Haber etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Haber etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Eylül 2008 Cuma

Zellig S.Harris

1909-1992 yılları arasında yaşamış ünlü dilbilimcidir.

Harris, Noam Chomsky, Naomi Sager, Jean-Pierre Paillet, Thomas Ryckman gibi çok sayıda dilbilimcinin hocasıdır. En önemli çalışmalarından biri olarak Transformational Grammar' ın temelini oluşturmasını gösterebiliriz. "Dilbilimsel Bilgi" teorisi gibi çok sayıda teoriyi de Harris' e borçluyuz.

Hayatından kısaca bahsedecek olursak: 1909 yılında Ukrayna' nın Balta kentinde doğmuştur. Dört yaşında iken ailesi ile birlikte Pensilvanya' ya gelmiştir.Daha sonra yaşamına burada devam etmiştir. Eğitimini burada sürdüren ünlü filolog üniversite eğitimini Pensilvanya' da gerçekleştirmiştir. 1930 yılında mezun olup, Master'ını 1932 yılında tamamlamıştır. Ve Doktora' sınıda 1934 yılında tamamlayarak daha sonra linguizm üzerine çalışmıştır.


Amerika' da ilk dilbilim bölümlerinden birinin kuruculuğunu üstlenmiştir. Yaşadığı dönemde pek çok açıdan yanlış anlaşılmış, kuramları temelsiz biçimde çürütülmeye uğraşılmıştır. Harris' in özelliklerinden biri, kendisine dilbilim alanında yöneltilen eleştirilerin bir çoğuna hemen hiç yanıt vermeyişidir. Ööğrencileriyle çok iyi iletişim kurduğu, başarılı bir öğretmen olduğu ve alçakgönüllü kişiliği sıkça anlatılılanlar arasındadır.

Harris, akademik dünyada ünvanı ne olursa olsun, konusuna hakim herkese eşit muamele etmesiyle de, yaşıdığı dönemin farklı akademisyenlerinden biri olarak öne çıkmıştır. Öğrencileriyle makaleler üzerinde saatlerce konuşabilen Harris hiçbir zaman onların üzerinde baskıcı bir eğitimcilik anlayışıyla onları yönetmemiştir. Uydurma tartışmalara girmekten kaçınması onun en belirgin kişilik özelliklerindendir. Ve genelde kaçınmıştır bu tip tartışmalardan.

Zellig Harris, anlambilimin gramerin içinde olduğunu vurgulamış, anlamı dilbilgisinden ayıran tezleri çürütmüştür. Leonard Bloomfield' ın 1930 - 1950 yılları arasında geliştirdiği yapısalcı dilbilim kuramlarını Harris ileri götürmüş, bunları yer yer sorgulayarak dil analizlerinde yeni kapılar açmıştır.

Dili matematiksel bir biçimde analiz etmesi ise bir çok kişiyi büyülemiştir. Dili, matematik mantığında kurallar üzerinde açıklayabilir. Çeroki dilinden çağdaş İbraniceye varıncaya dek, çok farklı diller üzerinde çalışmış, böylece dil ailelerine sıkışıp kalmış dilbilimci yönelimlerini de yıkmıştır. Uluslararası iletişim sorunlarının savaşlara, ırkçılığa yol açtığı konusundaki fikirleri de dilbilim eksenli sosyolojik çıkarımlara önemli örnek teşkil eder.

Son olarak ünlü dil kuramcısı 1992' de 83 yaşında hayata veda etmiştir. Ardında çok önemli kişileri bırakmıştır. İlk başta da ifade ettiğimiz gibi: Noam Chomsky, Naomi Sager, Jean-Pierre Paillet, Thomas Ryckman gibi bir çok değerli dilbilimciyi yetiştirmiştir.

Hakkında daha fazla bilgiye ulaşmak istiyorsanız ve çalışmalarını incelemek istiyorsanız;Burdan yada buraya bakarak yazar hakkında daha fazla bilgi edinebilirsiniz.

Bu yazarı paylaşmamdaki sebep Noam Chomsky'dir. Onun gibi insanların yetişmesinde kaynak teşkil edenlerdir. Bu insanların tek bir ortak paydası var oda insan ve insan için yaşamdır.

11 Eylül 2008 Perşembe

Şiddetle Sansür Devam...

Sansür hayatımızın her anında hüküm sürmeye başladı. Sanal alemde her alana yayılan sansür fırtınası bu seferde İmeem Müzik Sosyal Ağı' nı vurdu.

Fazla söze gerek yok:

Şiddetle Sansür Devam...

10 Eylül 2008 Çarşamba

İşaretle(dik)


Toplumun en büyük sorunu korkularından dolayı kaçtığı gerçekleridir.

