kesik kesik is/tan/bul...
istanbul ağlıyor. oturmuşta sızlanıyor. kimsenin umrunda değil. kimse dinlemiyor onun ağıtını. dinledikleri tek ses kendi homurdanmaları. tıpkı birbirlerine yaptıkları gibi...
çalmışlar hayallerini bu kadın şehrin. üzerine betondan düzensiz bir dizimle, binamsı hançerler saplamışlar. bu üretken şehirin her gün, bir başka yerini bıçaklamışlar. üzerine, derin derin façalar atmışlar. kibritten, neşterden, jiletten kesilmiş yaralar. her saniye, ayrı ayrı yerlerinden, bir başka mekanından talan etmişler onu. hala ediyorlar. bitirmeye çalışıyorlar. ağlıyor. inat ediyor bu çekici kent. bitmemeye, yaşamaya...
artık ölümünün kıyılarında bu kadın kent.
ironi dolu hayat. bunları yaşayan bu kadına yine suç atıyor. onu çürütenler ona kötü dualar ediyor. ne kadar lanet bir kentsin diye. farkında olmayan moronlar görmemezlikten geliyor:
"kim bu kenti bu hale getirdi?"
acısı havva' nın acısına benziyor istanbulun. ebediyen suçlanma...
neden yasak elmayı yedin diye...suçalanan havva gibi istanbulda; neden üzerinde bu kadar insana yer verdin diye yargılanıyor..
ruh fahişesi insanlık,
kim istedi sizleri. aynada yarrattıkların bunlar. göz kırpmadan bak[...]
Misha Gordon |
istanbul ağlıyor. oturmuşta sızlanıyor. kimsenin umrunda değil. kimse dinlemiyor onun ağıtını. dinledikleri tek ses kendi homurdanmaları. tıpkı birbirlerine yaptıkları gibi...
istanbul' un sağlığı bozulmuş, kimin umrunda.
herkes bir telaşının içerisinde kaybolmuş. herkes kendine bir dert
bulmuş. onunla avutuyor kendini. herkes körelmiş istanbula karşı. herkes
umursamaz yaklaşıyor ona. yarasalaşmış düşünceleriyle çürütüyorlar bu
kleopatra kenti. her yerini yıpratıyorlar. bacaklarını morartıyorlar.
ciğerlerini yok ediyorlar. akın akın kanıyorlar gün gün onun yüreğine.
pıhtılaşmış pisliklerini getiriyorlar. kısacası insanlar her daim,
tecavüz ediyorlar istanbula.
çalmışlar hayallerini bu kadın şehrin. üzerine betondan düzensiz bir dizimle, binamsı hançerler saplamışlar. bu üretken şehirin her gün, bir başka yerini bıçaklamışlar. üzerine, derin derin façalar atmışlar. kibritten, neşterden, jiletten kesilmiş yaralar. her saniye, ayrı ayrı yerlerinden, bir başka mekanından talan etmişler onu. hala ediyorlar. bitirmeye çalışıyorlar. ağlıyor. inat ediyor bu çekici kent. bitmemeye, yaşamaya...
tıkamışlar boğazlarını. yüksek sesli elektronik müzikleriyle, geceleri
beynini sarmışlar. gündüzleri yarattıkları gürültü yetmezmiş gibi
bırakmıyorlar geceleride dinlenmesi için bu mor şehri. yorgun ve bitkin
kadın. korkuyor. gözlerinin altı torba torba olmuş. içinde barındırığı
acılara ortak oluyor. ona sadistçe yaşadıkları aynı acıyı yaşatıyor
mazoşist insanoğlu. o ise buna sessizce ağlıyor. umutla bakıyor
damarlarındaki, pardon sokaklarındaki oynayan çocukalarına. korkuyor
çünkü sokaklarda ticarileştiriliyor. parklar pazarlanıyor şirketlere
fahişeler gibi...çocuklar umutlarından yakılmaya başlıyor. isyan kökten
engelleniyor. oyun alanları pazarlandıkça çocukların. istanbulda
ağlıyor, umutsuzlaşıyor, depresif bir hale bürünüyor.
yapabileceği bir şey yok. bir ana evladını öldürebilir mi. yapamıyor
birşey.
ancak türkülerde, şarkılarda, şiirlerde, öykülerde dile getiriliyor
acısını. tıpkı şarkılarındaki varolan umutsuzluğu gibi. tıpkı,
türkülerinde barındırdığı depresif melodik hüzün gibi. tıpkı,
şiirlerinde kırık kelimeler arasına yerleştirdiği acıları gibi. tıpkı
öykülerinde içine soyunduğu çürütülmüş bedeni gibi, korkuyor ve ürküyor
istanbul.
artık ölümünün kıyılarında bu kadın kent.
estetik istemese de istemediği zorla yaptırılıyor / yapılıyor. hergün
bir başka yerinden biçiliyor. kendilerine göre eviriyorlar bu feminen
kenti. her noktası buram buram tarih kokan bu kenti, kendilerince
değiştiriyorlar. kefen giydiriyorlar. ne kadar gözlerini boyamaya
çalışsalarda; farkında olmadıkları katarakt olmuş gözleri artık hiç
birşey göremiyor. ciğerlerine saplanılan beton hançerler tarafından
nefes darlığından sürekli astım krizleri geçiriyor. çevresine sardıkları
fabrika telleriyle özgürlüğüne pranga atıyorlar. kısacası ölüyor bu
kent...
ironi dolu hayat. bunları yaşayan bu kadına yine suç atıyor. onu çürütenler ona kötü dualar ediyor. ne kadar lanet bir kentsin diye. farkında olmayan moronlar görmemezlikten geliyor:
"kim bu kenti bu hale getirdi?"
acısı havva' nın acısına benziyor istanbulun. ebediyen suçlanma...
neden yasak elmayı yedin diye...suçalanan havva gibi istanbulda; neden üzerinde bu kadar insana yer verdin diye yargılanıyor..
ruh fahişesi insanlık,
kim istedi sizleri. aynada yarrattıkların bunlar. göz kırpmadan bak[...]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder