Müzik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Müzik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Haziran 2012 Cuma

grup abdal - bir ay doğar

zaman öyle anda damarlınıza jilet olur ki...diliniz titrer. yüreğinizden dökülemeyenler göz yaşlarınız ile beyniniz tarafından paketlenip yanaklarınız üzerinden dışınıza atılır. işte bu sıkıntıdır. en iyi rehberi ise türküdür.

seyirle!



18 Aralık 2011 Pazar

Nightingale - String Quartet


Sosyal statülerine bağımlı bireyler kişilikleri sigara dumanı kadar sert olan zat-ı muhteremlerdir.

25 Mart 2011 Cuma

dün-bugün-toprak özlemi



toprağa elimi verip, içerisinde uzanmak istiyorum. üşüyorum burada. çok fazla geliyorsun bana. susmalıyım.

1 Ocak 2011 Cumartesi

çöplükteki boya kalemleri çizimleri...

bir başlangıcı olması gerekiyorsa şöyle başlar hayat söküklerim:

vivaldi hayatını, bir yetimhanede öğretmenlik yaparken, bestelediği parçalar ile insan ruhuna dokunan duyguları, tüm enternasyonelde yaygın kılarak sürüdü. bunda başarılı olmasındaki sebep ise sadece bilinç ve duyguların sentezi parçalarında hakim olduğundandı. bence bu noktada insan yüzbinlerce yıl görmesine, hissetmesine, duyumsamasına karşın kendi ölümüne alışabilmiş olsa hayatı daha iyi yaşayabilecektir..

yaşam sadece kendi sınırlarında yaşayanların hükümdarlığında olduğundan, çekilmez hissediliyor. 

inatla insan bir çocuğun direnişci, asi, savaşcı ruhunu kirletmeden yaşamalıdır. çünkü bizler onlardan bu dünyayı vesayetle aldık. geleceğe yaşanılır bir dünya bırakmak bizim yaptığımız bir şey değil...onların bize bıraktığı bir mirastır. bu kudretli davranışı her bozan toplum gazaba uğrayacaktır.

şimdiki zamana dair tek bir tümel anekdot kediden kopar gelir: 

"...ürpermiyorum yaşam senden. seninle birlikte yaşamaktan. eğer bu kentte becerilen hayallerim, fahişeleştirilen yaşanılmaya başlanmış umutlarım olmasaydı, telefonla sevdiğimin sesini hissetiğimde mutlu olamazdım. ilk golüm. istemek ve boya kalemleriyle hayatı palyaço etmek. başarı tencere hacimli bir yaşam arzusunda olmamakla başlar.kalk."

çöplükteki boya kalemleri çizimleri...

Susmalarına İzin Verme(!)

15 Temmuz 2010 Perşembe

La Marche / Yürüyüş


Modernleşen insan zihnine dair süper bir animasyon...

16 Kasım 2009 Pazartesi

Kaldıralım!



İnsanları sınıflandıranlara inat, tepki olarak gitsin bu parça.

Not: Parça, Yaşar Kurt ve Arto Tunçboyaciyan'ın ortak çalışması olan Nefret'e Kin'e Karşı albümünün içerisinde yer almaktadır.

14 Ağustos 2009 Cuma

Köle!




Beden giydirilmemiş düşüncelerin, toplum için tehlike arz etmesinin sebepleri nedir?


Mülkiyet hakkı ile biçilmiş tahakküm köleliği değil de, nedir bu!

Bunun tehlikeli olduğunu söyleyen bu fikirsizlik ekseninde, nasıl milyonlar sürüklenebilir. Bu sistematik aptallaştırma süreci metaları olan popülerleştirilmiş tv, gazete, iletişim araçlarının ayakta kalma sırasında, artık yıkılmaya başlaması...onların son zamanlardaki üretimsizliğinden görülmektedir.

İnsanları kendilerine bağlamak için uygulanan porno, erotizm, ahlaki bağımlılık konuları, dogmalar, etnik yapılar zamanla bu süreçte tükenecektir. Çünkü birey, aydınlanmaya başladı mı sahip olacağı yoketme güdüsü ile bunları yıkacaktır.
Yıllardır direndiği düşüncenin özgün, özgür yapısını kaplayamaması, onun duvarlarını çatırdatmıştır. Bu çatırdatma uyuşturulmuş bireyin uyanma süreci ile başlayacaktır / başlamıştır.

Aptallık manifestoları ile engellenememesi, bu başlangıçlardan çekinme hali yüzündendir. Formu belli olup, temeli sorgulamaya dayalı sistem gereksinimlerinin, bağdaşmadığı muhtaç toplum yapısı yıkıldığında herkes serbest kalıp kendisi olabilecektir. Biçim verilmiş alçı kişilikler, artık bu kadar yeniliksiz değişimleri bünyesinde barındırmayacaktır. Ve katılaştırılmış özgür irade için her daim savaşacaktır birey.

Bu yüzden otorite için geliştirilmiş anti-tezler, tehlikeli ve yok edilir bir halde görülmektedir bu embesiller tarafından!

Göründüğü üzere, düşünce üzerindeki bu tahakküm korkuyu yaşamaktadır yaptıkları ile...

Böylelikle insanlar uyanmalı ve direnmelidir bireysel özgürlükleri için!

Bitmeyen ses.

19 Mart 2009 Perşembe

Johnny Got His Gun(Dikkat İnsansın!)


Metallica' yı biliyor musunuz?

Eğer Metallica'yı biliyorsanız sanırım One parçasını bilmenizi sormam saçmalık olur. Bu yazı bu parçanın klibi üzerine. Başlayalım.

Metallica' nın One parçasını dinlediğinizde, eminim ki tüyleriniz diken diken olur. Sözler, enstürmanların ortaklaşa dile getirdiği o ağır ezgi, sizi beyin kabuğunuzdaki titreşimlerin oluşturduğu ağır hayallerde yolculuk ettirir.

Bu ne mi?

...şöyle diyim bu Savaş'a Hayır De! isteğidir.

Evet bu klip Savaş Karşıtı bir parçadır. Klibinde ise zamanının en iyi savaş karşıtı filmi olarak nitelendirebileceğimiz filmi olan Johnny Got His Gun filminden görüntüler almıştır. Ünlü Metal Müzik Grubu bu klipte filmden görüntüler göstermek için, filmin telif haklarını almıştır. Ve filmi izleyip daha sonra bu klibi izlediğimde içimdeki kaosu biraz olsun çözdüm. Filmi geçen gün bende arkadaşlarımla izledim. Kesinlikle dönemine göre süper bir film. İzlerken yaşamınıza bir yandan sarılırken, bir yandan da savaşlara karşı öfke ile dolacaksınız.

Hayat dediğimiz, içerisinde ikame ettiğimiz bu zaman bileşeni, aslında o kadar sığ ve sıkıntı verici oluyor ki , bu sizin bakış açınız ile alakalı.

Nasıl mı?

Savaşların mantıklı olduğunu savununanlar bu filmde ötenazisini isteyen bir gazinin yalvarışlarını izlediğinde hayatın ne kadar sıkıntı verici olayları bizim karşımıza getirebileceğini gösteriyor. Ayrıca film bir noktada, kimlik savaşı için vatan millet uğruna gidilen yolda, nasıl kimliksiz kalıp, sizin üzerinizde planların yapıldığı bir hayatı vurguluyor. Ayrıca sizi düşünmeyerek daha sonra sizi nasılda karantinaya alabilecek bir dünyanın olabileceği varlığını gösteriyor. Kelimesiz kaldığınızda birey olabilme hakkınızı bile elinizden alarak bir deneğe dönüşebileceğinizi irdeletiyor. Kısacası bu film insanlığınızı sorgulatıyor.

