30 Mayıs 2008 Cuma

Neyin farkindasiniz!

Bene bencilce yaklasim,
soze girmis bencilliktir.

Kalin kapakli cizgisiz defterler,
siz ne kadar anlayabilirsiniz ki
hayati sacmaliga binayen
yaziyorsunuz duygularinizi

Her askinsizliklariniz ile
oldurdugunuz geyik muhabbetiniz ile
bugun bir kadin daha,
bir cocuk daha
bir uretilmis daha tuketildi.

Neyin farkindasiniz!

LiberterKedi

29 Mayıs 2008 Perşembe

Zamansızlaşma

Zamansızlaşma,kum tanelerinin her aşağiya doğru kendini bırakması,bir nevi intihardı....onlar için her yalnız düşünüş,özgürlüğün sınırsızlaşmasının olabilirliğini keşfedişti...Yıkılmaların ardından,yığılmış fikirlerden yeniden bir doğuş mümkünmüydü...?

Damlaların her düştüğü noktada çıkardığı tınılar kulaklarını tımalıyordu...tek bir damladan oluşan zerreler tekrar eski hallerini alabileceklermiydi???Damla misali olmuş fikirlerim,düşüncelerim,yaşadıklarım her çarptıktan sonra parçalandığı noktanın etrafında yeni bir form alarak değişimin deviniminden etkileneceklermiydi zamanla????Beynimdeki çatışmalar yaralıyordu,birbirlerine acımıyorlardı ...olguların sorguculuğu her kafamı koyduğum yastığımın üstünde volta atıyorlardı fikirlerimin üzerinde...doğru,gerçek,fikir ne kadar özgürdü zamanın akıcılığında!!!Tiyatral bir eda ile çatışan düşünceler belkide bir dramın sonunu görüyordu son perde ama intihar eden kum taneleri peşlerinden o kadar çok ide'yi sürüklüyorduki farkında olamıyordum kimi zaman....

Zaman yığılıyordu varisli bacakları ağrılarını göçebe bir kavim gibi gezdiriyordu bedenimde....kum tanelerinin intiharları ile özgürlük empozesini yapabilecekmiydi hümanite üzerinde!!!Asimile edilmiş olgular yeniden bir vücuda bürüneceklermiydi...diriliş mümkünmüydü değişimin deviniminden yararlanmadan tabulaşmış idelerin...Dengesizleşmiş yaşamın sebebi bu değişim deviniminden etkilenmeden çıkmış bir yaşamı savunan idelermiydi...tabutlaştırmak değilmiydi yaşamı değişmeden,gelişmeden yaşamak...!!!!

Sebebi neydi acaba,kum tanelerinin intiharının.Hiç düşündünüz mü kaybedilen her kum tanesinin ardından kazanmamız gereken yada yaşantımıza katmamız gereken idelerin beynimizdeki yokluluğunu,istediniz mi değişimin devinimini yaşamak?

LiberterKedi

28 Mayıs 2008 Çarşamba

üçüncü meleğim

Nasıl bir duygudur bilemezsin sen.senden öncesi tanımsız senden sonrası anlamsız.ne kalbimde başkası ne umurumda.hayatımın en uzun süren umudusun.hayallerime ilham bedenime ve ruhuma sahip olan sen dudaklarımda iniltiler halinde nağmelere dönüşürken ben sokakların hoyratlığına müptela,sürükleniyorum her rüzgarda..yanmanın hislerime nasıl hal verdiğini bilsen…kendinden oldukça uzak bir güneşin en ıslak anlarda bile yakan sıcağına vurgun olmanın ne demek olduğunu da anlardın.İstanbul’a her gün yenilmenin nasıl bir haz verdiğinin farkında olmak aslında içimdeki İstanbul’un sultanına olan gurbetten başka bir şey değil...sisli gecelerde kıyıya çağıran ışık gibi,engin bir bozluğun orta yerindeki ıslak yeşil gibi..öyle taze ve canlı ki ölmesi gereken birçok şeyi bile hayatta tutuyor.temeli masumluk sonrası da ızdırapla varedilen bir iç dünya düşün.her nefes alışımda yeniden ölmemin mimarısın sen.ardında bıraktığın yıkılmışlığın da…çölde serap gören bir bedevi gibi her anda senin silüetini gördüm…sensiz defalarca yorgun düşen yüreğim ve bedenim yeniden senin kokunla dirildi.haykırmanın en büyük sessizliğini beni duymamanla tanıdım.her gün kendimden kaçmak aslında içimdeki sana boynu bükük birer ilticaydı…güneşin karanlığını seninle tanıdım…acıkan bir sokak kedisi gibi dolandım durdum kapılarda senden bir iz bulmak için…damgalarını silmek çok zor göğsümden…yerlerde ve göklerde yankılanıp dururken acımın cırtlaklığı sen acımazsızlığın tok sesliliğiyle dik heryere ruhsuzluğunun heykelini…sen başka bir yürekte mutlu olmanın gururuyla yaşadığını zannederken ben seni sevmenin gurursuzluğunda boğuluyorum..perişanlığımın resmini çizecek bir ressam bulmak için çıktığım her arayış suratıma inen birer tokat gibiydi…sen! küçük meleğim aslında seni ne kadar büyütmüşüm ki içime sığmayıp heryerini sarıverdin,en güzel anları bitiverirken bahçesindeki güzel çiçekleri solmaya yüz tutmuş sarayımın.büyük bir yüreğin herkese verilmediğinin resmisin.ne olur gözümün önünden hiç gitmeyen meleğim karşıma çıkma..çıkma ki şeytan yüzünü gören masumiyetim bende başka bir sen yaratmasın.çünkü bendeki seni öldürmene izin veremem...gel demek geliyor içimden ne olursa olsun yeter ki gel gayri gel ki daha fazla tükenmeye kalmadı takatim…kendime acıyorum artık o koca sevgisizliğini göremeyecek kadar kör olduğum için.nedir bilmiyorum..kalbimin bütün kapılarını sana açık başkasına kapalı tutan.ne seni film şeridi gibi gözümün önünden geçecek anılarla ne de bana sevgiyle baktığın bakışlarla hatırlayamıyorum çünkü bunları yaşayamayacak kadar büyüktü aşkım..haykırıyorum işte haykırıyorum seni hala çok seviyorum..

Haliçte savurur gemiler dumanın semaya,
Hergün;
Puslu bir pencereden bakıyorum özlenen simaya,
Hergün.

Yazar : yemre

18 Mayıs 2008 Pazar

Saç(ma)yaptı

Yarına düşen bir sanrının yanılsaması...

Üç kişilikli bir adam neresinde hayatının acaba. Dünden kopmuş, bugünü bitirmiş, yarına imgeler kuran edası ile. Ürkünç bir yaşamın ardındaki o eşsiz doku. Dokuya bağladığı umutları sarmış dört bir tarafını, onu ümide düşürerek...kötülük ve hiçlik arasındaki ince urgan, gönül telindeki kaos ezgsi belkide onu gerçeğe itiyordu uyanması için uykusundan... Bacaklarında ki o ruhu gıdıklayan vücuduna yayılan eşsiz ve bir okadarda mistik olan o üperiş fısıldıyor-Hadi uyanda gel artık terkettiğin kabuğuna-diyerek bir sanrıdan onu koparmaya çalışıyor...

Gerçek ne?

Acı mı,

Duygu mu?

Bilinmezin elçilerinin getirdiği bu sorun dünyanın en eski sorunu...

İyi uykular

Uykusuzluk bu olsa gerek. Damarlarında ki adrenalinin beynnde canlandırdığı sıkıntıların ondaki sende bıraktığı iz. İz olan sen mi, o mu?

Ne, niçin, neden sorun fırtınasındaki nihilistik eda ile yalnızlık, belki de onu azad etmeni vurgulamasıyla bir hiç olmanı sağlayacak. Ondaki sen bir hiç, hiçe dair borges'in karalamalarındaki imgelersin sen unutma. Ve kabuklaştırdığın fikirlerini çıkarttığın için suçlusun bil!

İyi uykular...

Sanatçı ve Dünya Sorunsalına Dair...

"Yeni değerler bulanların çevresinde döner dünya: sessizce döner."

Ama içerisinde kopardığı fırtınalar ile isyanını sembolleştirir aslında bu sakin duruşu ile. Yalan söyleyemeyen sanat yapamaz unutma! Çünkü kabul etmese de düşüncesizler; "gerçekleri anlatmak için yalanı kullanır her sanatçı biliniz!".

Her şey yıkılır, her şey biter, sonrasın da döner varolabilme ve varolana dair anlayabilme sorunsalı başlar. Her şey ölse de sembollere dair, ölene bağlı olarak yeni olgular oluşacaktır. Yaşanılabilecekler için çiçeklenip ardından, sorunsuzca ilerleyecektir fikirlerin sembolik versiyonları. Varlık düşkünleri, iktidardakiler ise farkında değiller ağaçların budanmalarına rağmen her baharda ki gerçekleşen tomurcuklanmalarının...

Buna bağlı olarak gözardı edilse de ağaçlar(Sanatçılar), bu yüksek dağda yalnız duruyor en dipte sorun etmeden vaziyetlerini. Ve boyları, insanlar ve hayvanları aşsada konuşmuyorlar hiç bir zaman. Eğer konuşmak isteselerdi, onları anlayacak kimse de bulunmazdı, gerçeklerini görebilecek. Kanıtı da üretimlerine, sembollerine dair vurulan sansür darbeleri ile hiç bitmek bilmeyen "dünya sorunsalı "olsa gerek.

Onlar şimdi gölgelendiriyorlar dünyayı, parıltıdan uzakta gerçekleri görebilmemiz için, o kadar boyutlandırmışlar ki idelerini, bir değil bir çok pencereden açılmamızı sağlıyor dünyaya sanat ile...
Sanatçı tepkisini kalemiyle, kelimesiyle, kiliyle, notasıyla sembolikleştiriyor dünya sorunsalı için. Ama dünya ne yapıyor?

Bekliyor!

Neyi bekliyor dünya?

O, bulutlara yakın bulunuyor, kurtarabilecekken kendini; galiba ilk yıldırımı bekliyor diğerleri için varolabilme sorunsalının çözümüne ulaşabilme ümidi için!

4 Mayıs 2008 Pazar

Hiçlik Sonrası Bir Kargaşa.

Hiçlik sonrasıbir kargaşa.
Bir hiçlik ardından gelen kaos
Sonrasında görünen tek şey
Bir Hiç

Kum gözlerime kaçtı,
ve peşi sıra sulandı
gözlerim.
Yaktı yüreğime
düşen bu kargaşa
beni.

Yüzümü gösteremem,
İnsan olunca gelirim,
diyen ses; ne anlatmak
istiyordu bana,
kestiremedim.

Güneşin pencereme
şavkıdığı zamanlarda,
her sabah ile yeni bir
güne başlarken, ki
Güneş bile; oraya ne zaman,
niçin, nasıl çıktığını bilmezken?
Galiba sorunsuz, sorgusuz
askıntıydı sadece orada.

Görevlenmiş ve hizmetine
düşkündü güneş.
Gülümsese de her sabah olmadı.
Dudağı aralanmadı,
bişey demedi son demde
Neden suskundu bilinmiyordu.
Acaba yokluğumu, yoksa onda ki
hiçliğimi onu
susturuyordu böyle.

2 Mayıs 2008 Cuma

Güz mevsimi ile güzelleşen aşk!

Güz mevsimi ile güzelleştirilmiş
iki ısırgan otu,
çitlerin engellemelerine ragmen
acıların arasında ormanda yürümekteler.
Bu onlar icin başlangıcın bir zaferiydi.
Ama ne alkış isteyerek,
ne de birilerinin sırt sıvazlanmasına ihtiyac duymadan
yaşanan bir duyguydu bu!
Sözcükler köklerinden, ta derinlerinden ayrılınca
sıg bir hal aliyordu.
Bu aşki anlatmak icin yetmiyordu
betimlemeler.
Ve sonrasi olmayan bir yolculugun
duragina geliyorlardi her seferinde.
Ve tek bildikleri ise;
Her özne yüklemine
boyun eysede yasanilan
en güzel duyguydu aşk.

LiberterKedi

Güz mevsimi ile güzelleşen aşk!

Güz mevsimi ile güzelleştirilmiş
iki ısırgan otu,
çitlerin engellemelerine ragmen
acıların arasında ormanda yürümekteler.
Bu onlar icin başlangıcın bir zaferiydi.
Ama ne alkış isteyerek,
ne de birilerinin sırt sıvazlanmasına ihtiyac duymadan
yaşanan bir duyguydu bu!
Sözcükler köklerinden, ta derinlerinden ayrılınca
sıg bir hal aliyordu.
Bu aşki anlatmak icin yetmiyordu
betimlemeler.
Ve sonrasi olmayan bir yolculugun
duragina geliyorlardi her seferinde.
Ve tek bildikleri ise;
Her özne yüklemine
boyun eysede yasanilan
en güzel duyguydu aşk.

LiberterKedi

30 Nisan 2008 Çarşamba

Fayton

O sahibinin sesi gramofonlarda çalınan şey,
incecik melankolisiymiş yalnızlığının,
intihar karası bir faytona binmiş geçerken ablam
caddelerinden ölümler aşkı pera' nın

Esrikmiş herhalde bahçe bahçe çiçekleri olan ablam
çiçeksiz bir çiçekçi dükkanının önünde durmuş
tüllere sarılmış mor bir karadağ tabancasıyla
zakkum fotoğrafları varmış
cezayir menekşeleri camekânda

Ben ki son üç gecedir intihar etmedim hiç, bilemem
intihar karası bir faytonun ağışı
göğe atlarıyla birlikte
cezayir menekşelerini seçip satın alışından
olabilir mi ablamın.

Ece AYHAN

11 Nisan 2008 Cuma

...ölmek...

ölümün manasizcasi, hiclik...mana icereni ise sensizlik!


Ama anlayabilene!

10 Nisan 2008 Perşembe

Kontes

Nasıl bir duygudur bilemezsin sen, senden öncesi tanımsız, senden sonrası anlamsız. Ne kalbimde başkası, ne umurumda. Hayatımın en uzun süren umudusun, hayallerime ilham bedenime ve ruhuma sahip olan sen. Dudaklarımda iniltiler halinde nağmelere dönüşürken ben sokakların hoyratlığına müptela, sürükleniyorum her rüzgarda. Yanmanın hislerime nasıl hal verdiğini bilsen kendinden oldukça uzak bir güneşin en ıslak anlarda bile yakan sıcağına vurgun olmanın ne demek olduğunu da anlardın. İstanbul’ a her gün yenilmenin nasıl bir haz verdiğinin farkında olmak aslında içimdeki İstanbul’un sultanına olan gurbetten başka bir şey değil…

Sisli gecelerde kıyıya çağıran ışık gibi, engin bir bozluğun orta yerindeki ıslak yeşil gibi…öyle taze ve canlı ki, ölmesi gereken birçok şeyi bile hayatta tutuyor..Temeli masumluk sonrası da ızdırapla varedilen bir iç dünya düşün. Her nefes alışında yeniden ölmenin mimarısın sen. Ardında bıraktığın yıkılmışlığın da…çölde serap gören bir bedevi gibi her anda senin silüetini gördüm…sensiz defalarca yorgun düşen yüreğim ve bedenim yeniden senin kokunla dirildi..haykırmanın en büyük sessizliğini beni duymamanla tanıdım..her gün kendimden kaçmak aslında içimdeki sana boynu bükük birer ilticaydı…güneşin karanlığını seninle tanıdım…acıkan bir sokak kedisi gibi dolandım durdum kapılarda senden bir iz bulmak için…damgalarını silmek çok zor göğsümden…yerlerde ve göklerde yankılanıp dururken acımın cırtlaklığı sen acımazsızlığın tok sessliliğiyle dik heryere ruhsuzluğunun heykelini…sen başka bir yürekte mutlu olmanın gururuyla yaşadığını zannederken ben seni sevmenin gurursuzluğunda boğuluyorum..perişanlığımın resmini çizecek bir ressam bulmak için çıktığım her arayış suratıma inen birer tokat gibiydi…

Sen:küçük meleğim aslında seni ne kadar büyütmüşü ki içime sığmayıp heryerini sarıverdin,en güzel anları bitiverirken bahçesindeki güzel çiçekleri solmaya yüz tutmuş sarayın.büyük bir yüreğin herkese verilmediğinin resmisin sevdiğim..ne olur gözümün önünden hiç gitmeyen meleğim karşıma çıkma..çıkma ki şeytan yüzünü gören masumiyetim bende başka bir sen yaratmasın…çünkü sen bir tanesin ve özelsin ben dahi başka bir seni kabullenemem.gel demek geliyor içimden ne olursa olsun yeter ki gel gayri gel ki daha fazla tükenmeye kalmadı takatim…kendime acıyorum artık o koca sevgisizliğini göremeyecek kadar gör olduğum için.nedir bilmiyorum..kalbimin bütün kapılarını sana açık başkasına kapalı tutan.ne seni film şeridi gibi gözümün önünden geçecek anılarla ne de bana sevgiyle baktığın bakışlarla hatırlayamıyorum çünkü bunları yaşayamayacak kadar büyüktü aşkım..haykırıyorum işte haykırıyorum seni hala çok seviyorum..unutamıyorum ve kalbimi avutamıyorum zalim meleğim..mutluluk uğramadı hiç semtime arka sokakları hep gözyaşı ve acı kokan semtime. Yetimleri bir avuç sevgiye muhtaç bir köyün yıkık evi gibi kalakalan bu yüreğin semtine..

Yazar : kewel17( kont)

29 Mart 2008 Cumartesi

İlişkiler

Anlamadıkları düşünceleri,kınarlar sürekli.
Bir el diğerinin sırtında temizlendikçe
tebrik ve cesaret alır, güce sahip olanlar.
İşte böyle gerçekleşir dünya zaferleri.
Aptalın suskunluğu ise
bu zamanlarda her daim
bilgelik sanılır,bu durum karşısında.
Zorlasalar da bizleri, istemediğimiz
bu durumlar ile karşılaşmayı,sonrasın da
hep kabul ettik.
Ve bugüne düşen terfilerde
geçerli olan ise;


"Devlet-i Osmani ahalide
terfi temayüz ilim irfan ile olmaz
Ya olacak kuvvetli iltimas,
Ya olacak madeni haz,
Ya olacak ten ile temas."

derler eskiler.

Sizce Haksızlar Mı?

22 Mart 2008 Cumartesi

Ezgime Son Eziyet

Yeteri kadar kafan karışsa da sIkIlma.Zamanin güncelliğine göre estetiğinin tokatlandığı yüzlerini goremeyenlere, ışığı yanılsamaları kirleten insanlara, aldirma ne olur.

Son bir bakış ile aklıma hangi harf gelirse, ona basıyorum su an onlara bakarak. Yaptığımın bir anlamının olmadigini soyleseler de, zeytin ağaçlarından denize doğru rüzgarlanan o essiz ezgiydi aslinda beni mezarimdan dirilten, aksini idda etseler de.

Gerçeği kendi yüreğinde kanayan bir yara oldugunu dusunsen de, egil gonlune bak bizi bulabilmek icin. Bir öykü bizim askimiz kabullenmesen de, gözlerimizde yazıla yazıla hayatlarimizin son demine ayni mezar icerisinde devam edecek olan… Son sakınış ile gözüm yakışıklı küfürlerin bittiği toprakta bana inancaksin emin ol…

18 Mart 2008 Salı

Dogdum bugun.
Sabahin sessiz sakin saatlerinde,
gozlerimi yakan o oksijen ile
aglayarak basladim hayata.

Kicima yedigim saplak ile
sustum ve o gun bugundur,
hala ayni sekilde aglamayi arzuluyorum.
Haykirarak, kesintisiz ve tertemiz
bir yurege sahip olarak

Itelemek...

Insan ruhuna sirtunmus cirkeflik.

Bazen oyle bir noktaya erisir ki

bizi biz olmaktan cikartip,

baskalarina hukmetmeye iteler...

29 Şubat 2008 Cuma

Ne Olacak Sonumuz!

Birçok değişik imge kullanmak istiyorum hayatımda. Farklı olmak için değil. Ama sadece anlatamadıklarımı değişik ifadeler ile betimlemek amacındayım.

Sizlere sormak istiyorum şunu;

Dün gece uyurken bir rüya gördüm, çağların duvarı uzuyordu önümde. Çürümüş et kokuları yükselen insanlık aynı etten bir yığındı bu rüyada. Ve sürekli çağ atladığını düşünse de, sadece yaşamını kolaylaştırmıştı aslında üretimden, düşünmekten ve daha birçok şeyden uzaklaşmıştı hep bir sonraki çağ içerisinde insanlık. Bağrına uğultusu sinmişti dünyanın. Tutunamayanların sesiz çığlıkları ise endişeden kaskatı kesilmişti bu duvar karşısında. Genizlerine hakim olmaya yüz tutmuş bu çürümüşlüğün dayattığı yaşamı kim isterdi ki acaba merak ediyorum?

Yıkılan onca fikir, gelişen onca dinamik yapı, atılan onca adım neden bir yerlere taşıyamıyordu toplumları. Loş ışıklar altında gizli saklı olan idealar aslında kurtaracaktı hümaniteyi. Oyuklardan sızan ışığın üzerine düştüğü bu garip ekoloji vahşi gözlerini parıldatıyordu, her onu değiştirmek isteyene. Korkuyorlardı aslında ve utanmalarıda bu korkularından türeyen, onlara kesilmiş cezalardır onlar bunu göremese de.

Yontmalar, hiyeroglifler, kabartmalar, ardından zamanın içerisinde keşfedilen papirüs üzerine gerçekleştirilen yazım dili bile artık karşı çıkamıyordu bu yapıya. Sınırlandırılıyor, yasaklanıyor ve önüne setler çekiliyordu. Aslında insanlığa büyük bir armağandı yazmak, anlatmak ve düşüncelerini eyleme dökmek. O kadar zarif bir işti ki bizler bunu layıkı ile hiçbir zaman yapamıyoruz.

Sonuç olarak güne düşen, dünün artıklarına baktıkça bugün. Zümrütten, somaltından ve yakuttan saraylar görüyoruz geçmiş tarihimizde. İçlerinde cariyeler, hadım ağaları kontrolünde tutsak. Perşembe Anna, çarşamba Nina, salı ..nın günü. Ne günümü?

Tabi ki efendisinin çürümüş bedeninin altında döşek, üstünde yorgan olma günüdür. Anna, nina ve niceleri için. Uluların, bahtiyarların otağ kurduğu, cihangirlerin kandan, buhurdan kudurduğu inlerde yaşayan, bir görünen tarihi yaşadık bizler. Günün kokuşmuşluğunu ve çürümüşlüğünü görenler ya sadece ahir zamanda, seher yeliyle nasıl bir ağaç ürperirse, yukarıda bahsettiğimiz o kokuşmuş duvar da muttasıl öyle ürperiyordu. Ya da başka vakitlerde ise sadece tek büründüğümüz canlı formu yarasa gibi olmamızdı bunlara tek sebep. Tek farkımız bizler günün her saatinde sokaklardayız.

Ne olacak sonumuz diye düşündüğünde tutunamayanlar. Tek çıkar yolu muammanın üstüne oturmuş sır kapısını aralamaktır diye fısıldıyor çevre sesler.

Peki sizce ne olacak sonumuz?

25 Şubat 2008 Pazartesi

Sen/Siz Sess-iz Bir Ölüm

...gözlerinde esen lodosun önüne takilip gitsemde sensizce,
uzat ellerini üsüyor yüregim sevgilim senden uzakta olan
bu sahipsiz bedenle....

Beni hayata ve mutluluga baglayan,
senin karsiliksiz sevgindir,
farkinda olmasanda...
Olmazsan olamayan
bir maddeyim dünya da
ben sensiz..

Kelimelerim arasinda sakladigim dünyam,
hayatimin arz merkezinde
yer alan seni anlatir herzaman..
Varligima mana
yükleyerek seninle.

Yildizlarin pariltisi altinda,
yastigima sarilip ta boguyorum kendimi
hergece sen bilmesende
"sevdigim" senden uzakta
sahipsiz bir mezarim ben...
yol alamiyorum hiç sensizce
tipki mezarlar gibi..

Bir dolu, iki bos gidip gelmekteyim
bilmesende yoklugunda.
Mutlu ve (u)mutlu yüregimde
sensiz olsamda,
mücadelem "BiZiM" için hayatimda...
Unutma ki;
"Olmadan sen/siz sess-iz bir ölüm hakim bana bilmesende!"

Senden Uzakta

Mazgallara dolan suyun
tasmasi gibiydi
sana olan sevgim.

Unutulmayı bekleyen kelimelerim var
benim,hayalerimde sana karsi.
Kapa gözlerini
ağrıyan dişin yerine
düşünü çektim
bağışla beni...

Rutubet tutmuş ağzım
dillendiremiyor sensizligi.
Kalabalık caddelerde nefessiz
kalana kadar dolaşsamda
seni bulmak icin,
yetersiz kaliyor bacaklarim...

Sebebi ise,
senden uzakta,
ben bir hicim sevgilim....

22 Şubat 2008 Cuma

Sahte Ekoloji

Yoksunluğunun kabulünü,
günüme düşen
güvensizlikler belirlese de.

Anlaşılmayan kelimeler bile
harap düştü artık bu şüpheden.

Ne isem o olabileceğimi
neden kabullenilmeden
yargılanıyorum
ben bilmiyorum.

Belkide sebeb kişinin
ekolojisidir.
Böyle olmamıza
tek neden
onun fikirlerinden kopamadığı,
kişiliğini belirleyen
belirsizlikler içerisinde
bulunan sahte ekolojisidir...