Günce etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Günce etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Kasım 2009 Cumartesi

Garib-i Domuz



Çürümüşlükle: Çocuklar yabancılaşıyor. Bundan en kötü etkilenen hayali yapılar bile, kendi aralarında yabancılaşarak faşizan bir tavır almaya başladı. Bu temada düşüncemizi geliştirirsek, ciddi anlamda kapitalizmin bizi nasıl bir sınıflandırma içerisine soktuğunu anlayabiliriz.

Yorum'a Açık Çürümüşlük!

12 Kasım 2009 Perşembe

Sanal Dejenerasyon


Değişen yaşam koşullarımız, yeni ekolojiler doğurmuştur. Teknolojik bağlamda bu yeni yaşam alanı sanal dünyadır. Sanal alemde ismimizi oluşturan mahlaslar, sanal kimliğimizin bir göstergesi / bir parçasıdır. O kadar fazla kişilik bölünmüşlüğü yaşamaktayız ki, bazen bu gerçek dışı dünyada, kendimiz olmaktan koparak bir başkası gibi olabiliyoruz. İşte bu kişisel bir bozukluktur. Tümel olarak sanal ortamdaki ciddi problemlerin ismine sanal dejenerasyon diyebiliriz. Ve şöyle açıklayabiliriz: İnternet dünyasında bireyin kullandığı ve / veya aktif olduğu alanları, iletişim sürecini, aktif yararlandığı araçları bozguna uğratmasıdır, sanal dejenerasyon.

Bunu bir kaç kategori altında incelediğimizde, aslında oldukça ciddi bir sorun yumağı oluşturduğunun bilincine erişebiliriz. Bunları edebi anlamda tutun, sosyolojik anlama kadar çok geniş bir yelpazeye doğru yayılacak şekilde açabiliriz.

Örnek vererek anlatmak istediğimi betimlersem, şunu diyebilirim:

Edebi Anlamda: Buna örnek olarak üzerinde yaşadığımız bu coğrafyada, genel olarak konuştuğumuz dil olan türkçe' nin dejenerasyonunu gösterebiliriz. Türkçe kullanan bir bireyin sanal ortamda "ş" yerine "sh", "ç" yerine "che", "k" yerine "q" vb... örneklerin kullanılması dilimizin sanal ortamdaki dejenerasyonuna örnektir.(- oldukça popüler bir örnek olmasının yanında, burada milliyetçi bir edanın dışında; bir dilin doğru ifadesi vurgulanmaktadır. hata yapabiliriz ama tekrar eden bir hata zincirine dahil olursak bizler çürümenin katalizörü oluruz.-)

Sosyolojik Anlamda: Bunuda yine çok genel ve basit bir örnekleme ile açıklayacak olursak: Toplumda gayet resesif bir halde olan bir bireyin, sanal ortamda klavye başındayken kurduğu site üzerinden üyelerine tahakküm(otorite kurması). karşısında tanımadığı bir kişiye sırf onunla ters düşütüğü için küfür etmesi ve / veya hakaret dolu sözler söylemesi toplumun git gide nasıl bir kişilik bozulmasına uğradığının örneğidir.

Bilimsellik Anlamında: Yine bunu da sıradan bir betimlemeyle örneklendirecek olursak: Bir olayın gerçekleri üzerine, bir çok yorumun olması, gerçek olup / olmadığı tespit edilemeyen fotoğrafın(fotoşop ile yapılmış resim ve fotoğraflardan bahsediyorum)bulunması. Herkesin bunların doğru olduğunu zannederek başkalarına yayması, bir konu üzerinden sanal ortama aktarılan bir makalenin yorumunun gerçeklikle ilişkisini araştırmadan, sırf kendi görüşünü örtüyor diye bireyin onu kendi yorumuyla birlikte sanal platformlarda kullanması ve bunların toplum tarafından da kabul görmesiyle yorumlar gerçekmiş gibi savunucu bulmaya başlıyor. Bu bilimsel kirliliği beraberinde getirmesiyle birlikte, bilgi dejenerasyonunuda doğurmaktadır. Öyle ciddi sorunlardır ki bu yalanlar, adeta tertemiz bir suya bir şişe mürekkebi dökmeyle, suyun renginin değişmesine benzer. Hızlı ve derin bir şekilde değişime sebep oluyor.

Cinsel Yaşam Anlamında: Kapitalist çıkarlar ile, porno sektörünün istenen / istenmeyen aşırı büyümesiyle birlikte, ne kadar önlem alınmaya çalışılsa da çalışılsın. Bireylerin sapkın huylarının dizgin altına alınamaması ve oluşan yeni tüketimler isteğinin, bireyin cinsellik pedagojisi düzeyinde düzgün gelişmemesine ve farklı eksenlere sapmasına sebep olan bir dejenerasyonu oluşturmaktadır. Bknz: Pedofili

Bu örnekler arttırılabilinir...

Ve unutulmamalıdır ki bugün geldiğimiz noktada, aktif olarak kullandığımız sanal ortamın dejenerasyona / bozulmaya / yozlaşmaya uğramasına sebep bizleriz, bu bizim tercihlrimizdendir. dolayısıyla engellemenin en basit yolu düşünebilmektir!

25 Ekim 2009 Pazar

4 Ekim 2009 Pazar

kOYUNlaştırılmış Birey!

boğaza tecavüz...

...biz çok akşamları, bu filmin seyircisiydik.

Boğazın apışarasında gidip gelen gemilere seyirci olmak....bir nevi bizim libidomuzu da düşürüyordu. - ulan bi ben mi düşüncem dünyanın geleceğini...- geçirirdik günü işte, koy götüne hayatın bebek sahilinde. Şarap şişelerini okşayarak, yaşadıklarımızın iğrençliğini avuçlarımıza kusardık dostum...

...işte isminide, "yan gelip, rahat rahat yatmak" koyardık, bu boktan kuklalığın!

dil ile söz / düşünceyle de eylemi böyle fahişeleştirdik...

...dilimizden sözcüklerimize fışkırmış meni gibi, yapışkan ve kaygan düşüncelerimizin ardında duramayacak kadar cesaretsiz(iz). Düşüncenin, o eşsiz doğurganlığını; onun yumurtalıklarını, değişimsiz ideolojik tabularımızla bağlayarak katlediyorduk. Ardından, her ona yaklaşmamız ile bize fısıldadığı bakireliğini. Dilimizle yalayıp, salyamızla kirletiyorduk. Bunun temel anlamı ise koyun olmamızdandır. Bu yüzden yaşamasın koyun toplumlar...!

14 Ağustos 2009 Cuma

Susmamak Gerekli!

İstediklerinizden korkmalarının sebepleri var.


Yaşattığınız bu zamanda yok ettiğiniz geleceğiniz, sizin için birer toplum bombası halini almıştır. Fakat sizlerin spekülatif sistemlerinizin zayıflığını, sağlamlaştırdığınız halüsünojik etkili düşünceleriniz onları uyuşturmuştur. Cezalar bu yıkımın cellatları haline gelmiştir. Bu yaptırımlarınızın getireceği ise, dönemlik zayıflıklardır. Bu damarın istediğiniz yerini bağlayın, kangren edin, içerisinde bulunduğu uzuvu, kesin atın o uzvu, fakat engeleyemezsiniz bu fikir şahlanışlarını.

Düşüncedeki tahakkümsüzlük, her zaman bir yerde kendini kalıplara sokmaya çalışan otoritenin, koltuğunu sarsmaya devam edecektir. Bedeni lime lime edilip, yakılıp, eritilse de bireyin özgürleşmesini fısıldayacaktır her daim. Süreç bu yüzden engellendiği kadarıyla daha da güçlenerek geri gelecektir. Her katliamı sonrasında gönderilmesi ile, insanın bünyesinde bıraktıklarıyla onu şüphelendirecektir.

Bu noktada konu ekseninde ki bireye düşen görev, bu şüphe argümanını iyi değerlendirip aydınlanmaktır. Çevresinin baskıcı, bağımlı, yasalara köleleşmiş halde yer alma, karanlıklardaki durgun olması yönündeki telkinlerine kulak asmaması gerekiyor. Bu zincirleme uyuşturma süreç silahlarını aştığında, ruhunu sanatla, bilgiyle, felsefeyle, sorgulamayla besleyecek ve başedemeyeceği hiç bir sorun kalmadığında. Otoritenin ne yapmak istediğini görecektir.

İste bu bize, onların neden korkulara sahip olduğunu gösterecektir...

Bu yüzden bu süreçte yapmamız gereken ise: Sorgulamak, düşünmek, tasarlamak, üretmek, tüketime karşıt muhaliflik sürecinde çok yönlü düşünme ile susmamalıyız!

Bitmedi.

Köle!




Beden giydirilmemiş düşüncelerin, toplum için tehlike arz etmesinin sebepleri nedir?


Mülkiyet hakkı ile biçilmiş tahakküm köleliği değil de, nedir bu!

Bunun tehlikeli olduğunu söyleyen bu fikirsizlik ekseninde, nasıl milyonlar sürüklenebilir. Bu sistematik aptallaştırma süreci metaları olan popülerleştirilmiş tv, gazete, iletişim araçlarının ayakta kalma sırasında, artık yıkılmaya başlaması...onların son zamanlardaki üretimsizliğinden görülmektedir.

İnsanları kendilerine bağlamak için uygulanan porno, erotizm, ahlaki bağımlılık konuları, dogmalar, etnik yapılar zamanla bu süreçte tükenecektir. Çünkü birey, aydınlanmaya başladı mı sahip olacağı yoketme güdüsü ile bunları yıkacaktır.
Yıllardır direndiği düşüncenin özgün, özgür yapısını kaplayamaması, onun duvarlarını çatırdatmıştır. Bu çatırdatma uyuşturulmuş bireyin uyanma süreci ile başlayacaktır / başlamıştır.

Aptallık manifestoları ile engellenememesi, bu başlangıçlardan çekinme hali yüzündendir. Formu belli olup, temeli sorgulamaya dayalı sistem gereksinimlerinin, bağdaşmadığı muhtaç toplum yapısı yıkıldığında herkes serbest kalıp kendisi olabilecektir. Biçim verilmiş alçı kişilikler, artık bu kadar yeniliksiz değişimleri bünyesinde barındırmayacaktır. Ve katılaştırılmış özgür irade için her daim savaşacaktır birey.

Bu yüzden otorite için geliştirilmiş anti-tezler, tehlikeli ve yok edilir bir halde görülmektedir bu embesiller tarafından!

Göründüğü üzere, düşünce üzerindeki bu tahakküm korkuyu yaşamaktadır yaptıkları ile...

Böylelikle insanlar uyanmalı ve direnmelidir bireysel özgürlükleri için!

Bitmeyen ses.

21 Temmuz 2009 Salı

Ruh Örtüsü...


....ruhumun yorganı,
neden karanlıksın.
Arasında gizlediğin
duygu ne?

...ses.

cevap:

Ölüm.

-Peki;

...karanlıklar

Neden...

...düğüm düğüm
olupta boynuma
neden
dolanır
sın
ız?

sesime, set olmuş
kelimeler,
neden dilimde
birikir de
çıkmazsınız
sayfalar
üzerine,

...isyanıma görüntü olmuş
yaşadıklarım...
neden
neden
ürkeksiniz
olanları açıklığı ile dile
getirmeyi
neden cesaretle
gerçekleştiremiyorsunuz.

Ses..

Cesaretli Unutma!

Cevap:

Çünkü ruh suskusu; duygusal zihinin, karanlıklar ile kollektif çalışması sonucu insan için gerçekleştirilen, kolaylaştırılmış bir darbedir. Çünkü insan intiharı düşünür.

karşıt fikir...

...eylem süreçte, bunaltıcı olsada MÜCADELE başarıyı getirir.

-duygusallıktan uzak olarak-

LiberterKedi

18 Temmuz 2009 Cumartesi

Gelecek Dönüşümü Ve Çocuklar

Çocukların kişisel gelişimine, biz büyüklerin vurduğu damgaların, ne kadar tehlikeli olduğunun farkında mısınız?


Gelişimsel bozuklarımızın ve şiddetli ezilme pedogojimizin, gelişimimizde yarattığı bozuklukları gen aktarımı gibi geleceğimize taşımamız, dünyanın sonunu getirmektedir.

Bugün kimseler bunun farkında olmak istemez bir tavırdadır: Herkes aile içi şiddeti, sağlıksız koşullarda yaşamayı, yaratılan yanlış ekolojinin berbatlaştırdığı yaşama ortamına, yapılan yanlışlara....3 maymun dramasını oynayarak, daha ne kadar sonunun gelmesi için araç olacak, hiç düşündürücü değil.

Çünkü birazcık düşünebilsek ne kadar kötü bir durumun içerisinde olduğumuzun farkına varabiliriz.

Bu duruma savaş açarız.

Bu yüzden insanoğlu evrilmesini tamamlayamamıştır. Geleceği için yaşamında gördüğü yanlışların telafisini gidermeyerek, bunların tekrarlı bir yapıda ilerlemesini izleyerek düşünemeyen bir hayvan olduğunu göstermiştir. Modifikasyonları ilede bunu daha da güçlendirmiştir!


...

Hergün bir çok çocuk sokaklarda öldürülüyor, ölüyor. Yetişmeleri sırasında düşüncelerine toplumsal kurallar konularak, onları daha da yanlış bir şekilde eğitiyor toplum. Zaten bunun sebebi ise; sağlıksız bir toplum yapısıdır. Ne kadar düzenleyici ve sistematik olabilir. - ki bu zamana kadar önümüze konulan sistemler, yaşattıkları ve içerisinde yaşanılanlarla bunu göstermiştir. Yani başarısız olmuştur - Çocuk öğrenip düşündükçe birey olabilecektir. Ona özgüvenini kazandırdıkça, fikirlerini oluşturabilmeyi de sağlayacaksınız. Genelde neyin yanlış, neyin doğru olduğunu, bazen yaşayarak, bazen de anlatılanlardan veya görüdüklerinden çıkarttıkları ile bir yol belirlediğinde, çocuğu özgür kılacaksınızdır.

Bu şekilde, toplumsal kuralsızlık fobiside kalkacaktır.

Bu yolla bireyde oluşan doğal bilinç, kişide muhakeme yeteneğinide geliştirecektir. Kimse bunun farkında değil ya da daha doğrusu böyle olmasını istemiyor. Öyle ki büyükleri olan biz 18 yaş üstü insanlar, onların gelişimine anti katkılı fikirlerimizle mayınlar koyuyoruz.

Nasıl mı?

...dediklerimizi onlara dayatarak, onlara sus sen konuşma küçüksün diyerek. Televizyon ve bilgisayar başında toplumsal bir kültür kazanmasını, bu şeklde bireyselliğini ortadan kaldırmasına sebep olarak. Bunun gibi örneklerin, eylemleştirme sürecinde etkin bir rol alması bizim yüzümüzdendir. Aktif bu davranışlar, yarınımıza bombalar, mayınlar koyduğumuzun göstergesidir.

Şöyle: Sokaklardaki, evlerdeki, işyerlerindeki tecavüzler, hırsızlık, şiddet, tahakküm, başka insanı ezerek üstün görünme açlığının yaşanması... birebir yaşadığımız örneklerdir. Ve yaptıklarımızın ürünüdür. Bu yüzden bizler bencil yarasalarız...

Bu çok acı.


...fakat dur diyebiliriz buna. Değişimi kendimiz üzerinden hareketlendirip, yaşamın özgün noktalarını bağımlılık durumundan koparak, tahakküm etmeden çocukların kültür & sanat ile ruhlarını inşa eder, temellerini ona göre sıvayarak yapabiliriz.

Çocuklarımızdan miras aldığımız dünyanın yarınlarımıza sağlıklı aktarılmasını sağlayabiliriz.

Sadece düşünmek ve hataları tekrarlamamak gerekiyor bu yolda.

Gelecek Dönüşümü Ve Çocuklar İçin Yapılması Gereken Eylemler Bunlardır ve Dahasıdır....

LiberterKedi

17 Temmuz 2009 Cuma

Artık Ölüsün Dünya!


Dünya
artık bir ölüsün!
Derini kemiklerin
üzerinden soyupta,
kum taneleri
bırakmışlar
teninde...

Çırıl çıplak
ve
çorak yaşamların
hikayesini
üzerinde
barındırıyorsun.

Yeşil yeşil
uzanamıyorsun,
mavi gökyüzünün
altında.

Sararmış bedenin
her yeri çatlamış ve
aç kalmış,
kimin
umrunda
...
Kimsenin sorunu yok,
Kimsenin çocuklara bırakacağı,
onlardan ödünç aldıkları
bir dünya yok ne de olsa.

O yüzden
ölüsün dünya.

Elveda!




LiberterKedi



13 Temmuz 2009 Pazartesi

Küll-i Doğuş


Siyasal dramalarda kullanılan temel materyal, acı ve şiddetle insanları gerçeklerden uzaklaştırmaktır.

Bunun bir çok örneği günümüzdeki olayları, objektif olarak incelediğinizde, karşınıza çıkacaktır.

Acı, insanın gerçeklerden uzaklaşmasına sebep olacak, en büyük kötülüktür aslında. Fakat bu sadece gerçeklerden uzaklaştığımızda geçerlidir. Gerçekler çoğu zaman göremediğimiz, gösterilmek istenmeyen ayrıntılı, objektif yorumlarda ortaya çıkmaktadır hayatımızda.

Bunu gerçekleştirebilmek için, olayları özgün, objektif ve çok yönlü irdeleyip araştırmalıyız. Hayatın neresinde olursak olalım, hangi olayla karşılaşırsak karşılaşalım, olaylara bu şekilde yaklaşıp, sorguladığımızda. Gerçeği elde edeceğiz. Bu şekilde daha sonra karşılaşacaklarımızdan acı duymayacak ya da duysakta, daha sağlıklı sonuçlara ulaşabileceğiz.

Tarih, bu tipte sağlıklı kararlar alınmadığı için hastalıklı bir halde. Durum o kadar kötü ki, her yerde bir savaş, açlık, kin nefret, sevgisizlik, hoşgörüsüzlük, bağımlılık mevcut. Gözünü açsa insanoğlu; herşeyin kurtarılabilinir bir halde olduğunu görecektir. Kurtarılamayanlar ise aynı hataların diğerlerine bağlı olarak iyi değerlendirilmesiyle tekrarlanmayacaktır. Bu açıdan tekrarlı yaşadığımız süreçleri dikkate alırsak, bizleri balıklardan ayıran özellik nedir.

Hafızamız onlardan nasıl güçlü ki, böyle aynı olayları yaşayıp, aynı sonuçlarla karşı karşıya kalıyoruz?

Bu yüzden hafıza önemli bir realitedir, bireyin yaşamında.

Geçmişimizde bulunan bir yerin tasvirini, kişisel tercihlerimiz ile değiştirebiliriz gerçekten bağımsız olarak. Mesela içerisine gerçekliğinde olmayan, hayal ürünü argümanlar, materyaller ekleyebilir, somut olarak olmayan entegratif eylemler gerçekleştire biliriz. Fakat bu sadece kaçış olur. Gerçek acıtsa da objektivizm insanlık için iyidir. Çünkü gerçekten kopmaz, gerçeği bulmamız için boyutlu araştırmalara eğilmemizin yolunda referans olur.

Yorum ise bir yere kadar, kader gibi yaşamımıza hükmeder. Daha sonra beynimizi kullandığımızda ise, bunun değişen bir olgu olduğunu anlarız. Bu şekilde bağımlı ve önyargılı olmayız. Çünkü gerçekler öğrenmeyi, araştırmayı, sorgulamayı kabullendirir bize. Bu açıdan ne yorum, ne de ön yargılar gerçeklere hükmedemez. Ve onun karşısında, önemli bir konuma erişemez. Bu yüzden gerçek bireyi korkutmamalıdır. Bu yolla gelen acı zararsızdır.

Betimlemenin özüne dönersek...

Siyasal dramalarda görüdüklerimiz, hep tarihsel birer yanılsamadır.

Birilerinin toplumları, otomatik kontrol etmesinden kaynaklanmaktadır. Bunuda yaparken onların duygusal inceliklerini sıkı dokuyup, onlar üzerine yazılan yalan tiyatral oyunlar etkindir bu eylemlerde. Bunun bilincini işte objektivistlikle aşacaktır insanoğlu. Bunu yapabilirse, bu oyunları ne yaşar, ne de onlardan kaynaklı olarak yaşadığı acıları ve şiddeti tatmaz hayatında. Bu yüzden diyeceğim şu;

Değişim insanın fikirlerinde başlayıp kendisinde süreğen bir hal alır. Daha sonra bireysel özgürlüğünü elde eder ve özgün fikirleri ile gerçeği/gerçekleri bulur. Son kısmında ise kolletif bir yapıda etrafı ile toplumsal barışı, huzuru, anlayışı, şefkati, dayanışmayı sağlar...

Sadece objektif ve önyargısız düşünerek...

Küllerinden Doğan Toplum Yapısı

LiberterKedi

11 Temmuz 2009 Cumartesi

Açlık


Düşünü oltamla yakaladım rüyamda.
Gözlerinin kıysına vurmuş köpük,
nemli yanaklarına düşmüşte
iz bırakmış.
Duymuyor musun
sevgimi?

Söyle!

Tenine doyamadığım
Sevgilim.



LiberterKedi'den Perisine



2 Temmuz 2009 Perşembe

2 Temmuz


İnsanlar susturulsa da, fikirler susturulamaz.


27 Mayıs 2009 Çarşamba

uyku...


Herşey fiyasko!

...mülkiyetleştirilme süreci içerisinde, sınırlandırılmış her düşünce eylemi fiyasko ile sonuçlanmaya mecburdur. Nitekim bunun en bariz örneği; coğrafyalara ayrılmış insanların içerisinde sıkıştırıldıkları topraklarda, kendi benlikleri dışında, toplum gölgeleri tarafından formatize edilmeleri, bunun en açık göstergesidir.

Bu yüzden mülkiyet fiyaskoyu doğurmuştur.

Mülkiyet aşıklığı toplumda hakim oldukça; özgürlük sosyal olarak bir bütün şekilinde gerçekleşmesi ancak fiyasko ile sonuçlanır. Bu durumda, özgürlük bekleme evresi ancak ve ancak:

UYKU SÜRECİ İÇERİSİNDE YAŞAYAN BİREYLERİN PSİKOSTATİK DURUMU İLE AÇIKLANIR.

...göz yummak ise korkuyu dinamik kılacaktır.

His.

.set!
LiberterKedi


22 Mayıs 2009 Cuma

Sis ve gündüz fareleri...


...dün de azalttığım duygularım, bugünümde daha bir adrenalinle yoğunlaşıyor.

İnsan düşünde bir geleceğin tasarımını yapmak zor değildir. İş uygulama alanında teklemeler yaratıyorsa sorun olmaya başlıyor. Hiçe doğru zamanın alıklaştırdıkları ile aynı ortamı paylaşmak bazen o kadar zor ki, kendinizi bir deney faresi sanarsınız. Özgürlük sex, para, sömürü tekelinde çörekli halde kamış. Bir bataklığın içerisinde, bazen sade aşkı bulmak çok zordur. Bulabilmekte zaman kiplerinin kölesi olmamak ile alakalıdır. bu yüzden dildeki mülkiyetsiz aşk söylemlerini bu cümleden çıkartamamak 3. şahıslar için uygun değildir. ( en azındn bu yazı için.)

....işte bu noktada anlatılmak istenen ne değildir.

...gündüz sislerinde bir his bulmak işteyenler gözlerini açsın artık. Yoksunluk, kölelik olmamalı. Haykırış olmalıdır, "O"na

...olmamalıdır mı yoksa?

Sis ve gündüz fareleri için....

LiberterKedi

8 Mayıs 2009 Cuma

Kölesi olduklarımız....


"hiyerarşi"lerin dayattıklarına karşı çıkamayanlar, özgür bir birey olamayacaklardır.

Korku idrak edemeyip, düşünme eylemini geliştiremeyenlerin, kendi boyundurukları altına girmesinden oluşur. Kendi yarattıklarınızın kurbanı sizlerin izlediği bencilleştirilmiş yol, bu korkularınızın çizdiği eksendedir.

Sancı, acı, kötülük hissedişleri size hiyerarşiler tarafından aşılanan afyonlardan ötürüdür.

Bu yüzden bu ters gelişim gösteren kabuklarınızdan sıyrılın.

Bunu yaparken size sunulanları iyi kullanın. Sanat ürünlerini, düşünebilme eyleminizi, yanlışlıklara karşı itiraz etme/eylem hakkı gibi olguları değerlendirin. Korku bunları gerçekleştiremediğiniz takdirde sizi yönetecektir. Dinamizmin olmadığı, statikocu yapı ile , yaratılmışın içerisinde yaşamak tembelliktir.

Kendi tasarımınız olan bir yaşam yolu, ancak özgürleştiğinizde gerçekleşecek.

Bu yüzden uyanın ve düşünmeye başlayın.

Arzuladığınız yaşam ne...

Fotoğraf: Trent Perke

4 Mayıs 2009 Pazartesi

Kendi Yarattığımız Tanrılar( Bölüm 1: PARA)


İnsanlar yarattıklarının kölesi oluyorlar...

Bunun örneklerini ise şu başlıklar altında toplayabiliriz: PARA, futbol, Tv, bireysel ilişkilerde tek başına olamama sorunu, dogmalar gibi örneklerdir.

Bunların içerisinde günün, geçmişin, geleceğin en büyük sorunu ise PARA' dır. Paranın tarihçesine buradan öğrenebilirsiniz, kısıtlı olarak. Para' nın bağımlı hale gelmesinde en büyük etki ise, bireyin dağa fazlasını isteyip, ihtiyacından çok tüketmesidir. Bu işte kapitalist bir bağımlılıktır. Bu açıdan birey kendi ihtiyacı kadar üretip - tükettiğinde, fazlasınıda toplum içerisinde değiş - tokuş şeklinde kullandığında, para yok olacaktır. bu tarihte yaşanılmıştır. Bunun ütopik bir ön görü olduğunu söyleyenler tarihlerine yabancıdır...

...zaman ile paranın oluşturduğu yaşanılmaz ortamı göremeyenler, bu yabancılaşma ile herşeyi paraya endeksli bir hale getirmişlerdir. Bu konuda son zamanlarda önemli sanatsal eylemlerde olmuştur. Film bağlamında bunu Zeitgeist: Addendum' da görebilirsiniz..(Filmi buradan izleyebilirsiniz.)

Peki neden bu kadar bağımlıyız?

..derseniz. Diyeceğim şudur ki ideolojiler ve hiyerarşiler, gücü elinde tutmak için dogmatik bir güç yaratmaya ihtiyaç duydular. Bunun da ismine para dediler. Bu açıdan bugün bizler, güce ulaşmak adına ona bağımlıyız. Hayvanlardan ayrılmaz bir halde, diğerlerini(başka bireyleri) bile ezebiliyoruz. Daha fazla para kazanmak adına. Bu kadar aç bir şekilde ağzımızı diğerlerinin damarlarına dolamamızın sebebi, güç aşıklığı ile onu elde etmekten kaynaklı. Yani bilinçsizleştirme ve tarihin içerisinde, ürettiklerimize bu kadar tapmamızın sebebi bundan. Parayı keşfedenlerin de kendimiz olduğunun bilincinde değiliz bu yüzden. Herşeye bir paha biçme çabası da, işte bu yapay düşünce paketleriniden kaynaklı. Bu açıdan holiganlaşmış savunucuların da, hep ona muhataç duruma bırakılan insanların olması oldukça ironik bir durum.

Sonuç olarak: Tek bir pencereden baktığınızda, toplumun bugün kü en büyük tapınağı paradır. Bunun kırılma yolları mevcuttur. sadece toplum bu yarattıklarının halüsünojik etkilerinden dolayı uyuşmuş haldedir. Bilinçlilik ve bireyin aydınlanmasıyla bu yapay sentetiklerinde yıkımı olanaklı hale gelecektir fikrimce.

Bitti.

Kendi yarattığımız tanrılar: PARA

22 Nisan 2009 Çarşamba

Gölge(de)lik Hisler Karmaşası


Kargaşayı ölüm olarak algılamak, sadece ufak gölgelerin istencidir....

Hiyerarşi bu ölüm güdüsünü, insanın fizyolojik, biyolojik doğasına empoze etme çabasını taşıyordur. Bu yüzden yıkım iyidir. TV kültürünü yıkıp, daha istençli bir duyguyu hayatınıza entegre edin.

Bu ne mi?

Tabi ki sanat.

O size herşeyi içerisinde sunuyor. Bunu icra edenler, maddi kaygı güttükçe: Kendini yıkıma uğratacaktır. Bağımlı bir sanatçı olacaktır bu bağımlılığı ile. Sanat bu yüzden çıkar tutmaz. Sizin için siper, silah, vatan olmaktan çok, yaşama hakkınızı özgürleştirmeyi vaadeder. Çünkü:

Sanat geleceğin tohumlarını içerisinde koruyan, taşıyan, barındıran yaratacı bir histir. Bu his canlı, dinamik ve katledilemeyip, engelenemez bir olgudur.

Bu yüzden diyeceğim...

...jiletleyin bağımlılıklarınıza sebep dogmalarınızı. En derini olan bilekleriniz ve şah damarınızdan.


Toplum Paradoksları: Gölge(de)lik Hisler Karmaşası

Resim Kaynak: Flickr

27 Mart 2009 Cuma

Ülkemizdeki Tv Yayıncılığını




Merhabalar...

Bu nedir diyenler olabilir / olmayabilir. Ama Banu Avar' ı tanımayan yoktur sanırım. Özellikle TRT 2 tutkunu kişiler.

Ailemle birlikte ilk programından beri takip ettiğim bir kişiydi. Sürekli izlenme tirajının düşürülmesi için saat/ gün/ hafta / ay değişiklikleri gibi hınç politikasına maruz kalsa da. Hiç bir zaman çizgisini değiştirmeyerek, objektif kişiliğinide koruyarak "Tam Bağımsız Ülke" söylemiyle yayınlarına devam etti. Tarihi olduğu gibi yansıtan, yanlışlarımıza yanlış, doğrularımıza doğruluğu şeklinde yaklaşan bir aydındır. Bugün ülkede yemekteyiz, gelinim olurmusun, yarışmalarının getirdiği gereksiz programların üremesine toplumun arzı, temel teşkil olsada. Bunda sadece toplum sorumlu değil bunu dayatan evrimleşmemiş medyada sorumludur. BBG ve magazin programları ile başlayan bu sıradanlaştırma politikaları, terihsel benliğinden bi haber yaşayan günümüz insanları içinde alışıla gelmiş bir hal almış.

Banu Avar, bence çok iyi ve gerçek bir aydın. Olayları irdelemesi, anlatım üslubu, incelediği konu üzerine eğilmesi. Baktığı objektif pencere ve en önemlisi incelediği konuyu iyi çalışması. Onu başarılı kılmakta, fikrimce. Toplumun televizyona bağımlılığı olacaksa bu programlarla olması gerekirken, bugün Sn. Banu Avar'ı da TRT yönetimi programı ile birlikte yayından kaldırdı-Çok zaman oldu bilmeyenlere(Şimdiki zaman değil)-. Bu sansür ve hınç politikasıdır.

Dışarı ülkelere bağımlı hale gelişimizin bir göstergesidir. Yazarımız iyi bir belgesel-gazeteciliğinin yanında, ülkemizde ender bulunan sıkı bir M.K.Atatürk hayranıdır.

Bu yüzden ülkemizdeki tv yayıncılığını şöyle göstermek isterim <<Buradan Bakın>>

Anlamak gerekli değil, içerinize eğilip bakın!


Anlamak gerekli değil.

Bakmak yetiyor. Kime, neye, ne için...

Kime...

...kafanızı kaldırıp azıcıkta olsa, kıyametin geldiğini gördünüz mü. Bi kaç umut kırpıntısı bile, onların ayaklarını bu kadar rahatsız ederken. Buna direnmenin süreğen bir hal alacağını düşünmüyorum. Çünkü kime göre özgürlük istediğiniz çok önemli.

Toplumsal bir düzeyde aydınlanma başlamasıyla birlikte bitmiş gibi görünürken. Etrafınıza baktığınızda ki kaotik durum, bunun fısıldayıcısı. Bu açıdan toplumsal aydınlanma artık bir paradigmadır. Başarılı olacağı düşünülüp değerlendirilmeye alınsa da işlevini yitirmiştir.

Toplumda yaratılan pembe düşler ve kurtulma, artık gerçekliği ile birlikte kesinlikle paradokstur. İnsan kendini düşünmeye zorunlu bir yapıya büründüğü için-yada bu düşünceye mecburmuş gibi yönlendirilmiş bir mekanizma haline geldiği için-; bireysel özgürlük hiçbir zaman, içerisinde bulunduğumuz toplumda imkanlı değildir.

Cehalet küf gibi sarmaktadır içerisinde yaşadığımız ekolojiyi. Bireylerde bugün sadece ideolojik bir kargaşa altında holiganlık yapmaktadır, birbirlerine. Bunu bu şekilde algılamayanlar, kritik bir dönemeçtedirler. Son kulvarda yaptıkları ise kriz, keriz, kereviz üçlemesidir. Yani absürdlüktür.

Bu üçleme tamamen ağlama, dişlerini birbirine vurmayı engelleyemeyecektir. Boğaza kadar girilen bu foseptik çukuruna benzeyen genel etik kuralları, toplumsal bilincin gerekliliği sanrısı. Bireyleri yalnızlaştırmakta ve yalınlaştırmaktadır. Bu bir aynı duruş sorunudur. Başka bir deyişle tek kutuplu dünya özlemi.

Hızlı bir geçiş ile, kısa bir betimlemenin ardından. Sonuç itibari ile, gözlerinizi açmadığınız takdirde; bunun bokluğunu göremeyeceksiniz. Çünkü benlik etrafınızdan aldıklarınız değil, özgün fikirlerinizle oluşturduklarınızla kazanılacaktır. İşte gerçek özgürlük budur. Özgür bir birey, özgünlük içerisinden doğan kaosun çevrimi ile evrimleşip, erginleşerek kurtulacaktır bu kör, yarasa bakış açılarından.

..bu yüzden de anlamak gerekli değil. Eğilip us'unuza bakın.


LiberterKedi