Sürrealizm; aslında bir çoğumuzun kafasında başka yargıların uyanması ile görüntülerini çizemediklerimizi ayrı bir forma sokarak daha da anlamsızlaştırmaktır mı?

Tabi ki değil.

...sanat asla toplumun en büyük korkularına kaynaklık etmemiştir. Kültürel düzeyi yüksek toplumlarda yazma, okuma, araştırma kabiliyetine yüksek bireyler her daim toplumu aydınlatmıştır. Buna en iyi örenk bugünkü sanal ortamda tutulan günlüklerdir. Örneğin bunların bir kaçı:

Kara Kedinin Günlüğü, Aydan Atlayan Kedi, Duru Görür.

...bunlar toplumun bir bireyi olduğunun farkında olan kişilerin zaman zaman içerisinde bulunduğu ortamdan çıkarımlarının, analiz edilmesi sonrasında, günlüklerine kelimeler, metaforlar, söz edimleri ile sessiz ve kelime bağırmaları ile ifadelerini belirtmişlerdir. Kültürlülük bu noktadan sonra devreye giriyor.

...edebiyat ve sanat ayırdımı yapılamadan birleşme köprüleri, hayatımızda yaşadıklarımızdan elde ettiklerimiz ile sonuçlarını gün ışığına çıkarıyor yazılarda. Bu kişiler ayrı forma soksa da kimilerine göre yazılarını. S.Dali' nin zaman kavramını anlatıyorlar aslında. Farkında olmadan. Eğilimli, bükümlü zaman.
Zaman baktığınız gibi ilerlemez, gördüğünüz gibi akar....

Yani göreceli değişimler genele yorumlandıkça başarısızlığı getirecektir. Oyüzden insan bildikleri ile değil, bilmediklerinin oluşturduğu kaos ortamında doğruyu araştırmalıdır. Herşey akar bir hal almıştır. Hiç birşey durduğu yerden değişmeden, etkilenemeden yani kısacası belli kriterlere göre hep aynı kalamaz. Gerçek dünyanın tepsi gibi olduğuyken bugün dünya'nın nasıl olduğunu biliyoruz. Ve bunların dahası bilimle değiştirilecektir. Yeter ki sapkın, tutkun, değişime kapalı olmayalım.

Hiç birşey olduğu gibi kalmaz....

LiberterKedi

2 Eylül 2008 Salı

Sessiz Haykırışlar - Perde 1 -

Dillendirmek istediklerimizi, genelde resimlerle ifade edeceğiz bu dizinimizde.














Resimlerin sahiplerini tam isimlerini bulamadığım için yayınlayamıyorum. Bu durum için özür dilerim...

31 Ağustos 2008 Pazar

Geleceğine Tokat Atan Hümanite

Geleceğine tokat atan kadın...

Uzunca bir zaman camımın kenarına yanağımı yaslayıp düşünürken, birden bu kafamda şimşeklendi. Şiddet ne ise, insanlıkta bağımlı bir hal almış. İlişkilerde kimi zaman anlık sinirlenmeler ile, aşırı strese bağlı olarak karşısındakine uygulanan fiziksel darbeler sonucu kopma ve parçalanmalar gerçekleşiyor sıklıkla günümüzde. Bu sistemin getirdiği stres ve bunalımın toplum içerisine sindirdiği travmadır ve çok kötü.

Stres unsuru insanın beyini ile omurilik soğanı arasındaki uzaklık farkı ne kadar iyi olursa olsun, etkisiz kalabiliyor. Yani insanı düşünme yetisini kaybetmesine sebebiyet verebiliyor. Zekasını yeterince işletemiyor. Analiz etme becerisinden yoksun kalıyor, düşünemeyerek ileriye dönük hareket edemiyor ve toplum bu yüzden yoksunlaşıyor. Ve şiddetin artması ile bir genelleşme ile bireyin hırsı, kini, siniri ve duyguları git gide başka bir forma bürünerek, insalık kabını kurutuyor. Toplumun bu dinamik etkileşimi parçalanmaya ve dejenereleşmeye gidiyor.

Dejenereleşme ve getirisi asimile edilmiş çekirdek yapı...

Bir gerçek vardır ki bir toplumun en derinine inmek isterseniz çekirdek yapısını izleyin. Bu genellemeler aslında yapılacak en doğru genellemelerdir belki de. Bunun sebebi çekirdek oluşumlar aslında kendi öz kaynakları içerir. Oluşum evrelerini, ileride büyüyecek bir olayın belirtilerini ve dahasını gösteren önemli birer başvuru kaynağıdır bu çekirdek yapı. Dejenereleşme bu yapılar için ekonomik unsurların etkisi ile gerçekleşir. Sınıfsal farklar ile çekirdek yapı bölünür ve toplum bir bütün olarak incelenemez. Toplumu bir bütün olarak düşünmek tabi ki sağlıklı bir yol değildir. Ama teolojiye çok bağlı toplumlar her zaman tek bir noktada itiraz haklarını damaklarında kitlemeye göz yumarlar. Bu yüzden bunun siyasal getirisinden yararlanan keneler çekirdek yapıyı bir bütün gibi gösterip, çekirdek içine aynı kutuplaşmaların olmasını tercih ederek herkesin birbirini itmesini arzular. Bunun içinde değişim ve gelişimi engellerler, farklılıkları engelleyerek. Bu dejenereleşmeyi doğurur, ve kalıcı bir doğum yarası gibi bireyin bünyesine, daha doğduğu günden itibaren sanki bir bilgisayarmış gibi programlanarak yüklenir. Böylelikle dejenere kalıcı bir olgu olur toplumda. Bunun gibi olgulara bağlı olarak çekirdek yapı yıkılır, tek merkezci, dogma bir yapıya dayalı, düşünmeye, irdelemeye, özgün fikirlerin doğmasına engel bir hal ortaya çıkar ve ortada çekirdek bir yapı kalmaz. Kalan tek şey ise;

Tamamlanamayan, üretilemeyen, hayata geçirilemeyen, özgünlükten özgürlükten uzak bir iskelet üzerine giydirilen bir kılıftır.

Kabul gören olgular ise bireyler arası kin, nefret, şiddet, baskı, zulüm, savaş, asosyallik, popülizm yapma, bağımlılık, kopuk yaşamlar, parçalanan kısa süreli aile yaşamları ve birey ilişkileri gibi bir çok argümanı bol olguyu söyleyebiliriz.

Sonuç olarak buna göz yuman insanlık geleceğine tokat atmıyor mu sizce....

Zeitgeist(Zamanın Ruhu)

Öncelikle bir uyarı ile başlayalım bu filmi izlemeye başlarken gözlüklerinizi çıkarın, tebiki dünyaya ön yargı ile bakıyorsanız!

Zeitgeist: Zamanın Ruhu anlamındadır bu kelime. Film bu felsefeden yola çıkarak günümüzü ve geçmişimizi irdelememize olanak sağlıyor. Tercihi bize kalmış.

İlk kez 2007 yılı Haziran ayında Google Video' da yayınlandı. Yayınlanır yayınlanmaz günde 70 bin, ayda yaklaşık 2 Milyon izleyenle internet tarihinin en çok izlenen ve toplamda dünyanın en çok indirilen filmi oldu. Fakat bundan birçok kimsenin haberi olmadı. 15 Mart 2008' de dünya genelinde gösterim günü ilan edildi ve 1800 noktada özel gösterimler düzenlendi. Aynı gün Türkiye' de Boğaziçi Üniversitesi' nde ve Atlas Pasajı Nefes Cafe' de gösterildi. IMDB' de 8.7 puan aldı. Oylamaya katılan 3,877 kişiden 2,450’i filme 10 tam puan verdi.

Filmin içeriği dünya genelinde çok büyük tartışmalar yarattı. Hatta Zeitgeist' e karşı Hıristiyan çevreler iki alternatif film bile yayınladı. Bütün bu tartışmalara rağmen büyük yayın kuruluşları filmin adını ağızlarına dahi almadı. Bütün sansasyonel etkisini bağımsız internet siteleriyle sağladı.


Korkularımızla yüzleşmemek adına "Komplo Teorisi" kelimesine dört elle sarılır olduk. Özellikle dönemimizde öyle insanlık dışı olaylarla karşılaşıyoruz ki bunların kökenini araştırmak, hatta düşünmek bile bizleri korkutuyor. Mesela "İnsan Hakları". Batı medeniyeti merkezli olduğuna inandığımız bu kavramın tam da Batı Dünyası tarafından ayaklar altına alınması hayata karşı güvensizliğimizi zirvelere taşıyor. Toplu mezarlar, petrol için öldürülen bebekler, işkencenin ABD tarafından standartlarının belirlenmeye çalışılması bizlerin insani kriterlerini de bulanıklaştırıyor. Bütün bu saydıklarımız değerlerimizi kazandığımız geçmişimize götürüyor. Bize söylenenler, öğretilenler yalan olmalı ki bu insani kriterleri yaratanlar kendileri her türlü değeri alaşağı ediyor.


Zeitgeist filmini seyredenler bu sorgulamayı daha yıkıcı yaşayacak. Ya uyanacak, ya olanlara şaşırmaya devam edecek. Film din, para, ve korku üçgeni içerisinde kıstırılan toplumların nasıl yönlendirildiğini ve büyük planın tekno - totaliter bir Dünya Devleti kurmak olduğunu ileri sürüyor .Zietgeist' de artık koplo teorisi sınıfından çıkmış ve herkesce doğru kabul edilen 11 Eylül Saldırılarının bizzat Amerika tarafından düzenlendiğini, kredi sistemini, savaş ekonomisini, merkez bankası ve Federal Reserve tarafından nasıl köle bir toplum yaratıldığını anlatıyor.




