16 Ağustos 2009 Pazar

Tehlikenin Farkında Mısınız!

Kendi foseptikliğimize gömülüp çıkarak, sürükleniyoruz hayatın tahterevallisinde ...

Neyi anlatmaya çalışıyorum onuda bilmiyorum. Hem kimseyi ilgilendirmeyen olgular bunlar. Çünkü en değer verdikleriniz bile sizi anlayamazken, kimsenin anlayabileceği bir şey değil bu. Sebeb: Herkesce diğerinin sorunları basittir. Kimse nezaketli olupta, senin yerinden bakmaz hayata. Bencilliğin temeli bu çekirdekten yükselmeye başlıyor. Çünkü bu şartlar altında seleksiyona uğrayan insan kendini topluma göre değiştiriyor. Gittiği noktanın bir son olacağını görmüyor. Kendini tüketen, karşısındakini düşünmeyen bir birey oluyor. Sadece salt muhaliflik ile kendi fikirlerini ortaya döküyor. Oradan, buradan olaylara yaklaşarak karşısındaki dinlemeden analitik düşündüğünü sanıyor. Veya dinleyen bir tavır sergileyerek, olayı irdelemeden karşısındakini yermeye koyuluyor. Bu işte başkalaşımının ilk tamamlanma evresindeki hali. Bunun verdiği acıyı, kendimde o kadar derin yaşıyorum ki şu sıralar çıldırmanın eşiğine gelip gelip gidiyorum. Bu yüzden, ya ben yanlış bir gelişim evresindeyim, ya da bu toplum körleşmiş, lime lime edilmiş, parçalanarak kendinden geçmiş bir halde.

Bütün bir organizmanın bu kadar duyarsız olması, ukala oluşu, hayatı kendi açısından değerlendirmesi, kendi perspektifinin kusursuz olduğunun sanrısından kurtulamaması büyük bir psikolojik ve farmakolojik sorun değilde nedir?

Herkes negatif bir düşünce ile, olaylara karşı geliştirdiklerinizin uygulanamayacağını söylüyor. Tecrübelerinden faydalandığını söylüyorlar. Ama geride onların hayatını incelediğinizde bu başarı / başarısızlık öykülerinde sadece yaptıkları, başka bir bireyi nasıl yendikleri, nasıl başka birsinin yerine geçtikleri ya da başkalarının onlar gibi olmayı nasıl istediği arzusunu anlatıyorlar. Bu nasıl bir dünya!

Korkuyorum gerçekten. Ormanda yaşayan diğer organizmalar bile sadece yaşamlarını idamesini yürütebilecekleri kadar çevrelerini kullanırlarken, bu yaşadığımız formlar daha çoğunu istiyor. Saygısızlık, nezaketsizlik, üretimsizlik, tüketimci olarak aldığımız yapı insanlık ise ben insan olmak istemiyorum!

Bu kişilerden bilmediğim hayat temasını çizmesini istediğimde, bu kişilerin çizdiği sadece düz bir çizgi. Yok yukarısıda ya da yanında başka bir figür. Bu kadar koyun, bu kadar imitasyon kişiliğin arasında sağlıklı bireylerin varlığını koruyup çoğalabilmeleri, gerçekten başarı istiyor ve gerektiriyor. Evet belki de aşırı incelemekte iyi değil, hayat denilen taktirevalliyi olduğu gibi sürümek gerekiyor. Fakat ben zaten sürekli ayaklarımın havada ya da yerde kalmasını istemiyorum ki. Bir dengesizliğin olduğunu ve bunun psikodinamik bir etki ile insanları kendi ekseninden uzaklaştırdığını düşünüyorum!

Gelişimsel ve yarın tasarımlarında, başkalarından daha iyi olabilmeyi dayatan bu toplum yapısı ölü bir toplum yapısı değilde nedir bilemiyorum.

Bunun akisini iddaa edenler hangi temele dayanarak karşı çıkıyor bu söylemlere, dinlemek istiyorum. Ya ben çok karamsar düşünüyorum. Yada toplumsal aydınlanmaya inanmayı kesmemle alakalı bu fikirler.

Ama bir gerçek var ki, bugün gözlerimle algıladığım, beynimle irdelediğim bir gerçek hayat varki, çok kötü bir hayat bu. Çünkü bizler içerisinde giderek yarasalaşıp, kendi sesimizle yol alan formlara dönüşmüşüz. Bu uğurda yolumuza çıkanları kemirerek ilerleyen farelere doğru giden bir doğal seleksiyonu tamamlıyoruz. Evriliyor ve kendimizi yitiyoruz.

Acaba kaçımız bu tehlikenin farkındayız merak ediyorum.

Lütfen birisi açıklasın!

LiberterKedi Sorunsalı Ne?

Hiç yorum yok: