21 Ocak 2008 Pazartesi

Pir Sultan Abdal

Karanlık, ıslak, soğuk bir zindanda geçti puslu kış. Elleri, ayakları, boynu zincire vurulmuş, sessizce ölümü bekliyordu. Bir darağacında sallandırılacağını biliyordu ama kimseden aman dilemiyordu.

İran Şahı İsmail' in kırk bin yandaşının ismini ''deftere'' yazdıran, yetinmeyip başlarını vurduran Yavuz Selim' in ardından, oğlu Kanuni de Anadolu Alevileri' ni kontrol altında tutmaya çalışıyordu. Ve işte bu delikanlı günlerinde o, dizelerinden eksik etmedğini 'şahına' soruyordu.

''Güzel şah'ım çok yerlerden görünür,
Aslı nedir niye verdin Bağdat'ı''

Yıllar sonra başına neler geleceğini bilmiyordu elbette bu sözleri söylerken. Padişaha karşı ayaklananların arasına katılıp tutuklanacak, Sivas Valisi Deli Hızır Paşa' nın önüne çıkarılacak, Paşa ona içinde şahın adının geçmediği üç şiir söylerse salıverileceğini bildirecek ama sazını eline alan ozan gönülsüz kelimelerle methiyeler düzmektense karşısındakine,


''Hızır paşa bizi berdâr etmeden,
Açılın kapılar Şah' a gidelim,
Siyaset günleri gelip yetmeden,
Açılın kapılar Şah' a gidelim''

diye başlayacaktı söze ve geri gönderilecekti Sivas Kalesi içindeki zindanına.

Hızır paşayla tanışıklığı gençlik yıllarına dayanıyordu bir rivayete göre. O sıralarda paşa değildi henüz Hızır. Komşu köy Sofular' dan yola çıkıp Banaz' a gelmiş, Pir Sultan' ın tekkesinde müridi olmuş ve yedi yıl sonra birgün şöyle demişti ona:

''Pirim herkes himmetinle bir makama oturuyor. Bana da himmet et, büyük adam olayım, ben de bir makama varayım.''

Pir Sultan dalmış düşünmüş, düşünürken gülümsemiş, sonunda ağzından şu sözler dökülmüştü: ''Ben sana dua ederim, sen büyük adam olursun. Olursun da bir gün gelir başımı vurdurursun''. İzniyle tekkeden ayrılan Hızır İstanbul' a gitmiş, padişahın sarayına girmiş, çok geçmeden paşa olup Sivas Valiliği' ne atanmıştı. Ne var ki halkına zulmeden paşadan 'illallah' demişti kısa süre içinde halk.

Büyüklenen Hızır Paşa bir gün masa donatıp Pir' ini yemeğe çağırmış ama konuğu lafı döndürüp dolaştırmadan onun haram yemeklerini değil kendisinin, köpeklerinin bile yemeyeceğini söylemiş, derken paşanın kadılarının adıyla çağırdığı köpekleri de gelmiş ama yemeklerin yanına bile yaklaşmamıştı. Bu durum karşısında kendisini iyice aşağılanmış hisseden Paşa hiddetlenmiş ve emir vermişti askerlerine:

''Asın!''

Söylenen o ki Pir Sultan sonraki günlerde söyledi şu dizeleri:

''Yürü bre Hızır Paşa,
Senin de çarkın kırılır,
Güvendiğin padişahın,
O da bir gün devrilir.''

Umrunda değildi ki onun bağışlanmak... Kim bilir kaç kez Alevilik' ten cayması için baskı yapılmış ama o itaat etmeyip her seferinde aynı karşılığı vermişti:

''Dönen dönsün ben dönmem yolumdan...''

Göze almıştı ölümü, çünkü ölüm özgürlüktü. Tutsaklıktı öteki türlüsü. "Öyle değil böyle söyle" diyenlere, dilindeki, yüreğindekini inkâr ettirip onu kendilerine benzetmek isteyenlere, kitaplarına uydurdukları adaletsiz kurallarını Tanrı'ya maledip onu günahkâr belleyenlere, usanmadan 'iman etmeye' davet edenlere, 'çok' oldukları için 'az' olanların üstüne yürüyenlereydi isyanı.

Hiç yorum yok: