Felsefe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Felsefe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Nisan 2009 Çarşamba

Gölge(de)lik Hisler Karmaşası


Kargaşayı ölüm olarak algılamak, sadece ufak gölgelerin istencidir....

Hiyerarşi bu ölüm güdüsünü, insanın fizyolojik, biyolojik doğasına empoze etme çabasını taşıyordur. Bu yüzden yıkım iyidir. TV kültürünü yıkıp, daha istençli bir duyguyu hayatınıza entegre edin.

Bu ne mi?

Tabi ki sanat.

O size herşeyi içerisinde sunuyor. Bunu icra edenler, maddi kaygı güttükçe: Kendini yıkıma uğratacaktır. Bağımlı bir sanatçı olacaktır bu bağımlılığı ile. Sanat bu yüzden çıkar tutmaz. Sizin için siper, silah, vatan olmaktan çok, yaşama hakkınızı özgürleştirmeyi vaadeder. Çünkü:

Sanat geleceğin tohumlarını içerisinde koruyan, taşıyan, barındıran yaratacı bir histir. Bu his canlı, dinamik ve katledilemeyip, engelenemez bir olgudur.

Bu yüzden diyeceğim...

...jiletleyin bağımlılıklarınıza sebep dogmalarınızı. En derini olan bilekleriniz ve şah damarınızdan.


Toplum Paradoksları: Gölge(de)lik Hisler Karmaşası

Resim Kaynak: Flickr

19 Nisan 2009 Pazar

Toplum Paradoksları: Gölge


Kendi içerisindeki sessizliği, sanal ortamlarda girdiği savaşcı tavırlar ile klavyeşörlüğe dökmek, bazen kişinin bastırılmış benliğini ortaya çıkartabiliyor.

Ama bu bir istisna.

Gerçekte ise çoğu zaman bu haleti ruh vaziyetleri, sanalda kalıyor. Kişi aynı ezikliğini gerçek hayatında devam ettirirken. Sanal platformlarda elde ettiği güç ile; tanımadıkları ya da tanıyıpta yüzüne birşey diyemediklerini bu ortamlarda sindirmeye çalışıyor. İşte bu garipsenecek bir hal. Çünkü bir bireyin kendisini sindirmesi, asıl böyle başlıyor.

Bu yüzden sanal güçleri ile libidosunu tatmin ettiğini zannedenlerin yaptıkları anal düşünceleride, sanal düşünceleri gibi hayal ürünü ve gerçekleştiremedikleri bir ütopya yumağı halinde kalıyor.

Sonuç olarak, bununla mutlu olan bireylerin oluşturduğu bir toplumun. Avrupanın en mutlu insanları çıkması oldukça ironik olsa gerek.

Toplum Paradoksları: Gölge

27 Mart 2009 Cuma

Ülkemizdeki Tv Yayıncılığını




Merhabalar...

Bu nedir diyenler olabilir / olmayabilir. Ama Banu Avar' ı tanımayan yoktur sanırım. Özellikle TRT 2 tutkunu kişiler.

Ailemle birlikte ilk programından beri takip ettiğim bir kişiydi. Sürekli izlenme tirajının düşürülmesi için saat/ gün/ hafta / ay değişiklikleri gibi hınç politikasına maruz kalsa da. Hiç bir zaman çizgisini değiştirmeyerek, objektif kişiliğinide koruyarak "Tam Bağımsız Ülke" söylemiyle yayınlarına devam etti. Tarihi olduğu gibi yansıtan, yanlışlarımıza yanlış, doğrularımıza doğruluğu şeklinde yaklaşan bir aydındır. Bugün ülkede yemekteyiz, gelinim olurmusun, yarışmalarının getirdiği gereksiz programların üremesine toplumun arzı, temel teşkil olsada. Bunda sadece toplum sorumlu değil bunu dayatan evrimleşmemiş medyada sorumludur. BBG ve magazin programları ile başlayan bu sıradanlaştırma politikaları, terihsel benliğinden bi haber yaşayan günümüz insanları içinde alışıla gelmiş bir hal almış.

Banu Avar, bence çok iyi ve gerçek bir aydın. Olayları irdelemesi, anlatım üslubu, incelediği konu üzerine eğilmesi. Baktığı objektif pencere ve en önemlisi incelediği konuyu iyi çalışması. Onu başarılı kılmakta, fikrimce. Toplumun televizyona bağımlılığı olacaksa bu programlarla olması gerekirken, bugün Sn. Banu Avar'ı da TRT yönetimi programı ile birlikte yayından kaldırdı-Çok zaman oldu bilmeyenlere(Şimdiki zaman değil)-. Bu sansür ve hınç politikasıdır.

Dışarı ülkelere bağımlı hale gelişimizin bir göstergesidir. Yazarımız iyi bir belgesel-gazeteciliğinin yanında, ülkemizde ender bulunan sıkı bir M.K.Atatürk hayranıdır.

Bu yüzden ülkemizdeki tv yayıncılığını şöyle göstermek isterim <<Buradan Bakın>>

Anlamak gerekli değil, içerinize eğilip bakın!


Anlamak gerekli değil.

Bakmak yetiyor. Kime, neye, ne için...

Kime...

...kafanızı kaldırıp azıcıkta olsa, kıyametin geldiğini gördünüz mü. Bi kaç umut kırpıntısı bile, onların ayaklarını bu kadar rahatsız ederken. Buna direnmenin süreğen bir hal alacağını düşünmüyorum. Çünkü kime göre özgürlük istediğiniz çok önemli.

Toplumsal bir düzeyde aydınlanma başlamasıyla birlikte bitmiş gibi görünürken. Etrafınıza baktığınızda ki kaotik durum, bunun fısıldayıcısı. Bu açıdan toplumsal aydınlanma artık bir paradigmadır. Başarılı olacağı düşünülüp değerlendirilmeye alınsa da işlevini yitirmiştir.

Toplumda yaratılan pembe düşler ve kurtulma, artık gerçekliği ile birlikte kesinlikle paradokstur. İnsan kendini düşünmeye zorunlu bir yapıya büründüğü için-yada bu düşünceye mecburmuş gibi yönlendirilmiş bir mekanizma haline geldiği için-; bireysel özgürlük hiçbir zaman, içerisinde bulunduğumuz toplumda imkanlı değildir.

Cehalet küf gibi sarmaktadır içerisinde yaşadığımız ekolojiyi. Bireylerde bugün sadece ideolojik bir kargaşa altında holiganlık yapmaktadır, birbirlerine. Bunu bu şekilde algılamayanlar, kritik bir dönemeçtedirler. Son kulvarda yaptıkları ise kriz, keriz, kereviz üçlemesidir. Yani absürdlüktür.

Bu üçleme tamamen ağlama, dişlerini birbirine vurmayı engelleyemeyecektir. Boğaza kadar girilen bu foseptik çukuruna benzeyen genel etik kuralları, toplumsal bilincin gerekliliği sanrısı. Bireyleri yalnızlaştırmakta ve yalınlaştırmaktadır. Bu bir aynı duruş sorunudur. Başka bir deyişle tek kutuplu dünya özlemi.

Hızlı bir geçiş ile, kısa bir betimlemenin ardından. Sonuç itibari ile, gözlerinizi açmadığınız takdirde; bunun bokluğunu göremeyeceksiniz. Çünkü benlik etrafınızdan aldıklarınız değil, özgün fikirlerinizle oluşturduklarınızla kazanılacaktır. İşte gerçek özgürlük budur. Özgür bir birey, özgünlük içerisinden doğan kaosun çevrimi ile evrimleşip, erginleşerek kurtulacaktır bu kör, yarasa bakış açılarından.

..bu yüzden de anlamak gerekli değil. Eğilip us'unuza bakın.


LiberterKedi

12 Mart 2009 Perşembe

Haz(+18)

Birazcık mutluluk abidelerinin dualarını işitmemek gerekiyor...

Zırva,

saç/ma....

...sisli bir günün ardında dikili, dikişsiz kuzinelerin suçlusu sadece kuz/a sahip olanlar mı. Yoksa onu metalaştıran libido beyinliler mi. Masküler ya da feminen eşitsizlik sanrısındakilerin uluduğu geceler hep çöreklenecektir gündüzün üzerine. Ama bu toplumu yönetmemelidir....

Kısa boşalmaların verdiği mutluluk hazzı hangi cinsiyetten olursanız olun yaşamınızda eğer bir amaç haline gelmişse kötüdür.

bu açıdan; libido beyinli olmak peçetesiz bir dünyaya sahip olmak demektir. Bu açıdan sonrasını düşünerek yaşayın.

3 Şubat 2009 Salı

Buharlaştırılan Felsefe ve Düşün Hayatı

Ortaçağ' ın sonlarından bu yana felsefenin sosyal ve politik önemi giderek azalmıştır...

...bu söylem çok acı bir unsur olsada, günümüzdeki izdüşümleri onu haklı çıkarıyor.

O dönemlerin en ateşli sorunları arasında yeralan okullarla ilgili tartışmalar, gündemde her daim dinamik bir halde insanlar arası münazaralarda konu olarak masaya yatırılırmıştır. Bunun sebebi ise fikrimce, temel sorunun; sorulan / sorulamayan soruların, cevaplanıp / cevaplanmadığı bu eğitim kuruluşlarının etkisinde olması, etkenliğindendir.

Onyedinci yüzyılda felsefede görülen gelişmelerin tümü; Katolik Kilisesine muhalefetle az çok bağlantılıydı. Bunun altındaki ilişki ise sorgulama eyleminin ihtiyaçları arttırması ile alakalıdır. Çünkü insan sordukça ve cevabını buldukça git gide yayılan bir yapıdadır. Buna bağlı olarak, o dönemde bir çok rahip bile sorguladıkları için afaroz edilmişlerdir.

Örneğin: Malebranche (1638-1715) genç bir rahipti o zamanlarda. Fakat zamanın getirdiği baskıcı ve tabucu sistemin statikleştiren yapısı, Malebranche' ın felsefesini kabul eden rahipleri kiliseden menedilmelerine sebebiyet vermiştir.

Bunun kaynağında ise, bana göre; insanın bilgisinin sorgulanması, ve tanrı bilgisine ulaşmak için onun sevgisinden beslenen bir rahip, neden toplum için zararlıydı ki, o dönemde. Sebebi inancını dogmatik düzeyden hafif olarak ayırarak, Descartes' ın rasyonalizmiyle alakalı oluşumuydu...

...bunun sebebi bence; önyargılı oluşumun ve sorgulama gütmez olguların, konu dahilinde olmasıydı.

Malebranche, maddi ile ruhsal olanı birbirinden ayırır ve bunları birbirleriyle ilişkili kılanın Tanrı olduğunu söyler. Tanrı bilgisi ile insan bilgisinin bir tür kaynaştırımı olan çeşitli düşüncelerle, hem rasyonalizmle - hem de mistisizmle insan - tanrı ilişkisi üzerine düşünce getirirken sadece kendisine göre, inancını ve temel yapısına yeni bir kılıf giydirmeyi tercih etmiştir...

...beğenilir, beğenilmez. Günümüzde tartışılır bu düşünce.

Ama bir gerçek vardır ki, o dönemin klişelerini yıkan kişiler tarafından, etrafına bu gibi düşünceleri aşılayan düşünürler; toplumun yoğrulduğu okullarda şuan git gide yok oluyorlar -Gerçek hayat içerisinde belki de o dönemlerden sonra, hiç varolmamaya başladılar- Buharlaştırılan felsefe ve düşün hayatı, neredeyse tamamiyle yerini dedikodu ve demogoji yaşam tarzına bırakmıştır.

Bu açıdan, günde yaşanılan bu olaylar, bizim sorgulamamızı beslemeyip, bizi git gide neye götürmektedir.

...yeni düşünce ardılları, geleneği yıktığı için sizce afaroz ediliyor olmasınlar.

Buna bağlı olarak sorgulamak suç mudur?

yoksa düz mantık, sünger yaşamlar sürmek zararsız mıdır?

26 Ocak 2009 Pazartesi

Ölümün -e hali

...ölümün -e hali nedir?

...bilir misiniz?

Kişisel bir dilek bu yazı!

...öldürmeyi zaman içerisinde ne kadar düşünürseniz düşünün, sizi bu karmaşaya çeken ve bu kadar kaderci olmanıza sebep; içerisinde yaşadığınız toplumun genellemeleridir!

Ne kadarı bilinmeyen bir tarihin içerisinde, idame ettirdiğimiz yaşamınızda ki doğrularınız bile, bu genellemeler doğrulusunda bilemediğiniz: Toplumsal kurallara bağlı olarak kısıtlanıyor. bu yüzden yeni yıkıma mevcudi bir şekilde düşkün/yatkındır.

Bu yargıya istinaden, bazen hadım edilen yeni düşüncelerin, sisteme aykırı gelmesi, zamanın çokça üzerinde olmasından dolayı olabilir mi sizce?

Tarih zamanında asimile ediyorsa, bu görüşler neden sonraları dile bulaşıyor

- zamanında kabul edilemez bir yargı yumağı oldukları halde...

Bir kaç sebep içermektedir bu aslında. Fikirsel olarak krokisi bana göre şöyledir.

Sanatı, toplumun ihtiyaçları doğrultusunda ilerleten bir anlayış sahip milletin, ancak ve ancak elde edeceği tek varım. Genellemelerin cellatlığında sanatın yıkılmasına göz yumması olacağı gerçeğini bilme zorunluluğudur. Bunun sebebi ise; sanatın yoktan varedebilme aksiyomunu görmeyip, onu kendi önyargısına göre yorumlayan, günlük anlayışın çürümüşlüğünün getirisindendir...

Bunun söylenebilirliliği ise, genel bir bakış açısıyla "YOKTAN HİÇ BİRŞEY YARATILAMAZ" ilkesidir. Buna bağlı olarak toplumsal anlayışa göre sanat: "OLANI GÖSTERME ANLAYIŞIDIR" söylenidir.

Peki sizce bu sav doğrumudur?

Doğruysa bizim bildiklerimizin hafif ve kaygan olması olasılığını, sanat ve dil göstermiyor mu şu gerçeği ile...

"Zamanında ifade ettiklerinin kabul edilmeyip, sonraları toplumca kabul edilmesiyle..."

Tıpkı bu yargınında günümüzde doğru olup, zamanla doğru olmaması gibi veya tam tersi unsurlar için gerçerli olması gibi.Bu noktada herşey, herkes için ve zaman içerisinde...

....Öle-bilir!

21 Ocak 2009 Çarşamba

Ruh Kevaşesi(+18)

Kişi söylemine reklam olmamalı. Yazan bir kişi yazdığı yazıyı pazarlıyorsa, beğenilme kaygısı vardır. Bunun ticari boyutta ki en büyük ön ispatı ise şudur;

"...hocam bu kitabınızı basıma verelim yayınlarınız ancak bu şekilde kitlelere ulaşır"

...denilir işte bu nokta bize herşeyi fısıldıyor. Sistem pazarlamacılık ile birleşerek sözlerinizide satabilir. bu mümkündür örnekte görüldüğü gibi.

Peki soruyorum; yazılarınız pazarlamayı kabul ettiğinizde, o yazılar artık sizin midir. Globalleşme safsatası ile birlikte,

- yahu hocam yazılarınız buralarda harcanıyor!

...yargısı sizce doğru mudur.

Doğrusu ise size tek diyeceğim.

"...söz, benimlerin imgelerle subjektif bir form alması değildir. Söz bireyin hayata duruşundaki statiğin, dinamiğe geçtiği andaki haykırışıdır!"

...bu yüzden kişi sözünü pazaarlıyorsa, o kişi bir ruh kevaşesidir.

LiberterKedi

18 Ocak 2009 Pazar

...ses(Yeryüzü Ayetleri)

...benden etimi çalanlar dinleyin!

Ruhum yeryüzüne düştüğünde, acı ile tanıştı yıllar evvel. Zamanın ortasından başlayıp, kanımı damarlarımdan çekmek isteyenlere karşı tek silahımdı gülümsemek. Geniş zamanlı bir eylem olması gereken bu durum; uzun süre mevcut durumunu koruyamadı. Depolitik demokrasiye yenilen mimiklerim: Bir busenin ardıllı gelemeyişinin tek sebebiydi. Bu hale getiren tek mantık ise bu bağnaz zihniyetti. Ve söylemi;

....düşünmek gereksizliktir, gereği öldürdükleri insan önyargıları olmaması gerektiğinden.

O zaman size soruyorum: "...alnında güneşin izini hissettiğinizde gördüğünüz dünya, çocuklarınız için yaşınılabilinir bir halde mi?"

Son ses Lâl' de. Bekle ve dinle!

10 Ocak 2009 Cumartesi

Gördüğün yer değil, bastığın yer için...

Kimi günlerde dönüş böyle acı içinde geçiyorsa, sevinç içinde de geçebilir.

Bu sözcük fazla değil.

Gene Sisyphos' u kayasına dönerken getiriyorum gözlerimin önüne, acı başlangıçtaydı. Yeryüzünün görüntüleri us' a fazla takıldığı zaman, insanın yüreğinde keder yükselir: kayanın yengisidir bu, kayanın ta kendisidir. Bunlar da bizim Gethsemani gecelerimizdir. Ama ezici gerçekler tanındılar mı yok olurlar. Böylece Oidipus da ilkin yazgıya bilmeden boyun eğer. Bildiği andan sonra, trajedyası başlar. Ama aynı anda, kör ve umutsuz durumda, kendisini dünyaya bağlayan tek elin, bir genç kızın eli olduğunu anlar.

Ölçüsüz bir söz çınlar o zaman: "Bunca acı deneyimime karşın, ilerlemiş yaşım ve ruh büyüklüğüm her şeyin iyi olduğu yargısına götürüyor beni."

....der. Dostoyevski' nin Kirilov' u gibi Sofokles' in Oidipus' u da absürt yenginin formülünü verir böylece.

Albert Camus

İlkçağ bilgeliği çağdaş kahramanlıkla birleşir.

(...)

...ve acı saçmayı, baki kılar.

Kahramanlık alışıla gelmişe karşıt durmaktır.

Sözde yaşamı, imgesel yönelimleriniz ile aynı eksende ilerleyerek değiştirebileceğinizi, ancak bunun farkına vardığınızda, anlayacaksınız!

Özgün bir fikre sahipseniz, yaşamınızda çokça çelme atan, içerisine çekileceğiniz fazlasıyla girdap olacaktır. Bunlar sizin acımtrak bir tadı damağınızda hissetmeniz için yapılan eylemlerdir.

Güçlük bu yüzden doğmuştur.

...bu nokta da hayattaki yapılması gereken. Fikirler üzerinde oluşan menşeii önyargı olan tortuları yontmaktır. Bu başarılırsa acı yenilebilinir bir olgu olur ve yenilinebilinir bir his olmaz!

Sisyphos ölümlülerin en bilgesi, en uyanığıydı. Başka bir söylentiye göre de haydutluğa eğilim gösteriyordu. Ben bunda bir çelişki görmüyorum. Ruhlar dünyasının yararsız işçisi olmasına yol açan nedenler konusunda kanılar farklı.

...haksız mı Camus bu düşüncesinde.

Zevk nasıl libidoya ulaştırıyorsa, bilgisizce ve çağdaşlık görünümünde. Objektiflikten uzak elde edilen doğru yargılar da, sizi o şekilde kahramanlığa taşıyacaktır. Bunun ceremesini mutluluk ile sentez edilmiş bir kazanımla elde ederseniz. Böylece daimi başarıyı elde edebilinir olmaktan çıkartıp, sadece bir vaha yaşayarak, kısa mutluluklara ulaşabilirsiniz.

...acılarınızdan çıkarımlarınızı iyi analiz edip, seçkilerinizi iyi tasarlayacak olursanız. Tek başınıza mutlu olmayıp evrensel bir yayılım ile çevrenizi etkileyebilirsiniz. Bağlı olarak, acılarınız ile barışık bir şekilde hayatınızda yolculuk etmek sevinci getirecektir. Bu daimi mutluluğun acılar içerisinde de elde edinilebileceğini bize müjdeleyecektir. Çünkü hatalarınızın tekrarlanmasını engellediğinizde, acı ve hüzün ardından güneş görebileceğiniz dönüşlerinde, bize hayatı daha farklı notalarla algılamamız için ortak bir ezgi ile fısıldayacaktır

...inceden doğa ile.

...sebebi ile mutluluk baktığın yerde, gitmeye çalıştığın yerde veya gördüğün yerde değil, bastığın yerdedir.

Gerçek kahramanlıkta, işte bunu elde edebilmek ve çevrenden kopuk olsanda, bunu etrafına yaydığında mümkünleşecektir.

Diğer türlü mümkün kılınan imitasyondan başka bişey değildir. Kaldı ki herkes aynı şeyi bu tarzda yaşamını idame edebilir. Bunun için gerekli olan ise sadece gözünü yummaktır...

Bu yüzden gözünüzü yummayın ve bastığınız yere bakın. Bugünlerde dönüşler acı geçsede, ortak bir payede mutluluğu ve sevincide yaşatabilir bir şekilde geçebilir. Sadece yapmamız gereken bastığımız yere kafamızı gömmeyelim.

LiberterKedi

31 Aralık 2008 Çarşamba

Son Dil Sökümü




Yeni yıla aktarılacak olan bu son karalamada, bi önceki yıldan kalma tragedik oyunumuzu, yeniden canlandırıyoruz.

Perde 1

Kendini bilmez delinin biri meydana çıkar ve bağırır: "....tekrar eden yaşamlarımızda, her yıl yeni bir umut ve dilek yumağıyla, yeni yılımızı kutlasakta birbirmizin. Bu sene, bu paradoksu bozma umuduyla sevgili kardeşlerim.

Kitlesel bir aydınlamayı, toplumsal düzeyde gelişecek bilinçlenmeyi, tüm dünya halkları arası nda barışın olmasını diliyorum ben!"

Ardından kalabalığın içinden çıkan, söyleyeni belli olmayan bir saçma misali olan söz ise, kulaklara şunu fısıldar:

"Yalandan, hırsızlıktan, vefasızlıktan, düşüncesizlikten uzak ve bunların oluşmasına sebep olan tahakkümün yıkılması dileğiyle....

.....bütün piyonların uyandığı, bol kültürel etkinliklerin düzenlendiği, karşılıklı saygının varolduğu, bireysel bencillikten uzak nice mutlu senelere diliyorum."

...diye yankılanır kulaklarda ses.

Ve iç geçiren çocuk ise: Umarım oyun oynayabileceğim bir dünya kalır bana diyerek asıl mesajı verir.
Perde 2

Sene sonunda okuyacaksınız :)

Kişisel bir tümce: ...tüm dileklerin bir deli saçması ve topluca yaşanılan anın hassaslıgından dolayı sarfedilen anlık bir sözcük olmaması dileğiyle. Bütün dünya çocuklarına oyun oynayarak yaşayabilecekleri bir dünya bırakma hayali ile:

Nice mutlu, huzurlu, sağlıklı, barış dolu senelere....

LiberterKedi


25 Aralık 2008 Perşembe

Cinn(siy)et


Cinsiyet: Kimliğin irili ufaklı yaşlarda sınıflandırılması ile bireyin zihnine çakılmıştır. Bu açı itibari ile, toplumdaki direnç; cinsiyetten maruz bırakılmalıdır. Daha sağlıklı bir toplum için ayrımcılığı kökten kaldırıp, yol alabilmek için.

LiberterKedi

15 Aralık 2008 Pazartesi

Zeitgeist: Addendum

Bu filmi izleyin sadece. Alman felsefesinde zamanın ruhu anlamına gelen zeitgeist oluşumu hızla yükseliyor ilk filmin tanıtımınıda yapmıştık: http://liberterkedi.blogspot.com/2008/08/zeitgeistzamann-ruhu.html bu linkten inceleyebilirsiniz. Bu parçada ise ekonomi üzerinden olayı açarak yeni dünya oluşumunu vurguluyorlar.





Filmden bi kaç anekdot:

Irkçı, cinsel veya dinsel şövenizm gibi eski yöntemler. Milliyetçilerin işine artık yaramıyor. Bugüne kadar öğrendiğimiz iyi mi kötü mü olduğumuz veya başarılı mı başarısız mı olduğumuzdu.

Bu gidişi istediğimiz anda değiştirebiliriz. Sadece seçim işi. İş yok, çalışmak yok, para kazanmak yok. Oyunu yanlış algıladığımın farkına vardım.

Oyun, aslında kim olduğunuzu bulmakmış.

14 Aralık 2008 Pazar

Ha(pislik) Düşün!


İnsan hapsedildiğinde başarısızlığa uğramıştır, sosyal olarak. Bunun sebebi ise kendini sınırlandırdığı kanunların getirdiği cezalardır.

Bu cezalandırmaların hücre evleri olan hapishaneler, sınıfsal farkların oluşmasını doğurmuştur. Cezalar ise bu farklar üzerinde, toplumun kendisine biçtiği tek taraflı kanunların ürünleri olduğundan. Sosyal sorumsuzlaşmayı baki kılmıştır günümüzde.

İnsan zincirlerini kırdığında, tekrar bağımsızığına ulaşacaktır.
LiberterKedi

11 Aralık 2008 Perşembe

İn(s)an'ın Yitirilişinin Sebepleri Üzerine...

..bir çiçeğin kırılmasıyla aynı etkiyi verir, insanın kalbinin zedelenmesi.


Hayatımda kafamı dışarı çıkarıp baktığımda herkes birşeylerin mücadelesi içerisinde. Sürekli bağırış, çağırış, uzaktan kin dolu süzmeler(Argo'da bir kişiyi dikizlemek anlamında) e dahası. buna kaynaklık eden nefret, kin, gaye nedir bilmiyorum. Ama bir gerçek ar ki insan hiç tanımadığı birisi hakkında bile konuşacak yapıda. Bu işte acı olanı. Belli ki hümaniteden öğrenemediklerime bağlı olarak, sürdüğüm bu trajediyi bu denli biz şiddetli, sancılı ve acı çekerek yaşıyorduk.

Neden mi?

...çünkü ilk doğduğumuzda bizler insan olarak doğarız. Çünkü ağlarız, düşünürüz nereye geldik diye. Ama zamanla insan ne olduğunun farkında olmaktan uzaklaşıp, yoksun bir halde bireysel bencilliği için saaşıyor. Ekolojisinin bu denli kötü bir geleneği olan bir bebek dünyaya ne kadar saf gelsede, umutları kırıldıkça, bir çiçek gibi solduruyor hayallerini.

Yanlış mı?

İncilerin kağıt üzerinde oluşturduğu nemli ortamda kalan bir bireyi düşünün. Gözlerinden süzülüp gelen hisler belki de karmaşıklığı ile dillendirmeye çalıştıklarında gizli. Herşey doğal olsa da, insan farklı olduğu için yaşıyor. Düşünebilme yetisine sahip tek arlık. Ama biz ne yapıyoruz:

Düşünüyor muyuz savaşları, aç kalan çocukları, yetimhanelerde şiddetle yönettiğimiz bireylerden nasıl sağlıklı vatandaşlar olabileceğini. At, arat silah mantığıyla nasıl bir aydın toplum yapısı oluşturabiliriz ki. Bizler bilinçli olarak yaptığımız işlerin ne gibi sonuçlar doğuracağının yargılamasını yapıyormuyuz.

Tabi ki YOK.

Bizim bu günkü ideolojimiz ne. EZMEK. Karşımızdakinin açığını yakaladığımız gibi, iki elimizle yakalarına tutunup, üzerine asılmak. Asılıp ardından da onu parçalamak. Tıpkı bir kaplan gibi.

Bazı hayanlar vardır aç olduklarında sadece saldırırken, bazı hayanlar vardır ki kızdıklarında ya da hakimiyet bölgelerine girdiğinizde size saldırır. Peki soruyorum: Bu her daim size, bize, onlara saldıranlar nasıl bir varlık. Nasıl bir yapıya sahipler, acaba onları ekolojisinde farklı bir biyolojik canlı sınıfına koyan etmenler böyle insanları kırıp, ezmeğe meyilli insanlar içinde geçerlimidir soruyorum?

Günümüzü çıkartarak yaşamanın, ne gibi çıkarımını göreceğiz. Pragmatik bir kazanımı varsa nedir?

Kaybettiklerimize üzülmemek adına girdiğimiz bu postun altındaki dünyamız, ne kadar da erensel bir hal almış, ne mutlu bize.

Kişisel İleti: İşte bu yüzden umutsuzum Aydan Atlayan Kedi ablam. :'(

Çünkü hala;

*Savaşlar, çocukların cinsel taciz edenler,(Aslında başka bir ifade kullanırımda edebimi bozmak istemiyorum), kadına şiddet uygulayan egosu delik deşik bireyler, ereksiyona uğrar gibi işçisini ezen patronlar, açlıkla boğuşan insanlar ariken ekmeğini çöpe atanlar ve benzeri bir çok olgu mecutken, nasıl bunları toplumdan temizleyeceğiz. Toplumda bu kadar önyargılı, ne olduğunu bilmeyen birey mecutken?

Soruyorum.

Fikrim ise evrimini tamamlayamıyan tek canlıdır. İnsanın böyle olmasındaki temel sebep, geri bırakıldığı düşüncelerini oluşturamama özgürlüğüdür. Özgürlüğü her kısıtlanmış birey, şiddete, baskıya, kine, nefrete, ezmeye, hor görmeye ve dahasına eğimlidir!

Bu yüzdendir ki bir bireyi kısıtlamak onun için yararlı gibi görünsede, temelde daha derin sorunlar ortaya çıkartabilir.

LiberterKedi

9 Aralık 2008 Salı

Dada Engellenmeli Midir?


Dadaist bir tavır neden dünya da yasaklıdır sizce?

Bunun özellikle sanatta sansürlenmesi kadar gerici bir zihniyet yoktur. Yıkımın olması sanatta engellenemez.

Düşünceyi dilde engellersiniz. Ya da kaleme dökülüp statik bir hal aldığında yasaklanabilir düşünce. Hiyerarşi ve otoritaksi(...kendi deyimimle, otorite düşkünlerini böyle ifade ediyorum.) yolcuları, yollarının düzen bozukluğuna ışık tutanları istemez. İstememelerinin sebebi işte bu yıkımın gerekli olduğunu göstermek, insanların sanat ile aydınlatılmasının başarıya uğramaması içindir ki, dada istenmez.

...zaman içerisinde yaşadıklarımızı düşündüğümüzde, sanatın griftleşmesinin önüne geçilmesi için, bu eylem süreci içerisinde zararlı olan unsurlar, insanlığı yararlı bir yerlere taşımış mıdır sizce?

...bunun cevabının olumlu olmasını o kadar çok istiyorum ki ama bugün etrafınıza baktığınızda, bunun cevabı HAYIR.

Neden mi hayır?

...açın gözlerinizi ve sanatın o yaratıcı yapısının nasıl iğdiş edildiğini görün. Bugüne dair basit bir örnek verecek olursak; günümüzde kadının yapısını sanatta farklı bir anlam ile dile getirmek isteyenler, sergilerinde fiziki ve psikolojik şiddetle karşı karşıya korumasız halde.

Bunun sebebi ne midir?

Kadının karanlık çağdakinden bile daha fazla hor görülüp, cinsel bir obje olarak görülmesinden, kişilerin git gide sanattan, bilgiden, kanıtlanmış doğrulardan uzaklaşıp, dogmaya boyun eğmesi; bireye olan saygının, kişilikler de silinmesinden dolayıdır.

Bunun engellemesi ise şu şekilde olacaktır:

Kültür & Sanat' ın kişiliklerde hakim / egemen öge olarak belirlenerek, çekirdek toplum olan ailelerin sanatla ilgili olması ile sağlanacaktır.

Örnek olarak çocuklara müzik kültürü, tiyatro, belgesel, sinema, resim vb. unsurlar aileler tarafından enjekte edilecektir. Bunda yetersiz olan ailelere uzman kollektif kurumlar tarafından oluşturulan danışmanlıklar yardım edecek. Bundan sonra zaten çocuk aileden aldığı temel eğitimi, okulda uzman kişiler tarafından uygulanan eğitim sistemi tarafından verileceklerle geliştirip, kendine olan özgüvenini elde kazanması ile okulda oluşturulan gelişim temelli eğitim ile topluma yasakçı, kuralcı bir birey olarak gelmeyecektir. Gelişiminide bu yönde sağlayacaktır.

Bu şekilde dada engelenemeyecektir dilde de, sanatta da ya da başka bir kise altındada. Böylelikle özgür, aydın, kendini sorgulayacak bireylerin egemen olduğu bir toplum olarak yanlışları birey kendince sindirerek asimile edecektir.

O zaman sizce dada' nın getirdiği yıkım geliştirilip uygulanmalı mıdır?

Yoksa bugün kü guruh gibi yaparak veya onların yaptığı yasaklara göz yumarak engellenmesine devam mı edilmelidir?

---Unutmayın ki; küçük gölgelerin altında geliştiremediğiniz fikirlerinizin asıl gardiyanı sizin korkularınızdır. [LiberterKedi] ---

8 Aralık 2008 Pazartesi

Yağmuru bekleyen çingene, ölümü soluyor gökyüzünde


Yağmuru bekleyen çingene bugünlerinde kararsız geleceğe dair düşüncelerinde...

Karamış bir ten ile, simsiyah bir vücudunun arasında, her gülüşte parıldayan dişleri ile; tıpkı güneş misali hayata karşı. Korkusu ise İsa' nın çivisine değen ellerinin, artık bileklerini kes demesini sıklıkla duyması.

Bu ne biçim bir algılamadır belirsiz. Psikolojik yönelimlerin gittiği durak ileride bir laneti gösterince frenliyorsa da. Artık ayakları git gide karşı duramamaya başladı. Ne olacak bu çingenenin sonu belirsiz.

