14 Kasım 2011 Pazartesi

peace without victory

estetik görünümlü savaş propagandası söylemidir bu...

kökence eski tarihimizde bizim kadar dinç bir şekilde ilerleyen bir çığırtkanlığın, ironik ifadesidir. herşey göründüğü gibi değildir. aslında bu amerikanın büyük kapitalist liderlerinden w. wilson taktiğidir. günümüzde hala aynı politik açılımın geçerli olması ve yaşlanmadan devam etmesi oldukça acıtıcıdır. insanların zihinlerine, kitle iletişim araçlarını ve mum tipli aydınları kullanarak, soyut transkilizanlar emzirilip etkilemeler yapılması, bugünkü savaş çığırtkanlıklarının temelini oluşturmaktadır. bunun yıkılmamasının en büyük sorumlusu ise ezberci sistem ve onu sorgusuz kabullenen biz sistem kullarıyız. bu yüzden korku pedagojisiyle hiç bir şeye itiraz edemiyor ve tahakkümün sadık köpekleri haline geliyoruz / gelmişiz. kitap okumaya aşina olmayan bireylerin içerisine müdahil oldukları öğretici meslek gruplarını, maddi gelir kapısı olarak görmesi, kapitalist sistem gereğidir. mutluluk paraya endekslendiği için günümüzde bunun değişmesinin imkansızlığını, insanlar tanrılaştırmıştır. çünkü tanrıya inanıyorsanız, sorgulamamanız gerekmektedir. 


bu bağlamda zeki amerikan otoritesi, paralarının üzerine tanrı ifadesini yerleştirmişlerdir. tanrı bu nokta da onların kuklası olmuştur. ama farkına varılmayan ise o soyut kavramında pragmatik bir şekilde çıkar uğruna metalaştırıldığıdır. bu sistem gereğidir. hoşunuza gitmese de kabullenmiş ve süreğen hale getirmiş durumdasınız. bu noktada savaşta bir çeşit sistemin ayakta dinç kalmasını sağlayan, sistem endorfinidir. çünkü savaşlar gerçekleşirse sistemin istemediklerini asimile edebilir, gerçek olanı yalanla değiştirebilirsiniz. katledebilir, ilkelleşerek yaptıklarınızı savaşın sonunda barış getirdik söylemiyle pastel renklerle ifadelendirebilirsiniz. bu işte halkların göremediğidir. toplumların bu noktada körelmesine en büyük temel etki ise kollektif harekettir. toplumların, savaşların hala ne kadar mantıksız ve çözümsüz olduğunu görmemelerini sağlamak, tamamen cehaletin ayakta tutulmasından kaynaklanmaktadır. bu sürecin geliştirilmesi oldukça planlı bir çalışma ürünü olup, "zihinlere cehalet mutluluktur" mantığını empoze ederek ayakta kalmasını sağlayan deformasyon kültürünün zırvasıdır... fakat dünya da bunun böyle olmadığını görebilenler olduğunu görmek, direnişi ayakta tutmaktadır. bugün inansakta, inanmasakta bir ayaklanma başlamıştır. önemli olan uyanabilmek / uyandırabilmektir. bu süreçte, wilson hükümetinin hala gündemde olan bu görünürde savaşa karşı olupta, toplumları birbirine kırdırma yöntemi olan zafersiz barış söylemi, yok edilmelidir. bu yöntemin gelişimini amerikalı ünlü aktivist yazar noam choamsky " medya denetimi " isimli kitabında çok iyi açıklıyor:
****
propagandanın erken dönem tarihi

modern devletin ilk propaganda operasyonu.

woodrow wilson hükümeti zamanıydı. woodrow wilson, birinci dünya savaşı' nın tam ortasında, 1916 yılında "peace pithout victory" (zafersiz barış) sloganıyla başkan seçilmişti. son derece pasifist olan halk, bir avrupa savaşına dahil olmak için hiçbir neden göremiyordu. aslında savaşa çoktan imza atan wilson yönetimi, bu konuda birşeyler yapmak zorundaydı. hükümetin "creel komisyonu" adıyla kurduğu bir propaganda komisyonu, altı ay içinde etkisini göstererek o barışçıl halkı, histerik bir savaş çığırtkanı haline dönüştürdü ve alman olan her şeyi yakıp yıkmak, tüm almanları lime lime etmek, savaşa gidip dünyayı kurtarmak isteyen insanlar yaratmayı başardı. bu esaslı bir başarıydı ve ardı sıra gelen başarılara da önayak oldu. tam bu sıralarda ve savaşın hemen ardından, aynı yöntemler histerik kızıl korkusu' nu kışkırtmak için kullanıldığında ise sendikal birliklerin tahribi ve siyasi düşünce ile basın özgürlüğü gibi tehlikeli sorunların saf dışı bırakılmasında oldukça büyük başarı sağlanmıştı. bu işi organize eden ve işin başını çeken o çok büyük güç, aslında medyadan ve iş dünyasındaki büyük şirketlerden gelen yoğun destekti ve tam anlamıyla bir başarıydı. wilson' ın savaşına etkin bir şekilde ve hevesle katılanların arasında, john dewey çevresinden olan ve şovenist fanatizmin ortaya çıkmasını sağlama yoluyla "gönülsüz" halkı dehşete düşürerek nasıl savaşa sürüklediklerini, o döneme ait kişisel yazılarında gururla anlatıp bundan "toplumun daha zeki insanları" oldukları sonucunu çıkartan ilerici aydınlar da vardı. saldırı yöntemlerinin kullanım alanı oldukça genişti. örneğin, alman askerlerinin zulmü, kolları koparılmış belçikalı bebekler ve hâlâ tarih kitaplarında okuduğumuz türlü türlü vahşet üretimi... bunların çoğu, o dönemin gizli müzakerelerinde "dünyanın düşüncesini yönetme"yi vaat eden ingiliz propaganda bakanlığı tarafından icat edildi. ancak bundan da önemlisi, o zamanlar barış yanlısı ülkeyi bir savaş zamanı histeriğine dönüştürüp yoldan çıkartan propagandayı yaygınlaştırabilecek daha zeki amerikan toplumu bireylerinin düşüncesini kontrol etmek istemeleriydi. işe yaradı; hem de çok. ve bir ders verdi: " devlet propagandası, eğitimli sınıflar tarafından desteklendiği ve herhangi bir dönekliğe izin verilmediği takdirde, büyük bir etki yaratabilir. hitler ve daha bir çoğundan alınan bu ders, günümüze dek izlenmiştir."

*****



alıntı yazıdan da anlaşılacağı üzere, eğitim düzeyi yetkin seviyede olan her birey bu zinciri aşındırıp, kırmada etkili olabilecek potansiyele mevcuttur. sadece yapılması gereken, eğitim sisteminde empoze mantığıyla dayatılanlara biraz septik yaklaşımla bakılıp, verilen bilgiyi olduğu gibi özümsememek,  insanlık için oldukça önemlidir. yoksa bugün kü herhangi bir diktatör diye nitelendirilen, modern devletlerin zamanında kuklası olan insanların öldürülmesi, onların canlarının televizyonlar önünde alınma vahşeti, bizi ortaçağın o teokratik ve gelişmeye kapalı, belli zümrelerin refahını öne çıkaran sistemlerin yeniden doğmasına götürmekten başka hiçbir boka yaramayacaktır.

bu sistemin o döneme göre farkı ise; kitle iletişim araçları arasına yenilerinin karışmasıdır. bunlara en büyük örnek; internet denilen devin, modernizmin kevaşesi olduğu gerçeğidir. ama bize şunu da göstermektedir ki; "...istemediklerine, yasakladıklarını da delebiliriz, sorgulayabiliriz."

ama görebilirseniz...bunu adam fawer' ın empati kitabı kahramanı çok iyi betimliyor aslında:
*****

...tanrı' nın iyi olduğuna inanmam gerektiği öğütleniyor ve merhametli olduğuna da... tüm dinler dünyanın mükemmel olmadığını söyler, nedenlerini de söylerler ama bu nedenleri sorgulamayı yasaklar... kendi sesini öfkesi ile besleyerek karşısındakilere yöneldi ve karşısında yer alan, sorgulamaktan korkan güruha ne gördüğünü şu etkileyici ifadelerle dile getirdi:"...size benim ne gördüğümü söyleyeyim. savaş görüyorum. hastalık görüyorum. acı çeken insanlar görüyorum. kötülüğü görüyorum. kendinden zevk alan nefreti, kendi dehşeti içerisinde yüceltilen kötülüğü görüyorum. sevgi kürkü altında, aslında insanlara yaşamlarını çökertmelerini ve kendisinin getirdiği kurallar ile hayatı çökertmelerini ve kendisinin getirdiği kurallar ile hayatı sorgulmasını sağlayan öfke dolu kötülüğü görüyorum...

*****

...diyor. bize bizi sorgulayanların, sorgulamamızı yasaklamalarını gösteriyor. ama görebilene...kaçımız empati yaparak savaşların mantıksız ve çözümsüzlüğü getirdiğini görebiliyoruz ki?

acı. 

biat kültürü, kültürel koyunluğun post modernist arap şeklidir!

uykudan uyanmanız hayaliyle!


Hiç yorum yok: