlı çocuğun hayatıdır. acı bedeninin yanı sıra kişiliğini de başkalarına göre şekillendiren süngerimsi hermafroditlerin hayatlarıdır. kısacası acı tanrısı olamadığınız hayatlarınızın terazisidir."


Not: bu mim listemdeki tüm dostlarıma gitsin. sorum: acının tarifi nedir sizce?

30 Mayıs 2010 Pazar

hamamböceğine tecavüz(+18)


....kimse kendi inançlarının doğru olduğunu kanıtlayamaz

-dünyanın bızırının üzerine acımı fışkırtacağım. 

klitorisini dişleyip, kanatacağım. acı çektireceğim. dudaklarım arasında tuttuğum parçasını sertçe tüküreceğim yüzüne. sen istemeden ben bacaklarını aralayıp, içine gireceğim. hamamböceği gibi kaçacaksın benden. bende kocaman ellerimle ezeceğim seni. içerisindeki pisliği çıkartacağım. anüsünden sahip olup, günahkâr edeceğim kendimle birlikte seni. hergün içip, içip sarhoş olacağım. ardından sokaklarında, kaldırımlarının üzerlerine kusacağım. günahlarımla arınacağım. daha önceleri yapmaktan hep kaçındığım günahlarımla(!)

-iğrenç dünya. 

kusurlu, özürlü, kırık bir dişin üzerinde gezinen dil gibi histerikleşmiş dünya(!) üzerine hergün aynı kıyafeti giyip, dolaşan insanlık: birbirinin imitasyonu kişiliklerden oluşan toplum, çürümüş ve kokuşmuş haldesiniz egolarınızdan dolayı(!) kireç döksek bu mikrop kırılmaz. hiçbir dezenfektan işe yaramaz sizi temizlemek için. tanrının ayak topuğunda olan kirsiniz. estetik ile fiziksel bozukluklarınızı maskeleyemiyeceksiniz, işlediğiniz sevaplarınız ile yarattığınız kusurlu dünyadan iyi bir varlık olarak ayrılamayacaksınız. süslü, boyalı, polemik ve yalan ile örülmüş olan zihinsel zayıflığınız, üzerinize yığılacak. kaçmayın.

-kurtuluş yok(!)


çünkü seni bir köpek gibi görüyorlar. cogito ergo sum. belki olabilir. ama sen olamazsın. yoksun, yokolacaksın. 3 gün ağlanacak ardından. ilk önce yıkayacaklar, götüne pamuk tıkayıp, bembeyaz bir kefene saracaklar.-insan bir doğduğunda, bir öldüğünde arıymış gibi...- sonra toprağın taneleri üzerine yığın yığın atılacak. sevdiklerin tarafından. ilk önce kokacak, sonra çürüyeceksin. ardından vücudunda istemesende başka organizmalar hüküm sürecek-sanki daha önce başkaları yaşamadı mı üzerinde?-

-ahlaki değerleriniz, yaşam felsefeleriniz, ideolojileriniz....

hepsi üzerlerinize giydirilen kılıflardan ibaret.çürümenize sebebiyet onlar. hiçbir farklılığa sahip değilsiniz. sahip olanlarınızın tek farkı, yansımalar sonrasındaki insanın zihnindeki yanılsama. illüstrasyon. emin olun. mutlak tek gerçek bu. david copperfield dahi olsanız, kaçsanız yakalanacaksınız, özünüz tarafından. saklayamadığınız özünüzce. onu değiştiremiyorsunuz. olmuyor. yalan, pislikle sıvanır. estetik örtmez onu. uyanın. ya da geberin. en doğrusu bu. çünkü hergün yeni bir tanrı yaratıyorsunuz tapmak için. önce güç, sonra mülkiyet, şimdi para, yarın da bir başkası olacak...

-toplu bir kundaklama gerekiyor böyle bir dünyaya...

ben sizin yerinize zaten bunu yapacağım. zamanla olacak. bütün piçleri örgütleyeceğim.onlar yapacak bunu-farkında olmasanız da sizde bir piçsiniz- her düşüncenin söylendiği andan itibaren olduğu gibi. piç. düşünceler yorumlarla, kabuk bağlar. yaralasada, karalasada, kökten yıksada kabul edilmez. piç bir çocuk gibi. bu yüzden ötekileştirilir. başka bir deyim ile; piçleştiriliyor sizler tarafından düşünceleriniz. çünkü sizlerde, kendinizi kabul edemeyen öğrenme duyusu körelmiş. birer hayvansınız. ebeveynleri belirsiz fikirlere sahipsiniz. sizin zihninizden çıkan fikirlere. günah katrelerisiniz. kabul edin. etmesenizde her birey yaşamında en az bir tane piç fikre sahiptir.örnek mi: kaynağını bilmediğiniz fikirlerden gebe kalıyorsunuz hergün. sınıflanma, mülkiyet, para, genel ahlak. yetmez mi. fanusunun dışına çık ve nefessiz kalmaya çalış. 


anlayacaksın(!)

-ben seninle zorla olacağım dünya. 

tıpkı beni bu dünyaya zorla getiren annemin, zorla bedenine girildiği gibi. zorla bana dayatılan kurallara saygı duymam gerektiğinin öğütlenmesi gibi. zorla saygısızlık yapana, saygı duymam ve olmadığı bir kişiymişçesine, davranmamın nasihatlandırılması gibi. zorla birlikte yaşamamın gösterildiği, ölü bir toplumun bireyi olmam gibi. (V)b gibi. farkında değilsiniz. beni canileştiren sizlersiniz. ama artık şunun farkındayım: "..insanlar bu söylediklerimi, yaptıklarımı, yapacaklarımı unutsa da onlara hissetireceklerimin korkusuyla titreyecekler."

ürkek hamam böcekleri unutmayın....


"...asil bir cesaretle öngördüğümüz kötülüklerin, yarısıyla karşı karşıya gelme riskine girmek; olabileceklerin endişesiyle yaşamaktan ve onlara karşı korkakça, kayıtsız kalmaktan daha iyidir."(Herodot)

27 Mayıs 2010 Perşembe

monoklinik vaka



çilemi toprağa gömüp üzerine işiyorum. 

çok sapıkça değil mi?

her şeye rağmen, amonyak onu yeşertmez diye umutlandıkça yanılıyorum. hergün bir başka ölüm. her saat bir başka acı. hayatın öznesi olmaktan çıkmış, asalağıyız artık. sorumsuzca yaşamak nasihatlandırılıyor bize. korku hissizlik. ölüm ise bir deli gömleği insan için. hep zamanlarda onlardan almamız gerekiyor nasıl yaşayacağımızı. toplum. gevrekleşeceksin.

ne yapabilirim ki?

denetlenmeyen bir yaşamı elinde tutmak gerekir. özgür, öznel ve korkusuzca yaşamak lazım. mücadele etmek gerek. kısa cümleler ile uaztmaya gerek kalmadan noktalamalı hayatı. sus. deli saçmalığı bunlar. korkuların yarattığı imgelenimler. dil neden titrer, yürek bu kadar ateşliyken(!)

anlatamadıklarıma, 

dünyanın tüm sözcükleri yetmez olmuş. 

ah deli sevgilim. hala farkında değil bendeki git - gellerin. çocuk. olsa da, olmasa da anlamı çok fazla beynimde. herşeyi seninle beziyorum, tıpkı şu bir kaç kelime gibi. yetmez. çok azlar seni ifade etmek için.

titrek bir ruhum var. 

artık düşünmekten tepsiye dönmüş beynim. 

hiç kimseye göre ben kimseyim. kimseysemde ölseydim. ne olur ki. iki rekat göz yaşı. hiçiz. neyi istediğimizi bilmiyoruz. ama neyi yaşıyoruz. neyi istediğimizi bilsekte, arzularımızı biz mi var ediyoruz. suskun ve donuk. karmaşa varlıkta sarmaşıklaşmıştır. dünya. bana ne senden. sevdiklerim bendeki onları görmediği sürece umrumda bile değilsin....

...
..
.

elimi bedeninin en mahrem yerlerinde dolaştırdığım insanlığın klitorisi, kanlanmış.  o kadar fazla dil darbesi var ki üzerinde insanlık ona daha fazla anlam yüklemekten kaçınıyor. korkmuş. o kadar fazla kadınlaştırılmış ki bu dünya, hep suçlanmış. ya gerisindeki erillik. 

güç ve iktidar. 

nasılda çürütmüş. ölüm gelmişte geçiyor. sırat köprüsündeki maymunların kafa karışıklığında, hala elimiz apış aramızda. ya erkekliğim giderse. neyin gururu bu. azrailin tokatları uyandırsın seni. dilimi keste doğra. yasaklanmış, kalçalarına parmak attım. sarsılma. kelimeler artık sende. farkına var diye daha  da gömdüm kendimi, kendime. susmak fiili bir eylem bireyde. bu yüzden soru şu:

hiç siz kimeden ayrı kalabildiniz mi?

lethe'ye balığa gittim bi dahakine yine gelecem buraya.

16 Mayıs 2010 Pazar

gölgenin ardından doğan karanlık içerisinden

...tanrıları, parmakladım geliyorum sözlerle. kelimelerin karnına bırakacağım piçler, toplumun ben/biz -de yarattığı sanılar. size üflüyorum onlardan çıkan ateşi.

püfff....

10 Ekim 2009 Cumartesi

Düşünmek Tehlikelidir

Düşünmek Tehlikelidir.

Zaman bunun örneklerini canlı gösterse de bu eylemi tehlikeli yapan düşüncesiz insanlar aydınlatılmalıdır, eylem ve etkinliklerle. Direnme ve düşünme eylemini yapamayanlar otoritenin kurşunudur.

Bu yüzden düşüncelerinizin tehlikeli olduğunu hissetsenizde, onları ifade etmekten kaçınmayın. Gerçekler, tehlikeleri, idam sehpalarından geçerek yenmeyi başarmıştır!





Görsel: Ahmet Vahit Akça...

26 Eylül 2009 Cumartesi

Yeni Olan Süzülür Ya Da Katledilir!


Yeni olan hiçbir şeyin, uyum sağlayamamasından korkmayın.

Yaşamlarınız sizin değil çünkü.

...birilerinin belirlediği düşünceleri giyinen sizler, yalnız olduğunuzu düşünerek, fikirlerinizin en ateşli savunucuları da olsanız(sizin algınız itibariyle...). Gerçekte;

...sizler sadece kuklalarsınız!

Kimi zaman öğretmeninizin tabularını, olduğu gibi kabullenip sorgulamadığınız için, kimi zaman ebeveynlerinizin yanlış yaşam felsefelerinin dile getiricisi olarak, hiçbir çürümüşlüğü gözden geçirebilme cesaretine bürünemediğiniz için, kimi zamansa toplumun içerisinde bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyen, sürü mantığının tahakkümüne boyun büken ve bencilleşmiş kişiliklerinizden dolayı, kuklalarsınız!

Ölümünüzü istemeniz ve tek gerçeğin, ahir zamanı olacağını savunmanız, aslında tamamen bu evrildiğiniz yaşam şekli ile ilintili...

Birazcık düşünerek, okuyarak, sorgulayarak, içine girerek bu kevaşeleşmiş yaşamınızı kurtarabilirsiniz.

Nasıl mı?

...söylemlediğimiz gibi: Düşünerek, okuyarak, sorgulayarak, içine girerek, mücadele ederek özgürleşebilirsiniz.

Bırakın önyargılarınızıda söyleyin,

-gerçekten yaşamlarınız bunlardan yoksun bir halde, özgür müdür?

...bu metalar bizlerin sürüdüğümüz yaşamın, bize ait olmasını sağlayan temel etmenlerdir. Eğer bir kişi kendi düşünücelerini özgürce hitabetine dökemiyorsa, bu bağımlı olduğu kurallar ile alakalıdır. Bu kuralları koyanlar ise kendi tahakküm ve otoritelerini koruyabilemek için bunlara uymanızı öğütler. Onlar için sorun yoktur. Onların paraziti haline gelenler ise ancak sizin özgürleşebileceğiniz anda kurtulacaklardır.

Bu yüzden özgürleşin!

Kendiniz olabilmek için!

Sonra direnmeye hazırlanın, çünkü onlar için bizler: Ahlak dışı olanlarız!

Bizi ilgilendiren, sevmenin ve korkmanın dışında başka hiçbirşeyin olmadığını söyleyenlerin yaptığı sadece ve sadece: "hemen hemen görülmeyen ince buyruklar, ince boyun eğmelerin işitilmediği, özgürlüksüz bir dünyadır. İdeal olan sadece ve sadece bir “hemen hemen”in dünyasıdır!

Kısacası her bakımdan karmaşıklaştırılmış, imitasyon yaşamların hüküm sürdüğü, içten pazarlıklı, dikenli bir ot haline getiriliyoruz!

Evet,bu yüzden yeni olan hiçbir şeyin uyum sağlayamamasından korkmayın. Bilinki: Yaşamlarımızın bizim değil, özgür olmadığımız sürece!

...buna inat kukla olmayın!

Görsel: Yeni Resimler

25 Eylül 2009 Cuma

Uyanın Yaşamın Kuklaları




Yaşamın tüm pisliklerinin, hepimize bulaştığını görmemenin verdiği rahatlığı yaşıyoruz. Duyarsızlıklarımızdan, bir çok yaşam yitiriliyor. Belki bizi ilgilendirmeyen, yamacımıza bile değmeyen yaşamlar olsa da. Farkında olmadığımız / olmak istemediğimiz ölümler, kaybolmalar, yitirilmeler, parçalanmışlıklar yaşansa da hayatta...bildiğim bişey var ki, bunların engellenebileceği bir yaşamı sürebiliriz!

Gerçek asli olarak bu eksende, bundan ibaret.

"Bunu bilerek yaşamak ACI "

Kurtuluş, sadece mücadele edip, ruhanilikten koparak; gerçekleştirebileceğimiz tek gözlü, ufak bir odada karşımızda yer alan, pencere kadar uzak bize. Uyanın. Yani sadece yerimizden kalkıp, biraz emek sarfetmek gerekiyor. Okumayan, araştırmayan, çaba sarfetmeyen, karamsar, hayallere bağımlı olarak yaşayıp, onların gerçekleşmesi için uğraşmayan yapımız ile de bizler, sadece geliştirdiğimiz;

- Hayata nasıl bakarsan hayat öyledir...

...diyen mantığımız ile çürüyoruz. 

Ve yarattıklarımızın ya da yaratılanların kölesi oluyoruz...


Aslında daha da sertleştirecek olursak, bizler mankafalarız.

İnsanların pazarlandığı, zenginler için ortalıkta sunulduğu, koca bir yapay formun, kuklalarıyız. Bu sistemin metası olmayı o kadar kolay kabullenmişiz ki. Kendimizi sadece hayal ettiklerimizi bekler bir halde, yaşama sunmuşuz. Ardından yerimizden Allah' a şükrederek, onun bize her şeyi sunmasını bekleyen  salaklar haline evrilmişiz, tarih bünyesinde.

(...hangi mantıkla, yoktan varolmayı kabullenebiliyoruz, ilginç...)

Bu sadece ben merkezcilikten kaynaklı.

Örnek olarak; kim dua ederken bütün insanlık için ediyor. Vicdani bir yasama yürütün hayatınız için. Hiç başkasını kurtarmak için, somut bişey yaptığınızı söyleyebilirmisiniz?

İşte bu yüzdende, başta söylediğimiz gibi:

"Yaşamın tüm pisliklerinin, hepimize bulaştığını görmemenin verdiği rahatlığı yaşıyoruz. Ve duyarsızlıklarımızdan dolayı, bir çok yaşam yitiriliyor."

..gitgide yarasalaşıyoruz. Bu yüzden üzüntüyle birlikte, birgün "hayatınızda, sesinizin çarpmayacağı bir boşlukta kaldınızda. Yönünüzü belirleyemediğinizde, ne yapacaksınız merak ediyorum!"

İşte gerçek ACI'da bu. 

Uyanın yaşamın kuklaları....


1 Eylül 2009 Salı

Toplum Şizofrenisi

...tutarsızlıklarının ortasında, at nalındaki boka saplanmış canlı.

Nasıl bir halde olduğunun farkında değil.

Her at kendi bokunu, ayağına dolar koşarken. Bizlerde yaşamımızda kendi bokumuza batmış bireyleriz. Palyaço ve askı kişiliklerimizi her saniye, değiştiren bir mekanizmamız var. Başkasının ve yarattıklarımızın kölesi olmuşuz. Acı kimlikler yaratarak ruhumuza kanamışız. Aşırı kadercilik ile ruhani yapımızdan umut bekler haldeyiz. Sürekli bir kurtuluşun muvaffakiyetine inanmışız.

Elde edilen ne?

Koca bir toplumun ŞİZOFRENİSİ!

Uyanın, irkilin ve

DÜŞÜNÜN...

LiberterKedi

29 Ağustos 2009 Cumartesi

Öl/ü - Öl/dü

Öl-ü

üüü
sahte ağlayışlar!
haykırışlar,
serzenişler.
Susun!

Baskıların,
etik genelleştirilmelerinin,
sesleri bastırmaların,
olması gereken diye
dayatılanların
.
.
.
ne olduğunu biliyoruz.
genelleştirilmiş macar salamı
...
..
.
üzerini küfler kaplamış
saçmalıklar.
İnsanoğlu
temasında.
Tanrı
-PARA-

öl
-dü.

14 Ağustos 2009 Cuma

Sıradanlaştırılmış Hayat Kusmukları!

Sıradanlaştırılmış hayat kusmukları:

Nedir?

Nasıldır?

Neye bağımlıdır?

Aşk,
Sevgi,
Hisler,
Sadakat,
Yalanlar,
Suskular,
Korkular,
Sövgüler,
Duygular,
Ağlayışlar,
Bağımlılık,
Değiştirmeler,
Eylemsizlikler,
Ötekileştirmeler,
Sözcüksüz anlatımlar.

...ne kadar boktan bir üçgenin içerisine sıkıştırılmış sevgi, değil mi. Gündelik yaşamlarının içerisinde hiçbir etkili eylemi olmayanların, ilişkilerindeki nü ruh yapısı çok ciddi işaretler göstermekte bize.

Sevmek ise: Sadece yaşamak, birlikte olmak, bir olmaktır...

Güven,
Çıkarsızlık,
Karşılıksızlık,
Kinden arınmışlık,
Olduğun gibi olmaktır..