30 Mart 2009 Pazartesi

Kim(MİM)


Yine Mimlenmişim.

Mimlenyen ise yazılarında lirik bir dille, insanların duygularına tercüman olan Ruh Sözcüsü Aydan Atlayan Kedi ablam. Bana yönelttiği soru ise

-BEN KİMİM-

Nasıl başlasam aslında bilmiyorum. Çünkü dünyada en zor iş, insanın kendini anlatmasıdır.-Benim için- Ki okul hayatında biyografilerden sürekli kötü notlar alan biri olarak, bunu sanırım destekledim yaşamım boyunca. Ama güzel bir hattat' ın(Bu kelimeyi güzel yazı yazan anlamında kullandım.) yönelttiği bu soruyu cevaplamanında getirdiği yük, ayrı bir özen istiyor. Bu açıdan da zorlanacağım sanırım. Neyse fazla uzattım. Geçeyim anlatımıma.

Çocukluğundan beri sessiz bir mizaca sahibim. İnsanların arasında dinlemeyi seven, okuyup daha sonra da bunları araştıran bir yapım var. Lise 3' e kadar tam bir futbol düşkünü idim. Düşünün ki futbol takımı seçmelerine bile katıldım, bazı klüplerin. Ama yaşamımda hep bir boşluk vardı. Bunu hep hissediyor ve sorguluyordum. Bu boşluğun ne olduğunu ararken kendi iç dünyamda. Lise 3'te futbolun bana göre olmadığını anladım, adeta bir uyuşturucu gibi kopamıyacağımı sanarken bunu yıktım. İki tane abimin aralarında geçen kültür&sanat sohbetlerinde, onlara kulak kabartarak başardım. Hayat' ın tüm zevkleri içerisinde futbolda olsa. Bunun yanı sıra daha büyük bir olgu vardı. Abilerimin diyaloglarını dinlediğimde ise okumak ve araştırmak olduğunu anladım, yaşamımdaki boşluğun temelinde. Yaptıkları diyaloglarda bana bunu öğütlemişlerdi. Sözlerimin yetersizliği, futbol ve çevresel etmenlerle körelmiş zihnimden utanmama sebep oluyordu. Onların sohbetlerine pek katılamadığım için. Böyle düşünmeme sebep ise, kendimi daha çok geliştirmem ve okumam gerektiğini anlıyordum, o diyalogları dinlerken. İşte o zaman felsefe ve sanatı buldum. Bir öz eleştiri ama geç bir tanışmaydı. İlk okuduğum kitap ise Victor Hugo' nun Notre Dame'ın Kamburu' ydu.

Baş karakteri Quasimodo beni çok etkilemişti. Üzerindeki baskı, toplumun onu dış görünüşünden dolayı dışlaması, Frollo'nun onu kullanması ve ölümü gibi etmenler beni silkelemişti.

Bu romandan yola çıkarak insanları hep izledim. Çevremi süzdüm, etrafımdakilerin yaşayışlarını, birbirleri ile olan ilişkilerini, kimlik arayışlarını ve sevgileri gibi psikodinamik hayatlarını/hayatımı incelediğimde: İnsanoğlu olarak bizlerin çok acımasız, gaddar, hain, geri kalmış canlılar olduğumuza salık verdim. Bu kötüydü belki, ama pencereden dışarı kafamı çıkarttığmda, hep yaşanılan olumsuzlukların temelinde insanlar olduğunu görünce, bu hataların toplumca görüldüğü halde düzeltilmediğini kanıksayınca, topluma karşı oldum.

Kitap okudukça, yaşamımı sürdükçe, bulunduğumuz sürecin, bireysel aydınlanma düzelebileceğini düşündüm. Bu açıdan kendime Liberter dedim. Yaşamımda bazı olayların cereyan etmesi ile, onları da unutmam gerektiği için. Kendime Liberter Kedi dedim.(Kendiler nankör'dür bağnazlığına dair olarak :) -Gerçekte asıl olan, bunu söyleyenlerdir nankör olan-). Bunlara bağlı olarak araştırmaya, okumaya, yazmaya bağlandım. Ne kadar doğru yapıyorum orası tartışılır. Ama eleştirleri dinleyerek, kendimi geliştirimeye çalışıyorum. Önyargıların mikrobunu kendi antikorlarımla yenip, kendimi özgürleştirmek adına, bu üç temel olguya müptelayım. Kişisel düşüncemde;

İçerisinde bulunduğumuz bu bencilliğin. Kültür&Sanat mayası ile yoğrulan bireyler olursak. Ya da çocuklarımızı bu şekilde yetiştirirsek bence kurtuluş mümkün. Çünkü o zaman herkes düşünebilecek. Yaptığı herhangi bir kötü şeyin getireceği sonucun zarar&yararlarını tahmin edebilecek.
Bu açıdan kendimi kültür&sanat açı, kitapları ekmek olarak görek obez bir adamım. 25 yaşında, dünyada yalnız olmayan bazen yalnızlaşan bir adamım- Sevdiklerimden bile uzaklaşmam, sadece benim tercihim oluyor bu zamanlarda -

...emanet bir Dünya' da(Çocuklarımızdan miras olarak alınmış olduğu düşüncesindeyim çünkü) yaşadığını bilen, bunun yükümlülüğünün farkında olan biri olarak, düşünerek yaşamayı yeğleyenlerdenim. Bunu bazen titretip, sekteye uğratsamda, kimi zaman vazgeçmeyi düşünmeye zorlansamda. Yaşamım boyunca birey olabilmek ve çocuklarıma / çocuklara yaşayabilecekleri bir dünyanın bırakılabilmesi için uğraşacağım.

Kısıtlı bir yazı ile ben buyum / böyleyim, böyle olabilmek için savaşıyorum kendimle diyebilirim. Ne kadar başarılı olabileceğim bilmiyorum. Hiç kabullenemesemde, bu çevremdekilere de bağlı.

Fakat kısa zamandır blog dünyasında gördüklerimle, şöyle düşünüyorum; Blog dünyasına girince, gerçekten yalnız olmayıp, aynı insanlarında mewcut olduğunu gördüm. Buna en iyi örneklerden birininde Fulya ablanın ve diğer listeme aldığım blog sahibi dostlarım olduğunu söyleyebilirim.

Berbat bir imgelemle ben buyum diyebilirim özetle, ama en objektif bunu çevremdekiler dillendirir bence :)


Buna bağlı olarak bu mim: Üstad vladamir - persona noN Grata'ya - Onlar'a - Birikenlere - Karanlık Senfonisi'ne gitsin :)

Dostlukla...

2 yorum:

a. dedi ki...

Ben de senin gibi yalnız olduğumu düşünüyordum, blog dünyasına girince yalnız olmadığımı yüzümde bir gülümsemeyle fark ettim. Hatta birçoğunun gerçek hayatta neden karşıma çıkmadıkları konusunda içerler buluyorum kendimi zaman zaman...

Mim için teşekkür ederim, aynı gün birbirimize mim yollamış bulunmaktayız:)) Benimki de kendi iç dünyamızla alakalı olduğundan mimini biraz beklemeye almayı düşünüyorum. Tamamen farklı bir ruh hali içersindeyken anlatayım kendimi, üslup değişmiyor belki ama insanın kendini algılayışı zamandan zamana değişiyor...

Aydan Atlayan Kedi dedi ki...

Canım Kedicim iyi ki varsın ve iyi ki böyle pırıl pırılsın. Sakın değişme... Çok çok sevgimle sana...