Aşk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Aşk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Mayıs 2010 Perşembe

monoklinik vaka



çilemi toprağa gömüp üzerine işiyorum. 

çok sapıkça değil mi?

her şeye rağmen, amonyak onu yeşertmez diye umutlandıkça yanılıyorum. hergün bir başka ölüm. her saat bir başka acı. hayatın öznesi olmaktan çıkmış, asalağıyız artık. sorumsuzca yaşamak nasihatlandırılıyor bize. korku hissizlik. ölüm ise bir deli gömleği insan için. hep zamanlarda onlardan almamız gerekiyor nasıl yaşayacağımızı. toplum. gevrekleşeceksin.

ne yapabilirim ki?

denetlenmeyen bir yaşamı elinde tutmak gerekir. özgür, öznel ve korkusuzca yaşamak lazım. mücadele etmek gerek. kısa cümleler ile uaztmaya gerek kalmadan noktalamalı hayatı. sus. deli saçmalığı bunlar. korkuların yarattığı imgelenimler. dil neden titrer, yürek bu kadar ateşliyken(!)

anlatamadıklarıma, 

dünyanın tüm sözcükleri yetmez olmuş. 

ah deli sevgilim. hala farkında değil bendeki git - gellerin. çocuk. olsa da, olmasa da anlamı çok fazla beynimde. herşeyi seninle beziyorum, tıpkı şu bir kaç kelime gibi. yetmez. çok azlar seni ifade etmek için.

titrek bir ruhum var. 

artık düşünmekten tepsiye dönmüş beynim. 

hiç kimseye göre ben kimseyim. kimseysemde ölseydim. ne olur ki. iki rekat göz yaşı. hiçiz. neyi istediğimizi bilmiyoruz. ama neyi yaşıyoruz. neyi istediğimizi bilsekte, arzularımızı biz mi var ediyoruz. suskun ve donuk. karmaşa varlıkta sarmaşıklaşmıştır. dünya. bana ne senden. sevdiklerim bendeki onları görmediği sürece umrumda bile değilsin....

...
..
.

elimi bedeninin en mahrem yerlerinde dolaştırdığım insanlığın klitorisi, kanlanmış.  o kadar fazla dil darbesi var ki üzerinde insanlık ona daha fazla anlam yüklemekten kaçınıyor. korkmuş. o kadar fazla kadınlaştırılmış ki bu dünya, hep suçlanmış. ya gerisindeki erillik. 

güç ve iktidar. 

nasılda çürütmüş. ölüm gelmişte geçiyor. sırat köprüsündeki maymunların kafa karışıklığında, hala elimiz apış aramızda. ya erkekliğim giderse. neyin gururu bu. azrailin tokatları uyandırsın seni. dilimi keste doğra. yasaklanmış, kalçalarına parmak attım. sarsılma. kelimeler artık sende. farkına var diye daha  da gömdüm kendimi, kendime. susmak fiili bir eylem bireyde. bu yüzden soru şu:

hiç siz kimeden ayrı kalabildiniz mi?

lethe'ye balığa gittim bi dahakine yine gelecem buraya.

20 Mayıs 2010 Perşembe

benim sana olan kinim

senin verdiğin acıları,
topuklarının bastığı
kırlara serdim.

hırsım
sana karşı bu.
kinlen
-dim.

topuklarının
her uygun / uygunsuz 
hareketi ile...
menekşeleri
ezişi ile...

topuklarında kalan kokuydu
benim sana karşı olan
kinim.


18 Mayıs 2010 Salı

rüya

yıldızsız simadan
bir melek iner,
durgun ve hüzünlü
gökyüzünden;

mor ağaç dalları
arasından, şiddetli bir
hasret rüzgarı esip
mavi saçlarını tarar
denizkızının,

elleri uzaktakinin
yüreğini ısıtır
hayalleriyle,

elleri;
ısıtır
onsuz olan
sokağı.

sevmek
hissetmek
-s(E)
seni
.
.
.
sEn
bEnim
en güzel
rüyamsın.
...
..
.

24 Kasım 2009 Salı

İnsanın Yedi Çağı




Bütün dünya bir sahnedir...
ve bütün erkekler ve kadınlar sadece birer oyuncu...
girerler ve çıkarlar.
bir kişi bir çok rolü birden oynar,
bu oyun insanın yedi çağıdır...

ilk rol bebeklik çağıdır,
dadısının kollarında agucuk yaparken...

sonra mızıkçı bir okul çocuğu...
çantası elinde,
yüzünde sabahın parlaklığı
ayağını sürerek okula gider...

daha sonra aşık delikanlı gelir,
iç çekişleri ve sevgilinin kaşlarına yazılmış şirleriyle...

sonra asker olur,
garip yeminler eder.
leopara benzeyen sakalıyla onurlu ve kıskanç,
savaşta atak ve korkusuz,
topun ağzında bile şöhretin hayallerini kurar...

sonra hakimliğe başlar,
şişman göbeği lezzetli etlerle dolu,
gözleri ciddi, sakalı ciddi kesimli...
bilge atasözleri ve modern örneklerle konuşur
ve böylece rolünü oynar...

altıncı çağında ise palyaço giysileriyle,
gözünde gözlüğü,
yanında çantası,
gençliğinden kalma pantalonu
zayıflamış vücuduna bol gelir.
ve kalın erkek sesi,
çocukluğundaki gibi incelir.

son çağda bu olaylı tarih sona erer.
ikinci çocukla her şey biter.
dişsiz,
gözsüz,
tatsız,
hiç bir şeysiz..

"Nasıl Hoşunuza Giderse" 3. Bölüm 7. Trajedya / William Shakespeare

31 Temmuz 2009 Cuma

...kevaşe


Bir kadının...
...sevişme sonrası
kızarmış dudakları.
Teninden yükselen,
üzerine bulaşmış iğrenç ter,
Morarmış vücut hatlarındaki
buruşuk tarih,
Dili olsa neleri anlatacak olan
kırış kırış bir deri,
Nasılda sigara dumanı gibi
onun üzerinde
asılı kalmış.

....koku...

22 Mayıs 2009 Cuma

Sis ve gündüz fareleri...


...dün de azalttığım duygularım, bugünümde daha bir adrenalinle yoğunlaşıyor.

İnsan düşünde bir geleceğin tasarımını yapmak zor değildir. İş uygulama alanında teklemeler yaratıyorsa sorun olmaya başlıyor. Hiçe doğru zamanın alıklaştırdıkları ile aynı ortamı paylaşmak bazen o kadar zor ki, kendinizi bir deney faresi sanarsınız. Özgürlük sex, para, sömürü tekelinde çörekli halde kamış. Bir bataklığın içerisinde, bazen sade aşkı bulmak çok zordur. Bulabilmekte zaman kiplerinin kölesi olmamak ile alakalıdır. bu yüzden dildeki mülkiyetsiz aşk söylemlerini bu cümleden çıkartamamak 3. şahıslar için uygun değildir. ( en azındn bu yazı için.)

....işte bu noktada anlatılmak istenen ne değildir.

...gündüz sislerinde bir his bulmak işteyenler gözlerini açsın artık. Yoksunluk, kölelik olmamalı. Haykırış olmalıdır, "O"na

...olmamalıdır mı yoksa?

Sis ve gündüz fareleri için....

LiberterKedi

17 Şubat 2009 Salı

Parça...

...intihar.

Hayatın cımbızlarını elimde tutuyorum, ona karşı direnmek için tek silahım sevdiklerim. Fakat onların olmadığı bir zaman dilimi, ne olabilir benim için...

Ses...

Eminönü' nde martılara simit atarken düşündüğüm gözlerin, ne de çok deniz dolu. Senden uzakta, yoksun bir sesin yitimi, sadece ölümdür. O denizden mahrumiyet ise, kıyılarında çöpçüsünü bekleyen, akşamdan kalma bira şişeleri gibi boşluklu bir hayattır, benim için. İşte bu zamandan sonra dilime doladığım öksüzlük ile, ötenazimi isterim...

...dil

Susku esiridir, karanlık köşelerinde bugünkü sevgiler. Ama anlamalıdırlar ki "...son keman telinde ki tını kalsa da eskiye dair. Samimiyetin olmadığı bir ilişkide bulunuyorsanız, ölüm atmosferinizde ciğerlerinize hükmetmektedir." . Dil işte büğümlenir, gözler ise islenir. Çünkü yaşam parelendikçe, siz kendinizden olacaksınızdır. Buda otonomik bir intiharın gölgeleridir...

Son...

Aslında arzuladığım intihar değil sevgi. Duymak istediğim ses ise, seninle birlikte göz göze, el ele simit attığımız martı sesleri. Dilimdeki kalabalıklık İstanbul gibi olsa da, isteğimde, sesimde seninle aynı atmosferde olabilmek, sevdiklerimizle, ömür boyu...

...param parça edilmiş her aşk, kendi içerisinde kilitlenir. Yine onu döndürüp açacak olan ise bunu birlikte yapacak olan ellerdir bir ömür boyu.İşte bu yüzden bu döngüsüz boşluk hiçbir zaman süreğen değildir baki birlikteliklerde.

...nokta

Son nokta dilde ki intiharlarda konulmaktadır. Çoğu zaman duyulmayan bu yitik sesler kemiğe dayandığında;

kemik kırık
dil sukun
ses yitik
bir hal
alsa da
.
.
.
Martılar hüznü hep silecektir sevenlerin, sevdikleri ile birlikte, mavi derinliklere göndererek...

27 Ocak 2009 Salı

Puzzle

Gecenin içerisinde usul usul akan ses,
matemi dolasanda gözlerime.
Yüzüne kahpe geceleri çalacağım.
Parçalanan duygularımızı ise,
Puslu gecelerin kuzinisinde dölleyerek,
Senin rüyalarında birleştireceğim.
Tıpkı parçası belli olmayan,
bu duyguların oluşturduğu
puzzle gibi.

6 Ocak 2009 Salı

Git)me(miş

Her delinin gölgesini serdiği, güzel yürekli bir sevdiği vardır. Yeryüzünde her sevilenin de deli ettiği bir yürek mevcuttur. Bu yüzden gitmek kolaydır. Tıpkı her gidenin ardında bıraktığı enkazı, görmemesi gibi.

Git)me(miş ruhdan kalan harabe.

30 Eylül 2008 Salı

İmitasyon Mutluluk...


Hangi şiir yaşamıma
mütercim olur?
Hangi şarkı kulağıma
küpe olur?
Hangi söz dilime
pelesenk olur?
Bilmem, ama gördüğüm bişey varki,
biz hep unutuyoruz?
Tıpkı yaşamımızda
unuttuğumuz cehennem,
yaşamak istediğimiz
mazileşmiş cennet
gibi.

İmitasyon mutluluklardan uzaklaştıkça, gerçeğin farkına varıp irkileceksin. İşte o zaman dediğimi anlayıp elimden tutacaksın.

Sevgilerimle orjinal amonyak...

LiberterKedi

Agamemnon


Agamemnon Yunan Mythos' unda tektir, eşsiz bir tiptir. Yalnız İlyada' da değil, efsaneler boyunca onun simgelediği kavramı onun kadar etkin ve belirgin ni­teliklerle canlandıran başka bir kişi yoktur.

Agamemnon kraldır, krallar kralıdır, her biri bir bölgenin yönetimini elinde tutan birçok derebeylerinin başında, onları ordularıyla bir­likte yöneten başkomutandır. Buyruğuna tek sınır, bölgesel kralların toplantısında çizilir, bu kurultay da da başlıca kural danışmadır. Yunan Mythos' u tanrılar tanrısı Zeus' un üs­tünde, ondan üstün bir güç bulunduğunu gös­terdiği gibi, krallar kralı Agamemnon' un kişi­liğinde de krallığın hem erdemlerini, hem de eksik ve zayıf yönlerini önümüze serer.

Bu bakımdan destana olduğu kadar, tragedyaya da esin konusu olmuştur Agamemnon. İlyada' nın üçüncü bölümünde Helene surla­rın üstüne dizilmiş, savaş alanına bakan Troyalı ihtiyarlara en başta eski eniştesi Agamemnon' u "Hem iyi bir kral, hem güçlü bir savaşçı" olarak tanıtır.

Agamemnon' un kral­lık yetkisi Zeus' tan gelmiştir. Homeros onun asasının, kral değneğinin tarihçesini çizerken, soyunu Pelops' a kadar götü­rür, başka bir efsane koluna göre Agamemnon'un ilk atası Tantalos' tu. İlyada' da Pelops oğullarının kan davasından söz edilmez, krallık normal yoldan Pelops' tan Atreus' a, Atreus' tan Thyestes' e ve ondan Agamemnon' a aktarılır.

Atreus ile Thyestes arasındaki kardeş düşmanlığı ve onun sonucunda işlenen korkunç suçlar daha çok tragedyaya konu olmuştur Atreus. Ama destan Agamemnon' u bir krala özgü bütün nitelikle­riyle canlandırır. Bu kral portresi üstünde durmaya değer. İlyada' nın konusu, Agamemnori ile Akhilleııs arasındaki kavga Agamemnon yüzünden kopar. Ve bu kavgada krallar kralının tutu­mu, karakteri ve kişiliği bütün açıklığıyla ortaya serilir. Agamemnon kraldır ve her kral gidi kendi çıkarını, istek ve buyruklarını emrindeki insanlannkinden üstün görmekte ve bu İnanışa göre davranmaktadır. Tutsağı Khrysels' i geri vermek istememesi, vermek zorun­da kalınca Akhilleus' unkini almakta hiçbir sa­kınca görmemesi kavganın asıl nedenidir. Bu olayda karşısına çıkan kim olursa olsun pay­lar, tersler, hiçe sayar.

Kalktı hırsla gücü yaygın Agamemnon, yiğit Atreus oğlu, kapkara bir öfkeyle doluydu yüreği, yanıyordu iki gözü yalım yalım...Apollon' un Akha' lara gönderdiği salgının nedenini bilen Kalkhas, bu öfke karşısında çekinir gerçeği söylemeye yeltendiğinde: Kızdıracağım biliyorum Akha' ların saydığı adamı, o adamın bütün Argos' lulara her yerde sözü geçer. Kral azgın olur kızınca ayak takımından birine, bir zaman öfkesini yenerse de, unutamaz kinini, dışarı vurana dek taşır yüreğinde onu. Ama Agamemnon ne Kalkhas' ı dinler, ne de onun sözlerine uyulmasını salık veren Akhilleus' u, bildiğini yapar. Bu davranışı tepki uyandırır. Tepkinin, yalnız kavgaya tutuştuğu Akhilleus' tan gelmemesi, ordunun alt tabakasını simgeleyen bir askerin de kralı en ağır sözlerle kınaması dikkati çeker. Halkın yöne­ticisini eleştirmesi dünya yazınında ilk kez gö­rülmektedir burada. Bu eleştiri Akhilleus'un ağzından şöyle dile gelir.

"Ey doymak bilmek adam... Seni gidi edep­siz, çıkarma düşkün yürek... Seni şarap fıçısı,seni it gözlü, seni geyik yürekli... Halkını kemiren bir kralsın sen"

Ama yiğidin sözlerinden daha da şaşırtıcıdır Thersites' in, halktan bir adamın kralı kına­ması gibi. Bu eleştiri yalnız kralı degil, feodal Akha düzeninin tümünü kapsamakta­dır. Gene mi bir fisteğin var, Atreus oğlu, Barakaların tunçla, kadınla dolu. Bir şehri alır almaz biz Akhalaronları sana verdiydik ilk peşin. Bir de altın mı istiyor canın şimdi? Tutup getirelim Troya' ya Mardan birini, gelsin babası kurtulmalık versin sana, altınla versin sana, öyle mi? Taze bir kadın mı istiyorsun yoksa, düşüp kalkmaya, bütün gözlerden uzakta, kapatmaya kendine? Başbuğsun, yakışık almaz Akha oğullarını yıkıma sürüklemen. Size diyorum Akha oğulları, hey, Akha oğulları denmez size artık, Akha kadınları demeli, sizi aşağılık herifler sizi, hadi yurda dönelim gemilerimizle, tek başına bırakalım Troya' da onu, otursun onur payının üstüne. Yardım etmeyelim de görsün sonunu.

Saygısızlık etti Akhllleus' a, en üstün yiğidimize, aldı onur payını, yoksun bıraktı onu. Akhilleus' un içinde büyük bir kin yok gene de; hem gevşek davranmasaydı sana, Atreus oğlu, bu senin son küfrün olurdu ona. Bu sorunu Akha ordusunun nasıl çözümle­diği de ilginçtir. Athena' nın verdiği esinle...

Odysseus sıraları dolaşıp şöyle yatıştırır herkesi.

..bilemezsin Atreus oğlunun niyeti ne?

Akha oğullarını yokluyor şimdi o, ama ezecek yakında başlarını...Öfkelenip de Akha'l ara yıkım getirmesin sakın, Zeus' un beslediği kralların amansızdır öfkesi...daha güçlüdür onlar senden. Sense savaştan anlamaz korkağın birisin. Ne kurultayda geçer sözün, ne savaşta geçer. Hem biz burada hepimiz kral değiliz ki. Her taraftan bir ses çıkarsa iyi olmaz, bir tek baş olmalı, bir tek kral. Kurnaz Kronis oğlu şu değnekle bütün yetkileri size krallık etsin diye verdi Agamemnon' la

....Agamemnon gene de bir zorba olarak gös­terilmez ilyada' da, aslında talihsiz bir adamdır: Akhilleus' u kırdığına bin pişman olur, ba­rışmak için ödün vermeye razıdır. Yiğidin olumsuz tepkisiyle karşılaştıktan sonra, bir daha aynı uysallığı gösterir ve özür dileyerek barışır (İl. XIX, 85 vd.). Her davranışında sanki bir sakarlık vardır Agamemnon' un: Aulis' te avlanırken Artemis' i kızdırması, bu yüzden kızı İphigeneia' yı kurban etmek zorunda kalışı bu kralın hatalarını ne kadar pahalıya ödediğini gösterir. Karısının ve onun âşığı olan kendi amca oglunun elinden öldürülmesi bile aynı yarı komik, yarı trajik kaderin belirtisidir. İlyada onun kahramanlıkları ve öldürdüğü Troyalı yiğitlerin adıyla doludur, ama Aga­memnon burada da tam başarılı değildir, ne savaşta bir Akhilleus ya da bir Aias olabilir, ne de kurultayda bir Nestor ya da Odysseus gibi üstün bir akıl gösterebilir. Onun kişiliğin­de Homeros ve yolunu izleyen bütün ozanlar krallık kurumunun kusur ve eksikliklerini ortaya sermek istemişlerdir sanki.

Kaynak: Mitoloji Sözlüğü

27 Eylül 2008 Cumartesi

Şizofren Aşk İle Monolog...


Ardımda durma ne olur,
karadenizin karasında
ölümü soluyorum sensiz.

Ne istiyorsan söyle de
bileyim: Sadece seni
seviyorum bil.

Sararmış mevsimlerin
isem ve mücadelesiz
kalıyorsam sence, artık bil:
Ben bıraktığın yerde değil,
beni düşünmediğin yer olan:

ARAFTA SEVİYORUM

seni elma şekerim.

Eğer benden gidiyorsan artık. Açıklıyorum:

Aşk benden ölümü istedi. Ve kendimin gölgesini düşürdüğüm kelimelerim karalayacak sana olan duygularımı. Başlıyorum:

- severken çiz bana ölümün görüntüsünü

....diye.

Kalemi aldım elime şimdi yaşarken nasıl ölüneceğini çizcem size. Bu sonu bitecek olan safsatalarımın son yazısında.
...
..
.
.

- Hadi geliştirelim...


...herşeyimiz bir umut diyerek başladı. İlk elini tuttuğunuz da ki o ürkek vücdunun sizin üzerinizde bıraktığı vaftiz edici etki ile, gözlerinde kaybolmamla başladı. Büylendiğim gözleri benim lethe'mdi, ama bilmiyordu.

Yanaklarının vişne kızıllığı ile en taze mevsim meyvelerini andırması, hep bende artımlı bir halde ilerledi. Bir eroin bağımlısı haline gelmiştim. Her saniyem de onu isterek, özlemini titrek bir çocuk gibi yaşayarak, elma şekerim diyerek; elimden alındığını hissettiğim anlarda yokluğun ile göz yaşlarımda boğularak yitikleşiyorum bugünlerde sensiz...

Karşılık beklemeden seviyorum artık!Tıpkı eskiden yaptığım ama sana itiraf etmediğim gibi...

Acıyı, umutsuzluğu yenerek, şizofren bir aşkı yaşamam işte bu kopuşlarını bana hissettirmen ile oldu sevgilim. Ben bende seni sensizce yaşamayı yaşamayı öğrendim. Mutsuzluklarımda mutlu olmayı, zihnimde tasarladığım tasvirlerin ile öğrendim. Aslında herşey sadece sevmek istemekle başladı, tek taraflı gitti belki de. İnanmasan da bilmemen gerekirdi, ya da bunu kendinin çıkarması gerektiğini düşündüğüm için(Çünkü gerçek sevgi hissedebilmektir.) gündelik yaşamım şöyleydi senin haberin olmadan:

Her sabah onunla uyanarak başlamak. Onunla güne devam etmek, onda yüreğinizi bırakarak yaşamaya devam ederek. Kelimelere onu ve sevginizi filizlendirerek anlamlar yüklemek. Onu bencilce herkesten gizli tutmak....her daim, her an onsuz bir hayatın noktanız olduğunu vurguladığınız halde. Onun anlayışsızlıklarında yaşamak. Kabullenmek, karşılıksız sevmek, radyoda bir tek ezginiz olan gelevera deresini dinleyerek ağlamak...

Nasıldır bilirmisiniz?


İşte ben böyle sevmiştim. Ondan habersiz. Ondan ses olmadan...

(...)

Her gece beynimden çıkardığım hayalini kucaklayarak, onun çilek gibi ekşimsi, ama bir o kadar tatlı dudaklarına ufak bir öpücük dokunduruyordum rüyalarımda. Sırf onu ürkütüp de kaçırmamak adına, bu dokunmanın verdiği mutluluk hazını artımlaştırıyordum kendimde. Bozuklukları bütünleştiriyor, onun benden çaldığı ve veremediklerinin parçalanmışlıklarını kendimce dolduruyorum bugünlerimde. Farkında değil. -SADECE ONU SEVİYORUM KARŞILIK BEKLEMEDEN-Ardından hayalini avuçlarımın arasına alarak, onları birbirine kenetleyerek, başımın altına koyarak uyuyordum, her gece, ama her gece...

Yağmurlarla ağlayarak camına çarpıyorum, rüzgar eserek saçına dolanıyorum, güneşle tenine işleyerek derisine kazıyorum kendimi. Ama haberi yok!


Çünkü onu rahatsız ederim korkusu vardı...

Bir gece de...

İzinsiz kapısını aralıyor, odasına süzülüyorum. Bozulmaz dediğim bu büyüyü, ona üflüyorum uyurken. Zaman diye söylemlediğimiz bu sunağı, kötü akmaya çalıştıkça kırıyor, kanımı damarlarımdan boşaltarak içine. Ona hayallerimi kurban ediyorum. Hayallerimi kırmadan kırıyorum bizim için. Sırf onunkiler onda kalsın diye. Onunkilere kıymamak adına: Onun hayallerini yakmadan kendileriminkini yakarak; ısıtıyorum düşlerimizi. Hiç sıcaklığını yitirmesin uğraşısı ile.

(Suçlumu araştırılmalı, mücadelemi edilmeli özverili olmak için.)

İşte sonu gelemeyen bitmemiş safsatalarımda gizli hayat ezgimin acısı, kaosu bu dingin yazıda açık.

Sevgim istediğim gibi karşılık görmese bile, ona platonikçe sahip olmak adına, gizli yaşıyorum artık. Beni kaşımaya çalışsa da üzerinden, ben onun beni sevdiğinin görünmeyeni kadar seviyorum. Tıpkı:

Afrodit ve İnanna' dan beri
aşkın benden istediği
değişim gibi
hiç bir şey
değişmesede
gücün dışında
değil,
gönlümün esiri olmayı sevdim
sevdim...
sevdi...
sev
sade
ce...
beni isteyerek sabır eyle....

...Ve bilse ki böyle oluşumdaki tek gizli yan o. Belki beni daha çok sevecek. Ama ben istemiyorum tıpkı onun gibi kendisi çözsün beni diye...

Sadece KARŞILIKSIZ SEVİYORUM. SADECE ONUNLA ARTIK MUTLULUKLARIMI PAYLAŞACAĞIM GİBİ....

(Ölüm gelir
son perdenin
sesinde.
İnançsızlık dizimi
kırsa da.
Gökyüzünden yağmurla
akacağım tenine.
Rüzgarla savrulan yaprakta
taşıyacağım bedenimi
toprağa,
bir başka mevsimde
yeniden doğmamak adına
soruyorum sana:
Beni Seviyor musun
Elma
Şekerim?
.
.
.


Not: Bir başka mevsimde olmayacağım..Sevmiyorsan...İtiraf et acımı palazlandırim şimdiden..Kendimde yaşlanım senin hayalinle bencilce. Elveda deyişinle. Sadece bir söz.

C: Seviyorum
E:Sevmiyorum

artık...)
LiberterKedi

23 Eylül 2008 Salı

Postmodern, kabulenilmeyen aşk yapısı

Aslını inkar eden gündüzün sonu, adım adım dağlar ardına kaçan güneş ile geldi. Uzaklaşanın tek umudu ise "daha kötüsü olursa hayalini yakarım onun" diye iç geçirmesidir. Elindekinden git gide yokolma sorunsalını, hep aynıydım savı ile çürütme safsatasının son bulundurulması ancak gece-gündüz ilişkisi ile açıklanır.

...işte bu gerçeği gizleyenlerin anlayamayacakları, yıldızların yerinde uzun süre asılı duramayacağıdır. Gökyüzünden indirdiğimi bile sorgulayacak kadar cesaret sınırlarını aşarken, tek gördüğüm gerçek "İnsanın inandığı olduğudur" mantığını gerçeklediğidir.

- Siz hiç mucizelere inanırmısınız Amca?

- Geçmişte tükettim evladım.

...neden buna inanıyor amca diye hiç düşündünüz mü ona kızmak yerine. Tabi ki yok. Buna bağımlı bir bireyin yoksunluklarının tek gerçeği gördükleridir. Yaşamından nadasa yatırdıklarını irdelemeyenler Araf'ta kalmış ölüler gibidir. ya Kerberos gelecek çekecek onları, ya da lethe'de su içeceklerdir. Kaçınılmaz kaderci durağan zihniyet bunu gerektiriyor çünkü.

(...)

...insan sevdiği zaman kum tanesinde bir intiharı yaşar, bir dünya kurgular, yaşamını tek başına da idame ettirir. Şizofren bir iç geçirme olsa da bu sanrılar, söz edimlerinin hayali isyanına, gerçeğin gösterdiği izdüşümlerdir. Ellerinde sonsuzluğu tutanlar ise işte bu paramparça sevgilerin, ünsüz uluyucularıdır her dolunayda. Kulak zarınızın beyninize efil efil estirdiği korku dolu, ürkünçlük bundan kaynaklanır.

Postmodern, kabulenilmeyen aşk yapısı da bu izdüşümsel bencil aşk kalıntılarının, yaşantısal olmadığı görüşüdür. Ya tanımlanan yaşadıklarımız ve yaşattıklarımız yaşatacaklarımızın göstergesi değil midir?

Bunu anlamanın tek yolu mücadele ve denemedir. Yansımasıda şu replikteki gibidir:

Mükemmel değilsin. Seni şüpheden kurtarayım tanıştığın o kız da mükemmel değil. Asıl soru birbiriniz için mükemmel olup olmadığınız. Önemli olan bu. Dünyadaki her şeyi bilebilirsin ama bunu öğrenmenin tek yolu denemektir.

Can Dostum Filminden
Buna inanmayanlara tek sözüm, gidin aydınlıklarınızda gizli şeytanlarınız sizi mutlu etsin.

Yokum ben bu oyunda!

20 Eylül 2008 Cumartesi

Gizli Haz


Tüm aşklarda gizli olan,
gizemli bir beraberliktir.
Olamadığın anların sana verdiği
acıya katlanmandır.
Yasak meyveyi bilerek yemek,

dayanılmaz busesinde
zehirlenmektir onun.

İşte yasak aşk böyle bişey...

Kaburgadan var olma safsatasının, gökten indirileni yerde balçık ile sıvanarak ironik bir biçimde savunulması mıdır...

doğru etik olan, nedir?

(...)

...yazarken ellerinin titremesi, kalbinin damarlarına sımsıcak kanı pompalamasıyla onu arzulamandır. Ellerin onda, gövden başka bir yerde. Bağlanmaman gerekir, onun hayallerine iyice sokulup, dudaklarında nefes almak istesende, farklı bir hayat damarın olmasını istesende, iç hesaplaşmalarının diyetini gidermelisin önce.

Acıtmak kolayı. İradesinin güdümünde olan eşşeklik ediyordur belki de. İrade otonomisi hislerin aynısıdır. Gönlünde yer alan titreşimlerin onunla konuşmalarında, sende bıraktığı haz ise sana özel.

En güzel olanı yasak platonikliktir.

Karşılayamama...

İçinde çevirmek için aldığın onca bozukluklardan hayallerimi kullanamayışının maksadını kendin bile bilmemelisin. Çıplaklık; kölelik ise, öpüşmek senin ona tapınmandır. Tapınmak istemen fakat inançlarının tabulaşmaya karşılığı ile düştüğün kuyunun belli olmayan huyu git gide silikleştiriyor.

Zaman geçiyor ve hata duygusu yalnızlıklarında sana sorgulamalar yapmanı fısıldıyor. Gönlünü gıdıklıyor, onu gömerken illegal bir iş yaptığını bildiğin halde neden içerisinde yer alıyorsun bilemiyorsun.

Gizemli, isli bir birlektilik.

Yasağı yoksunluklarından çıkarımların ile belirlediğin doğru ve yanlışların. Hangisidir acaba gizli aşklarda kabul edilebilir. Yorumsuz bırakılan kelimelerin acısı ile nehir kenarında bir çok defa öldürdüğün duygularını. Daha ne kadar göz ardı edecesin?

...bu yasak aşkta merak ediyorum

LiberterKedi

17 Eylül 2008 Çarşamba

Yanal Yalan

Yanal Yalan: Ardıllı olayların sonrasında insan metabolizmasının gösterdiği tepkidir. Sevgilerin genelde buhranlı dönemlerinde tarafların birinin kaçmak için zamanla gösterdiği reaksiyondur.

Örneğin: Kalemi kırılmış umutlarım bugün öldü. Yoksulluk ardılı varlık görüntüsündeki fakirlik, ben şimdi lambamda gizliyorum umutlarımı.

Rüzgarın yüreğime jiletlediği o eski münazaralarımı özlüyorum. En azından varlığımı onuyordum senle. Yalansız bir kaç kelime bile yetiyordu anlaşmaya. Anlaşılmama güdüsünü taşımadan yoksulluğum zenginleşiyordu. Karşılıklı diyaloglarımızdan.

Yalan bir ironidir.

Sözlere işlese de içerisinde barındırdığı terslikler bize gerçekleri üfürüyor.

Ama

gör
-e bil
e
n
e
....

...bu yüzden burdaki serzeniş aslında sevgilinin kaçacağı düşüncesinden ötürüdür. Yani ardıllı olatların gideceği noktanın görünürdeki kaotik yaşanmak istenmeyen yerdir. Getirisi için yapılan uğraşta, kılıflandırılmış yalanlar yumağı. Biz ve sen ayrılmamalıyız bunun tersinin olabileceğini göstermemek için.

-Azıcık özveri yetiyor.

LiberterKedi

Kabus...

Ezo'ya dair.

mit-ti...

O lethe iken, ben kerberostum, susadım eğildim onu içtim kana kana. geldiği gibi yön-etti, verdiğini götür/dü. geldiği
g
i
b
i
git/ti
ve
bir sona
gel
..
me
d
e
n
bi/tti.

Diyemeden gitmeye çalıştı. Uyandım. Korktum.Terlemiştim, yüreğimde ürkünç bir korku ile bu vakıa'yı bi daha yaşamamak için uyumadınm. Gerçek kabus buydu..

Çünkü manasını yitiren bir kelimenin, sözlükte yeri olur mu?

16 Eylül 2008 Salı

İkircikli Ölüm Hali


....bir göz yaşı döküldüğü yer olan sende sonlanır.

...kimsenin anlayamayacağı bir durum bu. Sevdiğini giderek artımlı sevmek, bağlanmak, sarılmak. İnanılmayan aslında bireyin kendisine olan güvensizliğidir. Çünkü hiç bir sevgi, olduğu yerden kalkıp ilerletilmek ve bir daha geri dönülmeme adına bağımlı hale getirilemez. Popüler sevişme aşkları için geçerlidir bu yargı. Ama yer eden bu popülist sevme tipi herkes tarafından kabul gören bir olgu haline gelmiş günümüzde.

...gündüzleri geceyi yaşamak senin olmadığın vakitlerde mümkündür, şizofren bir aşk için.

Geceleri ise tekrardan doğmak, tıpkı akşam sefaları gibi onun sesi ile. Lirik bir seromoni olduğunu bilmiyor, benim için. Ama boşver en güzeli bencil sevmek. Gösterimli aşkların kirletildiği bu zamanlarda bazen sevdiğinin bile bundan bi haber yaşaması, göz yaşlarına bağımlı duyarsızlaşmasının sonucu yaşadıklarınla ispatlanıyor. İşte böyle anlar, akşam sefalarının ölüm anlarıdır. Geceleri kabuklarına kapanırlar, açmak için tomurcuk tomurcuk efillendikleri kabuklarında onca yaşadıkları heyecan buna bağımlı olarak buharlaşır. Ve ölüm -ce- der. Çünkü sevdiği ondan uzaklaştıkça, onun yaşamında bi mana kalmaz. (Epik bir şiir dinletisinin, sonu getirilemeyen senfonisi ise bunun farkında değil.)

Kısa bir öykü buna dair: Evvel zaman içinde, geçmişten güne düşen dünün artıkları içerisinde, anlatılan kaosların anlamlandırmak istediği birşeyler dökülüyordu kelimelere. Küçük akşam sefasının yaşamına dairdi bu süzülmüş korkular.... Fakat onun gelişimini sağlayan lirik seramoni, bunu bilmiyordu. Bilmiyordu bu aşkın onsuz geçen zamanlarında, stomalarında başlattığı nefes darlığı ile yaprak kurumaya yüz tutmuştu. Ama direniyordu rüzgarlara, onu biçmek isteyen sert ayaza. Sona kalan yaprakların kaderidir, tıpkı göçer bir kırlangıç olmak. Yaşamak ardı sıra karşılıksızca beklemek. Bıkılgan bir halet- i ruhiye gibi.

Seni sensizce yaşamak&ölüm gibi bişey...

...bir avuç darıyı göğe serpen ellerimle, meddet umduğum bana bir yol göstermese de. Ben bensizliklerimi yaşıyorum şu aralar. Kimsesizleştirildiğim islerimde zor olanı ise senin sevginden gizlediklerim.

Açlıktan ölsem de tükettmeyeceğim senin gibi seni kendimde. Çünkü onlar benim bozuk paralarım değil, sevgimin varoluşuma karşı getirdiği tanımlamalarım.

(...)

...anlamdıramayacakları kadar azım ben, anlayabilecekleri kadar çokumda aynı zamanda. Ama kimine göre bir is(e düşmüş) düşünsüz bir sisim ben. İçime girmeye tenezül etmeyen sen ise atmosferim olmuşsun. Korkusuzca çekip gidiyorsun bu güvenirlilikte. İşte bu yüzdendir ki ben:

Gölgesini ayaklar altına alabilmiş bir korkuyu soluyorum geçmişimle bağlı olarak,
yaşanılmayacak kadar kirletilmişim sizler tarafından,
doğrusu ise eylülde ölmek.


Yaşayabilecek misin?

Deniz fenerlerinin yaptığı gibi.
Beş parmaklı yoncamı,
yüreğimde gizlediğim
yerden bulup,
çıkarabilecek
kadar
cesaretli(mi)sin.
Hiç sanmıyorum.
kah
ve
leş
t
i
m
.
.
.

...ölümüm dilimde, ikircikli bir hal almış.

İnsan görülebildiği kadar yargılanır,
görülemediği kadar da fazlaca yerilir.
Bu yüzden
"telveleşmiş hayatların bekçileriyiz"
biz.
Ölüm ise tüm parçaları yerine oturtur,
bu oyunun sonunda.

...bu yüzden inanmıyorum artık kimsenin samimiyetine. Zaman insanı soğuttuğunu anlatmaya çalışsada, insan eğilimleri hep kaçmaya alışık. Çünkü korku paylaşılmaz günümüzde, mutlulukların paylaşıldığı gibi.
LiberterKedi

14 Eylül 2008 Pazar

Göz(LEM)ler

Gerçeklerini didikle)rsen.
Özgürlüğünü sorgularsın.
Zoraki yaşıyorsan,
Latent bir kişilik olduğumu düşünüyorsan,
Evrelerimi tamamlayamadıysan,
Rengahenk bir hayat istiyorsan,
İnanmaya çalıştırıldıklarınsan.
Menisine aşık birinin sahteliğinde kaybolursun, ben bu olamam.

ANLA / MIYOR.

yalın-ca sızı,
hakaret dol)
umlu bir edim.
BÜYÜK
FIRTINALAR
S
U
S
K
U

İLE
D
OLU
Y
O
R...

11 Eylül 2008 Perşembe

Kırmızı Ölüm

....kırmızı bir ölümü istedim ben. Kimseye açıklama yapmadan anlaşılabilmek için.


Bazen çok bunalırsınız. Hayatın parmaklıkları arasında onun soğuk demirlerine yasladığınız yüzünüz, üşümeye başlar. Soğuyan teninize düşen titreme ile, birden sıkılıverirsiniz. Damarlarını parçalayıp, bahçevan gibi kendinizi biçmek istersiniz. Ölümün kokusu bu düzeyde menekşe kokusu gibidir. Uzaktan çok hoş görünür ama yaklaştıkça ürpertir. Titremede bıçağın yüzünü, bileğinize çevirip ağzını açması ile cesaretinizin gitmesi ile gerçekleşir. Tıpkı tektonik hareketler gibi.

...işte bu zamanlarda, bütün vucudunuzu sarar ölüm korkusu ile titreme bu zamanlarda.

Anlamsızca ve neler oluyor dersiniz değil mi?

Bu düşünceler absürd ve deliliğin göstergesi siz ve önyargılarınızca.

İşte bu zamanları yoğunlukta yaşadığım bir dönemdeyim, ayırdımlarımı nereden yapmam gerektiğini artık bilemiyorum. Çokça karışımlı bir hayatım yok aslında. Ama insanlar baktıkları gibi görmeyi yeğliyorlar. Onlara göre bu doğru. Çünkü zordur karşındaki gibi bakmak, olaylara yamuk bakmak, iç içe girmiş griftleşmiş olarak bakmak. Neden mi. Belli. Düşünmemek, irdelemekten yada bencil olmaktan kaynaklanıyor. Düzenin getirdiği yalanların yaşanmasını kabullenen toplumlar, dişlileri gayet iyi bir şekilde belirli bir ivme ile hareket eden sistemleri değiştirmekten kaçınırlar. Yalan ile gerçeğin farkına varamaz ve gerçeklere yalanları ört bas ederler.

Neden mi?

Yorumum şudur: Kanunları ile genellemeler yapan Roma' lılar aslında kendi konsüllerine ihtiyadi bir sınırlama getirmişlerdir. Yönettikleri toplumun çıkarlarını korumak, onları belirli sınırlamaların çemberine dahil ederek yaşamlarını idame etmelerini sağlamak için, yazdıkları kurallar bütünüyle bir sıradanlaşmayı başlattılar. Halk düşünmekten, düşüncelerinin gerçekliğini, irdelemekten uzaklaştı. Toplumsal sözleşmler ile bütüne dayalı bireysel özgürlüklerin engellenmesine karşı bir duruş gerçekleştiremez halde, bitkisel bir hayatı sürmeye başladı. bu noktadan sonra sınıfsal farklar oluştu, toplum katman katman oldu. İçerisinde bulunduklarınızdan kurtulma adına tepkisiz kaldı.- pardon göz açıp yumma eylemi hariç-Ve bu düzeye erişildiğinde sıradanlaşma kendisini göstermeye başladı.

Nasıl mı. Örneğin;

...kişinin yanlış düşüncesini, kendisinin düzeltememesi gibi.

(...)

...takriben bu olaylar zaman dilimleri içerisinde birçok kişinin başında tahakküm kurmakta. Ve onun gelişmeye kapanmasına sebebiyet vermekte. İşte bu yüzdendir. Kırmızı bir ölümün kıyısında kulaç atıyorum. Parmaklarımı nemlendiriyor, umutsuz bir bekleyişe girdim. Acaba kim senin için sorgusuzca değişebilir. Eğer değişimsizlik bu fedakarsızlıkta benimde payım varsa kırmızının içerisinde, gözümde göz yaşlarımla boğularak ölümü solim.

İşte ben bu böyleyse bunu istiyorum. Kırmızı bir ölüm içerisinde gül yaraları ile, göz yaşında boğulmak.

...belki ruh cünüplükleri böyle giderilir.

LiberterKedi