15 Mayıs 2011 Pazar

devrim devirmek değil, yok etmektir!

düsünmeyi bir kenara bırak!

sönmemiş kireçteki ten yangınlığı, beyaz zencilerin gövdesini taşıyan ruhların direnişiyle... devrim devirmek değil, yok etmektir! sistem yanılsamasının öksüz çocuklarıyız bizler! 

öksüz serçeler kadar sarhoş, rüzgarın koyunlarıyız bizler. kullaşmış, kullanılmış, buruşturulup akvaryumlarda melodi edilmişiz. diğerlerinin şuurlarını şenlendirmek için. onlar için. kır sanal kavrayışları, inançları, dogmaları...cama karşı harakiri yap. sen kırmasanda, ardılındaki parçalayacak bu çemberi, inan. işte o zaman en gür sesimizle türkülerimizi omuz omuza söyleyeceğiz sevgili balık...!

özgür düsünceli insanlar...!

hayat tezgahlarında meta olmayacak kadar ele sığmazlar. hayalleri angora kadar serttir. zihinlerini önyargısızca ve kendi adetleri, ayrıcalıkları veya inanışlarına ters düşen bir şeyleri anlamaktan, korkmaksızın kullanmaya hazır olanlardır. bu insanlar, düşüncelerini ve duygularını diğerlerinden farklı algılayarak yaşarlar. bu onların bilincinin bir tür göz aldanmasıdır. kimileri nesirlerine kanar. kimileri sabunlarına bıçak darbeleriyle doğar. kimileri yağlı boyalarına sürtünür tuallerde. kimileri ise notalarda soldan yumruklar indirir zihinlere, ölümsüz doğmak adına... bu geniş ve sınırlandırılamaz vaziyet, mülkiyetsiz bir belleği doğurur. kültür belleğidir bu. bu bağlamda özgürlük insanı bireyleştirendir.


...insanın yüceltmediği bireyin, toplumsal alışkıdaki tepki mekanizmasıdır devrim. bu kültürün korunmasıdır. ve kültür, sadece yaratıcılık ve oyun üzerine yerleştirilmiş kutsal bir  yıkıcı sınırdır. kutsal sınırlar üzerine gidildikçe incelir ve sorgulandıkça evrimleşir. gelişir. devrimler de sorgulandıkça gelişir, sağlamlaşır / sarsılır ve halkaları yayılan kültür kutsalları ile tarihte ve zamanda asiler, fahişeler, berduşlar, hippiler, uykusuzlar, deliler ve toplumun tüm dışladıkları tarafından sınırları yok edilir. bu iktidar ve onun sur' ları için bir aldanma, bir hapishanedir. kerberos ve lethe onların saldırganlaştırıp, korku dolu bireyler haline gelmemizi sağlamıştır.

...sistem yalnızlaştıran, asosyalleştiren, formata sokan, tabulara büründüren ve kişisel arzularımızı, sevgimizi, en yakınımızdaki bir kaç kişiyle sınırlandırmamıza sebep olur.  şizofrengi bir melodidir bu. bunu kırmak zihnimizdeki baltalarla mevcuttur. yavuz çetin' in satılığa çıkarttığı kelimelerinin beis rüyasal halidir. açık bir aldanmadır onlara göre. tedavi sürecini getirir. tımarhaneler ise focoult' un çözümlediği gibi, iktidarın kılıflı hapishaneleridir. insanları kendi isteklerince plakalandırırlar buralarda. yapmamız gereken şey, merhamet dairemizi, var olan her şeyi ve kendi güzelliği içerisindeki bütün doğayı içine alacak şekilde genişleterek, kendimizi bu hapishaneden kurtarmaktır. bu ütopyadır kimilerince ...

