"...aşk, mutluluk şarkısına dönüşen bir yalnızlık çığlığıdır, yüce aşkla beraber, olağanüstü, ulvi harikuladelikler insan yaşamının bir parçası oluverir, onun sayesinde, ten ve kafa birbiri içinde erir. aralarında tam bir uyum kurulur... artık öncesi gibi değildir insan, ani bir değişime uğramış, tene bağlı duyguları ruhani bir boyut kazanmıştır. benzer bir değişim, karşımızdaki insanda da gerçekleşir. kendisi olmaktan çıkmıştır kişi, umut edip bekleyen birisi yerine, yepyeni bir hayata başlayan bir başkası vardır karşımızda. sizi gerçekten tamamlayan insanla karşılaşmışsanız, hiçbir ayrılık, hiçbir kopuş düşünülemez artık... yüce aşk, bu iki değişik insanın birbiriyle sağladığı uyumdur." - jurnal syf:13
...ben bu toplum tarafından, ruhumu bütünleyecek bir ruhun kürtaj ile alındığını düşünüyorum. yarim mecnun gibi kayboldu diyen, göğüsleri cıvıl cıvıl kızların olmadığı düşleri kuruyorum ütopyalarımda. sessizce ağladığım gecenin, döl yatağına gönderdiğim her bir gözyaşım farklı bir his ile gelişiyor. ben susmanın en eşik aralığındayım. geceyi gündüz ile çarpıştıran bir ruhsuz ordusu ile yaşıyorum. defalarca göğsümün, despotluğu ile geride kalan kalbimin işlediği suçlar yüzünden kendi zihnimce cezalandırıldım...!
hayat bir diyalog. kalp ve beynin bitmez savaşı arasında kalmış, anlaşılmazlıkların ve zaman bilincini yitirmiş bir aralık... yaşıyoruz. gündüz ile gece arasında. neden. yüksek pamuk topuklu ayakkabılar giyen prensesim yok benim hayatımda. elleri nasır tutmuş, yediği dayaklardan ve ağlamaktan ses telleri kalınlaşmış annem var. hayatımın tam merkezinde, yaşadıklarını bize bir garip tiyatral oyun gibi anlatan annem. vurupta üzülen ve ardından göz yaşlarıyla tenimizi pansuman eden meleğim... yazılacak çok mektupların denemesi bu düşler...
asılı kalmışım bir garip bilinmezliğe. annemden kesilen bağımdan sonra ilk defa alıştım. bırakıp giden bir ruh fahişesinin, sadece beni kendisi gibi kokutamadığı için bu noktadayım. ama bir yerlerin ötesindeyim. yalnızlığın özleminin, taze kekik kokulu, akasya yumuşaklığında esen bir meltem rüzgarıyla taradığı saçlarımın telleriyle hayatıma bağlıyım. ben kendim hakkında duyulan şüphelerin haksızlığında, ensiz yaşamlarıyla zamanımı dolduran gündelikçilere siktir çekiyorum artık.
yeri biz bekledik
ahiret uyurken
ateş,
yaşlı da olsan
ancak seninle döndü
o eski şaşkınlık
geçerli zamana,
işte güneş
eski hatır günlerinde
iki gözkapağı altında battı çocuk
çocuksa
ufku da görür.
evimizin üstünde parladı sessizlik
ve suskunluk ağladı
babam şimdi öldü,
kökler kuru,
ve yıllar ölü.
-ölüm şiir'inden / adonis -
karanlığın sesini gün batımına kadar gizlersin acıtanı.