ayrılık kokusu var havada;
nefesime çöreklenen sen, boğazıma doluyorsun beni. kendimdeki bilinçsiz davranışlar... çekip götürdüklerin arasında piçleşmiş hayaller. bakire meryem göz yaşları yastığımdakiler. ve gece de kulağıma, yastığımın dibine gizlediğim eşsiz sığırcık kanatlarının şarkısı, beynimde dolanıyor.
kulağıma dizimlenen imgelerimdeki haz...
benden gizlediklerini, bana daha iyi betimliyor. korkuyorum. kendi ikizimi kaybetmekten - her yaptığımı topuklarımdan yere doğru uzanıp, taklit eden karanlık çarşafım - gecede, nereye gidiyor bilmiyorum. garip bir seyyah. kendini, gecede gizleyen, gündüz de benim imitasyonum olan seyyah. her şafak ile topuklarıma prangalanıyor yine...
yeniden sabah olacak ve su ile dolu bu kabın üzerine gökyüzü gelecek...
yavaş yavaş terleyecek su, kabın çeperlerine doğru. kendi içerisine kamikazeler saplayacak, su. ve ölüm kendini yalnız hissettiğinde beni alacak koynuna. en son zinamızı o gece yapacağız onunla. dudaklarıma hançerlerini değidirip, bedenimi yakacak teni ile...
gitmeliyim bu gece;
...bir amaç uğruna, yüreğime dokunmalıyım intiharım ile. öncelikle göğsümde beslediğim çiçeklerime sularını vermeliyim. yasemin kokulu rüyalarımın titrettiği zihin kalıntılarımı restore edip, içimde ikamet etmeliyim bu son gecede.
ve dün, bugünden yine farklı olacak.
ya da tıpkı o ünlü hamlet tümcesi gibi:
OLMAK YA DA OLMAMAK!
...septikliğine gömülü kalacak.
...işte bu boktan küf kokulu bedeni, sadece yalnızlık gömleğimin sığacağı bir valiz gibi alıp gitmeliyim, bu gece.
birşey deme...
kork benden. çünkü benim küçük hayallerimde, sonbahar yaprakları arasında cellatlık yapan rüzgarlarım var gecelerimde...
öptüm gamzenden.