Ek: Filmi izledikten sonra, aynı adlı bir kitabının olduğunu öğrendim sanal alemden. Bu kitabı en kısa sürede edineceğim. Ama film yönüyle gerçekten döneminin en iyi savaş karşıtı film diyebilirim. filmin çevrimiçi görüntüleri YouTube ve Video.google mevcut. Ayrıca bi kaç film paylaşım sitesindede indirme linkleri var. Bu açıdan ulaşabilirseniz keyifli izlemeler...


22 Ocak 2009 Perşembe

Annbjørg Lien - Origins Tidr

Kendisi norveçli etnik müzik sanatçısıdır. Dinlediğinizde kendiniz anlayacaaksınız, buraya onun hakkında yazmadıklarımı.


12 Ağustos 2008 Salı

Sonu Bestelenmemiş Senfoni...

Ekmek kırıntıları gibi hayallerime dağılmış, ufak ve sertleşmiş umut kırıntıları, yarınlarda ki sanrılarıma işlemiş.

Belkilere dayalı bir belirsizlik.

Sürekli yanlış yaşama boyun eğmek oluyor cezalarım.

Fısıltılar kulağıma seni üflüyor ve ben ürküyorum.

Yastığıma sarılıyor ve kendimi gömüyorum ona. Hıçkırarak ağlıyor ve yarınıma sesizce haykırıyorum seni. Ama sesler duyuyorum, ruhumu ele geçirmek isteyen ve bunun için beynimde uğuldayan sesler. Ve sonra...

( - )

...sözler parçalanmış,
üzerleri aşınmış
ve klişeler içerisine
sığdırılmış hayat.

Benim düşlerim,
benim hayallerim,
benim umutlarım
nasılda param
parça,
ben(ci)lce..

...kim düşünebilirdi ki,
rüzgarın peşine
takılan tozun,
bedenimde
seni çizeceğini.
Ardıma seni
yükleyeceğini,
tıpkı geleceğimde
olduğu gibi..



Hiç şüphe etmedim,
kübünde bekllettiğim
şarabım olan sana
bestelediğim o
mistik ezgi ile,
aşkımızın senfonisini
birlikte besteledik
sevdiğim
unutma...

( - )

Ruhumuzun sürgüne gittiği yerde olan sensizlik, ve çarpık gelişen yaşamımız ardından buluştuğumuz o kasvetli karanlık mekan. Y(üre)ğ-imiz deki -iz- artarak devam ediyor sevdiğim.

Ben dilediğinin yerin ötesindeyim, benliğimin ilerisinde, gözlerinin berisindeyim. Unutma rüyalarında kulaklarına işleyen senfoninin içerisinde biryerdeyim. Notaların öbeğinde, hayallerinin göbeğindeyim..

Sonu gelmemiş senfoni...

LiberterKedi

6 Ağustos 2008 Çarşamba

Sev(iş)Mek Reaksiyolojisi Üzerine

Fantezi: Hayallerinde onu hissetmek, yüreğinin tam ortasında, bacaklarının arasında sıkışıp kalmak, onun teninde, derisinde, bedeninde yok olmak- ölmek gibi- fantezidir.

Arzunu o olarak yaşamak, kanında vaftiz olur gibi, onunla karşılıklı irkilmelerle biz olabilme; vahşi bir his değil, tuhaf bir hazdır sevişmek, onun ruhunun tıkanması gereken boşluklarında yok olmaktır. Bu hem acı verir, hemde sevindirir.

İki yol arasında ki en kısa mesafedir anlattıklarım... Anlayabilmek, anlam yükleyebilmek, belki de zor olanı seçmek hayallerinde onunla bir olmak, olabilmek işte bu böyle bişeydir.

Herzaman bu kadar toz-pembe değil.

Göze kaçıp ovuşturmamıza sebep olur, ardından kan çöreklendirir üzerine. Bu bir zehirlenmedir. Yaşamımız boyunca karşılıklı bir çok sefer olduğumuz bir durumun aynada ki görüntüsüdür. Yerilmek insan doğasında ki karşılaşabileceği en doğal olgudur.

Bireyin ekolojisinden ötürü...

Fakat bu sukunetli küfürlere aldırış etmemek gerekir çoğu zaman sıradanlaşmama adına.

İnsanın ruh ekolojisini, mezar ürkekliği ile sınırlandırılıyor kendince. Ahir korkusu, hesap güdüsü ürkekleştiriyor onu. Ama o bunun farkında değil. Düşüncede yapılan onca günah ve fantezi ahlakın, düşüncenin ve erdemin genelleştirilmesiyle sığlaşıyor. Budala bir hal alıyor, mavi sulara atlar gibi karısının üzerinde yolculuk edenler mi erdemli, sevdiğinin ruhunda gezinen, tenininde ölenler mi ahlaklı.

Düşündürücü- Aslında tek gerçek sev-iş/mek!-

Tıpkı bir devrim gibidir sevişmeler, kanla başlar, bir damla göz yaşı ile sulanır, bir hayat ile yep yeni bir form alır. Böyle bir sarmalın elementleriyiz biz. Makinalaşmaya alışık olduğumuzdan, tahrik edilmedikçe susma hakkımızı kullanıyoruz.

Tepkisiz ve hareketsizce.

Issız bir sis içerisinde yitirdiklerimizi görüyormusun?

Yok!

Toplumsal yargılanma korkusu, eşitsizlik, bir çember. Sonu olmayan, korkusuz yatak gıcırtıları her evde var. Yataklar da patlamaya hazır onca mayın gibi olan insan, gerçekte bu kadar ahlak polisliğine düştüğünde hiç samimi gelmiyor...

Cinselleşmiş dünya yitikleşiyor ahlak dürtüsüyle.

Kimse duymuyor ve sorgulamıyor.

Sevişme ve fantezi; acaba bedenlerde mi sadece hissiedildiğinde gerçektir.

Ruh sökümleri, tan ağırmalarında ki o mutluluk nasıl. Bilir mi hümanite?

Sanmaların ardından gelen sınırlandırmalar ile en güzeli habersizce rüyalarında ona sahip olmadır.

Sevgi/Seks reaksiyolojisi böyledir.

Haksızmıyım?

LiberterKedi

En İyi Türk Romancısı Anketi

Blogumuz üzerinde düzenlemiş olduğumuz anket sonucunua göre en iyi türk romancısı sn Yaşar Kemal seçilmiştir. Sıralama şu şekildedir.
1 - Yaşar Kemal




2 - Oğuz Atay



3 - Sabahattin Ali



Kemal Tahir



olmuştur.

20 Temmuz 2008 Pazar

Yağmur İle Gelen

Yağmur yağıyor dışarıda,
üzerini giymeden çık.

Tomurcuklanmış toprak kokusunu,
ayakların ile savur etrafına.

Tenini, bedenini yağmura teslim et.
Bırak da damlalar süzülsün üzerinde.

Ölüyor bir deli sensiz farkında mısın?
Başka coğrafyadan ve bu dünyadan olmadığı halde,
burada hayatını idame ettiriyor
sen bilmeden.

Aç bırakıyor bu özlem onu.
Yağmurla gelen sensizliğin
kemirgenliği,onun bedenini
silikleştiriyor.
Ve yağmur
Özletiyor Seni.

Yağmur ile
g
e
l
e
n
.
.
.
Hava/da

Burada
duvar ile direk
arasında asılı
sallanıyorum.

Kenarlarım yırtık
parçalarım sarkık
içim patlak.

Burada
geçmiş ile gelecek
arasında gerili
sallanıyorum.

Saatlerim çarpık
günlerim çatlak
yılım yitik.

Sözcükler gelip geçiyor içimden
anlamsızlığa doğru
eylemler geçip gidiyor elimden
çaresizliğe doğru.

Boşalıyorum
burada
hiçlik ile yokluk
arasında.

Oruç Aruoba