bu bir direniş kültürüne ve direnim isteğine zorluk çıkarıp ona itaat etmemeye varan birey olabilme kültürüne sahip olabilmeyi sağlar. çürümüş liberaller bu özgürlüğü, farklı bir formülle değerlendirmek istese de devlet aygıtını yönetenlerin ister kapitalist, ister komünist, ister sosyalist, ister gandhiciler veya kim olursa olsun, onlar tarafından iktidarın kaçınılmaz olarak kötüye kullanımına karşı durmanın tek yolunun bireysel devrimin olacağını gösterir bize yaşanılanlar. daha net çizgilerle: 

devrim sınırlandırılmayacak kadar katliam dolu, düşünce dolu, özgürlükçü ve cani olabilmektedir. devrimin anlamı hakkında birazcık deneme yapan her birey düşünmeli ve düşlemelidir. bu terim şimdi o denli kırılmış ve yıpranmış ki liberaller kendilerini anarşist olarak görüp, yaşamı gücün hiyerarşisi altında irdelemektedir.  kevaşe sistem sülüklüğünden başka birşey değildir bu. ve o kadar çok her yere çekilmiştir ki tüm kültürel dimağı, çürümeye yüz tutturulmaktadır. her ne kadar basit de olsa temel bir tanıma geri dönmek gerekli. anlayışta sadeleştirip, devrimi bir sürecin, aynı noktaya geri dönmeyi imkansız kılan bir değişimin doğasına dair bir şeyler bütünü olduğunu unutmamamız gerekmektedir. bu terim, bir sönmüş yıldızın diğeri etrafındaki dönüş hareketine atıfta bulunan imgesel özgürlüktür. bir anlamda, bireyin etrafından koparılmış bir devrim; özüne göre kullanılmasına aykırıdır. o bir şeyi değiştiren bir tekrar, tersine dönüşü olmayanı getiren bir özet dizisi değildir. tarihi üreten, tarihi yazan, tarihi tutumlarıyla belirleyen bizleri; aynı tutumların ve anlamların tekrarından alıp götüren bir süreçtir. herkesi aynı tulumda tutan, herkesi eşit ve birey olarak gören bir gerçekliktir devrim...


kral ile soytarının aynı zemine basacağının bilincindedir devrim. bu yüzden, bir devrim programlanamaz. kılıflandırılamaz çünkü programlanabilir olan daima iktidarın kevaşesi olmuş bir fahişe haz duygusudur.


devrimler, tarihi pandoranın kutusunun anahtarı diye değiştirmez, hayatı kötü bağlamda. daima sürprizler üretir içerisinde. insanın pedagojisi etkilidir bu unsurda. nasıl sosyalist bir devrimde ezilenler güçlü oluyorsa, diğer eksende de maddi gücü elinde tutanlar kazanıyor. insan hazzını sömürerek. tanım gereği daima önceden tahmin edilemez bir olasılık çuvalından çıkar devrimler. mülteci, anti - militer bir yapıda olduğu gibi. mülkiyetçi ve silahlı kuşatmayı da salık verebilirler. zıtların çatışmasıdır bu. insanı, devrim için çalışmaktan alıkoymaz, devrim için çalışmayı, mücadele etmeyi, korkuya düşmemeyi enjekte eden realist bir akımdır, insan kanında devrim. önceden tahmin edilemez olduğu için mücadele gerektirir. fedakarlık istediği için, korkulu süreçlerden geçirir bireyi. bizler çalışmak için, eşit, özgür birer birey olarak anladığımız sürece devrimi; devrim bireysellikten çıkıp, kollektivist bir hale bürünecektir.

dediğim şey melodik ve kanıksanmaz gelebilir. ama parmağını korteksine doğru bastıranlar, düşüncelerini diline sürgün etmeden kendilerine saplayanlar görecektir ki zamanın içerisindeki bu parçalı betimlemeleri. dilini tarih bilinciyle sürtüştüren bir şuur; hiç de o kadar saçma olmadığını gördüğünde, uyanıp toplumsallıktan ve feodaliteden uzak bir direnişin imkanlı olduğunu bire bir tadacaktır. üretken bir sürece katılmış bir şair ya da müzisyen gibi.... gerçekten kendinden yana bir kazanç beklemiyorsa birey, devrime nasıl bir nefer olduğunu görecektir gorki gibi, çernişevski gibi, yaşar kemal gibi...




eğer insan kendisini bütünüyle bir üniversiteye ya da konservatuara bağlanmış ise toplumun bütününü çürüten bir nefer mayadan başka bir unsur olamayacaktır. ama eğer zincirlerini kırıpta, diğerlerine benzer olmayan fikirlerini, özgün ve öznel yapısını izole edebilirse, düşünceleri dilinde; onu üretene kadar ne ürettiğini asla bilmeden mücadelesini yılmadan sürdürecektir.

hatta, tutunamayanlar olan bizlerin, kendi üretimlerinde intihar ya da deliliğe varma noktasının üstesinden gelmiş olan bütün yaratıcıların yaşamlarınındaki sözlerinin, neden muazzam bir şekilde sonradan kavrandığını gingsberg' in, goldman' ın, nietzsche' nin, kropotkin' in, tacitus' un imgelemlerinde geçen anekdotlarında görebiliriz...

benim görüşüme göre devrim fikri; süreç fikri ile tanımlanır. var olmayan bir şeyi üretmektedir. bu bağlamda sanattır devrim. şeylerin, düşüncelerin, duyguların ve duyarlılıkların tam olarak varlıkları içinde bir tekillik üretmektedir. bireyi doğurup, süreçte büyüten bir kundaktır devrim. bilinçsiz toplumsal alanda, söylemin ötesindeki bir düzeyde, mutasyonlara sebep olan bir araftır devrim. biz bunu bir varoluşsal tekilleşme süreci olarak adlandırsakta, devrim özdedir. kişinin camlarını parçalayıp, bileklerini kanatabilmesiyle cesaretlendirilir devrim. sorun tekil süreçlerin, onları bir çalışmada, bir metinde, birisiyle ya da başkalarıyla birlikte bir hayat tarzında ya da yaşam alanlarının veya yaratılacak özgürlüklerin keşfinde açıkça ifade ederek desteklenmesinin nasıl sağlanacağının dramatik bir tragedyasını; pandomimcinin sesi kadar tiz, kelebeğin kanat çırpışıyla yarattığı rüzgarlar kadar derinden kazanılan bir tekelleşmedir devrim. acılı bir süreç ve kazanılması meşakatli bir tualdir mücadele.



totalde ulaşılan ise, akılının ve bilincinin kendisine ait olduğunun farkında olan bireydedir devrim! bu sunu öğütler:

"...bilmesek de, istemesek de geçmiş zaman şimdiki zamanın içinde bütün canlılığıyla tik-taklarına devam eder... ama bugün, hatırlama hakkını canlandırmak ve hayata geçirmek, hiç bir zaman olmadığı kadar gereklidir: geçmişi tekrarlamak değil, tekrarlanmasını önlemek için, aptallığın ya da talihsizliğin sürekli yankısına mahkum olmayan seslerle konusabilmek için. nietzsche, bir yazısında voltaire' den bir alıntı yapar: doğruyu söyleyip kurban olmak gerekiyor. olmakta olan' ı işaret etmek / söylemek duymak istenilen bir şey olmadığında, artık orada, imleyenin varlığı sebebiyle bir korku dolayısıyla hınç kültürü doğuyor. imleyenin çevresinde kimse kalmadığı gibi herhangi bir imleme ediminde de saldırıya maruz kalıyor işaret eden... çoğu zaman. işte bu yüzden olmakta olan' ı değil ama bir şey söylemeyi / işaret etmeyi sorgulamaya başlıyor kişi ve kendini bundan azad edebiliyor. ancak olması istenen' e dair bir tutku / inanç taşıyorsa kişi, bu anlamda, bu uğurda " kurban olması ", " yalnızlığına / kendisine kaçması " gerekebiliyor. yoksa " kurban edilmesi " söz konusu olmaktadır, olması istenen' in dışında, olmakta olan' ın esirliğinde, kendi içinde yalnızlaştırılmakta, kendisinden koparılmaktadır daima."

bu yüzden: mücadele sende betimliyor kendini. uyku sürecindeki bireyin kalkması aşkla gerçekleşiyor. bireysel, mülkiyetsiz ve ihtiyaç kadarıyla...kalk.

cehennemin içerisinde aşkı sezmektir bizimkisi balık üstad.

sonuç: " duygularım fahiş fiyata gitmiş fahişemdi / hüznüme ay vurmuş...hepsi bu"

kan/mak

imge balık(A)!

Hiç yorum yok: