Mizah etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mizah etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Kasım 2009 Cumartesi

Garib-i Domuz



Çürümüşlükle: Çocuklar yabancılaşıyor. Bundan en kötü etkilenen hayali yapılar bile, kendi aralarında yabancılaşarak faşizan bir tavır almaya başladı. Bu temada düşüncemizi geliştirirsek, ciddi anlamda kapitalizmin bizi nasıl bir sınıflandırma içerisine soktuğunu anlayabiliriz.

Yorum'a Açık Çürümüşlük!

14 Ekim 2009 Çarşamba

Karikatür...

Politik bir söylemce ve insan doğasını yansıtması açısından, sanatın en masum militanıdır karikatür bence...

Kapitalizm...



Hamid Bahrami...




Dağıstan Çetinkaya...



Victor Zuev...


Borisiav Stankovic...


Musa Kayra...


Kaynağı Belirsizler...



  









10 Aralık 2008 Çarşamba

Bay Düdük

Bir tutam öykü başlığı altında edebiyatımızda yeralan öyküleri, hikayeleri, kısa anlatıları sizlerle paylaşcam dostlar.

Bay Düdük (Aziz Nesin)

Sürte sürte bir oldum. Kı smetim bağlanmış demek. Kimse bana is vermiyor, hiçbir yerde iş bulamı yorum. İnsan darda kaldı mı , en olmayacak şeyleri bile düşünüyor. Maçka' dan Dolmabahçe' ye doğru, iste böyle en olmayacak şeyleri düşüne düşüne gidiyordum. Stadyumun önüne geldim, bir ana baba günü. Öyle kalabalık, caddeden geçmenin imkânı yok. Bu adamlar stadyuma nasıl giriyorlar? İnsan anaforunun içinde, bir o yana, bir bu yana fırfır dönüyordum. Bir dalga geliyor, elli metre aşağı iniyoruz. önden itiyorlar, yirmi adım geri bas; arkadan dayanı yorlar, otuz adı m öne yürü. Dört yandan birden sı kı ştı rı yorlar, o zaman olduğum yerde fı rı ldak gibi dönüyorum. Bir yere geldim dayandı m ki, söküp çı kmanı n imkânı yok. Kendimi bu insan seline bı raktı ğı mı sanmayı n. Ha babam zorluyorum. Ama nereye? Bir saat kadar debelendim, çabaladı m, çı rpı ndı m, o insan dü ğümünün içinden bir türlü kendimi söküp çı karamadı m. Bana öyle geldi ki, içine düştüğüm bu insan anaforundan bir daha ömrüm oldukça artı k kurtulamayacağı m. O yana itile, bu yana kakı la son soluğumu şuracı kta verip güme gideceğim.

İşte tam o umutsuzluk sı ramda, bir düdük öttü. Düdük ama, ne düdük...Anadan doğma sağı rı n duyacağı bir düdük. Düdüğün ötmesiyle o birbirine kenetlenmiş insan kalabalığı şak diye ikiye ayrıldı.Düdüklü adama yol verdiler. Bir de baktı m: Aaa... Bizim Musa değil mi?

— Musaaaa!...diye bağırdım. «Ulan Musaaa!...» diye de bağırabilirdim. Ama düdüğe olan saygı mdan olacak, böyle diyemedim. Sesimi duyunca Musa elimden tuttu, beni o kalabalıktan çıkardı. Yürümeye başladık. Önümüz tıkandıkça, Musa düdüğüne asılıyordu. Düdüğü duyanlar birbirlerini ezerek kaçışıyorlar, bize yol açıyorlardı. Musa önde, ben arkasında, böyle ilerleyerek stadyumun kapısına geldik. Musa bir düdük de kapı da öttürdü.

Kapıdaki memur,

— Buyurun! diye bize yol verdi. Turnikeden geçtik içeri girdik. Geniş bir soluk alınca,

• Ulan Musa, sen Beden Terbiyesi Genel Müdürümü oldun? Nedir bu, düdük elinde fırfır öttürünce herkes sana yol veriyor? dedim

• Beni bırak da sen kendini anlat, ne iş yapıyorsun? dedi.

• Hiç bir iş yaptığım yok. Beş aydır iş arıyorum.

Ama erkeklere iş yok. Şimdi gelirken onu düşünüyordum. Bir iki makyaj yapıp kadın kılığınamı girsem? Ama onları doğruluyorum. Ben de yanı mda çalıştırmak için birisini arasam, kazık gibi bir erkek alacağıma, güzel bir kadın seçerdim, içimde kötülük olduğundan değil. Nasıl olsa ikiside aynı işi yapmayacak mı , hiç olmazsa, karşında güzel bir kadın görürsün de gönlün gözün açılır.

Musa,

• Anlaşı lan, sen iyice bitiksin... dedi.

• Hem de nası l! Beş ay işsizlik ne demek?

Ondan sonra maçı n heyecanı yla konuşmadık. Maçtan çıktık. Musa, fırfır düdüğü öttürüp bize yol açıyor. Düzlüğe çıkınca,

— Arabaya binelim, dedi. Binelim binmesine, ama nasıl bineceğiz? Ben diyeyim beş yüz kişi, siz deyin bin kişi araba, otobüs bekliyor. Bir bos araba geldi mi, yüz kişi birden koşuyor.

• Bize iki günde sıra gelmez

Musa,

• Sen dur! dedi. Önümüzden bir taksi geçerken, cebinden düdüğü çıkarıp, fıırfııır öttürdü. Düdüğü öttürmesiyle hı zla giden taksi döndü; geldi önümüzde durdu. Biz taksiye bindik. İşin şaşılacak yanı, boş arabaya başkaları saldırmadı.

Arabada,

— Ulan Musa, yoksa sen Trafik Müdürü mü oldun? dedim. Parmağını dudağına götürüp «sus!» işareti yaptı. Nişantaşı'nda taksiden indik. Musa cüzdana davrandı.

Şoför:

• Ayağını öpeyim âbi, para istemez kurban olayım... dedi.

Para almadı.

• Şoför tanıdık mı? dedim.

• Yoo... dedi.

• Ulan Musa, yoksa sen Polis Müdürü mü oldun?

Yine bir «sus!» işareti verdi.

— Surdan öteberi alalı m da eve gidelim, dedi. Kasaba gittik. Kasap dükkânının önünde bir kuyruk var, sonu görünmüyor. Kuyruktakiler sıra kavgası yapıyorlar, birbirlerine girmişler. Bizim Musa hemen düdüğe sarıldı. Düdüğün ötmesiyle, herkes yerli yerine çekildi. Kasapda dışarı uğrayıp, Musa'ya,

— Buyurun! dedi.

Biz kuyruğu yarıp içeri girdik.

• Bir kilo bonfile... Kasap soruyor:

• Başka emriniz?

• Beyin var mı ?

• On tane yeter mi? Kasap paketi yaptı. Musa cüzdanı çıkardı. Kasap,

• Vallahi olmaz Beyefendi... diye parayı almadı. Ama biz etleri aldık, dışarı çıktık.

• Ulan Musa, yoksa sen Belediye Müdürü mü oldun?

Benim soruları ma hep, sus, diyor.

— Bu aksam yemeği dı şarı da yeriz. Bu aldıklarım yarına, dedi. Ertesi gün pazar.

• Neler istersin? dedi.

• Hiç bir şey istemem, dedim. Efendim oradan gittik manava. Oradan gittik bakkala. Bizim Musa, dükkândan içeri girmeden önce birkere düdüğe asılıyor. Ondan sonra içeri giriyor. Elimiz kolumuz paket doldu. Hiç bir yerede on para verdiği yok. Bir düdük daha öttürüp bir taksi çevirdi.

Apartmanına gittik Şoföre:

— Bekle! dedi.

Musa bekâr. Apartımanında bir başına oturuyor. Elimizdekilerini bıraktık. Kapıda
bekleyen taksiye bindik. Bir gazinoya gittik. O şoför de para almadı. Gazino tıklım tıklım dolu. Musa düdüğü fora etti. Daha ağzı na götürmeye kalmadan gazinonun önce garsonları, arkadan sahibi olacak, biri koştu. Bize, sahnenin önünde, bir masa koydular. Biz bişey istemeden masayı donattılar.

— Ulan Musa, yoksa müfettiş misin? Ben sordukça, sus, diyor, başka bir şey demiyor. Musa büyük bişey olmuş ama ne olmuş? Bir türlü çıkaramıyorum. Sazlar, şarkılar başladı. Biz de kafaları çekiyoruz. Garsonlar etrafımızda pervane olmuşlar. Derken arkada bir gürültü koptu. Sarhoşlar birbirlerine girdiler. Onlar bıçakları fora ederken bizim Musa da düdüğe asıldı. O aslan kesilmiş kavgacılar, düdüğün bir fıırt etmesiyle uyuz it gibi kuyruklarını kısıp oturdular.

Bu bizim Musa ne olmuş?

Düşünüyorum, düşünüyorum, bir türlü bulamıyorum. Gazinodaki hesap şöyle böyle ikiyüz lirayı buldu. Gazinocu «para almam da almam» diyor. Bir arabaya bindik, eve geldik. Ertesi gün pazar. Musa kolları sıvayıp kendi eliyle yemekler yaptı. Ben gidecek oldum.

— Olmaz, dedi, bir hafta misafirim ol da aklın başına gelsin. Bir hafta Musa'nın evinde yan gelip yattım. Geziyoruz, tozuyoruz, eğleniyoruz. Musa'nın hiç bir yere on para verdiği yok. O verse de almıyorlar.

— Ulan Musa, sen bir büyük adam olmuşsun ama ne? Söyle şunu! diyorum. Söylemiyor. En sonunda,

— Söylerim, ama kimseye söylemeyeceksin, dedi.

• Söylemem,

• Dinine?

• Söylemem.

• imanı na?

• Söylemem. Yemin yemin üstüne. Kimseye söylemeyeceğime iyice inandı ktan sonra, cebinden düdüğü çıkardı, öptü, başına koydu.

• iste birader, dedi, bütün keramet bu mübarek düdükte.

Bir gün Karaköy'de dolmuş bekliyordum. Kuyrukta bekle bekle, sıra geleceği yok. Elimdeki zincire bağlı düdüğü sallayıp dururken her nasılsa dalgınlıkla düdüğü ağzı ma götürüp öttürmüşüm. Oradan bir memur koşup geldi, selâmı çaktı. Sen olsan ne yaparsın?

• Bilmem!

• «intizamı temin edin oğlum!» dedim, yürüdüm; Biraz gittim. Kalabalıktan, caddeden karşıya geçemiyorum. Düdüğü çıkarıp öttürdüm. Bütün taşıtlar durdu. Karsı ya geçtim, «Yahu bu ne iş?» dedim kendi kendime.

Düdüğü öttürdün mü, işler istediğin gibi yürüyor. Sonra anladım birader. Bizde bütün işler düdükle yürümez mi? Vapur düdükle kalkar, tren düdükle kalkar. Araba düdükle durur. Kavgacı düdükle barı ş görüş olur. Hattâ düdüğün sesini duyan kaçar. Bak, şimdi şu meydanda bir düdük öttüreyim, çil yavrusu gibi herkes bir yana dağılır...O zaman anladım, bizde bütün işler düdükle yürüyor.

O gün bugün işte bu düdüğün sayesinde geçinip gidiyorum. Bak, dinine, imanı na başkası na söyleme. Yoksa eline bir düdük geçiren fırlar ortaya. İşe kesat girer. Söylemeyeceğime yemin ettim, ama, yazmam diye yemin etmedim ya... İşte yazıyorum. Simdi benim de sizden bir ricam var. Su söyleyeceklerimi siz de sakın başkasına söylemeyin. Musa'dan ayrılınca hemen bir düdük de ben satın aldım. Taksim meydanında bir düdük öttürdüm. Gelgelelim, hiç kimse düdüğe aldırış etmediği gibi, ilk öttürüşte beni yakaladılar. Ertesi gün de gazeteler «Sahte müfettiş yakalandı », «Kendine polis süsü veren biri tutuldu» gibi benim için yazmadık söz bırakmadılar. Oysa, Tanrı bilir ya, düdük öttürmekten başkaca hiç bir suçum yoktu. Ondan sonra anladım ki, bizde düdük geçiyor geçmesine ama, öttürmesini bileceksin. Benim gibi, düdüğü öttürürken, elin ayağın titrer, öttürsem mi, öttürmesem mi diye kuşkuya düşersen hapı yutarsın. Benim de sizden ricam, düdüğün nasıl öttürüleceğini başkaları na söylememenizdir.

Yoksa düdük, öttürmesini bilen için çok işlere yarıyor.

30 Ekim 2008 Perşembe

Beyaz Atlı P..sler

Her durum kendinde çoğalır.

Her P...s ise bir başkasının umudunu köreltir.

İşte bu yüzdendir ki özgürlük çok farklı bir olgudur. İnsanlar temelinde anlaşıldığı gibi değil, anlaşılamadığı ölçüde algılanmaya itilir. Bu yüzden birinin özgürlüğünün sınırında, diğerinin özgürlüğü başlar söylemi; tamamen sınıf farkına düşkünlerin sanrısıdır. Çünkü gerçek asla bu kadar sığ değildir.

Özgürlük bireyin düşüncesi ile hep mevcuttur. Gerçek ise işte bunun sembolik halidir. Kişinin tecrübe, algı, anlatabilmesi ve bireysel düşüncesine bağlı olarak kategorize edilebilinir. Bu yüzden, bunu başarmanın tek yolu sözcükler ve kelimelerdir. Eğer birey sözcükler ve kelimelerle bireysel serbestliğini elde edip, sözcükler ve kelimelerle dünyayı değiştirebiliyorsa. İşte o zaman:


Beyaz atlı p...sler iktidara geçemeyeceklerdir.



Özgürlükçü dört ayaklıdan sevgiler...

2 Eylül 2008 Salı

Sessiz Haykırışlar - Perde 1 -

Dillendirmek istediklerimizi, genelde resimlerle ifade edeceğiz bu dizinimizde.














Resimlerin sahiplerini tam isimlerini bulamadığım için yayınlayamıyorum. Bu durum için özür dilerim...

29 Ağustos 2008 Cuma

Wanted!


Dünyayı istiyoruz! Hemen şimdi istiyoruz. Onların silahları var. Biz ise daha kalabalığız. [ James D. Morrison]

18 Ağustos 2008 Pazartesi

O/labilme Aşkı

İnsan inandıklarıdır.

Neyin sevdasına düşmüşseniz, tutulduğunuzsunuzdur. Yeri geldiğinde olmak istediğinizi inkar etmeye kalksanızda. Siz kimi zaman;

bir zengin

bir patron,

bir yönetici,

bir mesih,

bir peygamber,

bir tanrı görünümde sıradan kişilik)lersiniz.

Sorununuz sadece yönetebilme aşkı.

9 Ağustos 2008 Cumartesi

Duydun mu lan Kafka'nın pornosu varmış!

Hayat'ta insanlar dedikoduya ne kadar meraklı değil mi.

Geçenlerde sanal ortamda dolaşırken bunun öyle bir noktaya geldiğini gördüm ki, dehşete kapıldım. Okuduğum haber Franz KAfka üzerineydi. Evet buraya kadar gayet normal görünen bu durumun beni dehşete düşürmesindeki asıl sebep bu mütevazi ama derin bir dünyaya sahip olan yazarın özel yaşamı ile ilgiliydi. Haber şöyleydi:

Kafka'nın da pornosu varmış!


Ünlü yazar Franz Kafka' ya ait olduğu iddia edilen pornografik içerikli resimler tartışma yarattı. Resimler, Londra' daki British Library Oxford' da saklanan Kafka' ya ait günlüklerin içerisinden çıktı.

Resimleri, gelecek ay piyasaya çıkaracağı kitabında yayınlayacağını söyleyen Kafka uzmanı James Hawes, "Bunlar Kafka’nın insani yönünü ortaya koyuyor" diye konuştu.

Acaba merak ediyorum?

Kafka' yı normal yazılarından bile anlamayan kişiler, onun özel yaşamından, yani uzuvlarından mı bişeyler alıp hayatlarına dair yargılar getircek merak ediyorum. Magazin denilen ve hala ne olduğunu bir türlü anlayamadığım bu tür neden bu kadar insanların ilgisini çekiyor?

Bu sanırım sosyologların çok kolay bulacağı bir olgu.

LiberterKedi