Anlatırken sizin insanlıktan miğdenizin bulunmasına sebep oluyor. Kendinizi ve yaşamınızı sorgulamanızı, olayların zihninizde daha da netleşmesine sebep olan bir film. Ama başta önemli bir uyarı diyerek dillendirdiğimiz gibi.

Bu bildiğiniz belgesellerden değil!

Bu bildiğiniz bir film değil. Bu gerçek zamanın ruhunun gösteriişi. Bu yüzden bu filmi izlerken önyargı gözlüklerine sahipseniz çıkarıp izleyin.

30 Ağustos 2008 Cumartesi

Türkiye'nin Kalbi Ankara (Zaman'ın yasaklanmış belgeseli)

1934 Sovyet Yapımı olan bu belgesel zamanında TRT' in özerk olduğu yıllarda yapılan baskın ile yayından kaldırılıp yasaklanmıştır. İçinde enternasyonal marşının söylendiği bir bölüm olduğu için zamanında Ülkemiz'de yasaklanmış bir belgesel. Yönetmenleri; Sergey Yutkoviç ve Lev Oskaroviç Arnstam olup, 1934 tarihinde çekilmiştir bu belgesel. Söylenene göre M.K.Atatürk istemiş yapılmasını.

Son zamanlarda birden arşivlerden çıkarılan bu belgesel hakkında daha fazla bilgiye burdan ve burdaki linklerden ulaşabilirsiniz.


29 Ağustos 2008 Cuma

Wanted!


Dünyayı istiyoruz! Hemen şimdi istiyoruz. Onların silahları var. Biz ise daha kalabalığız. [ James D. Morrison]

28 Ağustos 2008 Perşembe

Savaşlara Hayır De!

Parşömenimin kenarını katladım yakıyorum...

Geceye düşen bir korku var havada. Herkes evine çekilmiş kapısını kilitleyerek birbirne gitmez olmuş. O eski sosyal alış-verişler yok olmaya başlamış. Tek mantık ise:
Bana dokunmayan yılan, bin yıl yaşasın.
...eğer bir kafes olarak düşünürseniz bu dünyayı. Ve siz o kafes bir civciv iseniz. O yılan bir gün gelip sizide yemez mi diğerlerini yediği gibi?

Sorumsuzca bir davranış bu tepki-sizlik. Yoksullaşan insanlık git gide benliğinden oluyor. Savaşlara hayır diyemeyenlere acıyorum;

-acaba bir gün yılan sizi de yemeye geldiğinde ne diyeceksiniz.

İşte bu yüzden kağıdıma dökülen akrepler elimi soksa da, yazdıklarıma binayen. Tek söylemim:

Savaşlara Hayır De!

Sukut altın ise, yanlışa hayır demek paha biçilemez bişeydir. Yalnızca bir kemik yığını isen, çevrende olan biten bu katliamlar seni ilgilendirmiyorsa sende bir civcivsin. Büyüdüğünde unutma ki sende kesilip sofralarda diş kovuklarını dolduracaksın!

Savaşlara Hayır De!

Geleceklerini ödünç aldığımız çocuklarımız için diren. Silahları kaldırıp yak, kır, parçala. Engelle bu bloklaşma şeklinde olan savaşları. Yapabilirsin. Ya bu uğurda ilerleyen kanatlı bir kuş ol, ya da anüsten öğütülmüş olarak başkalarının miğdelerini doldurmak üzere basit bir civciv ol. Barış özgürlüğünde, özgürlük sende, sen yaşamında, yaşamın zihninde şekillenmeye mevcut. Ellerindeki yaşam iplerini sıkı tut, kaygan fikirlerin tek getireceği sana anı yaşamadır. Sadece tek düşüncen daha iyi bir yaşam için:

Savaşlara Hayır De!

Unutma sana dokunup yaralanan yılan, bir başkasına yaklaşırken daha temkinli olacak, ve büyüyen tepki yumruğu ile bir gün başı ezilmiş bir halde yok olacaktır.



Savaşlara Hayır De!


12 Ağustos 2008 Salı

Blogger Yenilendi?

Can sıkıntısından bugün günlüğüme bakarken, bir çok blogger eklentisi gördüm. Wordpress' in pabucunu dama atacağını düşündürtüyor blogger bu yenilikleri ile.

Kendini sürekli geliştiren blogger, daha hızlı bir şekilde diğer blog sistemlerini geçeceğe ve arkada bırakacağını gösteriyor bugün...

LiberterKedi