6 Ağustos 2008 Çarşamba

Sev(iş)Mek Reaksiyolojisi Üzerine

Fantezi: Hayallerinde onu hissetmek, yüreğinin tam ortasında, bacaklarının arasında sıkışıp kalmak, onun teninde, derisinde, bedeninde yok olmak- ölmek gibi- fantezidir.

Arzunu o olarak yaşamak, kanında vaftiz olur gibi, onunla karşılıklı irkilmelerle biz olabilme; vahşi bir his değil, tuhaf bir hazdır sevişmek, onun ruhunun tıkanması gereken boşluklarında yok olmaktır. Bu hem acı verir, hemde sevindirir.

İki yol arasında ki en kısa mesafedir anlattıklarım... Anlayabilmek, anlam yükleyebilmek, belki de zor olanı seçmek hayallerinde onunla bir olmak, olabilmek işte bu böyle bişeydir.

Herzaman bu kadar toz-pembe değil.

Göze kaçıp ovuşturmamıza sebep olur, ardından kan çöreklendirir üzerine. Bu bir zehirlenmedir. Yaşamımız boyunca karşılıklı bir çok sefer olduğumuz bir durumun aynada ki görüntüsüdür. Yerilmek insan doğasında ki karşılaşabileceği en doğal olgudur.

Bireyin ekolojisinden ötürü...

Fakat bu sukunetli küfürlere aldırış etmemek gerekir çoğu zaman sıradanlaşmama adına.

İnsanın ruh ekolojisini, mezar ürkekliği ile sınırlandırılıyor kendince. Ahir korkusu, hesap güdüsü ürkekleştiriyor onu. Ama o bunun farkında değil. Düşüncede yapılan onca günah ve fantezi ahlakın, düşüncenin ve erdemin genelleştirilmesiyle sığlaşıyor. Budala bir hal alıyor, mavi sulara atlar gibi karısının üzerinde yolculuk edenler mi erdemli, sevdiğinin ruhunda gezinen, tenininde ölenler mi ahlaklı.

Düşündürücü- Aslında tek gerçek sev-iş/mek!-

Tıpkı bir devrim gibidir sevişmeler, kanla başlar, bir damla göz yaşı ile sulanır, bir hayat ile yep yeni bir form alır. Böyle bir sarmalın elementleriyiz biz. Makinalaşmaya alışık olduğumuzdan, tahrik edilmedikçe susma hakkımızı kullanıyoruz.

Tepkisiz ve hareketsizce.

Issız bir sis içerisinde yitirdiklerimizi görüyormusun?

Yok!

Toplumsal yargılanma korkusu, eşitsizlik, bir çember. Sonu olmayan, korkusuz yatak gıcırtıları her evde var. Yataklar da patlamaya hazır onca mayın gibi olan insan, gerçekte bu kadar ahlak polisliğine düştüğünde hiç samimi gelmiyor...

Cinselleşmiş dünya yitikleşiyor ahlak dürtüsüyle.

Kimse duymuyor ve sorgulamıyor.

Sevişme ve fantezi; acaba bedenlerde mi sadece hissiedildiğinde gerçektir.

Ruh sökümleri, tan ağırmalarında ki o mutluluk nasıl. Bilir mi hümanite?

Sanmaların ardından gelen sınırlandırmalar ile en güzeli habersizce rüyalarında ona sahip olmadır.

Sevgi/Seks reaksiyolojisi böyledir.

Haksızmıyım?

LiberterKedi

Hiç yorum yok: