Tanım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tanım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Ocak 2009 Çarşamba

Ruh Kevaşesi(+18)

Kişi söylemine reklam olmamalı. Yazan bir kişi yazdığı yazıyı pazarlıyorsa, beğenilme kaygısı vardır. Bunun ticari boyutta ki en büyük ön ispatı ise şudur;

"...hocam bu kitabınızı basıma verelim yayınlarınız ancak bu şekilde kitlelere ulaşır"

...denilir işte bu nokta bize herşeyi fısıldıyor. Sistem pazarlamacılık ile birleşerek sözlerinizide satabilir. bu mümkündür örnekte görüldüğü gibi.

Peki soruyorum; yazılarınız pazarlamayı kabul ettiğinizde, o yazılar artık sizin midir. Globalleşme safsatası ile birlikte,

- yahu hocam yazılarınız buralarda harcanıyor!

...yargısı sizce doğru mudur.

Doğrusu ise size tek diyeceğim.

"...söz, benimlerin imgelerle subjektif bir form alması değildir. Söz bireyin hayata duruşundaki statiğin, dinamiğe geçtiği andaki haykırışıdır!"

...bu yüzden kişi sözünü pazaarlıyorsa, o kişi bir ruh kevaşesidir.

LiberterKedi

18 Ocak 2009 Pazar

I Hate You All!




İnsanoğlu, o kadar yalancıdır ki; her zaman kendisinde olan pisliği dünyadan kazandığını zannederek güneşli dünyada kendini avutur. Asıl pislik yalanlarla bezenmiş olan bu ekolojiyi değiştiremeyen bizleriz!

LiberterKedi

...sis

Zamanı düşünenlerin kaybettikleri, sürüdükleri yayvanlaşmış gibi görünen basit bir hayattan başka bir şey değildir.

LiberterKedi

6 Ocak 2009 Salı

Git)me(miş

Her delinin gölgesini serdiği, güzel yürekli bir sevdiği vardır. Yeryüzünde her sevilenin de deli ettiği bir yürek mevcuttur. Bu yüzden gitmek kolaydır. Tıpkı her gidenin ardında bıraktığı enkazı, görmemesi gibi.

Git)me(miş ruhdan kalan harabe.

25 Aralık 2008 Perşembe

Cinn(siy)et


Cinsiyet: Kimliğin irili ufaklı yaşlarda sınıflandırılması ile bireyin zihnine çakılmıştır. Bu açı itibari ile, toplumdaki direnç; cinsiyetten maruz bırakılmalıdır. Daha sağlıklı bir toplum için ayrımcılığı kökten kaldırıp, yol alabilmek için.

LiberterKedi

21 Aralık 2008 Pazar

Sen!

Sen: Düşüme düştüğünde, boynuma; gözlerinin ardına bağladığım ilmeği doladım. Sen gidersen ölümü ciğerlerime nüfuz ettirm diye....

14 Aralık 2008 Pazar

Ha(pislik) Düşün!


İnsan hapsedildiğinde başarısızlığa uğramıştır, sosyal olarak. Bunun sebebi ise kendini sınırlandırdığı kanunların getirdiği cezalardır.

Bu cezalandırmaların hücre evleri olan hapishaneler, sınıfsal farkların oluşmasını doğurmuştur. Cezalar ise bu farklar üzerinde, toplumun kendisine biçtiği tek taraflı kanunların ürünleri olduğundan. Sosyal sorumsuzlaşmayı baki kılmıştır günümüzde.

İnsan zincirlerini kırdığında, tekrar bağımsızığına ulaşacaktır.
LiberterKedi

9 Aralık 2008 Salı

Dada Engellenmeli Midir?


Dadaist bir tavır neden dünya da yasaklıdır sizce?

Bunun özellikle sanatta sansürlenmesi kadar gerici bir zihniyet yoktur. Yıkımın olması sanatta engellenemez.

Düşünceyi dilde engellersiniz. Ya da kaleme dökülüp statik bir hal aldığında yasaklanabilir düşünce. Hiyerarşi ve otoritaksi(...kendi deyimimle, otorite düşkünlerini böyle ifade ediyorum.) yolcuları, yollarının düzen bozukluğuna ışık tutanları istemez. İstememelerinin sebebi işte bu yıkımın gerekli olduğunu göstermek, insanların sanat ile aydınlatılmasının başarıya uğramaması içindir ki, dada istenmez.

...zaman içerisinde yaşadıklarımızı düşündüğümüzde, sanatın griftleşmesinin önüne geçilmesi için, bu eylem süreci içerisinde zararlı olan unsurlar, insanlığı yararlı bir yerlere taşımış mıdır sizce?

...bunun cevabının olumlu olmasını o kadar çok istiyorum ki ama bugün etrafınıza baktığınızda, bunun cevabı HAYIR.

Neden mi hayır?

...açın gözlerinizi ve sanatın o yaratıcı yapısının nasıl iğdiş edildiğini görün. Bugüne dair basit bir örnek verecek olursak; günümüzde kadının yapısını sanatta farklı bir anlam ile dile getirmek isteyenler, sergilerinde fiziki ve psikolojik şiddetle karşı karşıya korumasız halde.

Bunun sebebi ne midir?

Kadının karanlık çağdakinden bile daha fazla hor görülüp, cinsel bir obje olarak görülmesinden, kişilerin git gide sanattan, bilgiden, kanıtlanmış doğrulardan uzaklaşıp, dogmaya boyun eğmesi; bireye olan saygının, kişilikler de silinmesinden dolayıdır.

Bunun engellemesi ise şu şekilde olacaktır:

Kültür & Sanat' ın kişiliklerde hakim / egemen öge olarak belirlenerek, çekirdek toplum olan ailelerin sanatla ilgili olması ile sağlanacaktır.

Örnek olarak çocuklara müzik kültürü, tiyatro, belgesel, sinema, resim vb. unsurlar aileler tarafından enjekte edilecektir. Bunda yetersiz olan ailelere uzman kollektif kurumlar tarafından oluşturulan danışmanlıklar yardım edecek. Bundan sonra zaten çocuk aileden aldığı temel eğitimi, okulda uzman kişiler tarafından uygulanan eğitim sistemi tarafından verileceklerle geliştirip, kendine olan özgüvenini elde kazanması ile okulda oluşturulan gelişim temelli eğitim ile topluma yasakçı, kuralcı bir birey olarak gelmeyecektir. Gelişiminide bu yönde sağlayacaktır.

Bu şekilde dada engelenemeyecektir dilde de, sanatta da ya da başka bir kise altındada. Böylelikle özgür, aydın, kendini sorgulayacak bireylerin egemen olduğu bir toplum olarak yanlışları birey kendince sindirerek asimile edecektir.

O zaman sizce dada' nın getirdiği yıkım geliştirilip uygulanmalı mıdır?

Yoksa bugün kü guruh gibi yaparak veya onların yaptığı yasaklara göz yumarak engellenmesine devam mı edilmelidir?

---Unutmayın ki; küçük gölgelerin altında geliştiremediğiniz fikirlerinizin asıl gardiyanı sizin korkularınızdır. [LiberterKedi] ---

8 Aralık 2008 Pazartesi

Yağmuru bekleyen çingene, ölümü soluyor gökyüzünde


Yağmuru bekleyen çingene bugünlerinde kararsız geleceğe dair düşüncelerinde...

Karamış bir ten ile, simsiyah bir vücudunun arasında, her gülüşte parıldayan dişleri ile; tıpkı güneş misali hayata karşı. Korkusu ise İsa' nın çivisine değen ellerinin, artık bileklerini kes demesini sıklıkla duyması.

Bu ne biçim bir algılamadır belirsiz. Psikolojik yönelimlerin gittiği durak ileride bir laneti gösterince frenliyorsa da. Artık ayakları git gide karşı duramamaya başladı. Ne olacak bu çingenenin sonu belirsiz.

Is-sız-laşmış bir acının bacak aralarında gerçekleştiridiği son kas(ıntı).

Sızıyor dışarıya....

Görme(di)ğim dünya...

6 Aralık 2008 Cumartesi

Cehaletin a'sı, b'si e c'si...

Dil bir ölçüdür; cehalet onu hafiflettiği gibi akıl da onu ağırlaştırır.

Hz.Ali



İnsan hayatında ne konuştuğunu bilmelidir.

Toplumumuzda bireyin kendini nasıl ifade ettiği çok önemlidir. Günümüzün toplumunda insanı saygın birisi olması yönünde, tanınmasını sağlayan onun konuşmasıdır ve kendini ifade etmesidir. Konuşması kendini ifade etmesi, olaylara yaklaşımı, hayatında edindiği filolojik gelişimi ile alakalıdır. Bu alakayı ise birey hayatında edimleri ile kazanır eğitim alanında kazandıkları, normal yaşamında öğrendikleri, okuduğu kitaplardan çıkarttığı payeler ile, bir noktadan sonra dilini ağırlaştırarak kendini özgürleştirmesi ile kazanır. İşte bu noktadan sonra birey artık aklının otoraksisi(Yönetim) altında kalır. Yani usunun yönetiminde hayatını idame ettirir. Bu anlayış ile zamanını ağır bir süreç içerisinde yürütür. Tıpkı Hz. Ali' ninde dediği gibi aklını kullanarak ama...

(...)

Dilbilimsel düzeyde, insanın yaşadığı coğrafyada insanın kendi diline uzaklaşması / yabancılaşması, onun zamanla bilgiye olan karşıt duruşu ile yakından alakalıdır. Bu karşıt duruş aslında temel olarak Aristokrasi ile alakalıdır.[Aristokrasi; iktidarın imtiyazlı ve genellikle soya bağlı bir toplum sınıfının elinde bulunduğu, siyasi hükümet şeklidir.Ekonomik, toplumsal ve siyasi gücün soylular sınıfının elinde bulunduğu tarihi yönetim biçimidir.]Genelde ideal bir tarz olarak görülen bu yönetim biçimi de, tıpkı diğer yönetim biçimleri gibi insanlığın ilerleyişine, özgürlüğüne gem urmuş, bireysel özgürlüklerin kısıtlanmasına, bağımsız bir şekilde bireyin kendini aşmasına engel olmuştur.

Cehaletin aslında en iyi besiciside olmuştur ideolojiler. Çünkü topluma bireysel düşünce paketleri vererek, onların kendi sistematiğinde, kendilerini tanımalarını engellemiştir. Bunun aşılmasındaki en iyi silah ise akıl e bilgi edinimleri ile elde edilmiş felsefik düşüncelerin anlatılmaya çalışıldığı dil eylemleridir. Dilinizin ağır eylemlerde bulunmasını istiyor e kazanımlarınızın uzun süreli olmasını istiyorsanız ÖZGÜR olmak zorundasınız. Özgür olabilmek içinde bu ağır dil eylemlerini gerçekleştirmekten korkmamalısınız. Korkmamak içinde aydınlanmalısınız.

Dostlar aydınlanmak içinde biraz hayatınızda cüretli ve fedakar olarak, aklınızı kullanmak zorundasınız. Tıpkı bir kitap gibi sessiz ama bir o kadar da dik duruşa sahip olarak...

(...)

Cehalet insanın bugünkü bulunduğu toplumunda pekte saygı ile bakılan bir unsur olamuştur. Argo ifadelerle ifade edecek olursak bunun a'sı kabalık, b'si küfür, c'si saygısızlıktır.

Cehaletin A'si "Kalabalık" ...kalabalık fikirlerin bu gün toplumda hakim / egemen olmasında ki en önemli edilgen eylem, kişilerin korkması ile birlikte, elini yollarına çıkan taşların altına koyma korkusudur. Hayatlarında yanlış gördüğü egemen fikirlere sessiz kalmasıdır. İşte bunların oluşturduğu kalabalık sadece cehaletten kaynaklıdır. En büyük cehalet yanlışa eylemsiz kalmak, bana dokunmayan yılan, bin yıl yaşasın mantığı ile yaşamını idame ettirme mantığıdır...İşte bu yüzden tıpkı ustanın dediği gibi;

Çok insan kafaları olmadığı için kafayı bozmuyor. - Arthur Schopenhauer

...değil mi.

Cehaletin B' si Küfür... küfür, başarısız kişilerin karşısındakine egemen kılmak istediği ya da ona hakimlik kurma adına gerçekleştiği cahil bir eğilimdir. Libido eksenli bir bireyin ikinci kullandığı organ olan beynin gölgede kalmasıyla birlikte, karşısındakine hakim bir birey olma adına gerçekleştirdiği eylemlerde, dilini kullanarak argo'yu yani küfürü geliştirmiştir. İşte bu yüzdendir ki küfürün temelindede; bireyin cehaleti rol almaktadır...

Cehaletin C' si Saygısızlık...saygısızlık, akılda yer etmiş inatçı e dogmatik bir eylemin gerçek gibi görünmesi ile birlikte kişinin başkalarına karşı gösterdiği değişimden uzak kalabalık popüler fikirler e küfürlerden kaynaklı olan, asıl yaratıcısınında cehalet olduğu bir eylemdir. Bu eylemi gerçekleştiren birey aklını kullanmayan cahil insandır. KArşısındaki dinlemez ya da dinler gibi görünüp onu yıkmaya çalışan ön yargılı insandır. İşte bunlar konuştuğunda dil hafifler, kalabalık fikirler oluşup ne kadar yanlış olsalarda hakim kılındıkları için küfürlü bir yapı ile otoraksileri sayesinde bütün topluma egemen olurlar. Bunların temelden kalkmasınıda bireyin aklını kullanmaya tenezül etmesi ile engelleyeceğiz.


...bügünün toplumunda, yaşadığımız sorunların tek sebebi; bu sefalet dolu cahil yaşamlarımızdır. En güzel açıklama ise şudur:

Bugünün sorunları dünün çözümlerinden kaynaklanır. - Peter Senge

..bunun önüne geçmek için, toplumun içerisinde saygın bir yerde olabilmek için, bireysel özgürlüğünüzü elde edebilmek için tek kaçınmanız gereken cehalettir. Cehaletti yendiğinizde onu katlettiğinizde yaşamınıza ne kalabalık yanlış popüler fikirler hakim olabilecek ya da beyinin libido gölgesinde kalarak karanlık hakimliğinde kalmış cümlelerinde oluşmuş bir argo dili hakim olacaktır. Son olarak bunları yendiğinizde zaten saygısızlığıda bu iki ilk olguyu kaldırmanız ile yaşamına aklınızla ağırlaştırılmış bir eksende deam edeceksinizdir.

Sonuç olarak işte bu yüzdendir ki dilin hafifleşmesinin kaynağı olan cehaleti yenmek yine sizde bitecektir. Sizin elinize aldığınız silah ise yine aydınlanma yolunda kullanmaya cesaret ettiğiniz kendi aklınızdır. Aklın akil kılınması ile cehaletin A,B,C'leri yaşamınızda otorite kuramayacaklar unutmayın.

LiberterKedi


1 Aralık 2008 Pazartesi

Dil Ve Mülkiyetçilik




Dilde mülkiyetçilik yoktur. Dilin protestocu militanları olan kelimeler hiçbir coğrafya ile sınırlandırılamaz!
LiberterKedi

29 Kasım 2008 Cumartesi


Hepsinin gözlerinden farklı olarak yeralan, dünyanın en güzeli gözleri olarak nitelendirilirsede nitelendirilsin, diğerlerine göre her zaman onlar EŞEK' tir.

Zamanınızı hiç sorgulayarak yaşadınız mı?

...bu dertli olanların, onların dertlerini merak edip onları hiç anlamaya çalıştınız mı peki?

...aslında ben biliyorum vereceğiniz cevapları. Ama durun biraz düşünün, düşündünüz mü?

....mesela benim derdim nedir?

Kısaca bu gereksizkedi diye de nitelendirebileceğiniz kedi olan benim derdimi söylim; kitapları ekmek gibi gören oburun tekiyim, kitabı okuduktan sonra hazmetmeyi çiğnemeden yapmam ya da daha önce tattığım bir kitabı yıllar sonra okuduğumda, daha da farklı bir tat alırım.

Sanrım bu yönümle damağım bana bir lutufta bulunuyor.

İnsanlar konusunda onları birbirinin aynası olarak görüyorum-bi felsefe kitabından okumuştum bu sözü, çok sert olsa da insanlar sanırım bunun ağırlığını anlamıyor- ve sürekli devinimli hareketleri ile, birbirlerine hakaret etmeyi, çekişmeyi, değiştirmeyi(olumsuz yönde :( ) seviyor ve yanlış olduğunu bilselerde düzeltmiyorlar. Bu yönüyle insan insanın aynasıdır. Çünkü kimse diğerinin bir canlı olduğunun farkında değil, sadece onu eziyor.

Bu hep böyle sürermiş.

Bunun gerçek olmadığını ise yediğim bi kaç ekmek öyle olmadığını söyledi, yaşadıklarım ve ekolojim böyle hüküm sürmesinin engellenebileceğini fısıldadı bana kelimelerle...

Nasıl mı?

...evvel zaman içinde, delik deşik edilmiş bir hümanite, zamanından uzak anlarda; eskiden çok eskiden- takriben ben daha babamın ve annemin genlerinde savruk haldeyken -öyle topraklar varmış ki, kokusunu insanın tenine dolarmış, insan ona adeta taparmış o zaman diliminde. Çocuğu gibi sevip onun saçlarını tırmıklar, yüreğini yumuşatırmış elleriyle. İşte bu aşkındanmış insanın; doğaya karşı olan sevgisinden ötürü, bünyesinde barındırdığı sonsuz delilikten ötürü geliyormuş...

...işte bu yüzden, doğa sevgisinin/doğal yaşama olan o eski arzulu aşkın tutkunları uyandırma servisi oldukça, insanlığa çuvaldızı batırdıklarında onları nelerin kaybolmasına sebep oldukları yönünde uyandırdıklarında: İnsan ne olduğunun farkına yaptıklarını görünce varacaktır...

Why do we fall?

So that we can learn to pick ourselves up
...

...diyor filmin birinde hayali kahraman. Size soruyorum o zaman bende:

Neden düşeriz. Sadece ayağa kalkmayı öğrenmek için mi?

Kişisel Duygu: Bu konuda ve her konuda olduğu gibi yaşamlarımızı sürerken, yaşadıklarımızın bize çizdiği yol aydınlanmadır işin özünde. Birey özgürlüğüne kavuşmak içinde aydınlanma sürecine girdiğinde felsefesini oluşturur. Aydınlanacağı zaman yapamayacağı hiç bir olgunun varolmadıgını görecektir. Çünkü bu aydınlanma sürecinde ve özgürleşme mücadelesinde aklını kullanmaya cüret eder insan...

İşte bu yüzdendir ki "dünyanın en güzeli gözleri eşşek gözlü bu düşünme açı insanlarda mevcuttur". Bu yüzden unutmayın ki insanın ne olduğunun önemi yoktur. Yaptığı işlerin onu diğerlerinden ayıracağının baki kılınması ve farkına varılması gerekir...

LiberterKedi

26 Kasım 2008 Çarşamba

Köpük Özgürlüğü...

Aldığımız her nefes bizi sürekli etkisi altında olduğumuz ölüme doğru çeker..Nihai olarak zafer ölümün olacaktır, çünkü doğumla birlikte ölüm zaten bizim kaderimiz olmuştur ve avını yutmadan önce onunla yalnızca kısa bir süre için oynar. Bununla birlikte, hayatımıza olabildiğince uzun bir süre için büyük bir ilgi ve özenle devam ederiz, tıpkı sonunda patlayacağından emin olsak da, olabildiğince uzun ve büyük bir sabun köpüğü üflememiz gibi.

Arthur Schopenhauer

...bu yüzden hayatta herkes eşittir. Kimi köpükler diğerlerinin üzerinde semaya yükselip, büyük ve farklı olduklarını sansalarda bu patlamayla birlikte herkes aynı olguyu elde edecektir. Bu yolculuğun sonunda. Tıpkı hayatında biyografisi çokça bilinen diğerleri gibi, sadece sözede yaşamları kendi hayat öykülerini elde edeceklerdir.

Bunun için unutmayın ve bu sözü küpe edinin: İnsanlardan farklı olan olgularda uğraşarak olgunluğa erişmede üstünlüğe ulaşmanın tek yolu onlardan bağımsız kendi öznel fikirleriniz ile varolduğunuzu göstermenizdir....

LiberterKedi

21 Kasım 2008 Cuma

A*sosyal Kliniklerin Devrilmesi


"kimin söze ihtiyacı var ki yaşamını anlatması için. Anlatabileceği bişeyler yoksa zaten o bir kim bile olamamıştır...."

...her birimiz özgür bireyler olarak, kendi yaşamlarımızı elimizde barındırdığımız ölçüde yaşayacağız. İşte bu nokta da kişi benliğinin farkına varacaktır.

Elimizde barındırdığımız yaşanımlar, sessiz bir çölün sistematiğini bozar. Tıpkı dinginliğinin bozulmasına sebebiyet veren kum fırtınaları gibi. Eğer bunun başarısız bir ayaklanma olduğunu düşünüyorsanız sizler; anlam taşımayan bir sözcük gibi hayatın içerisinde sıradan bir toz parçası olup, o rüzgar senin bu rüzgar benim önlerine katılır durursunuz!

...buna karşıt tek eylem ise, sözünüzü kaybetmeyin.

Bir kelime vardır ki o söylenmemiş en güzel tasavvuru içerir, yaşamınız için. İşte onunla karşılaştığınızda yaşamınız devinimsel bir izdüşüm ile değişime ayak diremeyecektir. Ve onun zihninizde canlandırdıkları ile kendi yaşamınızın boyası, fırçası, notası, ezgisi, yüklemi...ve dahası olacaksınız. Bunun için ise sadece yapmanız gereken tek olgu, yaşamınıza yön veren etmenleri göz önüne alarak; söyleyebileceklerinizi düşünceleriniz ile ifade edin en azından.

Korkaklık a-sosyal klinikleri doğurur sadece.

Doktorlar sadece size eleştiri getirir. Güzellik getiremez, getirmez. Eleştiri bu açıdan yararsızdır, her kişi için güzellik öznel olarak ve en küçük bir genellik izi taşımaksızın vardır insanın ruhunda. Tıpkı sözünde, gözünde, yüreğinde ve yaşamında olduğu gibi...

Bu yüzden: kimin söze ihtiyacı var ki yaşamını anlatması için.

10 Kasım 2008 Pazartesi

ç(A)lıntı yapılanlara dair.

Son günlerde hırsızlık olayları bloglarada aşırı bulaştı. Tarihin ve insanlığın en büyük sorunu olan hırsızlığa ve çalmaya karşı tek bir şey söylemek istiyorum. Çünkü bunu anlamayan insan, fazlasını zaten anlamayacaktır...

....bir insan aç olduğu için değil, hırsız olduğu için çalar.
- William Somerset Maugham -

2 Kasım 2008 Pazar

Ayık Olmayan Kafayla Seçilmiş Sözler(Paraf 1)




Dilimizi özenli kullanma sorunsali ile basliyoruz....

İnsanlar kendi durumlarıyla ilgili olarak her zaman koşulları suçlar. Ben koşullara inanmam. Bu dünyada yol alan kişiler, ayağa kalkıp istedikleri koşulları arayan ve bulamadıklarında yaratan insanlardır. - Bernard Shaw

Kendimizi eleştirmekten korkuyoruz. Başkalarının eleştiri hakkı da bu korkaklığımızdan doğuyor. - Doğan Hızlan

Kendi dilini tam olarak bilmeyen, başka dili de öğrenemez. - Bernard Shaw

Kuşlar ayaklarıyla, insanlar dilleriyle yakalanırlar. - T.Fuller

Bir ülkeyi yıkmak istiyorsanız, dilini tahrip edin. - Konfüçyüs

Dil sürçeceğine ayak sürçsün daha iyi. - Herbert

Dili bir kelime daha fakir kılmak, bir ulusun düşüncesini bir kavramdan yoksun kılmak demektir. - Arthur Schopenhauer

Dilsiz olmak, çok söylemekten yeğdir. - Türk Atasözü

İnsanlar sizden eleştiri isteyebilirler, ama gerçekte iltifat bekliyorlar. - William Somerset Maugham

31 Ekim 2008 Cuma

Cehennemin Kuzinesindeki Su

...bana denizin saçlarını yol getir dediler, ama avuçlarımda çoraklaşmış çöl vardı.




Zaman zincirin tüm halkalarını tamamlar. Tattıklarımızın vücudumuzda oluşturduğu endorfin kısa sürelidir.
...bildim mi?

-ne yazık ki doğru.

...zaman herşeyi eksik bıraktı bizde. Sessiz sakin ama bir o kadar da yıpratıcı vuruşlarıyla, bizi soluksuz eksilterek hergünün sonunda öldürdü, her gecenenin son deminde diriltti şafak ile birlikte. İşte bu yüzden umutlu yaşam her zaman başarılı değildir. Her ne kadar mutluluk mevcutsa da yaşamda, hüzünde adana kebabın acısı misalidir yaşamımız.


...güneşliği kaldır, süzülmek üzere şahlanmış güneş, toynaklarını camında çarptırıyor. Korkunun olduğu her karanlığın ardın da yeni bir aydınlık doğsa da. Yüzleşmedikçe sanrıların hakimiyeti ile yok olacaksın unutma!

Doğarken her öyküsü belli olan gibi bir senaryo içerisinde yaıyorsan dinle:

İnsan varolduğunu bilmeyen tek canlıdır.

Cehennemin kuzinesinde ki su damlası ile gelen insan, her günün getirdiği, inandıklarında gizli, yaşadıklarında örneklendirilmiştir. Gözlerini aç yeter....

1 Ekim 2008 Çarşamba

Sosyal Sopa


Tımarhane ve hapishane, iktidarların sopası olmuştur tarihte.

Michel Foucault

30 Eylül 2008 Salı

İmitasyon Mutluluk...


Hangi şiir yaşamıma
mütercim olur?
Hangi şarkı kulağıma
küpe olur?
Hangi söz dilime
pelesenk olur?
Bilmem, ama gördüğüm bişey varki,
biz hep unutuyoruz?
Tıpkı yaşamımızda
unuttuğumuz cehennem,
yaşamak istediğimiz
mazileşmiş cennet
gibi.

İmitasyon mutluluklardan uzaklaştıkça, gerçeğin farkına varıp irkileceksin. İşte o zaman dediğimi anlayıp elimden tutacaksın.

Sevgilerimle orjinal amonyak...

LiberterKedi

27 Eylül 2008 Cumartesi

Şizofren Aşk İle Monolog...


Ardımda durma ne olur,
karadenizin karasında
ölümü soluyorum sensiz.

Ne istiyorsan söyle de
bileyim: Sadece seni
seviyorum bil.

Sararmış mevsimlerin
isem ve mücadelesiz
kalıyorsam sence, artık bil:
Ben bıraktığın yerde değil,
beni düşünmediğin yer olan:

ARAFTA SEVİYORUM

seni elma şekerim.

Eğer benden gidiyorsan artık. Açıklıyorum:

Aşk benden ölümü istedi. Ve kendimin gölgesini düşürdüğüm kelimelerim karalayacak sana olan duygularımı. Başlıyorum:

- severken çiz bana ölümün görüntüsünü

....diye.

Kalemi aldım elime şimdi yaşarken nasıl ölüneceğini çizcem size. Bu sonu bitecek olan safsatalarımın son yazısında.
...
..
.
.

- Hadi geliştirelim...


...herşeyimiz bir umut diyerek başladı. İlk elini tuttuğunuz da ki o ürkek vücdunun sizin üzerinizde bıraktığı vaftiz edici etki ile, gözlerinde kaybolmamla başladı. Büylendiğim gözleri benim lethe'mdi, ama bilmiyordu.

Yanaklarının vişne kızıllığı ile en taze mevsim meyvelerini andırması, hep bende artımlı bir halde ilerledi. Bir eroin bağımlısı haline gelmiştim. Her saniyem de onu isterek, özlemini titrek bir çocuk gibi yaşayarak, elma şekerim diyerek; elimden alındığını hissettiğim anlarda yokluğun ile göz yaşlarımda boğularak yitikleşiyorum bugünlerde sensiz...

Karşılık beklemeden seviyorum artık!Tıpkı eskiden yaptığım ama sana itiraf etmediğim gibi...

Acıyı, umutsuzluğu yenerek, şizofren bir aşkı yaşamam işte bu kopuşlarını bana hissettirmen ile oldu sevgilim. Ben bende seni sensizce yaşamayı yaşamayı öğrendim. Mutsuzluklarımda mutlu olmayı, zihnimde tasarladığım tasvirlerin ile öğrendim. Aslında herşey sadece sevmek istemekle başladı, tek taraflı gitti belki de. İnanmasan da bilmemen gerekirdi, ya da bunu kendinin çıkarması gerektiğini düşündüğüm için(Çünkü gerçek sevgi hissedebilmektir.) gündelik yaşamım şöyleydi senin haberin olmadan:

Her sabah onunla uyanarak başlamak. Onunla güne devam etmek, onda yüreğinizi bırakarak yaşamaya devam ederek. Kelimelere onu ve sevginizi filizlendirerek anlamlar yüklemek. Onu bencilce herkesten gizli tutmak....her daim, her an onsuz bir hayatın noktanız olduğunu vurguladığınız halde. Onun anlayışsızlıklarında yaşamak. Kabullenmek, karşılıksız sevmek, radyoda bir tek ezginiz olan gelevera deresini dinleyerek ağlamak...

Nasıldır bilirmisiniz?


İşte ben böyle sevmiştim. Ondan habersiz. Ondan ses olmadan...

(...)

Her gece beynimden çıkardığım hayalini kucaklayarak, onun çilek gibi ekşimsi, ama bir o kadar tatlı dudaklarına ufak bir öpücük dokunduruyordum rüyalarımda. Sırf onu ürkütüp de kaçırmamak adına, bu dokunmanın verdiği mutluluk hazını artımlaştırıyordum kendimde. Bozuklukları bütünleştiriyor, onun benden çaldığı ve veremediklerinin parçalanmışlıklarını kendimce dolduruyorum bugünlerimde. Farkında değil. -SADECE ONU SEVİYORUM KARŞILIK BEKLEMEDEN-Ardından hayalini avuçlarımın arasına alarak, onları birbirine kenetleyerek, başımın altına koyarak uyuyordum, her gece, ama her gece...

Yağmurlarla ağlayarak camına çarpıyorum, rüzgar eserek saçına dolanıyorum, güneşle tenine işleyerek derisine kazıyorum kendimi. Ama haberi yok!


Çünkü onu rahatsız ederim korkusu vardı...

Bir gece de...

İzinsiz kapısını aralıyor, odasına süzülüyorum. Bozulmaz dediğim bu büyüyü, ona üflüyorum uyurken. Zaman diye söylemlediğimiz bu sunağı, kötü akmaya çalıştıkça kırıyor, kanımı damarlarımdan boşaltarak içine. Ona hayallerimi kurban ediyorum. Hayallerimi kırmadan kırıyorum bizim için. Sırf onunkiler onda kalsın diye. Onunkilere kıymamak adına: Onun hayallerini yakmadan kendileriminkini yakarak; ısıtıyorum düşlerimizi. Hiç sıcaklığını yitirmesin uğraşısı ile.

(Suçlumu araştırılmalı, mücadelemi edilmeli özverili olmak için.)

İşte sonu gelemeyen bitmemiş safsatalarımda gizli hayat ezgimin acısı, kaosu bu dingin yazıda açık.

Sevgim istediğim gibi karşılık görmese bile, ona platonikçe sahip olmak adına, gizli yaşıyorum artık. Beni kaşımaya çalışsa da üzerinden, ben onun beni sevdiğinin görünmeyeni kadar seviyorum. Tıpkı:

Afrodit ve İnanna' dan beri
aşkın benden istediği
değişim gibi
hiç bir şey
değişmesede
gücün dışında
değil,
gönlümün esiri olmayı sevdim
sevdim...
sevdi...
sev
sade
ce...
beni isteyerek sabır eyle....

...Ve bilse ki böyle oluşumdaki tek gizli yan o. Belki beni daha çok sevecek. Ama ben istemiyorum tıpkı onun gibi kendisi çözsün beni diye...

Sadece KARŞILIKSIZ SEVİYORUM. SADECE ONUNLA ARTIK MUTLULUKLARIMI PAYLAŞACAĞIM GİBİ....

(Ölüm gelir
son perdenin
sesinde.
İnançsızlık dizimi
kırsa da.
Gökyüzünden yağmurla
akacağım tenine.
Rüzgarla savrulan yaprakta
taşıyacağım bedenimi
toprağa,
bir başka mevsimde
yeniden doğmamak adına
soruyorum sana:
Beni Seviyor musun
Elma
Şekerim?
.
.
.


Not: Bir başka mevsimde olmayacağım..Sevmiyorsan...İtiraf et acımı palazlandırim şimdiden..Kendimde yaşlanım senin hayalinle bencilce. Elveda deyişinle. Sadece bir söz.

C: Seviyorum
E:Sevmiyorum

artık...)
LiberterKedi