12 Haziran 2011 Pazar

all street have to live with childs

hepimizde piç bırakılmış bir çocuk hikayesi var...

neresinden tutarsan tut, bu boktan hayatın bir noktası eline yapışıp pişmanlığı doğuruyor. bir sokak hikayesi: 

bu hikaye acı bir ağıt içermektedir. insanlığın ağıtını içermektedir. bu ağıt çürümeyle gelen deformasyonun nasıl bir etkiye sahip olduğunu bize buram buram dayatmaktadır. kısaca bu hikaye sokakta başlar, evlerimizin içerisinde devam eder... evveliyeti olan düşüncesizliklerin önüne geçilmediği zaman hayat zararlarını toplumdan çıkarır. zaman geçmişten günümüze gelmektedir. gök yüzü giderek ağır bir sanayi kokusuyla sevişmektedir. bu kokuyla sevişmekten öte, kapitalin tecavüzüne uğramaktadır hayatlarımız. ve bizler suskun saksağanlara dönerek şakıyamıyoruz doğruluklarımızı. nasıl başladı derseniz çok basittir; 

sokaktan... 

temeli sokaktan çocukların koparılmasıyla başladı. mekanik bir sistem. önce çocukları kopardı sokave ktan. sesi yok etti kaldırımlarda. toza bulanmış bir gençliği yok şimdilerde kimselerin. kaldırımlar piç bırakıldı. çöpleri değerlendiren bir guruh yok yollarda. sigara paketleriyle oyunlar düzen, kutu kola paketlerini toplayıp onlardan para kazananlar yok. uçurtmalar yapıp, gökyüzünü renklendiren bir coşku kalmadı hayatta. herşey giderek mekanikleşti ve modernize bir hal almaya başladı. bu beraberinde asosyalizmi, sanal deformizmi doğurdu. 

herşey gelişiyor, herşey modernleşiyor ama insanlar daha ilkel bir konuma evriliyor. ters bir gelişim sürecinden öte birşey değil bu...

unutmamak gerekir ki; her tohum kendi kökenine evrilir. 

sonuç: isyan çocukların sokaktan kopartılmasıyla ütopya haline getirilmiştir. 

hadi güle güle...


Hiç yorum yok: