25 Ağustos 2007 Cumartesi

Gönül Fahişesi

Saat kadranı vurdukça,
siyahın matemi yükeselcek.
Göz yaşların bile yetmeyecek
ruhunu bu cünüplükten kurtarmaya.
Ve bedenindeki günahların,
irin şeklinde akacak vücuduna.
Verdiği azabın zehirli ateşi kavuracak
yüreğini.
Ve sen gönül fahişesi oldukça
bir sokaktan bir diğerine,
kulaç attırdıkça yüreğin,
yanmaya devam edecek...
Ve ardına baktığında,
ömrünün sürdüğü yalanlarla
işgal edilmiş yaşamının sıradanlığını
gördükçe,kusacaksın kendi midene...

Unutmamalı son söz söylemeyendir,
son söz çaldığın hayatların,
sana vereceği azaptır gönül fahişesi.
Ve tek kazancındır,senin sahte kişiliklerin
için yakılan hayaller ile ısıtman dünyanı..

LiberterKedi

21 Ağustos 2007 Salı

SenSizLik

Çek ellerini içimden.
Bırak yüreğimi, tozlu sayfaları
arasında çırpınmadan kalsın allahım.

Bekçi olma hayallerime nolursun
başında akbaba misali, sırtını yaslamak yerine ona,
bırakta özgürlüğünü
bulsun yalnızlığın çölünde.

Gene gözlerim yapıyor en acı darbesini,
seni hayallerime ve rüyalarıma bulaştırarak.
Yalnızlıklarım da işkence ediyor bana,
beynimle anlaşmış gibi gözlerim dalıyor
o düşünüyor, ben hayal kuruyorum.

Vücudum inciniyor,
sensiz olamıyorum sevgilim,
al beni yanına ne olur.
Olmasın yalnızlıklarım sensiz,
olmasın mutluluklarım sensiz,
varolmanın dayanılmaz acısıdır
bende"SenSizLik"

LiberterKedi

boşluğun seyrine dalmak

"İnsanlığın mahrem tarihi el değmemiş, kirletilmemiş, bekaretini kaybetmemiş tarihi üzerine düşündünüzmü hiç?"

Doğunun üzerine çullanan batılı sömürgeciler, lejyonerler, askerler, radikal kuralcılar, islami mücahitler, hırsızlar, orospular, menşeiini bilmediği halde sürekli halde ağlayan kadınlarımız, hainler, ölüler, bizler...Yüzleri boyalı, maskeli, takma saçlı, takma burunlu kısacası başrolünde bizim olduğumuz bir tiyatronun temelinde oluşturulan vurdumduymazlık ile kılık değiştirme, kendini maskeleme, gerçeğin yerine suretini geçirme ile kaçtığımız gerçeğimiz biz kapı arkalarındaki askılar gibiyiz!Bellirli süreçlerde kendimize tek yaptığımız revizyonumuz ise bir hiç. Nereye kadar daha Paravanlar arkasına gömeceğiz kendimizi?Daha ne kadar sonucunu bilmediğimiz bir problemlemin, zor olduğunu düşündüğümüzden kendimizi cezalandıracağiz "korkarak hayattan"

Bir hırsızın güncesine ne düşer acaba, yeteneğini yitirmiş kalbi ile "Bir reklam filmi izlemek, her türlü hayali idam ettirip ve boşluğun seyrine dalmak mı demektir hayat?"

Eshilos

Yunan edebiyatı en parlak ürünlerini M.Ö. V.-IV. yüzyıllarda vermiştir. Aiskhylos (M.Ö. 525-456) antik Yunan'da bir yazardır. Dönemin en bÜyük tragedya Şairidir. Sofokles ve Evripides ile beraber; yazıları tamamen kaybolmayan en eski 3 trajedya yazarlarından biridir. Eshilos; Atina'nın 30 km. uzaklıkta Elefsis'de doğar. İlk oyunlarını M.Ö. 498'de yazar. Hala varolan oyunları arasında en eskisi büyük bir ihtimalle "İranlılar"'dır ve M.Ö. 472'de oynandığına inanılır. M.Ö. 480'de Salamis Savaşına katılmasıyla bu hikaye üzerinde ilham aldığına inanılır. Bunun yanı sıra; içinde Agamemnon'u ilk bölümünde anlattığı Orestia eseri de meşhurdur. İlk defa, tragedyanın aktör sayısını ikiye çıkararak, koro yerine diyalogu ön plana getirmiştir. Maske aktörün yüzünü saklayan bir alet olmaktan çıkıp, onun karakterini de yansıtr olmuştur. Eserlerinde tanrıların belirleyici gücüne önem vermiş; dünyayı ve insanları tanrıların, olması gerektigi gibi, iyi bir şekilde yönettiği , tanrılara isyan edenlerin cezalandürülmasi gerektiği tezini savunarak, yerleşik düzeni , gelenekleri ve toplum ahlıkını benimsemiştir. Ona göre insanlar tanrılar tarafından belirlenen alınyazılarını kabullenmek zorundadırlar. Ele geçen yedi tragedyaları ise;

1. Yalvaran Kızlar Persler
2. Thebai'ye Karşı Yediler
3. Zincire Vurulmuş Prometheus
4. Oresteia trilogia
5. Agamemnon
6. Kheephoroi
7. Eeumenides

Euripides

Euripides (M.Ö. 480 - M.Ö. 406), Eshilos ve Sofokles'ten sonra Atina'nın yetiştirdiği üçüncü büyük trajedi şairidir. Düşünce adamı, Atina’lı oyun yazarlarının en büyüğü olan Euripides, insanları bekleyen gerçek ve zorlu sorunları ortaya koyarak insanları düşünmeye zorladı. Bernard Shaw gibi Euripides de insanları tedirgin etmiş ve kızdırmıştır. Kutsal değerlere saygısızlık ve kadın düşmanlığıyla suçlanmıştır. Ama yine de üstün şiirsellikle anlatılan düşünceleri dinlenmiştir. Vatanı olan Atina’yı terkedinceye kadar da bu taşlama ve lanetlemelerin ardı arkası kesilmemiştir. Fakat ölümünden sonra bütün tragedya yazarlarının en ünlüsü, en aralanılanı olmuş ve o çağdan bu yana adı ölmez yazarlar arasında yer almıştır. Euripides, M.Ö. 480 yılında Salamis’de doğdu. O tarihte Yunanlılarla Pers İmparatorluğu arasında amansız savaşlar yaşanıyordu. Euripides’in anne ve babasına bir çok kötü yakıştırma yapılmasına rağmen gerçekte, babası Apollon tapınağı ile ligili bir görevin mirasçıısı zengin bir soydan geliyordu. Kaynaklara göre annesi de soylu bir ailenin kızıydı.Euripides gençliğinde resim üzerine çalışmış ve sanatını sürdürme amacında olmasına rağmen yirmi beş yaşında,tragedya ve şiir yazmak için resmi bırakmıştır. İlk oyunu olan ”Pelias’ın Kızları”,M.Ö. 455 yılında sahneye konmuş ve Atina halkı o an gökyüzünden yeni bir yıldızın inmekte olduğunun farkına varmıştı. Bu yeni şairin tiyatronun tumturaklı ve ağdalı dilinden çok uzak yalın ve güçlü bir deyişi ve yeni fikirleri de beraberinde getirdiğini anlamıştı. Euripides’in yenilikçi ve korkusuz bir yanı vardı. İlginç olayları anlatırken yeni teknik buluşlar kullanıyordu. En güçlü yönü de gerilim sahnelerindeki başarısı ve her sahnede üstün bir şiirsellik yaratmasıydı. M.Ö. 438′de Truva Savaşı’nda Akhilleus’un mızrağıyla yaralanan Telephus’un hikayesini anlattığı oyunda geçen olaylar dizisi ve bunların sahneye uygulanışı Euripides’in gücünü ortaya koyar. Bu oyun, eski Yunan sahne geleneklerine indirdiği darbe nedeniyle de büyük önem taşır. Bir dilenci ilk defa sahici paçavralarla sahneye çıkmıştı. Bu ozamanki izleyici üzerinde şok etkisi yaratmıştı. Oyunun sahneye konmasındaki gerçekçilik, Euripides’in en acmasız eleştirmeni ve Yunan tiyatrosunun en büyük komedi ustası Aristophanes’in saldırı nedenlerinin başında gelir.”Thesmosphoriazusae” adlı komedisinde Aristophanes, Yunanlı kadınlara,oyunlarında kadın kişilerini sevimsiz gösterdiğinden ötürü Euripides’den intikam almak üzere komplo hazırlatır. Fakat Euripides’in kadınları, tutkularına kapılsalarda, hiç bir zaman sevimsiz değillerdir.Sadece idealleştirilmelerinin yanında yaşayan birer insan oldukları gerçeğini vurgularlar. Euripides ayrıca geçmişin ulu tanrılarının, nasıl yeri geldiğinde hiç de tanrısal olmayan hilelere başvurduklarını açık seçik sahnede ortaya koydu. Bu, çoğu kimsenin tanrılara hakaret olarak algıladığı bir bakış açısıydı. Euripides bir demokrattı, fakat demogoglardan ,büyük bürokratlardan, halkına savaş ve felaket getiren kayıtsız ve kaygısız önderlerden nefret ederdi. ”Yakaranlar” ve ”Truvalı Kadınlar” adlı oyunlarında Sparta ile süregelen savaşın iç karartan izleri görülür.Bu ünlü tragedya yazarının hayatı üzerine söylenebilecek çok az şey olmasına rağmen,Salamis’deki topraklarında yaşadı ve şiirlerini denize bakan bir mağarada yazardı. Mümkün olduğu kadar topluma az karışan, ağırbaşlı ve somurtkan bir adamdı.İnsanlardan uzak seçtiği bu yanlız yaşam, onun tanrılardan nefret eden,toplumla ilişkilerini kesmiş, huysuz, hırçın ve kuşkucu bir kişi olarak tanınmasına yol açmıştır. Euripides bir Atina vatandaşı olarak kendini toplum hayatından büsbütün ayrı tutmamıştır. Orduda görev almış, Magnesia konsüllüğü yapmış ve devlete parasal yardımlarda bulunmuştur. M.Ö. 408 yılında tanrılara saygısızlık ettiği gerekçesiyle komedi yazarlarının ve halkın saldırılarına maruz kalarak Atina’yı terk etmiş Makedonya kralı Archelaus’a sığınmıştır. Kral tarafından çok iyi karşılanmış ve ölmeden önceki bu on sekiz ayını huzur ve barış içinde yaşamıştır. Ölüm nedeni çelişkilidir , kimi söylentilere göre saraydaki kıskanç kişiler tarafından av köpeklerine parçalatılmıştır.”Bacchae” adlı oyunu öülümden sonra sahnelenmiş ve ödül almıştır. Euripides’in kendi izinden giden üç oyun yazarı oğlu ölümünden sonra babalarının oyunlarını sahnelemişlerdir. Euripides’in 80-90 tragedyası olduğu bilinmesine rağmen günümüze yalnız 18 tanesi erişebilmiştir.

Derleyen : LiberterKedi

Üşüyorum

Üşüyorum;Bundan anladığım,ölülerinde üşüdüğü.
Bir hayaldemiyim yoksa ölü mü,
Bu nasıl bir yaşam birileri izah etsin bana!
Elma dedim çık ortaya ama..elim hep boştu..
Yok yok bu ne bir hayal ,
ne de bir yaşamın son demleri.
Olsa olsa bir şizofrenin yazdıkları.
Ancak şizofren bir hayalperest yakalayabilir,
böyle mutlu sessizliğin içersinde,sadece
sesizlik olan bir mutluluğu….
Yağmur yağiyor sokağimizda,
ahmak ıslatan cinsinden..
ben sokakta ıslak bir şizofren,
ve parkta boş salıncaklar salanıyorlar,
kimsesizce yalnız başlarına!

Kaldırıma bağdaş kurdum,
ağlıyorum katıla katıla..
bende katılmalıyım bu yağmura,
gözyaşlarımın içerisinde sakladıklarımla.
Göz yaşlarım bir gazete parçasının ilanını ıslatıyor,
mazgallardan süzülüp
akıyor harfler,
belki bir gün benimde
sesizce burdan
çekip gideceğim gibi….

LiberterKedi

17 Ağustos 2007 Cuma

Mitolojide Narsizm

Mitolojiyegöre, dünya üzerinde birçok tanrı bulunmaktaydı. Bunlar çeşitli doğaolaylarından ya da canlı-cansız varlıkların kontrolünden,davranışlarından sorumluydular. İnanışa göre bu tanrılar insanşeklindeydi ve insanlarla ilişki içine de girerlerdi.Size narsisizm sözcüğünün köken aldığınarkissosun mitolojik öyküsünü aktaracağız. Kendine aşık olanlaraaldırmayıp, onları karşılıksız bırakan ve çok güzel bir peri kızı olanEkho, bir gün avlanan bir avcı görür. Narkissos adındaki bu avcı çokyakışıklıdır. Ekho bu genç avcıya ilk görüşte aşık olur. AncakNarkissos bu sevgiye karşılık vermeyerek, peri kızının yanındanuzaklaşır. Ekho bu durum karşısında günden güne eriyerek, kara sevdaile içine kapanarak ölür . Bütün vücudundan arta kalan kemiklerikayalara, sesi ise bu kayalarda eko dediğimiz yankılara dönüşür.Olimpos dağında oturan tanrılar bu durumaçok kızarlar ve Narkissosu cezalandırmaya karar verirler. Genegünlerden bir gün av izindeki Narkissos susamış ve bitkin bir şekildebir nehir kenarına gelir. Buradan su içmek için eğildiğinde, sudanyansıyan kendi yüzü ve vücudunun güzelliğini görür. O da daha önce farkedemediği bu güzellik karşısında adeta büyülenir. Yerinden kalkamaz,kendine aşık olmuştur. O ana dek kimseyi sevmediği kadar, sevmiştirkendi görüntüsünü . O şekilde orada ne su içebilir, ne de yemekyiyebilir, ayni Ekho gibi Narkissos ta günden güne erimeye başlar veorada sadece kendini seyrederek ömrünü tüketir. Öldükten sonra davücudu nergis çiçeklerine dönüşür.


İşte narsisistik kişilik bozukluğu olankişiler, başkalarının düşünce ya da isteklerine gereken ilgiyigösteremeyen kişilerdir. Plan ve hedeflerine ulaşamadıklarında, gerekenilgiyi göremediklerinde aynı Narkissos gibi erirler, çökerler.Başkalarının hakkına saygı göstermeden ve gerçeklerle bagdaşmasa biledaima kendilerini haklı göstererek ve o hedefi, gerekli emeği vermedenbile haketmiş sayarak en onde, en gözde ve tek olmakisterler.Kendilerini başkalarının yerine koyamaz ve başkalarinianlayamazlar.Sanki hersey sadece kendileri için vardır ve ne olursaolsun herşeyin kendi amaçlarına hizmet etmesi gerekir. Başkalarınınfikir ve hareketleri kendi amaçlarına hizmet ediyorsa vardır, aksihalde bu fikir ve hareketler tahammül edilemez düşüncelerdir. Gerçeklebagdaşmayan, başkalarinin zararına olup sadece kendi çıkarlarına uygun,kendi plan ve hedeflerine hitap eden maddi ve manevi kazançsağlayabilecek plan ve hedeflerine ulaşamadiklarinda öfkelerine hakimolamaz, saldırganlaşır ,çöker hatta ağır psikotik tablolara girerler.

15 Ağustos 2007 Çarşamba

...Bu Dünya Bizim Değil....

Karanlığın matlaşan zamanın üzerine kurulduğu, ağıraksak ilerlemeler ile yaşanılanlara karşı, yaşanımlar üzerine yapılananalizlerin ardından, elde edilenlerin bizi ulaştırdığı yer, belkide dipsiz birkuyunun içerisinde kaybolan sesimizin, ulaşmak isteyipte ulaşamadığı noktaydı! Gerçekçi bir yaklaşımın ardından, beynimizin avuçları arasında barındırdığımız fikirlerimizin, çıkarımlarımız ile ağırlaşan idelerimizin, harabe haline gelmiş hayatlarını, görmezden gelen bizlerin, sürüncemeler ile yaşam savaşı verdiğimiz hayatlarımızın nekadar da sıradan oluşunu görmezden geldiğimizden dolayı, kokuşmuş bir hale büründüğünü ve genzimizi kokusu ile nasılda boyunduruğu altına aldığını, kabul etmeyişimizdendi, bünyemize sahip olduğumuz hafıza kaybımızın sebebi. Belki de bazen vurdumduymaz bir sürü içerisine nasılda katılmayı ve duyarlı olmamız gereken durumlarda bir o kadar çok duyarsız kalmamız ile katılaşmamızdı, bizi böyle sıradan kişiliklere sahip bireyler haline getiren. Neydi bizi heykellerden ayıran içerisinde bulunduğumuz bu hayatta, otlardan sıyıran yanımız ne acaba, farklı bir familya içerisinde olmamızı sağlayan özelliğimiz neydi dünya üzerinde bulunduğumuz konumumuz içerisin de!

Sorgulamaktan korktuğumuz düşüncelerimizin dile getireceği doğrulardan kaçmamız ile kabullenmişiz sürekli bize empoze edilen, kendimizden kaçmamız için uzaklaşmamızı sağlayan bu çürümüş anlatılar ile. Neden kendimizi asimile etmişiz. Her daim toplumsal bunalımları gütmüş, onların boyunduruğualtına girmişiz, yönetilen olmuşuz ve merdiven gibi üzerimizden ilerlemeleri ne izin vermiş ve hep onlar için basamak olmuş sesiz kalmışız. Kimi zamanlarda isekorkularımızı biçmişiz,mahsul olarak utançlarımız verdiği ürpertiyi büyütmüşüz, sınırlandırmışız kendimizi kendimize karşı güttüğümüz bu korkular ile!Hayalleri ile ütopyalar kuran ve ütopyaları için mücadele edenlerin, hayallerini yakanları sınırlandıran klozetlerin üzerlerinde tuvalet kağıdı gibi yer almışız askılıkların üzerinde.Ve sürekli avuçları arasında maşa etmeye çalıştıkları bizleri, kirlenmiş kişiliklerin sağında solunda yer alarak çoğu zaman kendimizi onlara altın birtabak içerisinde sunmuşuz, meze olmuşuz onların sofralarına.Pazarlanmışız,satılığa çıkartılmışız onların vitrinlerinde, kendimizi açık arttırmaya çıkaranları alkışlamışız her zaman. Eski bir sahnenin en eski figüranları olsakta yaşamlarımızda, görememişiz biz olmadan boş bir kişiliğe sahip bu latentkişiliğe sahip necrofililerin hiçbir şey olmadığını ne zaman göreceğiz kestiremiyorum bu duyarsızlık örneklerimiz ile!

Savaşlara, açlıklara, ezilenlere, bastırılmış kişiliklerin boyunduruğu altına girmeye karşı hep kifayetsiz kalmış ve seyritatlı bir tebessüm bıraktığını sandığımız bu trajedik oyunların içerisinde, senaristleri kimliksiz,kirlenmiş kişilerin belirlediği oyunlarda satır aralarında kimi zaman seyirci, kimi zaman figüran,kimi zamanda geçicibaşrol oyuncusu olmuşuz ve doyumsuz bir halde sömürülmeye karşı el çırpmış veiçerisinde yer almışız.Şekillendirilmeye karşı, popülerlikten uzak,birkelebeğin kanat çırpışı ile kalkan toz parçası olmaktan kurtulmalı veyitirilmiş yaşamların kiracıları olmaktan kurtulma zamanıdır. Artık her lodosunardından yıkılan kumdan kalelerde mücadele yerine,bütünleşerek büyümeli aydınlanmalıyız okumalı, araştırmalıyız, bizleri asimile etmeye çalışanların oyunlarında figüran olmaktan sıyrılmalı hep birlikte, beraberce bu dünya için mücadele etmeli savaşmalıyız açlıklara, çıkar savaşlarına karşı ezilenlerinsafhında bulunmalı ve korkularımızdan kurtularak utanmamalıyız kendimizden. Kaçmaya son artık zamanın getirdiğini değil istediğimizin,hayallerimizin getirmesini istediğimiz, düşüncelerimiz ile büyüyecek bizlerin gübresi sevdiğimiz değil sevilecek ve benimsenecek herkesin olacak olanın peşinden gitmeli ve insanolduğumuzu unutmamalıyız. Bu dünya üzerinde biz zincirin halkasıyız biz hatırlamalıyızbunun için dünyanın sadece biz insanların değil hayvanların, bitkilerin vedahasınında varolduğunu ve onlarında dünyanın paylaşım ortakçıları olduğunu unutmayarak çıkarlarımızdan uzaklaşarak yaşamalıyız. Unutmamalıyız biz budünyayı annelerimizden, babalarımızdan, atalarımızdan değil çocuklarımızdan ödünçaldık, unutmamalıyız bu dünya geçmişimizin değil geleceğimizin ve çocuklarımızın, bencillikten uzaklaşıp, doyumsuzlukları ile bizi geleceğimizden edenlerin,yaşamlarımıza giripbizi yönlendirmesini önlemeli ve savaşmalıyız, asimile olmamalı yılmamalıyız, birdamladan bir bardağa, bir bardaktan bir sürahiye taşmalı, sürahiden denizlere coşmalı ve beraberce yayılmalıyız tüm dünyaya, bırakmalıyız etnik savaşları, kaçınmalıyız latent kişiliklerin bastırılmış duygularını bize empoze etmelerinden! Sapkınlıktan, bencilikten uzak birlikte yaşamın savunucusu olup onun için mücadele etmeliyiz!

Mülksüz olmalı birden bin,binden milyonlara çoğalıp bize ait olmayan dünyayı çocuklar için,geleceklerimiz için yaşanılabilir hale getirmeliyiz!Unutmamalı bu dünya bizim değil,geleceğimizin,dünya çocuklarının,dünyada ki yaşayan her canlının ve bizim üstümüze tek düşen isebencillikten uzak bu dünyanın asıl sahipleri için yaşanabilir hale getirmek olduğunu hatırımızdan çıkarmayarak,bunun için mücadele etmemiz gerektiğini herkeseduyurmalıyız Bu Dünya Bizim Değil!

Su Zerresi -- Gibi

Ellerimde anlayamadığım birşeyler dolaşıyor, manasızca ve ne işe yaradığını düşündükçe keşfetmeye çalıştıkça tek bulurum, manalı manasız sözcükler. Birbirleri ile ilişkilendiriliyorlar ve başka bir dünyanın varolabileceğini irdeletiyorlar, yalnız başıma kaldığımda kendimce ütopyalarımın içerisine nüfuz ederek. Kim bunu yapan, benim gözlerimle bakan, kendi sözcüklerini yazdıran ve ne yönlendiren bizi dünya içerisinde bilinmezliklere doğru?

Anın katlanarak çoğalması ve hep aynı yaşayışlara yükselen sitemlerin ardında şimdilerime işleyen pembe bulutlar,dünya üzerine sürekli egemen olacak mı. İnsanlara bir başka dünyanın varolabileceğinin garantisini verebilecek mi bakıyorum, görüyorum ve şimdilerimde olabileceğine inanmaya başlıyorum. Beyaz defter yaprakları arasına sığdırdığım hayallerim ile ilişkili olarak kaynağından ilk olarak çıkan bir su zerresi gibi umutlu ve mutluyum bugünümde!

Gibi

Ellerimde anlayamadığım birşeyler dolaşıyor
manalı manasız sözcükler gibi dilime dolanmış
başka bir dünyanın varolabileceğini irdeletiyorlar.

Kim bunu yapan,
benim gözlerimle bakan,
kendi sözcüklerini yazdıran ve
ne yönlendiren bizi.
Dünya içerisinde bilinmezliklere doğru?

Katlanarak çoğalması ve
hep aynı yaşayışlara yükselen sitemlerin,
İnsanlara bir başka dünyanın
varolabileceğinin
garantisini verebilecek mi?

Kaynağından ilk olarak
çıkan bir su zerresi gibi..

LiberterKedi

Gönül Fah(iş)esi



Saat kadranı vurdukça,
siyahın matemi yükeselcek.
Bedenindeki günahların,
irin şeklinde akacak vücuduna.
Sen gönül fahişesi oldukça
bir sokaktan bir diğerine,
ömrünün sürdüğü yalanlarla
işgal edilmiş yaşamı,
kusacaksın kendi midene...

Unutmamalı son söz söylemeyendir,
son söz çaldığın hayatların,
sana vereceği azabtır gönül fahişesi

Anlamak!



İnsanoğlu dünya'ya ilk geldiği andan itibaren kafasında türlü türlü tilkiler dolaşır. Sürekli ne olduğunu anlamaya çalışır hayatın ve hayatının ontolojisini betimlemeye çalışır,bir mana yüklemeye uğraşir hayatına,kafasında ona dair oluşturduğu sorular ile. Peşinden gider - gelir ve herşeyi sorgulama arzusu ile bebeklikten başlayan bir sorun yumağı haline gelir insanoğlu. Hayata karşı kuralsızca doğar, yönlendirilmeleri kabullenmesede, kimi zaman ebeveyn tokadı, kimi zaman toplumsal kuralların getirdiği yönlendirilmiş yönetilme gerekliliği ile,bir linçe maruz kalır. Kimi zaman horlanır, kimi zaman anlaşılmadan dışlanır, yargılanır neden?Tutunamayan, asosyal, toplumdışı kalmış bireyler olarak nitelendirilir böyle yapmaya, sorguları peşine takılmış, sorunlarını çözümleyici bir üslüp ile uğraşı haline getirmiş bireyler.Edebiyat, felsefe, sanat alanına sıkıştırmışlardır kendilerini.Bu kişiler kimi zaman perdenin arkasındaki bir seyirci, kimi zaman sürekli o, bu, şu demeksizin herkes ile sohbet ederek sokaktaki herkesi dinleyen ve burdan yola çıkarak çeşitli ideleri üreten bir filozof edasıyla yada gördüğü,yaşadıkları ve öğrendiklerini kelimeleri kullanarak yazdığı yazılara gizlerler "Hayatı ve hayata Dair anlamlandırdıklarını". Fakat hiç bir zaman popülariteye hayranlık duymazlar, dışlanmışlık yada hor görülme güdüsü ile yönlendirlmekten sıyırılmayı başarabilen,biyolojik enerjisi yüksek insanlardır.F.W.Nietzsche'nin söylemi ile aslında "Üstün İnsanlardır"tarihsel süreç içerisinde bu insanlar sürekli varolmuş ve varolmaya devam edecektir.Kimi zaman kuytu,karanlık kendi köşesinde,kimi zaman meydanlarda,kimi zaman bir derginin en gözden kaçan kısmına atılmış olsalarda yada tercihleri bu yönde olsada.Onlar biliyorlar ki karmaşanın,kaosun hakim olduğu dünyayı sorgulayan herkes onları bulacaktır.



Bu kişiler yaratmak için yada yaratılanı anlamak için sorar. Hatta zaman gelir yaratanıda sorgular, bir çok birey tarafından bu durum önyargılı bir vaziyetle karşılansada, kimisi bunu yapar ama kimisi çıkar anlamadan, dinlemeden ve onun ne bilmek istediğini yada nereye varmak istediğini anlamadan katletmeye, horlamaya, linç etmeye kalkar. Sorular ve sorunlar tarihin her anında olmuştur, olacaktır. Çünkü öğrenmek, öğrenilmesi gerekenler tüketilemez. İşte menşeiide burdan kaynaklanır soruların oluşmasına dair insan zihninde. Fakat yanlış olsada sürekli düşünen kişi bir elbombasıdır kapitalist toplumlarda, ve diğer bireyler için tehlike arzeder. Bunun için maşalar kazmaları tarafından devreye sokulurlar, soruların önüne sorun yaratarak geçmeleri için. Ama hiçbiri farkında olamaz, maşalar hep yönetir kazmalar ise hep el değiştirir. Zamanda böyledir hep kılıf değiştirir hayat açısından.



En doğrusu bir yanlış yapılıyorsa, bunu analitik çözüme dayalı bir üslup ile yaklaştığınızda faydalı olabiliriz o kişi için tutunamayanın yanlışını düzeltebilmek için, o kişiyi hor görerek, yargılayarak değil önyargılarınızdan sıyrılarak ve çözümleyici olmalısınız onlarla iletişim kurarken. Kişiye iletişim sırasında analitik bir çözüm ile yaklaşarak giderseniz,belirli bir noktaya gelebelir sizde geliştirebilirsiniz kendinizi. Kendinizin sürekli öğrenmeye ihtiyaç duymasının sebebi için elimize geçen en somut kanıt "bireysel biyolojik enerjimizdir".



Ne mi biyolojik enerjimiz, bizi birey olmamızı sağlayan ve insana özgü bir töz dür. O olmadan bizler yaşamsal anlamda bir hiç oluruz. Burdan yola çıkarak biyolojik enerjimizi nasıl kullanırsak bizde o şekilde gelişiriz. Metafizikten uzak Felsefe'cilerin bir çoğu bunu görmüş ve yola burdan çıkmışlar.Buna bağlı olarak hayatı anlama gereği uyanınca bünyelerinde, enerjilerine yoğunlaşarak sorgulama açlığını hep beyinlerinde büyüterek ve ilerleterek sınırlarını kaldırmışlardır. Ve bunun dışındakiler, yanitoplumsal kurallara bağlı kalarak sorgucuların vardığı noktaları anlamadıkları halde yıkmaya çalışanlar ise tıpkı Nietzsche'nin dediği gibi "yaratıcı yıkıcılık" halini aldıklarını zannedip sürekli eleştiriye dayalı bir üslüp ile önlemeye çalışmışlardır bu sorgulayıcı düşünce sistemini. İnsanın doğasından gelen bir özelliktir bu, anlamadığını yadırgamak ve bilmediğini eleştirmeyi benimsemek (ama günümüzde hat safhada). Bunu değiştirmeli devinimi kabullenmeliyiz, toplum olarak ilerlemek için .Sebeb ne mi anlamak için çünkü hatalarımız bize dönecektir er yada geç,bizim tasarımımız olarak bizi de dolayacaktır, bir boğa yılanı gibi sıkacaktır ama sesimizi çıkaramayacağimiz bir konuma getirmiştir bizi o an.Bizim düşüncelerimizin meyvesi olarak, zevk ile yediğimiz acı ile kusacağimiz bir gerçek olduğunu göremediğimiz için; insanoğlu, sürekli olarak bir şeyleri yıkarak, yok ederek yeniyi yaratmaktadır işte bu şekilde. Böyle yaptığında kötüdür. Çözümleyici bir yaklaşım ile sorunu anlamaya çalışmak ise herzaman doğruyu yaklaştırmıştır tarih boyunca. Buna en güzel tanımlamayı ise Khun'un "Paradigma" görüşünü gösterebiliriz.NEdir paradigma "Zihin Haritasıdır İnsanın"ama maalesef günümüz toplumundada değişmeyen sınırları içerisinde yetinmeyi tercih eden bir olgu halini almıştır paradigma. Paradigmalar aslında değiştirile bilinir başka bir söylem ile değişmese bile geliştirilmelidir. Bu anlamda, yaratıcı yıkıcılık devreye girer. Yaşam enerjisinin ortaya çıkışıdır aslında paradigma. Doğru görüneni tamamen yıkmak yada eskiyi tam anlamıyla yıkmadan da yeniyi yaratabilmek. Hatta ordaki hatalardan pay çıkararak yeniyi daha sağlam temellere dayalı,doğruya yakını bulabiliriz bu şekilde. Ama unutmamalıyız ki karsilastiginiz sorunlari, o sorunlari yarattiginiz düsünce segmentlerinde kalarak çözemeyiz. Tekil değil tümel bir gelişim süreci içerisinde hareket etmeliyiz.Dünyanın hangi yerinde olursak olalım bu şekilde elde ettiğimiz doğruyu anlamak yada söyleneni doğru bir şekilde algılamak için elde ettiğimiz veriler statik bir şekilde kalmayıp,dinamik bir şekilde yaşamda ilerlememize yardım edecektir. Elde ettiklerimiz global bir hal alacak ve yayılacaktır. Toplumsal bunalımlardan kaçmak yerine o bunalımları yenerek, sorunları analitik bir mantık içerisinde modernize ederek geliştirilebilinir olduğunu anlayacağiz bu şekilde. :(




LiberterKedi

13 Ağustos 2007 Pazartesi

Sen Yoksun

Sokağin başında durmuş titiriyor,
ellerini başının üzerinde gardiyan
etmiş düşüncelerine.Sayıklamalardaydı ve
an gelip çattığında,karşısında duruyordu
SEvilmediğİ kişi ve elindeki şarap şişesine
dolan göz yaşları kankırmızısı bir hal alıyordu
kaybettikleri aklına geldikçe.
Ardına taktığı bir lodos ile
yakar bedenimi,güneşin tenimde bıraktığı esinti
ile üşürüm sanrılarımla...
Düştüğüm sevgimin olmadığını,
sokağimizdaki lambaların parıltılı dünyası içersinde.
Düştüğüm kargaşa ile anladım yokluğunu
veya varolanın manasızlığını geçmişe dair....
Ay odamın penceresine yansımıyordu artık
geceleri, sokağinızdaki lamba ağlıyordu
parıltıları yerlere serpilince...
sebebi ne mi bunların çünkü;
Sen yoktun günümde....

LiberterKedi

11 Ağustos 2007 Cumartesi

İnti"HAR"

Hep karanlıklarda uyandığımda,yalnız başıma,bir ürperti sarar bedenimi. Düşlerim

gerçeklerimi, gerçeklerim düşlerimi aldatsa da sadakatsizce, ben hep güneşe akar gibi

çağlayan çağlayan işlerim gecelerime… Hiç ölüm olmayacak belki, beklide kimse

hatırlamayacak beni ama gülmelerimin içine sinmiş hüzünlerim yakacaktır ağıtlar ardımdan. Ve

daha sonraları odama hakim olan ölümün sessiz dinletisinin geceme işlemesi ile, jiletler

kırbaçlayacak bedenimi ve bendeki bıraktığın senin artıklarını, kazımaya çalıştıkça seni benden ,

kaybettiğim bir bedenimin olduğunu gösterecek bana ve tek çaredir ki bu andan

sonra bu tiksindirici yaşanmışlıklardan kurtulmak için “İntiHAR’”

LiberterKedi

-- Su --



...Kir(Li) eller daha
temizdir,temiz elli
Kirli gönüle sahip
Pisliklerden değil mi...

Kül


Külün dokunuşu gibi,
masum ve kendini
döker gibi.
Bir yokoluşun
ardından
parlayan
ateşin
kavurucu gücüyle
yanıyor
yüreğim...
Ve söyleyemediklerim,
dilime
hapsettiklerim..
bedenimin
kendini
kilitlediği
kendi hücresi
ve mahkumiyetimin
sebebi
gökyüzünde,
senin gözlerinde
gizli.
Yeter ki
onlara
iyi
bak.

LiberterKedi