29 Haziran 2012 Cuma

insanlık çürük bir vişne

- aşk mücadele etmeden alınan, çift kişilik bir mutluluk kisvesi.

- kevaşe popülizm monologu bu.



 kaybedeceğini bile bile neden mücadele ediyorsun dedi. öleceğini bile bile yaşadığını unuttuğunu vurmamıştım yüzüne o an! /

Özdemir ASAF



zaman bir bardak suyun içerisinde ve o bulunduğu bardaktaki titreşimler gibi. dudaklar değdikçe azalıyoruz. eller yüreğimizin çeperinden tuttukça içimiz kirleniyor. ve bizler git gide dayatılan oluyoruz. bir çürüme algoritmasıysa yaşam, biz bunun her bir kademesinde fahişe oluyoruz otoriteye... yağlı götlerinin üzerinde oturupta dünyanın sahipleri olduğunu sananların, imitasyon, kopyala - yapıştır kültürlülükleri çoğalıyor. espriler bireyi yok etmeye yönelik... ve biz bunlara köreliyoruz. onları ali'leştirip - kendimizi bu boktan çemberin içerisine dahil ediyoruz. kısacası peyderpey yaşam ellerimizin arasından bizim olmaktan, yaşamda biz olmaktan çıkıyor. mekanikleşiyor ve tüketime dayalı bir forma gidiyor duygular. gözlerimiz kapalı ve kulaklarımız ile hiçbir şeyi duymaz duruma gelmişiz.

.....
.
bu defaten olmadı!




amorf dilimizin dualarıyla...



yaşadıklarımızı öyküsel bir dille anlatıyoruz etrafımıza. bireyin kendine özgü yaşamının denetlenmesi, gönüllü bir hale indirgendi. anlamsızlık burdan şekilsizleşti. hangi hacme dolmaya çalışsa, her bir taraftan kaybediyoruz. tümleç, edat, yüklem, özne... her şey birbirine dolanıyor. hayat anlamını yitiriyor. sevdalar ekonomik ölçütlerin kurbanı oluyor / ediliyor. insanlık çürük bir vişne tadını alıyor. ardından yok oluyoruz. kelimelere kanartıyoruz içimizi. bileklerimizi jiletleyen hatıralar, göz pınarlarımızı çağıldatıyor. gülümsemeler şüphe ile, utanılarak yapılıyor. dokunduğunda aldığın haz kalpten öte güdülerine boplum denen erken ölümlü şeyin içerisinde. ya sistemin getirdiği hayatın içerisindeki düzene ayak uydurarak ya da monotonlaşmadan ruhsal bunalımlarımızla hayatlarımıza son veriyoruz çeşitli metalar ile...boyun eğdiriliyor / eğiyoruz. zaman git gide çürüyor. sonbahar yaprakları gibi insanlık aşağıya savruluyor ve yerde üzerindeki derin çatlakların dayanılmazlığıyla yok oluyor.

neden!

değişememekten. değiştirememekten, değişime kapalı olmaktan. kültürden uzak durmaktan. abdal'ın dirençli hikayesine bi haber olmaktan. hacı bektaşi veli'nin çilesini tatmamaktan dolayı bu kabul ediliş.... boyun eğiş.

unutmamaktır başlamak.







aksi takdirde:

/bu dünyada zamanımızı birbirimizi öldürerek ya da birbirimize taparak geçiririz. "senden nefret ediyorum. sana tapıyorum." yol almaya devam ederiz; depoyu doldurur, sonra yeniden doldururuz; kendimizi var kılmak en büyük zevklerdenmişçesine, her şey söylenip her şey yapıldıktan sonra bu bizi ölümsüz kılacakmışçasına, azgınlıkla ve bedelsiz olarak kendi ömrümüz içinde bir sonraki yüzyılın iki ayaklısına dönüşürüz. öyle ya da böyle, öpüşmek de kaşınmak kadar kaçınılmazdır. /

fedinand celine


hatıraları, okutur satırları bize. kelimeler bize psikolog olur yazılarda. dimağımızı çınlatır fuzuli, ferdinand celine ve özdemir asaf gibi... ve dimağımıza, yaratılmışların mesajcılarına inat;

/ hz. insan' a muhalefeti icabı onu yürüyüşünden eğlemek / eğlenmekdirmek isteyen dünyanın sunduğu gül kokulu şarapların yerine, kan içmeyi seçtim; işret meclislerinde sazlar eşliğinde neşeli kahkahalara gark olmak yerine, yalnızlığın kuytu köşelerine çekilip tek başıma feryad - ı figan eylemekle yetindim... /

fuzuli


size tavsiyem ise; hayatınızı ne değşirin ne de değiştirmelerine izin verin...

sadece sunulmuşların ve yarattıklarınızın kölesi olmayın!


Hiç yorum yok: