Psikoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Psikoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Kasım 2009 Perşembe

Sanal Dejenerasyon


Değişen yaşam koşullarımız, yeni ekolojiler doğurmuştur. Teknolojik bağlamda bu yeni yaşam alanı sanal dünyadır. Sanal alemde ismimizi oluşturan mahlaslar, sanal kimliğimizin bir göstergesi / bir parçasıdır. O kadar fazla kişilik bölünmüşlüğü yaşamaktayız ki, bazen bu gerçek dışı dünyada, kendimiz olmaktan koparak bir başkası gibi olabiliyoruz. İşte bu kişisel bir bozukluktur. Tümel olarak sanal ortamdaki ciddi problemlerin ismine sanal dejenerasyon diyebiliriz. Ve şöyle açıklayabiliriz: İnternet dünyasında bireyin kullandığı ve / veya aktif olduğu alanları, iletişim sürecini, aktif yararlandığı araçları bozguna uğratmasıdır, sanal dejenerasyon.

Bunu bir kaç kategori altında incelediğimizde, aslında oldukça ciddi bir sorun yumağı oluşturduğunun bilincine erişebiliriz. Bunları edebi anlamda tutun, sosyolojik anlama kadar çok geniş bir yelpazeye doğru yayılacak şekilde açabiliriz.

Örnek vererek anlatmak istediğimi betimlersem, şunu diyebilirim:

Edebi Anlamda: Buna örnek olarak üzerinde yaşadığımız bu coğrafyada, genel olarak konuştuğumuz dil olan türkçe' nin dejenerasyonunu gösterebiliriz. Türkçe kullanan bir bireyin sanal ortamda "ş" yerine "sh", "ç" yerine "che", "k" yerine "q" vb... örneklerin kullanılması dilimizin sanal ortamdaki dejenerasyonuna örnektir.(- oldukça popüler bir örnek olmasının yanında, burada milliyetçi bir edanın dışında; bir dilin doğru ifadesi vurgulanmaktadır. hata yapabiliriz ama tekrar eden bir hata zincirine dahil olursak bizler çürümenin katalizörü oluruz.-)

Sosyolojik Anlamda: Bunuda yine çok genel ve basit bir örnekleme ile açıklayacak olursak: Toplumda gayet resesif bir halde olan bir bireyin, sanal ortamda klavye başındayken kurduğu site üzerinden üyelerine tahakküm(otorite kurması). karşısında tanımadığı bir kişiye sırf onunla ters düşütüğü için küfür etmesi ve / veya hakaret dolu sözler söylemesi toplumun git gide nasıl bir kişilik bozulmasına uğradığının örneğidir.

Bilimsellik Anlamında: Yine bunu da sıradan bir betimlemeyle örneklendirecek olursak: Bir olayın gerçekleri üzerine, bir çok yorumun olması, gerçek olup / olmadığı tespit edilemeyen fotoğrafın(fotoşop ile yapılmış resim ve fotoğraflardan bahsediyorum)bulunması. Herkesin bunların doğru olduğunu zannederek başkalarına yayması, bir konu üzerinden sanal ortama aktarılan bir makalenin yorumunun gerçeklikle ilişkisini araştırmadan, sırf kendi görüşünü örtüyor diye bireyin onu kendi yorumuyla birlikte sanal platformlarda kullanması ve bunların toplum tarafından da kabul görmesiyle yorumlar gerçekmiş gibi savunucu bulmaya başlıyor. Bu bilimsel kirliliği beraberinde getirmesiyle birlikte, bilgi dejenerasyonunuda doğurmaktadır. Öyle ciddi sorunlardır ki bu yalanlar, adeta tertemiz bir suya bir şişe mürekkebi dökmeyle, suyun renginin değişmesine benzer. Hızlı ve derin bir şekilde değişime sebep oluyor.

Cinsel Yaşam Anlamında: Kapitalist çıkarlar ile, porno sektörünün istenen / istenmeyen aşırı büyümesiyle birlikte, ne kadar önlem alınmaya çalışılsa da çalışılsın. Bireylerin sapkın huylarının dizgin altına alınamaması ve oluşan yeni tüketimler isteğinin, bireyin cinsellik pedagojisi düzeyinde düzgün gelişmemesine ve farklı eksenlere sapmasına sebep olan bir dejenerasyonu oluşturmaktadır. Bknz: Pedofili

Bu örnekler arttırılabilinir...

Ve unutulmamalıdır ki bugün geldiğimiz noktada, aktif olarak kullandığımız sanal ortamın dejenerasyona / bozulmaya / yozlaşmaya uğramasına sebep bizleriz, bu bizim tercihlrimizdendir. dolayısıyla engellemenin en basit yolu düşünebilmektir!

1 Kasım 2009 Pazar

Sanrı


 
...arzularımızı sadece seks kölesi gibi algılamamız, fizyolojik bir bozukluktan, ekolojik iteklemelerden, genel yapısal temellerden dolayı popüler hayata uygun bir halde şekillendirmemizdendir. Bu yönden, bir erkeğin özel günlerinin sıklığı: Ereksiyon halinin sürekliliği ile birlikte, sadece ergen dönemde evrilmesini tamamlamamasıyla oluşturduğu kişilikle alakalıdır.

Böyle kişilikte insanlarda, sadece ve sadece en büyük eylem karşısındakinin üzerinden, libidosunu düşürmektir. İşte bu psikotik bir durumdur.

25 Ekim 2009 Pazar

18 Ekim 2009 Pazar

Sessiz(ce)


ürküyorum...

...dışarıdan baktığımda,
kemiklerimin kırıklığında,
kanayan geceye boşalıyorum.

korkuyorum...

daha bi sesiz,
daha bi fırtınalı
bu hal(sizlik)...


susuyorum...

...süreksizlik mevcut yaşamın bacaklarında.
çarpık ve zayıf...
en kısa mesafeli koşularda bile,
nefesi tıkanıp,
dalağı şişmekte hayatın.
esiri olduğumuz
kadın/adam,
yaşam...

konuşuyorum...

tecavüze uğramış,
zorla kirletilmiş,
süt dişleri oluşmamışken,
avlanma öğretilmiş insan
acınacak haldesin.

ölüyorum...

sesiz-
.ce.

Liberter Kedi

Toplum Korkusu ve Kuşak Oluşumuna Dair...

İnsan doğası gereği bazen kendini keşfetmeye yolculuklara çıkmaktadır. Tarih bunu içerisinde oldukça fazla göstermektedir. Fakat bazen insanın bu yolculukları sırasında, iktidarın işine gelmeyen keşiflerde bulunduğunda, insan hemen susturulur. İşte bu susturulma yöntemleri, bireyin daha sonraki yaşamını etkilemekte ve ondan sonra gelecek olan kuşakların davranış biçimlerini oluşturmaktadır.

Kabul etmeyede biliriz bunu.

Genellemerin yanlış olduğu, istisnalar ile bozulur / bozguna uğratılır. Ama tümel bir gerçek vardır ki: Zaman bize kuşak davranışlarının nasıl geliştiğini, içerisinde hep göstermektedir. Bir örnekle açıklayalım:

Coğrafyamızda görülen 12 eylül 1980 darbesi ve sonrasında insanlar maddi / manevi geleceklerini düşünmeye zorunlu bıraktırılmış ve ailelerini koruma güdüsüyle ellerinden özgürlükleri çalınmıştır. Bunu yaparken uygulanan bireysel şiddet, sistematik korkutma, toplu katliamlar gibi etkin şiddet eylemleri, toplumun geleceği oluşturması için bir yönlendirme olmuştur. Buradan yola çıkarak, 1980' den sonraki kuşaklarda etkin bir halde, apolitik bir gençlik oluşmakla beraber, emo dediğimiz arabesk kültürü veya modernist gözle bakılan batı çürümüşlüğünü almış ilericileri görebiliriz. Ya da bunu biraz daha sınıflandırmadan uzak tutarsak teknolojiye bağımlı olmuş asosyal bir toplum mekanizması oluşmuştur. -Bu oluşturulurken kullanılan araçlar bilgisayarlar ve cep telefonları dejenerasyonda en büyük etkendir.- Bu kuşak şimdi 20-30' lu yaşlar arasında(-düz hesap-) ve kendini ifade etmeyi, korku psikolojisi içerisinde sağlıklı olarak yapamıyor. Çünkü ifadesiz ve itiraz etme eylemlerinde yoksun bırakılmış ya da korku ile güdülmüştür.

Peki hiç mi toplumda bu genellemenin içerisinden sıyrılan birey?

..elbette var. Buda, ezilenlerin pedagolojik gelişmişliğinde, kendi olabilmiş bireylerde var. Sanatla ruhunu arındırmış ve birilerinin etkisi altında olmadan özgür düşünceleriyle ne aradığını bilenlerde var. Ya da yaşamın, bilgisayar başında değilde, dışarda dolaştığını, nefes aldığını, terlediğini, emek sarfettiğini bilip bu politik şiddetten sıyrılıp ona direnenlerde var.-Bu direnme sokaktaki gerçeklik ve görüntülerden çıkarılan düşünce metalarıyla alakalıdır- Bağlantılı olarak yakın zamanda bunun örneklerini gördük.


Sonuç olarak, bizler bir düdük olmadıkça ve üzerimizden yükseltilecek toplum tasarımına istenilen yönde şekil vermeleri için tahakküme izin vermedikçe özgür olabiliriz. İster bunu topluca, isterde bireysellikle yapalım. Ama burada önemli olan metafor, birilerinin peçetesi olmamak(!)

28 Eylül 2009 Pazartesi

Nazi Toplama Kampları/Nazi Concentration Camps(Sansürsüz +21)






Not: Bu mesaj Anticopyright - tr'den alıntılanmıştır...

Ve tüm ırkçıların, dünya'da ari ırk yaratmak isteyenlerin izlemesi gereken bir çekimdir. Olaylar ve kişiler tamamen gerçek ve CANLIDIR!

26 Eylül 2009 Cumartesi

Yeni Olan Süzülür Ya Da Katledilir!


Yeni olan hiçbir şeyin, uyum sağlayamamasından korkmayın.

Yaşamlarınız sizin değil çünkü.

...birilerinin belirlediği düşünceleri giyinen sizler, yalnız olduğunuzu düşünerek, fikirlerinizin en ateşli savunucuları da olsanız(sizin algınız itibariyle...). Gerçekte;

...sizler sadece kuklalarsınız!

Kimi zaman öğretmeninizin tabularını, olduğu gibi kabullenip sorgulamadığınız için, kimi zaman ebeveynlerinizin yanlış yaşam felsefelerinin dile getiricisi olarak, hiçbir çürümüşlüğü gözden geçirebilme cesaretine bürünemediğiniz için, kimi zamansa toplumun içerisinde bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyen, sürü mantığının tahakkümüne boyun büken ve bencilleşmiş kişiliklerinizden dolayı, kuklalarsınız!

Ölümünüzü istemeniz ve tek gerçeğin, ahir zamanı olacağını savunmanız, aslında tamamen bu evrildiğiniz yaşam şekli ile ilintili...

Birazcık düşünerek, okuyarak, sorgulayarak, içine girerek bu kevaşeleşmiş yaşamınızı kurtarabilirsiniz.

Nasıl mı?

...söylemlediğimiz gibi: Düşünerek, okuyarak, sorgulayarak, içine girerek, mücadele ederek özgürleşebilirsiniz.

Bırakın önyargılarınızıda söyleyin,

-gerçekten yaşamlarınız bunlardan yoksun bir halde, özgür müdür?

...bu metalar bizlerin sürüdüğümüz yaşamın, bize ait olmasını sağlayan temel etmenlerdir. Eğer bir kişi kendi düşünücelerini özgürce hitabetine dökemiyorsa, bu bağımlı olduğu kurallar ile alakalıdır. Bu kuralları koyanlar ise kendi tahakküm ve otoritelerini koruyabilemek için bunlara uymanızı öğütler. Onlar için sorun yoktur. Onların paraziti haline gelenler ise ancak sizin özgürleşebileceğiniz anda kurtulacaklardır.

Bu yüzden özgürleşin!

Kendiniz olabilmek için!

Sonra direnmeye hazırlanın, çünkü onlar için bizler: Ahlak dışı olanlarız!

Bizi ilgilendiren, sevmenin ve korkmanın dışında başka hiçbirşeyin olmadığını söyleyenlerin yaptığı sadece ve sadece: "hemen hemen görülmeyen ince buyruklar, ince boyun eğmelerin işitilmediği, özgürlüksüz bir dünyadır. İdeal olan sadece ve sadece bir “hemen hemen”in dünyasıdır!

Kısacası her bakımdan karmaşıklaştırılmış, imitasyon yaşamların hüküm sürdüğü, içten pazarlıklı, dikenli bir ot haline getiriliyoruz!

Evet,bu yüzden yeni olan hiçbir şeyin uyum sağlayamamasından korkmayın. Bilinki: Yaşamlarımızın bizim değil, özgür olmadığımız sürece!

...buna inat kukla olmayın!

Görsel: Yeni Resimler

31 Temmuz 2009 Cuma

...kevaşe


Bir kadının...
...sevişme sonrası
kızarmış dudakları.
Teninden yükselen,
üzerine bulaşmış iğrenç ter,
Morarmış vücut hatlarındaki
buruşuk tarih,
Dili olsa neleri anlatacak olan
kırış kırış bir deri,
Nasılda sigara dumanı gibi
onun üzerinde
asılı kalmış.

....koku...

18 Temmuz 2009 Cumartesi

Gelecek Dönüşümü Ve Çocuklar

Çocukların kişisel gelişimine, biz büyüklerin vurduğu damgaların, ne kadar tehlikeli olduğunun farkında mısınız?


Gelişimsel bozuklarımızın ve şiddetli ezilme pedogojimizin, gelişimimizde yarattığı bozuklukları gen aktarımı gibi geleceğimize taşımamız, dünyanın sonunu getirmektedir.

Bugün kimseler bunun farkında olmak istemez bir tavırdadır: Herkes aile içi şiddeti, sağlıksız koşullarda yaşamayı, yaratılan yanlış ekolojinin berbatlaştırdığı yaşama ortamına, yapılan yanlışlara....3 maymun dramasını oynayarak, daha ne kadar sonunun gelmesi için araç olacak, hiç düşündürücü değil.

Çünkü birazcık düşünebilsek ne kadar kötü bir durumun içerisinde olduğumuzun farkına varabiliriz.

Bu duruma savaş açarız.

Bu yüzden insanoğlu evrilmesini tamamlayamamıştır. Geleceği için yaşamında gördüğü yanlışların telafisini gidermeyerek, bunların tekrarlı bir yapıda ilerlemesini izleyerek düşünemeyen bir hayvan olduğunu göstermiştir. Modifikasyonları ilede bunu daha da güçlendirmiştir!


...

Hergün bir çok çocuk sokaklarda öldürülüyor, ölüyor. Yetişmeleri sırasında düşüncelerine toplumsal kurallar konularak, onları daha da yanlış bir şekilde eğitiyor toplum. Zaten bunun sebebi ise; sağlıksız bir toplum yapısıdır. Ne kadar düzenleyici ve sistematik olabilir. - ki bu zamana kadar önümüze konulan sistemler, yaşattıkları ve içerisinde yaşanılanlarla bunu göstermiştir. Yani başarısız olmuştur - Çocuk öğrenip düşündükçe birey olabilecektir. Ona özgüvenini kazandırdıkça, fikirlerini oluşturabilmeyi de sağlayacaksınız. Genelde neyin yanlış, neyin doğru olduğunu, bazen yaşayarak, bazen de anlatılanlardan veya görüdüklerinden çıkarttıkları ile bir yol belirlediğinde, çocuğu özgür kılacaksınızdır.

Bu şekilde, toplumsal kuralsızlık fobiside kalkacaktır.

Bu yolla bireyde oluşan doğal bilinç, kişide muhakeme yeteneğinide geliştirecektir. Kimse bunun farkında değil ya da daha doğrusu böyle olmasını istemiyor. Öyle ki büyükleri olan biz 18 yaş üstü insanlar, onların gelişimine anti katkılı fikirlerimizle mayınlar koyuyoruz.

Nasıl mı?

...dediklerimizi onlara dayatarak, onlara sus sen konuşma küçüksün diyerek. Televizyon ve bilgisayar başında toplumsal bir kültür kazanmasını, bu şeklde bireyselliğini ortadan kaldırmasına sebep olarak. Bunun gibi örneklerin, eylemleştirme sürecinde etkin bir rol alması bizim yüzümüzdendir. Aktif bu davranışlar, yarınımıza bombalar, mayınlar koyduğumuzun göstergesidir.

Şöyle: Sokaklardaki, evlerdeki, işyerlerindeki tecavüzler, hırsızlık, şiddet, tahakküm, başka insanı ezerek üstün görünme açlığının yaşanması... birebir yaşadığımız örneklerdir. Ve yaptıklarımızın ürünüdür. Bu yüzden bizler bencil yarasalarız...

Bu çok acı.


...fakat dur diyebiliriz buna. Değişimi kendimiz üzerinden hareketlendirip, yaşamın özgün noktalarını bağımlılık durumundan koparak, tahakküm etmeden çocukların kültür & sanat ile ruhlarını inşa eder, temellerini ona göre sıvayarak yapabiliriz.

Çocuklarımızdan miras aldığımız dünyanın yarınlarımıza sağlıklı aktarılmasını sağlayabiliriz.

Sadece düşünmek ve hataları tekrarlamamak gerekiyor bu yolda.

Gelecek Dönüşümü Ve Çocuklar İçin Yapılması Gereken Eylemler Bunlardır ve Dahasıdır....

LiberterKedi

16 Temmuz 2009 Perşembe

Duy!

...korku yaşanmalıdır bazıları için!

Yüksek bir dağın tepesinden indiğinde, ne kadar küçük olduğunu anlayacaksın. Sadece bulunduğun konuma güvenme, herşey yıkıma ve bozguna uğrayabilir / uğrar.

...bu yüzden korku sadece tahakküm ve güç aşıkları için tehlikeldir.

Duy!

LiberterKedi

23 Haziran 2009 Salı

Yaptıklarımız....

...ses hiçbir şey değildir.

Önemli bir durum vardır hayatlarımızda. Yapılanın enine boyuna tasarlanılarak yapılıp, düşünülmesi, gerekenleri yapma eylemi sırasında gerçekleştirilmesi lazımdır. Fakat bunu bir çok kimse yapamamaktadır.

İnsan beyni çizgisiz bir defter gibi o kadar komplekstir ki, bizler bunu daha karmaşa haline getiriyoruz. Beyinlerimizi mülkileştirme eylemi ile sürekli ergen dönemden sonra, erojen bölgeden başka bir alanla ilgilenemiyoruz. Libidomuz neden bu kadar takıntılı düşündürücü.

Bu bastırılmış kişiliklerin dışa vurumu mu?

...yoksa göremediklerimizi hayvani güdülerle, tek bir düşünce merkezi ile sömürme benzerliğimizden midir?

....bilinmez!

ses bu yüzden hiçbirşeydir. Bizleri dışarı duyuran yaptığımız eylemlerdir.

27 Mayıs 2009 Çarşamba

uyku...


Herşey fiyasko!

...mülkiyetleştirilme süreci içerisinde, sınırlandırılmış her düşünce eylemi fiyasko ile sonuçlanmaya mecburdur. Nitekim bunun en bariz örneği; coğrafyalara ayrılmış insanların içerisinde sıkıştırıldıkları topraklarda, kendi benlikleri dışında, toplum gölgeleri tarafından formatize edilmeleri, bunun en açık göstergesidir.

Bu yüzden mülkiyet fiyaskoyu doğurmuştur.

Mülkiyet aşıklığı toplumda hakim oldukça; özgürlük sosyal olarak bir bütün şekilinde gerçekleşmesi ancak fiyasko ile sonuçlanır. Bu durumda, özgürlük bekleme evresi ancak ve ancak:

UYKU SÜRECİ İÇERİSİNDE YAŞAYAN BİREYLERİN PSİKOSTATİK DURUMU İLE AÇIKLANIR.

...göz yummak ise korkuyu dinamik kılacaktır.

His.

.set!
LiberterKedi


8 Mayıs 2009 Cuma

Kölesi olduklarımız....


"hiyerarşi"lerin dayattıklarına karşı çıkamayanlar, özgür bir birey olamayacaklardır.

Korku idrak edemeyip, düşünme eylemini geliştiremeyenlerin, kendi boyundurukları altına girmesinden oluşur. Kendi yarattıklarınızın kurbanı sizlerin izlediği bencilleştirilmiş yol, bu korkularınızın çizdiği eksendedir.

Sancı, acı, kötülük hissedişleri size hiyerarşiler tarafından aşılanan afyonlardan ötürüdür.

Bu yüzden bu ters gelişim gösteren kabuklarınızdan sıyrılın.

Bunu yaparken size sunulanları iyi kullanın. Sanat ürünlerini, düşünebilme eyleminizi, yanlışlıklara karşı itiraz etme/eylem hakkı gibi olguları değerlendirin. Korku bunları gerçekleştiremediğiniz takdirde sizi yönetecektir. Dinamizmin olmadığı, statikocu yapı ile , yaratılmışın içerisinde yaşamak tembelliktir.

Kendi tasarımınız olan bir yaşam yolu, ancak özgürleştiğinizde gerçekleşecek.

Bu yüzden uyanın ve düşünmeye başlayın.

Arzuladığınız yaşam ne...

Fotoğraf: Trent Perke

4 Mayıs 2009 Pazartesi

Kendi Yarattığımız Tanrılar( Bölüm 1: PARA)


İnsanlar yarattıklarının kölesi oluyorlar...

Bunun örneklerini ise şu başlıklar altında toplayabiliriz: PARA, futbol, Tv, bireysel ilişkilerde tek başına olamama sorunu, dogmalar gibi örneklerdir.

Bunların içerisinde günün, geçmişin, geleceğin en büyük sorunu ise PARA' dır. Paranın tarihçesine buradan öğrenebilirsiniz, kısıtlı olarak. Para' nın bağımlı hale gelmesinde en büyük etki ise, bireyin dağa fazlasını isteyip, ihtiyacından çok tüketmesidir. Bu işte kapitalist bir bağımlılıktır. Bu açıdan birey kendi ihtiyacı kadar üretip - tükettiğinde, fazlasınıda toplum içerisinde değiş - tokuş şeklinde kullandığında, para yok olacaktır. bu tarihte yaşanılmıştır. Bunun ütopik bir ön görü olduğunu söyleyenler tarihlerine yabancıdır...

...zaman ile paranın oluşturduğu yaşanılmaz ortamı göremeyenler, bu yabancılaşma ile herşeyi paraya endeksli bir hale getirmişlerdir. Bu konuda son zamanlarda önemli sanatsal eylemlerde olmuştur. Film bağlamında bunu Zeitgeist: Addendum' da görebilirsiniz..(Filmi buradan izleyebilirsiniz.)

Peki neden bu kadar bağımlıyız?

..derseniz. Diyeceğim şudur ki ideolojiler ve hiyerarşiler, gücü elinde tutmak için dogmatik bir güç yaratmaya ihtiyaç duydular. Bunun da ismine para dediler. Bu açıdan bugün bizler, güce ulaşmak adına ona bağımlıyız. Hayvanlardan ayrılmaz bir halde, diğerlerini(başka bireyleri) bile ezebiliyoruz. Daha fazla para kazanmak adına. Bu kadar aç bir şekilde ağzımızı diğerlerinin damarlarına dolamamızın sebebi, güç aşıklığı ile onu elde etmekten kaynaklı. Yani bilinçsizleştirme ve tarihin içerisinde, ürettiklerimize bu kadar tapmamızın sebebi bundan. Parayı keşfedenlerin de kendimiz olduğunun bilincinde değiliz bu yüzden. Herşeye bir paha biçme çabası da, işte bu yapay düşünce paketleriniden kaynaklı. Bu açıdan holiganlaşmış savunucuların da, hep ona muhataç duruma bırakılan insanların olması oldukça ironik bir durum.

Sonuç olarak: Tek bir pencereden baktığınızda, toplumun bugün kü en büyük tapınağı paradır. Bunun kırılma yolları mevcuttur. sadece toplum bu yarattıklarının halüsünojik etkilerinden dolayı uyuşmuş haldedir. Bilinçlilik ve bireyin aydınlanmasıyla bu yapay sentetiklerinde yıkımı olanaklı hale gelecektir fikrimce.

Bitti.

Kendi yarattığımız tanrılar: PARA

22 Nisan 2009 Çarşamba

Gölge(de)lik Hisler Karmaşası


Kargaşayı ölüm olarak algılamak, sadece ufak gölgelerin istencidir....

Hiyerarşi bu ölüm güdüsünü, insanın fizyolojik, biyolojik doğasına empoze etme çabasını taşıyordur. Bu yüzden yıkım iyidir. TV kültürünü yıkıp, daha istençli bir duyguyu hayatınıza entegre edin.

Bu ne mi?

Tabi ki sanat.

O size herşeyi içerisinde sunuyor. Bunu icra edenler, maddi kaygı güttükçe: Kendini yıkıma uğratacaktır. Bağımlı bir sanatçı olacaktır bu bağımlılığı ile. Sanat bu yüzden çıkar tutmaz. Sizin için siper, silah, vatan olmaktan çok, yaşama hakkınızı özgürleştirmeyi vaadeder. Çünkü:

Sanat geleceğin tohumlarını içerisinde koruyan, taşıyan, barındıran yaratacı bir histir. Bu his canlı, dinamik ve katledilemeyip, engelenemez bir olgudur.

Bu yüzden diyeceğim...

...jiletleyin bağımlılıklarınıza sebep dogmalarınızı. En derini olan bilekleriniz ve şah damarınızdan.


Toplum Paradoksları: Gölge(de)lik Hisler Karmaşası

Resim Kaynak: Flickr

19 Nisan 2009 Pazar

Toplum Paradoksları: Gölge


Kendi içerisindeki sessizliği, sanal ortamlarda girdiği savaşcı tavırlar ile klavyeşörlüğe dökmek, bazen kişinin bastırılmış benliğini ortaya çıkartabiliyor.

Ama bu bir istisna.

Gerçekte ise çoğu zaman bu haleti ruh vaziyetleri, sanalda kalıyor. Kişi aynı ezikliğini gerçek hayatında devam ettirirken. Sanal platformlarda elde ettiği güç ile; tanımadıkları ya da tanıyıpta yüzüne birşey diyemediklerini bu ortamlarda sindirmeye çalışıyor. İşte bu garipsenecek bir hal. Çünkü bir bireyin kendisini sindirmesi, asıl böyle başlıyor.

Bu yüzden sanal güçleri ile libidosunu tatmin ettiğini zannedenlerin yaptıkları anal düşünceleride, sanal düşünceleri gibi hayal ürünü ve gerçekleştiremedikleri bir ütopya yumağı halinde kalıyor.

Sonuç olarak, bununla mutlu olan bireylerin oluşturduğu bir toplumun. Avrupanın en mutlu insanları çıkması oldukça ironik olsa gerek.

Toplum Paradoksları: Gölge

27 Mart 2009 Cuma

Ülkemizdeki Tv Yayıncılığını




Merhabalar...

Bu nedir diyenler olabilir / olmayabilir. Ama Banu Avar' ı tanımayan yoktur sanırım. Özellikle TRT 2 tutkunu kişiler.

Ailemle birlikte ilk programından beri takip ettiğim bir kişiydi. Sürekli izlenme tirajının düşürülmesi için saat/ gün/ hafta / ay değişiklikleri gibi hınç politikasına maruz kalsa da. Hiç bir zaman çizgisini değiştirmeyerek, objektif kişiliğinide koruyarak "Tam Bağımsız Ülke" söylemiyle yayınlarına devam etti. Tarihi olduğu gibi yansıtan, yanlışlarımıza yanlış, doğrularımıza doğruluğu şeklinde yaklaşan bir aydındır. Bugün ülkede yemekteyiz, gelinim olurmusun, yarışmalarının getirdiği gereksiz programların üremesine toplumun arzı, temel teşkil olsada. Bunda sadece toplum sorumlu değil bunu dayatan evrimleşmemiş medyada sorumludur. BBG ve magazin programları ile başlayan bu sıradanlaştırma politikaları, terihsel benliğinden bi haber yaşayan günümüz insanları içinde alışıla gelmiş bir hal almış.

Banu Avar, bence çok iyi ve gerçek bir aydın. Olayları irdelemesi, anlatım üslubu, incelediği konu üzerine eğilmesi. Baktığı objektif pencere ve en önemlisi incelediği konuyu iyi çalışması. Onu başarılı kılmakta, fikrimce. Toplumun televizyona bağımlılığı olacaksa bu programlarla olması gerekirken, bugün Sn. Banu Avar'ı da TRT yönetimi programı ile birlikte yayından kaldırdı-Çok zaman oldu bilmeyenlere(Şimdiki zaman değil)-. Bu sansür ve hınç politikasıdır.

Dışarı ülkelere bağımlı hale gelişimizin bir göstergesidir. Yazarımız iyi bir belgesel-gazeteciliğinin yanında, ülkemizde ender bulunan sıkı bir M.K.Atatürk hayranıdır.

Bu yüzden ülkemizdeki tv yayıncılığını şöyle göstermek isterim <<Buradan Bakın>>

Anlamak gerekli değil, içerinize eğilip bakın!


Anlamak gerekli değil.

Bakmak yetiyor. Kime, neye, ne için...

Kime...

...kafanızı kaldırıp azıcıkta olsa, kıyametin geldiğini gördünüz mü. Bi kaç umut kırpıntısı bile, onların ayaklarını bu kadar rahatsız ederken. Buna direnmenin süreğen bir hal alacağını düşünmüyorum. Çünkü kime göre özgürlük istediğiniz çok önemli.

Toplumsal bir düzeyde aydınlanma başlamasıyla birlikte bitmiş gibi görünürken. Etrafınıza baktığınızda ki kaotik durum, bunun fısıldayıcısı. Bu açıdan toplumsal aydınlanma artık bir paradigmadır. Başarılı olacağı düşünülüp değerlendirilmeye alınsa da işlevini yitirmiştir.

Toplumda yaratılan pembe düşler ve kurtulma, artık gerçekliği ile birlikte kesinlikle paradokstur. İnsan kendini düşünmeye zorunlu bir yapıya büründüğü için-yada bu düşünceye mecburmuş gibi yönlendirilmiş bir mekanizma haline geldiği için-; bireysel özgürlük hiçbir zaman, içerisinde bulunduğumuz toplumda imkanlı değildir.

Cehalet küf gibi sarmaktadır içerisinde yaşadığımız ekolojiyi. Bireylerde bugün sadece ideolojik bir kargaşa altında holiganlık yapmaktadır, birbirlerine. Bunu bu şekilde algılamayanlar, kritik bir dönemeçtedirler. Son kulvarda yaptıkları ise kriz, keriz, kereviz üçlemesidir. Yani absürdlüktür.

Bu üçleme tamamen ağlama, dişlerini birbirine vurmayı engelleyemeyecektir. Boğaza kadar girilen bu foseptik çukuruna benzeyen genel etik kuralları, toplumsal bilincin gerekliliği sanrısı. Bireyleri yalnızlaştırmakta ve yalınlaştırmaktadır. Bu bir aynı duruş sorunudur. Başka bir deyişle tek kutuplu dünya özlemi.

Hızlı bir geçiş ile, kısa bir betimlemenin ardından. Sonuç itibari ile, gözlerinizi açmadığınız takdirde; bunun bokluğunu göremeyeceksiniz. Çünkü benlik etrafınızdan aldıklarınız değil, özgün fikirlerinizle oluşturduklarınızla kazanılacaktır. İşte gerçek özgürlük budur. Özgür bir birey, özgünlük içerisinden doğan kaosun çevrimi ile evrimleşip, erginleşerek kurtulacaktır bu kör, yarasa bakış açılarından.

..bu yüzden de anlamak gerekli değil. Eğilip us'unuza bakın.


LiberterKedi