12 Kasım 2011 Cumartesi

hayatımız dört köşeli bir tablo...



kendi çemberimizde, dramatik bir ruhun perdelerini aralayıp, kapatıyoruz. arasına aldıklarımızın, içimize kattıklarının heterojenliğinde, hayatımızı idame ettiriyoruz. çoğu zaman biriken cürufların yüzünden, törpüleniyoruz. zaman gidiyor ve tutmak için peşinden köleleşiyoruz. umut pezevenk olmuş, ruhumuz ise zengin bir kevaşe. tıpkı nelly arcan' ın bunalımlarını yaşıyoruz. git gide burjuva piçlerin bunalımları bu topluma şekil veriyor. bu puslu bir kuyu. toprağın kokusunu bilmeyen, asosyal yaşamın götüreceği yer araftır. kimliksizlik, kerberos itinin ürkünçlüğünü zihinlere gömer. yaşamak bir ormanda yaprak olabilmektir. zamanı geldiğinde doğanın bedenine yatıp, çürümeyi göze alarak, yeniden bir tohumda bitebilmektir. hayat budur!

başla yoketmeye!



bugün içerisinde yaşadığımız, aşina olduğumuz toplum, geri dönüşümsüz gündelik yaşamı salık veiryor.

bir mum ışığı parlaklığıdır hayatımız. an bunu ifade eder. fakat ruh... amorf bir oluşuma nail olur. ister istemez, üstümüzdekiler yıkılıverir, hayatımızın tümüne. git gide pişmanlıklarımız ergir üstümüzde. kalın bir kitle ruhumuzu körleştirir. acı; mutluluklarımızın kırılgan ruhlarının ardından, dönen günahlarımız gibi algılanır zihnimizce. sürekli pesimist bir edayla ya arabeske ya da içe tecavüz eden şizofren bireyler haline geliriz. halbu ki gerçek bu noktada bize güç veren, direnmemizi sağlayan, irademizi yeniden yapılandırandır. kış ile yazı aynı köşede hissetmemizi, aynı anda mümkün kılandır.

iradesini toparlayanlar, doğanın dibine şekil veren toprağın mühendisleri solucanlardır. 

anlam:"... hayatında özgür olmak istiyorsan, tabularından kurtulup, sol/UY/can"

mum ateşi: tutmaya cesaretin var mı?


Hiç yorum yok: