21 Ocak 2011 Cuma

yetimsiz düşünceler korkusu

...ürpermiyorum yaşam senden. seninle birlikte yaşamaktan. eğer bu kentte becerilen hayallerim, fahişeleştirilen yaşanılmaya başlanmış umutlarım olmasaydı, telefonla sevdiğimin sesini hissetiğimde mutlu olamazdım. ilk golüm. ayaklarım yere değdiğinde nefes almanın bu kadar zor olduğunu, gözlerimi yakan oksijen etkisiyle anladım.  istemek ve boya kalemleriyle hayatı palyaço etmek: başarı tencere hacimli bir yaşam arzusunda olmamakla başlar. her ümit bağımlı hale geldiğinde, hayat yaşanmaz bir bünyede yetişmeyecektir.

19 Ocak 2011 Çarşamba

hipotalamussuz bir dün

ruhumun delik deşik, dejenere olmuş kılıfını çıkartıp, gökyüzüne doğru tuttuğumda şefaflaşan hayallerin ardında yaşadığımın farkına varıyorum. her acının 31 kere maşallah ibaresi olması oldukça ironik bir telafuz.

beş yüzyıllık bir telafuzun "nasılda evrim geçirip, dinsel duvarlarla toplumdan soyutlandırılması gerçekleştirilmiştir "denilirse bu ancak ve ancak yerleşik yaşamla olmuştur diyebiliriz. mülkiyetçilik hırsızlıktır denilir. bu çok klişe bir kelam gibi görünsede gerçekten mülkiyetçi zihniyet yüzünden dünyanın hegemonyası bozuluyor. bu sistemsizlik bizlerin deformasyonunu oluşturdu. susmak çaresizlik değil, insanca yaşamı kaybetmemek için oluşturulan bir eylemsizliktir.

kim beni kimyon kokulu annemin çorbası kadar sıcak ve samimi olarak kaldırabilir derlerse size işaret edeceğim., ufuk noktasındaki inceliktir derim....

kederin belinde kemer olmak...

10 Ocak 2011 Pazartesi

patagonya'nın tutturgaçları

hepimiz kaderimizin üzerindeki günahlarımızı sıvamak için, çamur atarız başkalarına. bunun anlamsızlığı içerisinde hatalarımızı o kadar fazla tekrarlarız ki bu süreç belli bir zaman sonra kendi halinde bir morfine döner. 

ölüm soluksuz içilen bir su kadar kolay akar boğazdan. miden kasılır. vagus sinirin uyarılar gönderir. yüzün morarsa da sen inatla işine devam edersin. işte ölüm, böyle arzulanır bir şeydir.kurumuş et parçaları gibi askıyız bedenimize. 

kargalar uçar maviliklerimizde, akbabalar siperlerde dört gözle mevzilenmiştir. hazır ol!

ben eteneden düştüğümden beri yürüyorum. topuklarım 8 aylıkken çatlamaya başladı. dünyaya ağlıyorum durmadan. aynalara tükürüp, dünyaya burun kıvırıyorum. ben kendi üçyüzaltmışımda yaşıyorum. bencilliyetin boğuk sesi bu. 

tırnaklarımı uzatacak kadar vakitsizdim ben. kalamışta kahvehanenin önündeki çınarda, çok hayal gömdüm. gölgelerim hep değişik boylarda olmadı. güneşe  dik durmayan göğüslerin arzusunu hep yarasanın bakışıyla algıladım ben. keşkelerim hep ölüydü. aydınlıklarım ise bir ara iki karanlıkta doğdu. 

ses sussuz bir devenin çölde dört nala koşabilmesi kadar hızlıdır. dünya aşıladı umutlarınıtopraklarıma. kadınsal bir estetik. kapitalist bir imge bu. koş-tut-sat koşulların tezatlığına sıkışmış sevişgenliktir bu...

kul giderse, tanrı kalmaz.
katl-i vacip ölüm bağır!

arzular, yaralanınca kanar avuçlarına. kalma git uyruğuna. kopar bu oportünist diyardan kendini. gölgen değişimlere girmeden ağla. ruhunu vaftiz et ve arın. sus kulaklarına. bağır diyarlara. isyan sessizlikte beis,karanlıkta zarif durmaz. biriktirdiklerini bozdurmanın kısa çekişmeleri bunlar. içselleşen günahların en kaşar halinin piyonlarıyız biz. sistemin kevaşesi insan. zevk için sevişen totoliter dilleri koparmadıkça unutmayın ki hepimiz bu düzenin supportlarıyız.