Is-sız-laşmış bir acının bacak aralarında gerçekleştiridiği son kas(ıntı).

Sızıyor dışarıya....

Görme(di)ğim dünya...

6 Aralık 2008 Cumartesi

Cehaletin a'sı, b'si e c'si...

Dil bir ölçüdür; cehalet onu hafiflettiği gibi akıl da onu ağırlaştırır.

Hz.Ali



İnsan hayatında ne konuştuğunu bilmelidir.

Toplumumuzda bireyin kendini nasıl ifade ettiği çok önemlidir. Günümüzün toplumunda insanı saygın birisi olması yönünde, tanınmasını sağlayan onun konuşmasıdır ve kendini ifade etmesidir. Konuşması kendini ifade etmesi, olaylara yaklaşımı, hayatında edindiği filolojik gelişimi ile alakalıdır. Bu alakayı ise birey hayatında edimleri ile kazanır eğitim alanında kazandıkları, normal yaşamında öğrendikleri, okuduğu kitaplardan çıkarttığı payeler ile, bir noktadan sonra dilini ağırlaştırarak kendini özgürleştirmesi ile kazanır. İşte bu noktadan sonra birey artık aklının otoraksisi(Yönetim) altında kalır. Yani usunun yönetiminde hayatını idame ettirir. Bu anlayış ile zamanını ağır bir süreç içerisinde yürütür. Tıpkı Hz. Ali' ninde dediği gibi aklını kullanarak ama...

(...)

Dilbilimsel düzeyde, insanın yaşadığı coğrafyada insanın kendi diline uzaklaşması / yabancılaşması, onun zamanla bilgiye olan karşıt duruşu ile yakından alakalıdır. Bu karşıt duruş aslında temel olarak Aristokrasi ile alakalıdır.[Aristokrasi; iktidarın imtiyazlı ve genellikle soya bağlı bir toplum sınıfının elinde bulunduğu, siyasi hükümet şeklidir.Ekonomik, toplumsal ve siyasi gücün soylular sınıfının elinde bulunduğu tarihi yönetim biçimidir.]Genelde ideal bir tarz olarak görülen bu yönetim biçimi de, tıpkı diğer yönetim biçimleri gibi insanlığın ilerleyişine, özgürlüğüne gem urmuş, bireysel özgürlüklerin kısıtlanmasına, bağımsız bir şekilde bireyin kendini aşmasına engel olmuştur.

Cehaletin aslında en iyi besiciside olmuştur ideolojiler. Çünkü topluma bireysel düşünce paketleri vererek, onların kendi sistematiğinde, kendilerini tanımalarını engellemiştir. Bunun aşılmasındaki en iyi silah ise akıl e bilgi edinimleri ile elde edilmiş felsefik düşüncelerin anlatılmaya çalışıldığı dil eylemleridir. Dilinizin ağır eylemlerde bulunmasını istiyor e kazanımlarınızın uzun süreli olmasını istiyorsanız ÖZGÜR olmak zorundasınız. Özgür olabilmek içinde bu ağır dil eylemlerini gerçekleştirmekten korkmamalısınız. Korkmamak içinde aydınlanmalısınız.

Dostlar aydınlanmak içinde biraz hayatınızda cüretli ve fedakar olarak, aklınızı kullanmak zorundasınız. Tıpkı bir kitap gibi sessiz ama bir o kadar da dik duruşa sahip olarak...

(...)

Cehalet insanın bugünkü bulunduğu toplumunda pekte saygı ile bakılan bir unsur olamuştur. Argo ifadelerle ifade edecek olursak bunun a'sı kabalık, b'si küfür, c'si saygısızlıktır.

Cehaletin A'si "Kalabalık" ...kalabalık fikirlerin bu gün toplumda hakim / egemen olmasında ki en önemli edilgen eylem, kişilerin korkması ile birlikte, elini yollarına çıkan taşların altına koyma korkusudur. Hayatlarında yanlış gördüğü egemen fikirlere sessiz kalmasıdır. İşte bunların oluşturduğu kalabalık sadece cehaletten kaynaklıdır. En büyük cehalet yanlışa eylemsiz kalmak, bana dokunmayan yılan, bin yıl yaşasın mantığı ile yaşamını idame ettirme mantığıdır...İşte bu yüzden tıpkı ustanın dediği gibi;

Çok insan kafaları olmadığı için kafayı bozmuyor. - Arthur Schopenhauer

...değil mi.

Cehaletin B' si Küfür... küfür, başarısız kişilerin karşısındakine egemen kılmak istediği ya da ona hakimlik kurma adına gerçekleştiği cahil bir eğilimdir. Libido eksenli bir bireyin ikinci kullandığı organ olan beynin gölgede kalmasıyla birlikte, karşısındakine hakim bir birey olma adına gerçekleştirdiği eylemlerde, dilini kullanarak argo'yu yani küfürü geliştirmiştir. İşte bu yüzdendir ki küfürün temelindede; bireyin cehaleti rol almaktadır...

Cehaletin C' si Saygısızlık...saygısızlık, akılda yer etmiş inatçı e dogmatik bir eylemin gerçek gibi görünmesi ile birlikte kişinin başkalarına karşı gösterdiği değişimden uzak kalabalık popüler fikirler e küfürlerden kaynaklı olan, asıl yaratıcısınında cehalet olduğu bir eylemdir. Bu eylemi gerçekleştiren birey aklını kullanmayan cahil insandır. KArşısındaki dinlemez ya da dinler gibi görünüp onu yıkmaya çalışan ön yargılı insandır. İşte bunlar konuştuğunda dil hafifler, kalabalık fikirler oluşup ne kadar yanlış olsalarda hakim kılındıkları için küfürlü bir yapı ile otoraksileri sayesinde bütün topluma egemen olurlar. Bunların temelden kalkmasınıda bireyin aklını kullanmaya tenezül etmesi ile engelleyeceğiz.


...bügünün toplumunda, yaşadığımız sorunların tek sebebi; bu sefalet dolu cahil yaşamlarımızdır. En güzel açıklama ise şudur:

Bugünün sorunları dünün çözümlerinden kaynaklanır. - Peter Senge

..bunun önüne geçmek için, toplumun içerisinde saygın bir yerde olabilmek için, bireysel özgürlüğünüzü elde edebilmek için tek kaçınmanız gereken cehalettir. Cehaletti yendiğinizde onu katlettiğinizde yaşamınıza ne kalabalık yanlış popüler fikirler hakim olabilecek ya da beyinin libido gölgesinde kalarak karanlık hakimliğinde kalmış cümlelerinde oluşmuş bir argo dili hakim olacaktır. Son olarak bunları yendiğinizde zaten saygısızlığıda bu iki ilk olguyu kaldırmanız ile yaşamına aklınızla ağırlaştırılmış bir eksende deam edeceksinizdir.

Sonuç olarak işte bu yüzdendir ki dilin hafifleşmesinin kaynağı olan cehaleti yenmek yine sizde bitecektir. Sizin elinize aldığınız silah ise yine aydınlanma yolunda kullanmaya cesaret ettiğiniz kendi aklınızdır. Aklın akil kılınması ile cehaletin A,B,C'leri yaşamınızda otorite kuramayacaklar unutmayın.

LiberterKedi


1 Aralık 2008 Pazartesi

Dil Ve Mülkiyetçilik




Dilde mülkiyetçilik yoktur. Dilin protestocu militanları olan kelimeler hiçbir coğrafya ile sınırlandırılamaz!
LiberterKedi

29 Kasım 2008 Cumartesi


Hepsinin gözlerinden farklı olarak yeralan, dünyanın en güzeli gözleri olarak nitelendirilirsede nitelendirilsin, diğerlerine göre her zaman onlar EŞEK' tir.

Zamanınızı hiç sorgulayarak yaşadınız mı?

...bu dertli olanların, onların dertlerini merak edip onları hiç anlamaya çalıştınız mı peki?

...aslında ben biliyorum vereceğiniz cevapları. Ama durun biraz düşünün, düşündünüz mü?

....mesela benim derdim nedir?

Kısaca bu gereksizkedi diye de nitelendirebileceğiniz kedi olan benim derdimi söylim; kitapları ekmek gibi gören oburun tekiyim, kitabı okuduktan sonra hazmetmeyi çiğnemeden yapmam ya da daha önce tattığım bir kitabı yıllar sonra okuduğumda, daha da farklı bir tat alırım.

Sanrım bu yönümle damağım bana bir lutufta bulunuyor.

İnsanlar konusunda onları birbirinin aynası olarak görüyorum-bi felsefe kitabından okumuştum bu sözü, çok sert olsa da insanlar sanırım bunun ağırlığını anlamıyor- ve sürekli devinimli hareketleri ile, birbirlerine hakaret etmeyi, çekişmeyi, değiştirmeyi(olumsuz yönde :( ) seviyor ve yanlış olduğunu bilselerde düzeltmiyorlar. Bu yönüyle insan insanın aynasıdır. Çünkü kimse diğerinin bir canlı olduğunun farkında değil, sadece onu eziyor.

Bu hep böyle sürermiş.

Bunun gerçek olmadığını ise yediğim bi kaç ekmek öyle olmadığını söyledi, yaşadıklarım ve ekolojim böyle hüküm sürmesinin engellenebileceğini fısıldadı bana kelimelerle...

Nasıl mı?

...evvel zaman içinde, delik deşik edilmiş bir hümanite, zamanından uzak anlarda; eskiden çok eskiden- takriben ben daha babamın ve annemin genlerinde savruk haldeyken -öyle topraklar varmış ki, kokusunu insanın tenine dolarmış, insan ona adeta taparmış o zaman diliminde. Çocuğu gibi sevip onun saçlarını tırmıklar, yüreğini yumuşatırmış elleriyle. İşte bu aşkındanmış insanın; doğaya karşı olan sevgisinden ötürü, bünyesinde barındırdığı sonsuz delilikten ötürü geliyormuş...

...işte bu yüzden, doğa sevgisinin/doğal yaşama olan o eski arzulu aşkın tutkunları uyandırma servisi oldukça, insanlığa çuvaldızı batırdıklarında onları nelerin kaybolmasına sebep oldukları yönünde uyandırdıklarında: İnsan ne olduğunun farkına yaptıklarını görünce varacaktır...

Why do we fall?

So that we can learn to pick ourselves up
...

...diyor filmin birinde hayali kahraman. Size soruyorum o zaman bende:

Neden düşeriz. Sadece ayağa kalkmayı öğrenmek için mi?

Kişisel Duygu: Bu konuda ve her konuda olduğu gibi yaşamlarımızı sürerken, yaşadıklarımızın bize çizdiği yol aydınlanmadır işin özünde. Birey özgürlüğüne kavuşmak içinde aydınlanma sürecine girdiğinde felsefesini oluşturur. Aydınlanacağı zaman yapamayacağı hiç bir olgunun varolmadıgını görecektir. Çünkü bu aydınlanma sürecinde ve özgürleşme mücadelesinde aklını kullanmaya cüret eder insan...

İşte bu yüzdendir ki "dünyanın en güzeli gözleri eşşek gözlü bu düşünme açı insanlarda mevcuttur". Bu yüzden unutmayın ki insanın ne olduğunun önemi yoktur. Yaptığı işlerin onu diğerlerinden ayıracağının baki kılınması ve farkına varılması gerekir...

LiberterKedi