11 Mart 2011 Cuma
domuz dünya
8 Ağustos 2010 Pazar
post-modern köle
11 Aralık 2009 Cuma
ara...
bir şehir sana ağlıyor,
bir tek gözyaşına…
bu ölümler,
isyan, sitem
kime?
vay be!
''sende mi brütüs?"
bir can gitti.
sus...
oyun bitti
.
.
.
Şiir: Selçuk Avcı
21 Kasım 2009 Cumartesi
Garib-i Domuz
30 Eylül 2009 Çarşamba
14 Ağustos 2009 Cuma
Köle!
Beden giydirilmemiş düşüncelerin, toplum için tehlike arz etmesinin sebepleri nedir?
Mülkiyet hakkı ile biçilmiş tahakküm köleliği değil de, nedir bu!
Bunun tehlikeli olduğunu söyleyen bu fikirsizlik ekseninde, nasıl milyonlar sürüklenebilir. Bu sistematik aptallaştırma süreci metaları olan popülerleştirilmiş tv, gazete, iletişim araçlarının ayakta kalma sırasında, artık yıkılmaya başlaması...onların son zamanlardaki üretimsizliğinden görülmektedir.
İnsanları kendilerine bağlamak için uygulanan porno, erotizm, ahlaki bağımlılık konuları, dogmalar, etnik yapılar zamanla bu süreçte tükenecektir. Çünkü birey, aydınlanmaya başladı mı sahip olacağı yoketme güdüsü ile bunları yıkacaktır.
Yıllardır direndiği düşüncenin özgün, özgür yapısını kaplayamaması, onun duvarlarını çatırdatmıştır. Bu çatırdatma uyuşturulmuş bireyin uyanma süreci ile başlayacaktır / başlamıştır.
Aptallık manifestoları ile engellenememesi, bu başlangıçlardan çekinme hali yüzündendir. Formu belli olup, temeli sorgulamaya dayalı sistem gereksinimlerinin, bağdaşmadığı muhtaç toplum yapısı yıkıldığında herkes serbest kalıp kendisi olabilecektir. Biçim verilmiş alçı kişilikler, artık bu kadar yeniliksiz değişimleri bünyesinde barındırmayacaktır. Ve katılaştırılmış özgür irade için her daim savaşacaktır birey.
Bu yüzden otorite için geliştirilmiş anti-tezler, tehlikeli ve yok edilir bir halde görülmektedir bu embesiller tarafından!
Göründüğü üzere, düşünce üzerindeki bu tahakküm korkuyu yaşamaktadır yaptıkları ile...
Böylelikle insanlar uyanmalı ve direnmelidir bireysel özgürlükleri için!
Bitmeyen ses.
18 Temmuz 2009 Cumartesi
Gelecek Dönüşümü Ve Çocuklar
Gelişimsel bozuklarımızın ve şiddetli ezilme pedogojimizin, gelişimimizde yarattığı bozuklukları gen aktarımı gibi geleceğimize taşımamız, dünyanın sonunu getirmektedir.
Bugün kimseler bunun farkında olmak istemez bir tavırdadır: Herkes aile içi şiddeti, sağlıksız koşullarda yaşamayı, yaratılan yanlış ekolojinin berbatlaştırdığı yaşama ortamına, yapılan yanlışlara....3 maymun dramasını oynayarak, daha ne kadar sonunun gelmesi için araç olacak, hiç düşündürücü değil.
Çünkü birazcık düşünebilsek ne kadar kötü bir durumun içerisinde olduğumuzun farkına varabiliriz.
Bu duruma savaş açarız.
Bu yüzden insanoğlu evrilmesini tamamlayamamıştır. Geleceği için yaşamında gördüğü yanlışların telafisini gidermeyerek, bunların tekrarlı bir yapıda ilerlemesini izleyerek düşünemeyen bir hayvan olduğunu göstermiştir. Modifikasyonları ilede bunu daha da güçlendirmiştir!
Hergün bir çok çocuk sokaklarda öldürülüyor, ölüyor. Yetişmeleri sırasında düşüncelerine toplumsal kurallar konularak, onları daha da yanlış bir şekilde eğitiyor toplum. Zaten bunun sebebi ise; sağlıksız bir toplum yapısıdır. Ne kadar düzenleyici ve sistematik olabilir. - ki bu zamana kadar önümüze konulan sistemler, yaşattıkları ve içerisinde yaşanılanlarla bunu göstermiştir. Yani başarısız olmuştur - Çocuk öğrenip düşündükçe birey olabilecektir. Ona özgüvenini kazandırdıkça, fikirlerini oluşturabilmeyi de sağlayacaksınız. Genelde neyin yanlış, neyin doğru olduğunu, bazen yaşayarak, bazen de anlatılanlardan veya görüdüklerinden çıkarttıkları ile bir yol belirlediğinde, çocuğu özgür kılacaksınızdır.
Bu şekilde, toplumsal kuralsızlık fobiside kalkacaktır.
Bu yolla bireyde oluşan doğal bilinç, kişide muhakeme yeteneğinide geliştirecektir. Kimse bunun farkında değil ya da daha doğrusu böyle olmasını istemiyor. Öyle ki büyükleri olan biz 18 yaş üstü insanlar, onların gelişimine anti katkılı fikirlerimizle mayınlar koyuyoruz.
Nasıl mı?
...dediklerimizi onlara dayatarak, onlara sus sen konuşma küçüksün diyerek. Televizyon ve bilgisayar başında toplumsal bir kültür kazanmasını, bu şeklde bireyselliğini ortadan kaldırmasına sebep olarak. Bunun gibi örneklerin, eylemleştirme sürecinde etkin bir rol alması bizim yüzümüzdendir. Aktif bu davranışlar, yarınımıza bombalar, mayınlar koyduğumuzun göstergesidir.
Şöyle: Sokaklardaki, evlerdeki, işyerlerindeki tecavüzler, hırsızlık, şiddet, tahakküm, başka insanı ezerek üstün görünme açlığının yaşanması... birebir yaşadığımız örneklerdir. Ve yaptıklarımızın ürünüdür. Bu yüzden bizler bencil yarasalarız...
Bu çok acı.
...fakat dur diyebiliriz buna. Değişimi kendimiz üzerinden hareketlendirip, yaşamın özgün noktalarını bağımlılık durumundan koparak, tahakküm etmeden çocukların kültür & sanat ile ruhlarını inşa eder, temellerini ona göre sıvayarak yapabiliriz.
Çocuklarımızdan miras aldığımız dünyanın yarınlarımıza sağlıklı aktarılmasını sağlayabiliriz.
Sadece düşünmek ve hataları tekrarlamamak gerekiyor bu yolda.
Gelecek Dönüşümü Ve Çocuklar İçin Yapılması Gereken Eylemler Bunlardır ve Dahasıdır....
13 Temmuz 2009 Pazartesi
Küll-i Doğuş
Bunun bir çok örneği günümüzdeki olayları, objektif olarak incelediğinizde, karşınıza çıkacaktır.
Acı, insanın gerçeklerden uzaklaşmasına sebep olacak, en büyük kötülüktür aslında. Fakat bu sadece gerçeklerden uzaklaştığımızda geçerlidir. Gerçekler çoğu zaman göremediğimiz, gösterilmek istenmeyen ayrıntılı, objektif yorumlarda ortaya çıkmaktadır hayatımızda.
Bunu gerçekleştirebilmek için, olayları özgün, objektif ve çok yönlü irdeleyip araştırmalıyız. Hayatın neresinde olursak olalım, hangi olayla karşılaşırsak karşılaşalım, olaylara bu şekilde yaklaşıp, sorguladığımızda. Gerçeği elde edeceğiz. Bu şekilde daha sonra karşılaşacaklarımızdan acı duymayacak ya da duysakta, daha sağlıklı sonuçlara ulaşabileceğiz.
Tarih, bu tipte sağlıklı kararlar alınmadığı için hastalıklı bir halde. Durum o kadar kötü ki, her yerde bir savaş, açlık, kin nefret, sevgisizlik, hoşgörüsüzlük, bağımlılık mevcut. Gözünü açsa insanoğlu; herşeyin kurtarılabilinir bir halde olduğunu görecektir. Kurtarılamayanlar ise aynı hataların diğerlerine bağlı olarak iyi değerlendirilmesiyle tekrarlanmayacaktır. Bu açıdan tekrarlı yaşadığımız süreçleri dikkate alırsak, bizleri balıklardan ayıran özellik nedir.
Hafızamız onlardan nasıl güçlü ki, böyle aynı olayları yaşayıp, aynı sonuçlarla karşı karşıya kalıyoruz?
Bu yüzden hafıza önemli bir realitedir, bireyin yaşamında.
Geçmişimizde bulunan bir yerin tasvirini, kişisel tercihlerimiz ile değiştirebiliriz gerçekten bağımsız olarak. Mesela içerisine gerçekliğinde olmayan, hayal ürünü argümanlar, materyaller ekleyebilir, somut olarak olmayan entegratif eylemler gerçekleştire biliriz. Fakat bu sadece kaçış olur. Gerçek acıtsa da objektivizm insanlık için iyidir. Çünkü gerçekten kopmaz, gerçeği bulmamız için boyutlu araştırmalara eğilmemizin yolunda referans olur.
Yorum ise bir yere kadar, kader gibi yaşamımıza hükmeder. Daha sonra beynimizi kullandığımızda ise, bunun değişen bir olgu olduğunu anlarız. Bu şekilde bağımlı ve önyargılı olmayız. Çünkü gerçekler öğrenmeyi, araştırmayı, sorgulamayı kabullendirir bize. Bu açıdan ne yorum, ne de ön yargılar gerçeklere hükmedemez. Ve onun karşısında, önemli bir konuma erişemez. Bu yüzden gerçek bireyi korkutmamalıdır. Bu yolla gelen acı zararsızdır.
Betimlemenin özüne dönersek...
Siyasal dramalarda görüdüklerimiz, hep tarihsel birer yanılsamadır.
Birilerinin toplumları, otomatik kontrol etmesinden kaynaklanmaktadır. Bunuda yaparken onların duygusal inceliklerini sıkı dokuyup, onlar üzerine yazılan yalan tiyatral oyunlar etkindir bu eylemlerde. Bunun bilincini işte objektivistlikle aşacaktır insanoğlu. Bunu yapabilirse, bu oyunları ne yaşar, ne de onlardan kaynaklı olarak yaşadığı acıları ve şiddeti tatmaz hayatında. Bu yüzden diyeceğim şu;
Değişim insanın fikirlerinde başlayıp kendisinde süreğen bir hal alır. Daha sonra bireysel özgürlüğünü elde eder ve özgün fikirleri ile gerçeği/gerçekleri bulur. Son kısmında ise kolletif bir yapıda etrafı ile toplumsal barışı, huzuru, anlayışı, şefkati, dayanışmayı sağlar...
Sadece objektif ve önyargısız düşünerek...
2 Temmuz 2009 Perşembe
22 Nisan 2009 Çarşamba
Gölge(de)lik Hisler Karmaşası
Hiyerarşi bu ölüm güdüsünü, insanın fizyolojik, biyolojik doğasına empoze etme çabasını taşıyordur. Bu yüzden yıkım iyidir. TV kültürünü yıkıp, daha istençli bir duyguyu hayatınıza entegre edin.
Bu ne mi?
Tabi ki sanat.
O size herşeyi içerisinde sunuyor. Bunu icra edenler, maddi kaygı güttükçe: Kendini yıkıma uğratacaktır. Bağımlı bir sanatçı olacaktır bu bağımlılığı ile. Sanat bu yüzden çıkar tutmaz. Sizin için siper, silah, vatan olmaktan çok, yaşama hakkınızı özgürleştirmeyi vaadeder. Çünkü:
Sanat geleceğin tohumlarını içerisinde koruyan, taşıyan, barındıran yaratacı bir histir. Bu his canlı, dinamik ve katledilemeyip, engelenemez bir olgudur.
Bu yüzden diyeceğim...
...jiletleyin bağımlılıklarınıza sebep dogmalarınızı. En derini olan bilekleriniz ve şah damarınızdan.
Toplum Paradoksları: Gölge(de)lik Hisler Karmaşası
Resim Kaynak: Flickr
27 Mart 2009 Cuma
Ülkemizdeki Tv Yayıncılığını
Bu nedir diyenler olabilir / olmayabilir. Ama Banu Avar' ı tanımayan yoktur sanırım. Özellikle TRT 2 tutkunu kişiler.
Ailemle birlikte ilk programından beri takip ettiğim bir kişiydi. Sürekli izlenme tirajının düşürülmesi için saat/ gün/ hafta / ay değişiklikleri gibi hınç politikasına maruz kalsa da. Hiç bir zaman çizgisini değiştirmeyerek, objektif kişiliğinide koruyarak "Tam Bağımsız Ülke" söylemiyle yayınlarına devam etti. Tarihi olduğu gibi yansıtan, yanlışlarımıza yanlış, doğrularımıza doğruluğu şeklinde yaklaşan bir aydındır. Bugün ülkede yemekteyiz, gelinim olurmusun, yarışmalarının getirdiği gereksiz programların üremesine toplumun arzı, temel teşkil olsada. Bunda sadece toplum sorumlu değil bunu dayatan evrimleşmemiş medyada sorumludur. BBG ve magazin programları ile başlayan bu sıradanlaştırma politikaları, terihsel benliğinden bi haber yaşayan günümüz insanları içinde alışıla gelmiş bir hal almış.
Banu Avar, bence çok iyi ve gerçek bir aydın. Olayları irdelemesi, anlatım üslubu, incelediği konu üzerine eğilmesi. Baktığı objektif pencere ve en önemlisi incelediği konuyu iyi çalışması. Onu başarılı kılmakta, fikrimce. Toplumun televizyona bağımlılığı olacaksa bu programlarla olması gerekirken, bugün Sn. Banu Avar'ı da TRT yönetimi programı ile birlikte yayından kaldırdı-Çok zaman oldu bilmeyenlere(Şimdiki zaman değil)-. Bu sansür ve hınç politikasıdır.
Dışarı ülkelere bağımlı hale gelişimizin bir göstergesidir. Yazarımız iyi bir belgesel-gazeteciliğinin yanında, ülkemizde ender bulunan sıkı bir M.K.Atatürk hayranıdır.
Bu yüzden ülkemizdeki tv yayıncılığını şöyle göstermek isterim <<Buradan Bakın>>
27 Şubat 2009 Cuma
Kadının El Kitabı(-Absürd-)
Acı bu.
Olması hayaledilen kitaptan alıntı: Eğer İstanbul' da çalışan bir kadınsanız, ayrıca işe giderken toplu taşıma araçları kullanıyorsanız işiniz bi hayli zordur. Belediyenin sorun olarak görmediği/göremediği ya da gördüğünde, ürettiği geçici taşıma/ulaşım sorunundan dolayı, sizler otobüste tacize, askıntılığa ya da her hangi bir ayının pençesine düştüğünüzde. Size öğütlenen şu olur:
Sokakta sarkıntılığa uğradıysan en iyisi bir an evvel unutup, hiç anmamaktır. Çünkü hadiseyi hatırlamak, sadece sinirlerini daha beter bozmaya yarar!
...bu gerçekten toplumsal bir sorun.
-Ek-
Fordçuluk: Argo' da kadınların, toplutaşıma alanlarında sıkıştırılma anlamında kullanılır genelde.
-Napayım bacım otobüs kalabalık,
-Beğenmiyorsan taksiyle gitseydiin,
- İftira etme bacım, ben namusluyam alimmallah
Not: İğrenç bir konu, ancak böyle bir resim tamamlardı bunu. Bu yüzden okuyanlardan özür diliyorum.
25 Şubat 2009 Çarşamba
Kalk - End Of The Sleep
Kalk - End of the sleep...
Çatlak...
Ahlak esasen toplumu çöküntüden kurtaracak ve toplumun muhafazasını sağlayacak bir araçtır.
F.W.Nietzsche
-yargı-
Duvarın üzerinde bir çatlak olarak kalacaktır...
-düşünce-
...içersine doğru onun aydınlıklarına, karanlık getiren ışık hüzmesi olduğunu sanan bir mutantın açık/gizli geçici şizofrenik reaksiyonlarına dair tepki gösterecektir bu kişi. Ardından; kulağı kesik zamanlarda tanımadıkları hakkında, haberi olmadan, arkasından yapılan dedikoduların mevcudiyeti ile en edebi küfürleri kusacaktır "O"na.
Neden?
...bir nevi sürü psikolojisi sanrılarının sonuçları ile, kitlesel yaşanımın sebebleriyle birlikte. Bu öznel bakış ile anlamlı. Çünkü hayat değer yargıları kurumuş bireylerin, muhafaza ettiği cehenneme dönüşmüş halde. O da, bu tasmasına alıştığı için; gördüğü özgür yapıyı nemlendirmeye çalışır.
-komik-
Televizyondan, en çok satanlar raflarından mülkiyetleşip. Daha fazlasını isteme arzusundan olsa gerek bu kimliksiz, söz giydirilmeye çalışılmış kin. Bunların menşeii ise, kitlesel iletişim, ile kaynaşma ya da topluluk oluşması gereğinin kanısında olan argümanların dayattığı, empoze edilen, kültür kirliliğinin doğurduğu söylentileridir. Ayrıca, zamana hitap ederek, kısırlaştırılmış gölgelerin eylemleridir, bu gündelik yaşama kaosu ile gelen söz salatası.
-isler-
...kelimelerini yazdığı karanlığına gömülenin, gittiği bu şizofreni; sadece "haklı çıkma" ironisinin patalojik etkisidir. Bu hastalığın ismi ise "asosyal kliniklerin sosyalleşme kaosu"dur.
Bu hastalığın kuyusuna giren ışığa, bu kadar inorganik yaklaşımla b..k atması ise; fikir yoğunluğu ile farkına vardığı eylemsizliğinin, onun elinden çaldığı umutları saklandığı annesinin eteğinin, gerçek dünya olmadığını anlamasındandır.
-uyanma-
Hastalığın metabolizasında etkin bir hal alan her bireyin tedavisi, ancak ona bu kuduz mikrobunu bulaştıran köpeklerin karantinaya alınması ile olanaklıdır. Fakat bu karantina sonucu elde edilen pozitif tedavi sonrasında; önyargıları yıkılıp, kuralları gerçekliğini yitirdiğinde ışık ile korunmasız kalan idelerinin buharlaşıp, yalnız kalan bir adam/kadın gibi: Şarap şişelerini her devirdiğinde, dibine doğru gözünü yönlendirerek. Elinden çalınan karanlıklarını istercesine, intihar etmeye ve yanında birilerini götürmek için etrafına tutunmaya başlar.
-tanıma-
Böyle bir birey, kurtalmaya kapalı bir canlıdır...
Fark/ına varış ile...
...yaşamak artık manasız, donuk bir hal alır onlar için. Ürkek bakışlarını etrafına savurarak, pembe dünyasının yıkımına yaklaştığı halde de olsa; alkışçı arar kendisine gider ayak.
İşte bu fedakarlıksızdır.
-görünüş-
Diğerini suçlama ya da onu da yanında götürme güdüsüdür. Mikrobun belirtisinin en acı örneği, diğerini de kendinle yok etme istencidir. Bu hastalıklı toplumsallaşmadan ileri gelmektedir.
Suçlu ise kendisidir bireyin.
-teşhis-
Bu kişiler kurtarılamazlar son raddede. Çünkü böyle bir kişi yarasalaşıp görme, temas, düşünce ve etki alanı kısıtlı bir kılıfa bürünmüştür. Bu yapının katılığının sebebi ise, ötekisini görmezden gelip, yansıma fikirlere bağımlılıktır. Bunlar toplumun sağlıklı olabilmesini engelleyip içerisinde kokuşurlar.
-sonuç-
Bu yüzden toplum duvarı çatırdar ve üzerinde oluşan bu çatlak onun ne olacağını gösterir. Sadece bakmasını bildiğinde. Bu yüzden bu patalojik sorun yok edelip özü kötü olmayan dünya arındırılmalıdır geç olmadan.
-elde edilen-
Çünkü;
Çınar içten çürür/müş...
7 Ocak 2009 Çarşamba
No War, No Peace - Occupation 101
Sade bir söylem olsa da izlediğinizde nedesem de kifayetsiz kalacağı için böyle sade bir söylem ile dile getirmek istedim anlatımımı. İsrail' in Filistin' e dair ortadoğuda neler yapılmak istediğinin gerçek yüzünü tüm açıklığı ile gözleriniz önüne koyuyor. Ünlü film bilgi sitesi imdb'den 9.3 puan almış bir belgeseldir bu. Belgeselde Amerikan - İsrail ilişkilerinin incelenmesi daha israilin kurulmasından itibaren yansıtılıyor. Barış sürecinin hasıraltı ettiği bazı gerçekleri gün yüzüne çıkarırken gözlerinizdeki sis perdesini aralıyor. Ve bu belgesel bir çoğumuzun bilmemesine rağmen bir çok alanda ödül almış, objektif yapılmaya çalışılmış bir yapım.
Ödülleri:
-Winner of the "Golden Palm" Award (highest honor given by jury) and for "Best Editing" at the 2007 International Beverly Hills Film Festivali.
-Winner of the 'Artivist Award' for Best Feature Film under the category of Human Rights at the 2006 Artivist Film Festivali in Hollywood.
-Winner of the Best Documentary Award (Special Recognition) at the 2007 New Orleans International Human Rights Film Festivali.
-Winner of the Best Feature Film Award at the 2006 River's Edge Film Festival.-Winner of the Best Documentary Feature Award at 2006 The Dead Center Film Festivali.
-Winner of the Audience Award for Best Documentary at 2006 East Lansing Film Festivali
-Winner of the John Michaels Memorial Award at the 2006 Big Muddy Film Festivali
- küçük bir kızın, içinde bulundukları durumu sözcükleriyle anlatışı.
- Filistin halkıyla yapılmış çarpıcı diyalogları.
- Amerika' nın Suudi Arabistan eski büyükelçisi James Akins, ünlü düşünür Noam Chomsky, Amerikalı milletvekilleri, akademisyenler, farklı dinlerden din adamları ve İsrailli gazeteci ve tarihçilerle yapılan röportajları
...dikkatlice izleminizi tavsiye ederiz.
6 Ocak 2009 Salı
Revolution for My Themes
...neyse sorun şu;eski tema hatalı görünüp, geç açılmasından ve sorun oluşturmasından dolayı temada değiklikler yaparak, bu temayı kullanmayı karar verdim. bi hata sorun ve eleştirileriniz olurda paylaşırsanız sevinirim arkadaşlar :)).
dostlukla...
Not: bu ingilizce başlığı neden yazdım hala anlam veremedim kendime :S
31 Aralık 2008 Çarşamba
Son Dil Sökümü
Yeni yıla aktarılacak olan bu son karalamada, bi önceki yıldan kalma tragedik oyunumuzu, yeniden canlandırıyoruz.
Kitlesel bir aydınlamayı, toplumsal düzeyde gelişecek bilinçlenmeyi, tüm dünya halkları arası nda barışın olmasını diliyorum ben!"
Ardından kalabalığın içinden çıkan, söyleyeni belli olmayan bir saçma misali olan söz ise, kulaklara şunu fısıldar:
"Yalandan, hırsızlıktan, vefasızlıktan, düşüncesizlikten uzak ve bunların oluşmasına sebep olan tahakkümün yıkılması dileğiyle....
.....bütün piyonların uyandığı, bol kültürel etkinliklerin düzenlendiği, karşılıklı saygının varolduğu, bireysel bencillikten uzak nice mutlu senelere diliyorum."
...diye yankılanır kulaklarda ses.
Ve iç geçiren çocuk ise: Umarım oyun oynayabileceğim bir dünya kalır bana diyerek asıl mesajı verir.
Kişisel bir tümce: ...tüm dileklerin bir deli saçması ve topluca yaşanılan anın hassaslıgından dolayı sarfedilen anlık bir sözcük olmaması dileğiyle. Bütün dünya çocuklarına oyun oynayarak yaşayabilecekleri bir dünya bırakma hayali ile:
15 Aralık 2008 Pazartesi
Zeitgeist: Addendum
Filmden bi kaç anekdot:
Bu gidişi istediğimiz anda değiştirebiliriz. Sadece seçim işi. İş yok, çalışmak yok, para kazanmak yok. Oyunu yanlış algıladığımın farkına vardım.
29 Eylül 2008 Pazartesi
Tyler bunu biliyor....
"Bu aslında ölüm değil." diyor Tyler. "Efsane olacağız. Yaşlanmayacağız." Namluyu dilimle yanağıma doğru alıp, Tyler sen vampirlerden bahsediyorsun diyorum.
Üstünde durduğumuz bina on dakika içinde burada olmayacak. Buharla dezenfekte
edilmiş nitrik asidin yüzde doksan sekiz konsantresini alırsın, ve bu aside üç kat fazla sülfürik asit eklersin. Bunu buz teknesinde yapmalısın. Göz damlası ile damla damla gliserin
eklersin.
Nitrogliserinin olur. Ve patlamaya hazır.
Bbbbbuuuummmmmmm....
Bunu biliyorum çünkü Tyler bunu biliyor.
...yukarıdaki, replik dövüş klübünden. İzlemeyeniniz yoktur bu filmi. Bir eleştiri filmidir. Bir çok kişinin söylemiyle; ilk defada anlaşılması zor deniliyor. Bunun sebebi bizlerin filmlere sadece görüntüden ibaret olduğunu sanmamızdan, geçen replikleri irdelememizden ötürü gelmesiyle ilişkili olduğunu düşünüyorum. Tyler bunu bildiği içinde, repliklerde insanlara gerçek hayattan ürkütücü bir çok anekdot sunuyor...
Perki sizler filmleri ne gözle izlersiniz?
25 Eylül 2008 Perşembe
Aktivist Dadaist Eylemce(Yıkım)
(Bakunin)
Nasıl bişey yahu. Böyle saçma bişey mi olur efenim...
Olur efendim olur. Şöyle olur.
Perde aralanır ve mevsimsiz bir ortamda yüzyıllardır gerçekleşen bir trajedinin ilk sahnelerinin dialoglarını görürüz yaşamımızda. Sürekli bu diyologlarda bir taraf olduğumuzu düşünsekte daha sonraları aslında bir monologta sadece bir biblo olduğumuzun gerçekliğini ispatlarız yaşadıklarımızla. Fakat hala bunun farkına varamamızın sebebi ise, bizlerin uyuşturulmasından ötürü gelir.
-Düşünün insan doğaya tekmelendiğinde yalnız başınaydı.
İlkel çağ dediğimiz bu dönemde, deneme yanılma yoluyla kendi yaşamını idame ettirirdi. birey Bu bireyin bireysel özgürlüklerinden vazgeçip, toplumsal özgürlükleri umursamaz hale gelmesi ise git gide toplumsal kalabalıklığın gerçekleşmesi ile doğmaya başladı. Genele yayılan bu bencilliği ile hümanite; açgözlülüğünün getirdiği bir genel davranışının doğmasına sebep olmuştur.
Bu davranış daha da fazla isteme ve herkesin birey olamayacağı safsatısını savunması ile ortaya çıkmıştır. Böylelikle sınıfsal ayırımlar ortaya çıkıp, bireysel özgürlükler imkansız bir olguymuş gibi yansıtılmıştır. Bunun bu gidişata yol almasına sebep ise, bizim tahakküm etme yetimiz ile başımıza getirdiğimiz "KARDANADAMLARIN" latent kişiliklerinden ötürü gelir. Bunlar toplum üzerinde gidip geldikçe, menilerini bireylerin damarlarına enjekte etmişler. Halüsünojik bir etkiye sahip bu hareketin farkına varamayan insanlık, bu yüzden yüzyıllardır bir trajedinin piyonu olmuş.
Bu oyunda aslında herşey insandır...
...bir trajedinin senaryosunu yazarken yazarı da biziz, süflorü de biziz. Fakat bunun unutulmasına ve farkına varılamamasına kaynaklık eden olgu ise, bizlerin makam ve yerlerimize duyduğumuz bu tahakküm aşkı ile gerçeklenir. Ellerimiz ile tasarımlarını gerçekleştirdiğimiz bu yapıları yıkmak bizlerin elindedir. Değişmeyen tek şey, ön yargılarımızın yıkılamayacağı kansıdır. Tek gerçek ise insanın düşünmekten, çalışmaktan, uğraşmaktan, acı çekmekten korktuğu ve mücadele etmekten kaçındığı gerçeğidir. Gorgias' ın inkarlarını ele alan ve onları kullanarak gerçeklere gitmeyenler, toplumda şüpheyi, sosyolojik olarak olması gereken, yaşanım gereksinimi haline getirmiştir. Bu olguların üzerinde yükseldiği sanrılar, zamanla kendini tüketmektedir.
Tüketecektir....
Tükenme nasıl gelecektir...
...tükenme günümüzde yaşanmaktadır. Sadece bir ölüyü hortlatmaya çalışanların ellerindeki maddiyatla gerçekleştirdiği son eylemler, günümüzde son demlerinin hükmünü sürmektedir. Yıkım geldiğinde doğacak olan kaotik ortam, herşeyin daha sağlam bir ölçü de gerçekleşmesini sağlayacaktır. Bunu yaparken besleneceği etmenler ise düşünme, yaratma, eşitlik, karşılıklı antlaşmalar, çalışma, çabalama, uğraşısı ile mücadele unsurlarıdır.
Yanılgıya yer vermeme adına, bu olgular üzerinde yaşamın yol almasına sebep olacak olan bu etmenler; toplumun kaygan unsurları olmayacaktır. Toplumun üzerinde ilerlemesine kaynak teşkil edecek gereçler olacaktır.
Yıkım nasıl gelecek yahu...
...sanatta, edebiyatta dadaist eylemlerle gerçekleşeceğini size söyleyebilirim.
Nasıl mı?
Mesela sürrealist tasarımların, çizgi dünyasına yansıması gibi. Ya da üretilenlerin yapı bozumunu kullanarak değiştireceğimiz yapıları ile, yeniden elde edilen bilgi nesnelerinin kazandığı yeni formlarının, toplumun ihtiyaclarına göre tasarımlanıp ortaya sunulması gibi... Bu sayede üretimsizliklerini sanatın karnına sokan, onun bakirliğini elinden almaya çalışan tecavüzcülerde; kendi kendilerini asimile edeceklerdir. Bu gelen yıkım işte bizim birer buz kütlesi olan, bu seçim süreci içerisinde kendi yarattığımız tahakküm düşkünü kardan adamların da eriyip yitikleşmesine sebep olacaktır.
Bu yüzden şunu unutmayınız ki: Kardan adamların birer güç aşıklığının simgesidir.
Gözlerine konulan kömür parçalarının karası ise: Dünya’da acımanın gereksiz olduğunu, herşeyi yalanla dolanla, yönetmenin gerekliliğini gerçekmiş gibi algılanıp, eşitlikçi karşıtı, hiyerarşi düşkünü bireylerin sahip olduğu erimeye mahkum geçici yargılardır.
Herşey eriyip buharlaşıp, yeniden düzenlenebilir. Bunu gerçekleştirecek olan yine bizleriz. Dadaist eylemce buna bir örnektir.
Anarşizan Bir Tavır!
İnsanlığın “ilkel dönem” diye adlandırılan döneminde, kişi sorununu kendi çözerdi, ve mücadelesi sadece kendine karşıydı. Merakı peşinden bilmediğini öğrenme arzusunu güdüyordu bu dönemde!
Ve zaman ilerledi “uygarlık“ile birlikte “toplumsal sözleşmeler” yapıldı ve ardından "Ceza" çıktı. Ceza verme görevini ise seçtiklerimiz üstlendi! Ve bunlara bağlı olarak ceza uygulayıcılarını, bizi yontmak için, başımıza yerleştirdik. Peki, cezacıların bizleri yönetenlerin, koydukları her kuralı ezen ve ardından verilen her "Ceza" olay mağdurunun hasarını onarıyormuydu?
...intikam isteğini dindiriyormuydu, barışa imkân veriyormu?
Ya da verilen "cezalar" tecavüz edilen kadınlardaki yarayı sarabiliyormuydu?
Tabiki “Hayır”
İmkansızın kıyısında öfkeli ve eğri bir hayat yaşamayı seçmiş olan biz toplum düşmanları, hayatlarına isyan eden “Beyaz Zenciler” bizleriz.
Neden kurallar ile sınırlandırılmaya mahkum edilmek zorunda bırakılıyorduk acaba?
...düşünemiyorlar mıydı cezacılar. Verdikleri cezalar ile günümüzde bıraktıkları dünya yaşanabilinir bir dünya mıydı!
Dünyada şimdi süre giden;
Yalnızlık, yabancılaşma, şiddet, pornografi, tüketim ve şöhret açlığı içerisinde sürünen insanoğlu. Ne kadar da acınacak halde. Ama farkında değil bu bedbah durumun! |
Kirlenmiş ve hiçbir şeyin dolduramadığı bir boşluk olan televizyondan kazanılmış kişilikleri ile daha ne kadar bu monoton yaşamınızda bir gösteri kızı gibi havalanıp, insanları hor görecek.
Buna boyun eğip kabullenenler. Sizi perde arkasından acı bir tebessüm ile izleyenleri ne kadar daha görmezden geleceksiniz. Kapitalist dünyanın karakterleri, kişilik pazarlayıcıları ne zamana kadar pazalıyacaksınız kendinizi.
Ürkütücü tüketim, popülerlik çılgınlığına ilişkin karanlık bir taşlama size göre bu yazı belkide!
Ama çırpınmayın daha fazla gerçekliğin içerisinde boğulacaksınız. Medya, şöhret ve popüler kültüre yönelik eğilimleriniz ile yarattığınız sahte cennetinize, girmeyenler olduğunu görünce, elinize aldığınız abaların altından salladığınız sopa darbeleri ile unutmayın ki bize ulaşamazsınız.!
Ulaşsa da yıkamazsınız, yıksanızda ezemezsiniz, ezsenizde toprağa karışıp bir çınarın bünyesine asırlarca sürer gideriz bizler. Tıpkı Fransa’ daki toplumsal hareketlerden, Filistin’ deki özgürlük mücadelesine, Amerika’ daki Kara Panterler Hareketine, Türkiye’ deki verilmiş anti-emperyal mücadele gibi çok sayıda mücadeleyi ne kadar görmezden gelsenizde, biz tarihin her anında ve her böyle mücadelesi içerisinde, sizin kurallarınıza karşı anarşizan bir tavırla karşı duracağız sizlere !