patagonya'nın supportları - 1

1 Ocak 2011 Cumartesi

çöplükteki boya kalemleri çizimleri...

bir başlangıcı olması gerekiyorsa şöyle başlar hayat söküklerim:

vivaldi hayatını, bir yetimhanede öğretmenlik yaparken, bestelediği parçalar ile insan ruhuna dokunan duyguları, tüm enternasyonelde yaygın kılarak sürüdü. bunda başarılı olmasındaki sebep ise sadece bilinç ve duyguların sentezi parçalarında hakim olduğundandı. bence bu noktada insan yüzbinlerce yıl görmesine, hissetmesine, duyumsamasına karşın kendi ölümüne alışabilmiş olsa hayatı daha iyi yaşayabilecektir..

yaşam sadece kendi sınırlarında yaşayanların hükümdarlığında olduğundan, çekilmez hissediliyor. 

inatla insan bir çocuğun direnişci, asi, savaşcı ruhunu kirletmeden yaşamalıdır. çünkü bizler onlardan bu dünyayı vesayetle aldık. geleceğe yaşanılır bir dünya bırakmak bizim yaptığımız bir şey değil...onların bize bıraktığı bir mirastır. bu kudretli davranışı her bozan toplum gazaba uğrayacaktır.

şimdiki zamana dair tek bir tümel anekdot kediden kopar gelir: 

"...ürpermiyorum yaşam senden. seninle birlikte yaşamaktan. eğer bu kentte becerilen hayallerim, fahişeleştirilen yaşanılmaya başlanmış umutlarım olmasaydı, telefonla sevdiğimin sesini hissetiğimde mutlu olamazdım. ilk golüm. istemek ve boya kalemleriyle hayatı palyaço etmek. başarı tencere hacimli bir yaşam arzusunda olmamakla başlar.kalk."

çöplükteki boya kalemleri çizimleri...

Susmalarına İzin Verme(!)

7 Aralık 2010 Salı

mimlenmemiş acılar

"acı: afrikadaki akbabanın dimağını renklendiren bir deri bir kemik kara tenli, kara bahtlı çocuğun hayatıdır. acı bedeninin yanı sıra kişiliğini de başkalarına göre şekillendiren süngerimsi hermafroditlerin hayatlarıdır. kısacası acı tanrısı olamadığınız hayatlarınızın terazisidir."


Not: bu mim listemdeki tüm dostlarıma gitsin. sorum: acının tarifi nedir sizce?

2 Aralık 2010 Perşembe

yanılsama paradosi

kötüyken özgürsünüzdür. 

herkesin iyi diye nitelendirdiği bir olgunun olması, şizofrenik bir yanılsamadan başka birşey değildir.  hayat sadece bir yorum düzmecesinden başka bir şey değildir... 

iyiydim: çünkü kötüye dahil olmamak için hep yasak olanlardan uzak durdum. horlandım, aşağılandım, ezildim, dışlandım ... 



ama bir gün değiştim. 

ihanet ile kötü diye yad edilen herşeyi inatla yapmaya başladım. o günden sonra herşey değişti...

sevildim, hoş karşılandım, imrenilen bir hale büründüm...

aşık oldum; aşk beni uyumlu ve erdemli biri yapıp çıktı.

artık alkışlanıyorum.
yanılsama paradosi bu.

16 Kasım 2010 Salı

(e)dipsiz kuyu...

her insan kendisinin dipsiz kuyusu....

zaman içinde ilerleyip bulantı dolu bir hayat idame ettiriyor.

yaşam,

bunaltılı bir geviş getirmeyle birlikte, kendini tükürüyor etrafına. tecrit ettiği düşünceleri onun hayati döngülerini belirliyor, kendisine dayatılanlar ise; yenilenme niyetinden çok öte bir uklalalık sürecini sürüyor...

toplumsal koyunluk...

ümitlerinin beklenmedik yüz buruşturması, namık kemal' i salık veriyor:

"...hayalle yaşayanı bir kere, hayalsiz yaşayanı bin kere"

...acı beklemektir. yaşamınla karşılaşıp kendi içine düştüğünü görmek, ızdırapların en büyüğüdür. 

kuyu, gördüm.

26 Ekim 2010 Salı

makyajı ölümsüz kılan sınıf sevdasıdır

 
 
 
sınıfsal toplumlarda, bilinçsizlikle desteklenen sınıflı toplum yapısının canlı kalması, hiyerarşinin işidir. tahaküm bunu gerçekleştirirken, elindeki metalar çok temel, bilindik şeylerdir. başta yalan söyleyerek gerçeklere çamur atar. gerçekler yalanlarla sıvanır. bu siyasi otoritenin yarattığı kaostur. insanlar çakallaşarak, gruplara ayrılır. birbirlerini anlaşabildikleri / anlaşamadıkları veya başka sınıflandırmalarla ayırt eder. bunu çeşitli katalizörlerin etkisinde kalarak daimi kılarlar. biraz daha açarsak olay şu eksende gider:  ....din oyun hamuru haline getirilerek insanların ayrışması sağlanır. paranın ölümsüz olduğu dayatılarak, antropolojik insan gelişimi değiştirilir. hiyerarşinin oluşumunu bilmemek bilinçsizliğin aleni ifadesidir.

sonuç: makyajlanmış düzgün toplumların içlerindeki çürmüşlük futbol ile, televizyondaki imitasyon yaşamlar ile, apolitik birey formu ile gizlenmektedir. bu da ebedi bilgisizliği doğurmaktadır.hatta bilimsel gerçeklerin bile yalanlarla sıvanması aymazlığına kadar gitmektedir.

24 Ekim 2010 Pazar

küfür bir saldırıdır

"küfür bir saldırıdır".. der cemal süreya.

şair eşref kullandığı beyitlerinde bir hayli hakaret eder tahakküme. toplumu koyun edip, doğruları değiştirmeye çalışan, çürümüş erkil zihinlere isyan eder. sözcüklerindeki derin küfürlerle birlikte. yargılanır. ama otuz iki dişini gösterip, popülist bir gaye yürütmemiştir. neyzen tevfik ise onun yoğurt yediği tas ile besteler yapar, çarpıklığa en güzel sövgülerini dizer. hiç bir satırı zamanda buharlaşmaz. hakarettir diye tahakkümce yargılansa da fikirleri insana batmaz. çünkü bir edebiyatı doğurmuştur bu topraklarda. can yücel halkın yaşamını öykünür, imgelerde metaforlar giyindirir. kendi üzerinden, halkın çiçekli diliyle. küfür "halkın dik duruşlu yontusudur"...der ve yazılarının arasında gebelendirir düşünceler oluşturmak için. yargılanır. otorite tarafından.

bu insanlar bir retorik gerçekleştirir. yadsınamaz. ama üç kelimesinden beşi küfür olan da bu yazıdaki manayı da, ironiyi de kavrayamaz.

sonuç: bunlar zihin parçaları içerir. insanı düşündüren / düşünebilen insanların parçalarıdır. batmaz. kimseye batırmak içinde uğraşı seviyesizliğine indirilemez. çünkü küçük insanlar insanları dert edinmişken, büyük insanlar olayların vahametini dert edinmiştir.

(bkz: yağın suyun üzerine çıkması suyun ezikliği değildir)


toplum koyunun suçu

başkalarının bilgisiyle bilgin olabilsek bile, 
ancak kendi aklımızla akıllı olabiliriz.

her hacime göre şekil alan bir güruhun bulunduğu toplumlar, virütikleşmiştir. yeni nesil bilgin olma imitasyon konuşmalar...

sessizlik toplumsallık suçudur....

14 Ekim 2010 Perşembe

yaşama(ma)ya

gün 

geceye
dolanarak,
beklentileri 
çok ötelere bırakıyor...

ağlayan yürekler
-in puslu gölgeleri 
geride. 

kokmuş
onca yaşamın iğrençlikleri
tüm genizleri işgal eylemiş.
sen,
sen olmanın 
uğraşısında
-sındır.
kimi ne ne
yaşama etiği

24 Eylül 2010 Cuma

üstel yapaylıklar

biz kaderimizi, topuklar altından sıyırarak gökyüzüne arş ettiren acayip yaratıklarız. düşüncelerimiz körelmiş ve git gide yok ediyoruz dünyayı. ölmeli düşünmeyen insan. evet. yarattıklarımızın kölesi, yarattıklarımız kulu varlıklarız. biat etmeyi seviyoruz. köşeye sıkıştığımızda arkasına sığınmak için birçok sebep bulabiliyoruz. bu korkuları yaratmışız. çünkü yüklediğimiz farazi imitasyon ilahelerimiz sesizce herşeyi üstleniyor ya da bize direnç göstermeden herşeyi kabul ediyor. 

dogmaların batısında mekanikleşen insan profili. doğunu unutursan köleleşirsin, köle kalırsın.

16 Eylül 2010 Perşembe

siste

cenazemin marş sesleri doğanın tınısı olsun...

insanlardan uzak, bedenimi yağmurlar yıkasın.

sessizlik ölüm değildir.

10 Eylül 2010 Cuma

israfil senfonisi

yaşamınızdaki deneyimleriniz adımlarınızın yere vurduğundaki çıkarttığı tonu belirler. bu deneyimleri belirli süzgeçlerden geçirerek, payelerle oluşturanlar, genellikle oturaklı ve hayatı geriden izleyen kişilerdir. bu kişiler maalesef toplumun genelinde bulunmazlar. onlar, genel bir şizofreni bataklığında çırpına dururken sadece diğerlerinin oluşturduğu dalgayla, dibe doğru sessizce sürüklenirler.

bunun sebebi ise toplumsallık.

dayatılan uygulanması beis olan davranış ise, genel doğrudur sanrısıdır(!)

toplum olma ihtiyacı, yalnız kalma korkusuyla insanların, bünyesinde güdülenmiş bir şeydir. hiyerarşide bu bünyeyi sağlamlaştıran en temel afyondur. sineklerin tanrısı kitabı ya da filmini izleyenler aslında buradan çıkartmak istediğimi az-buçuk anlayacaklardır.

....

yaşam koşullarının getirdiği hiyerarşi basamaklarında, sert topuk darbeleriyle hızlıca ilerleyen şizofren kişiler tehlikelidir. bunlar toplumun afyonunun dozuna katalizör etkisi yaparak, hiyerarşiye destek olurlar. toplumsal çürümenin en belirgin etmenleri arasındaki argümanlar ise şunlardır: " ...yalan, dedikodu, ikiyüzlülük, eziklik ile kişide oluşan yapay faşistlik, tahakküm etme ihtiyacı ile oluşan şizofren kişilik...." ... gibi etmenler bizim en temel medeniyetsizleşme ürünleridir.

çürüyor ve git gide boktan bir hal alıyoruz. yaptığımız ise kollarımızı açarak kendi merkezimiz etrafında dönüyor, parmak uçlarımızın izdüşümünde çizdiğimiz dünyamızın sınırlarında sadece ve sadece: " ...bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın"...diyoruz.

toplumsal sessizlik bu topukların, dişillere veya erillere bırakılması sonucu arafta durup, kimsenin sorgulayamaması sonucu süreğen bir israfil senfonisidir.

anlayana.

- israfil' in senfonisine kulaklarını tıkayan araftakiler, kerberos'un dişlerinde paramparça olun.

21 Ağustos 2010 Cumartesi

özlem

her gecenin örtüğü günahkar dünya da iyi bir umut düşlerine düşer. susar ağlarsın. içkin içkin, sesizce haykırırsın. bekler durursun. cümleler tamlamaz onu anlatmaya. en haz alınan yarandır. yalnızlığında mazoşizme dönüşür. susarsın. karanlık düşlerinde, uzaktaki deniz fenerindir. hızla kulaç atarsın ona. yaklaştıkça uzaklaşır. bıkkınlık geldikçe sana doğru yaklaşır. kara gözlü zeytin güzelliğinde olsa da yüreğindeki pırıltıdır umutlarına. yalnızlığına bir kötektir onun hayali. savaşmak onun varlığıyla yaşayabilme sanrısıyla palazlanır. 

gerçek anlam ise onun içindedir. umutlarına mülkiyet açacağı düşünceleridir. seni böyle kuş yüreğine mahkum etmesi sırf bundandır. 

bekle, 

geleceğim. sana daha fazla, seninle dolmuş olarak karşında duracağım. ve kopartacağım bu günahkar yer küreden seni. umutlarımıza, hayallerimize doğru...

eylül özlemim. 


11 Ağustos 2010 Çarşamba

dünyada her şey iki adettir

dünyada her şey iki adettir. düşüncelerimiz ikiye ayrılır: iyi ve kötü. iki gözümüzle iki türlü şey görürüz: güzel şeyler ve çirkin şeyler. iki elimiz vardır. sağ el vurur ve kötü işler yapar; sol el kalbe yakın olduğundan iyilik doludur. iki ayağımız vardır: biri bizi yanlış yollara götürür, diğeri doğru yola yöneltir. evet her şey ikidir.

letakots lesa - pawne kabilesi

9 Ağustos 2010 Pazartesi

danimarka medeniyeti



vikinglerden beri 1000 yıldır süre gelen insanlık dışı kültürel medeniyet görüntüsü.

wilhelm reich

 
 
dobrzanica doğumlu ünlü psikanalist. freud' un öğrencisidir. bir çok psikolog/psikanalist gibi freud' a bok atmak yerine, onun tezlerini daha ileriye götürmeye çalışmıştır. 1927' de alman komünist partisinde görev alarak emekçi mahallelerde, işçiler için ücretsiz bakımevleri kurmuştur. toplumsal tedavilerde gönüllü çalışmalar yapmıştır. reich'in en önemli saptamalarından biri: "...medeniyetin içerdiği cinsel gelişimin, bireyler üzerindeki etkisi; toplumların oluşumunda iskelet görevi üstlendiğini" söyler.
 
bugün kü sakat ekolojiyi incelediğinizde yadsınamaz bir gerçekliği orttaya koymuştur. 
 
ayrıca: aile yapısının temelindeki gelişim ile burjuva sınıfının karakterinin yakından ilişkili olduğunu söyler. sistem içerisinde var olan kadının üzerindeki baskının, temeline, erk' i yerleştirir. bunun kırılması ise örgütlü mücadelededir savunusundadır. psikolojik olarak sağlıklı ve sağlıksız bünyelerin, sınıfsız toplum ile sağlanabileceğini açıklar. bundan öte freud' a ek olarak; "...cinsel özgürlüğün bulunmadığı bir uygarlıkta, insanlığın büyük bir stres içerisinde gerginlikle yaşayacağını söyler."
 
bu gerginlikle, bugünkü modernist, libidosu yüksek, savaşçı toplumların arasındaki çatışkılara mükemmel bir çıkartım yapar reich. 
 
kısacası reich'i okurken, yaşamınızın aynası olduğunu hissedeceksiniz. bu kadar rasyonalist, güzellikte çıkarımlarda bulunan, psikanalisttir wilhelm reich.

8 Ağustos 2010 Pazar

post-modern köle

toplumsal ayaklanmanın günümüzdeki hali sakatlaştırılmıştır. 

daha kötü olanı; bu ülkede her şeyi çok bilen, sanal aktivist hareketlenmeyle new age isyanlar doğurmuştur. tam bir tahakküm isteği isyan. bu eylemsicik, gerçeklikten uzak toplumsal koyunların yaratılmasında etkin bir rol almaktadır. herkes acayip bir sanrıda. "bak kapitalizmi internetten çökertiyoruz". ya da "bak nasılda sistemi çürütüyoruz"...diyorlar. evet uyandırma adına insanların ulaşamadıklarına ya da dayatılanların acaba doğru olup, olmadığını irdeleme adına güzel metaları mevcut sanal dünyanın. ama bu farklı bir kişilik bozukluğu. acayip ciddi bir sorun bu.ulan nasıl bir şuursuzluk ki insanlar şunun farkında olamıyor: "popüler neşriyatlar dayatmadır"...değil de nedir?

bu uyuşturulmuşluktan öte geliyor. geçmişimizin ve günümüzün popüler uyuşturucularının yanına eklenen internet ciddi bir kıran toplum yaratmıştır. internet tahakküme köpekleştirilmiştir. nasıl mı, şöyle: denilene bak

- sanaldan ses duyururuz. 

duyurursunuz hocam. ama onlar istediği için bunu duyurursunuz. oturduğun yerden değişim yapmak, acayip bir uyuşturcunun halüsünojik etkisidir abi. hemde kapitalizmin metalarını kullanarak değişim yapmak. onları kullanırkende, anarşizmi evcilleştirilmiş bir fino sanarak değişim yaptığını söylemek, zır cahillik. ulan kapitalizm sizi anüsünüze kadar ele geçirmiş. oksimoron tayfa.

gidinde önce sokaktaki sizin özel yaşamınıza kadar izleyen kameralara direnin, açlık sınırının sınırsızlaştırılmasına çözüm üretin. heslerle doğanın anasını belleyen sisteme karşı yaşama hakkınızı savunun. üçüncü dünya ülkesi olan topraklarınızda, köle gibi çalıştırılıp, insanlıklarını yitiren silikozis hastalarına yardım edin.

...fazlasını yazalımda, yazalım neye fayda. edilgen gergedan, burnundaki boynuzuyla kendini soluyor. yazık.

kısacası: asosyallik ayaklanmayı değil, köleliği doğurur. ama biline.